Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nuri Salık, Paris'te gerçekleşen Uluslararası Suriye Konferansı'nı ve detaylarını AA Analiz için kaleme aldı.
Muhalif grupların 8 Aralık 2024'te Beşşar Esed rejimini devirmesinin ardından uluslararası kamuoyu Suriye'nin geleceğine odaklanmış vaziyette. 13 yıl süren iç savaşın Suriye'de yol açtığı yıkımın telafi edilmesi, geçiş sürecinin başarıyla tamamlanması, istikrarlı ve kapsayıcı bir siyasi yapının kurulması, Suriye'nin terörden arındırılması ve toprak bütünlüğünün korunması gibi konular gündemin üst sıralarındaki yerini koruyor. Bu bağlamda, 8 Aralık devrimi sonrasında Suriye'deki durumu masaya yatırmak üzere aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bölge ülkelerinin ve Batılı devletlerin katıldıkları bir dizi uluslararası toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantılardan ilki 14 Aralık 2024'te Ürdün'ün Akabe kentinde, ikincisi 12 Ocak 2025'te Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da düzenlendi.
- ULUSLARARASI SURİYE KONFERANSI'NDA NELER GÖRÜŞÜLDÜ?
Akabe ve Riyad toplantılarının devamı mahiyetindeki üçüncü konferans 13 Şubat 2025'te Paris'te toplandı. Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani, konferans vesilesiyle Avrupa Birliği'ne (AB) ilk ziyaretini gerçekleştirirken Türkiye'yi Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz temsil etti. Uluslararası Suriye Konferansı, Donald Trump'ın Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanı seçilmesinin ardından düzenlenen Suriye konulu ilk konferans olması bakımından büyük önem arz ediyor. Zira, ABD'nin toplantıya yüksek düzeyli bir katılımda bulunmaması dikkatlerden kaçmadı. Uluslararası Suriye Konferansı'nda Suriye iç savaşı sürecinde başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere kötü bir sınav veren Batılı aktörlerin devrim sonrası Suriye'ye yönelik yaklaşımlarının ana hatlarını gözlemlemek mümkündür.
Konferansta Suriye'de barışçıl ve kapsayıcı bir geçiş süreci için bölgesel ve uluslararası aktörler arasında koordinasyon sağlanması, Suriye'ye insani yardımların ulaştırılması, Suriye'nin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün garanti altına alınması, başta DEAŞ olmak üzere terör gruplarının tasfiye edilmesi ve ülkenin yeniden inşası için ekonomik yardım ve siyasi destek verilmesi gibi başlıklar ön plana çıktı. Paris'teki toplantıda Suriye ekonomisinin toparlanması için kaynak tahsis edilmesi görüşülmedi ve bu konu 17 Mart'ta Brüksel'de yapılacak toplantıya bırakıldı. Sonuç olarak, Paris'te bir araya gelen bölgesel ve Batılı aktörler Suriye'nin geleceğine yönelik bir çerçeve oluşturdu, ancak somut kararlar almadı.
- BATI, SURİYE'DE KENDİ ÇIKARLARININ DIŞINDA HAREKET ETMİYOR
Peki, 8 Aralık'tan itibaren üçüncüsü düzenlenen uluslararası toplantıların Suriye'nin geleceğine katkı sunma şansı var mıdır? Bu soruya olumlu cevap verebilmek için Batılı ülkelerin ev sahipliği yaptıkları toplantılarda sadece kendi çıkarlarını ve ajandalarını ön plana çıkarmamaları gerekiyor. Ancak Paris'te düzenlenen konferansta aksi bir eğilim hakimdi.
Fransa, Trump yönetiminin Suriye'den çekilmesinin gündemde olduğu ve uluslararası yardımları azaltma kararı aldığı bir ortamda yeni Suriye'nin inşasında inisiyatif alarak öncü rol oynamak istiyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, düzenlediği basın toplantısında yeni Suriye yönetimini ABD öncülüğünde kurulan DEAŞ'la mücadele koalisyona katılmaya davet etti ve terör örgütü PKK/YPG'yi överek örgütün Suriye ordusuna entegre edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Macron, bu sözleriyle Ulusal Diyalog Konferansı için Hazırlık Komitesi'nin Sözcüsü Hasan el Dığeym'in PKK/YPG silah bırakmadığı için konferansa davet edilmeyecek sözlerine cevap verdi. Macron, Suriye'nin bütünlüğüne vurgu yapılan bir toplantıda politikasının merkezine terör örgütü PKK/YPG'yi oturtarak Fransa'nın kendi ajandasından vazgeçmeyeceğini ortaya koydu.
Uluslararası aktörlerin Suriye'deki geçiş sürecini desteklemek için atması gereken en acil adım Esed rejimine karşı uygulanan yaptırımların kaldırılmasıdır. Ancak Esed rejimi devrilmesine rağmen toplantıda bu yönde somut bir karar alınmadı. Batılı güçlerin yaptırım kartını Suriye'deki geçiş sürecini etkilemek ve kendi çıkarlarını korumak için kullanacakları görülüyor. Bu bağlamda, AB'nin yaptırımların kaldırılması hususunda bir bütün olarak hareket edemeyeceği ortaya çıktı. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılma sürecinin devam ettiğini belirtirken Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptırımların adım adım kaldırılmasının daha uygun olacağını ifade etti. Ayrıca, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Türkiye ile Suriye arasında Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanlarının belirlenmesine yönelik bir anlaşmanın imzalanmaması ve Suriye'deki Hristiyan azınlığın haklarının garanti altına alınması için yaptırımların koz olarak kullanılmasını istiyor.
Ancak Esed rejiminin devrilmesinin ardından yaptırımların yürürlükte olmasının hiçbir makul izahı bulunmuyor. Batılı aktörler yaptırım sopasıyla Suriye'yi kontrol etmeyi ve Şam'da iktidara gelen aktörleri dizginlemeyi hedefliyor. Paris'te gerçekleşen Uluslararası Suriye Konferansı her ne kadar yeni Suriye yönetiminin uluslararası toplumla angaje olması bakımından önemli olsa da Suriye söz konusu olduğunda Batılı aktörlerin öncülük ettiği uluslararası işbirliğinin netice üretmesi beklenmemelidir.
- TÜRKİYE, GÜÇLÜ DURUŞUNU SÜRDÜRMELİ
Peki, uluslararası işbirliğinin çözüm üretemediği böyle bir ortamda Türkiye ne yapmalı? Türkiye, 8 Aralık devriminden sonra Suriye'de başat aktör olarak ortaya çıktı. Türkiye'nin içinde olmadığı bir senaryonun Suriye'de hayata geçirilmesi mümkün değildir. Nitekim, Ankara'nın tepkisi nedeniyle terör örgütü PKK/YPG temsilcisi Paris Konferansı'na katılamadı. Türkiye, Batılı aktörlerin PKK/YPG kartını kullanarak Suriye'deki geçiş sürecini akamete uğratmasına müsaade etmemelidir. Ankara, Suriye'ye bölgesel sahiplenme perspektifinden yaklaşarak geçiş sürecinin başarıyla tamamlanmasına öncülük etmeye devam etmelidir.
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.