17 Mart 2025 Pazartesi / 18 Ramazan 1446

Küresel başarılarımız dikkatlerini çekti: Kaybolan güçlerini Türkiye ile kazanmak istiyorlar

Fransa'nın Afrika'da azalan gücü için bir partner arayışına girdiğini değerlendiren uzmanlar, Türkiye'nin küresel ağırlığına övgü yapan Fransa merkezli analizlerin Paris'in kıtada yeni partner arama gayreti çerçevesinde okunabileceğinin altını çizdi.

AA17 Mart 2025 Pazartesi 15:07 - Güncelleme:
Küresel başarılarımız dikkatlerini çekti: Kaybolan güçlerini Türkiye ile kazanmak istiyorlar

Harvard Üniversitesinden Misafir Araştırmacı Doç. Dr. Yunus Turhan, geçmişten günümüze Fransa-Afrika ilişkilerindeki dinamikleri AA Analiz için kaleme aldı.

Fransa'nın paternalizm ve pragmatizm ile bezenmiş Afrika politikası, Mağrip'ten, Batı ve Orta Sahra Altı Afrika bölgesine kadar birçok coğrafyada yaklaşık üç asır boyunca hüküm sürmüştür. 20. yüzyıla gelindiğinde Fransa'nın sömürge coğrafyası bugünkü Amerika Birleşik Devletleri (ABD) büyüklüğüne denk gelecek bir genişliğe ulaşmıştır. Bizatihi ilişkilerin yapısı karmaşık ve toplumsal boyutu müphem olan Fransa'nın Afrika politikası, her biri kendi içinde mündemiç "Francophone", "Eurafrique", "Françafrique", "Reseaux" ve "Pre Carre" gibi kavramlarla açıklanmaya başlamıştır. Lügat manaları farklı olsa da ıstılahta bu kavramların hepsi istisnai, ayrılmaz, bağımlı ve yeni sömürge ilişki modelini ifade eder.

-FRANSA'NIN AFRİKA POLİTİKASININ TARİHİ

Tarihsel bağlamda Fransa'nın Afrika'ya yönelik merbutiyeti politik, ekonomik, kültürel yani uygarlık misyonu (mission civilisatrice) ve askeri olmak üzere dört temel motivasyon çerçevesinde ifade edilir. Fransa'nın Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra toparlanmasının yolu Afrika kolonilerine olan askeri ve ekonomik bağımlılığını derinleştirmiştir. Bu ekonomik bağlılığa 1930'lardaki Büyük Buhran da eklenince Fransa'nın dünya üzerindeki küresel varlığı Afrika'daki sömürgeleriyle özdeşleşmeye başlamıştır.

Fransa-Afrika ilişkileri, Pan-Afrikanizm ve bağımsızlık bilincinin tüm Afrika ulusunu kutsadığı 1960'lara gelindiğinde lider temelli bir zemine kaymıştır. Fransız General de Gaulle ile Fildişi Sahili Devlet Başkanı Felix Houphouet-Boigny, Senegal Devlet Başkanı Leopold Sedar Senghor gibi milliyetçi liderler arasında kurulan istisnai ilişki, Afrikalı devlet başkanları ve başkanlık arasında asimetrik bir yapıda son derece kişisel bir ilişkiyi de beraberinde getirmiştir. Fransız Anayasası'nın 14. ve 52. maddelerinin de imkan tanıdığı bu ilişki modeli, bir yandan kolonilerinin özerkliğini ve kendi sınırları içerisinde öz yönetim hakkını savunurken diğer yandan savunma, ekonomi, doğal kaynakların yönetimi ve dış ilişkiler gibi önemli konularda kontrolü Paris inisiyatifinde tutacak bir "Komünite Franco-Africaine" fikrini savunmuştur. Bu minvalde, 1959'da Conseil de l'Entente, 1961'de Union Africaine et Malgache ve 1966'da Africaine et Malgache Organizasyon Komitesi (OCAM) hayata geçirilmiştir.

1990'lara gelindiğinde Paris-Afrika ilişkilerinin nabzını tutan liderlerin hayatını kaybetmesi, kuşak değişikliğini beraber getirmiştir. Ortaya çıkan yeni konjonktürde, Paris'in hamlesi "iki taraflı" Afrika politikasından "çok taraflı" Afrika politikasına geçme yönünde olmuştur. Bu kapsamda, Afrika meselelerini Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği (AB) gibi uluslararası kurumlar üzerinden yürütmeye çalışan Fransa, askeri ve diplomatik yalnızlaşma tehlikesini küçülterek müdahalenin sorumluluklarını, risklerini ve mali yükünü diğer partnerleriyle paylaşma imkanı bulmuştur. Diğer bir ifadeyle, BM ya da AB bayrağı altında gerçekleşen ve Fransa'nın koç-başı olduğu çok-uluslu operasyonlar, Fransa'nın müdahalelerine meşruiyet kazandırırken ekonomik maliyeti de azaltan bir kolaylık sağlamıştır.

Tarihsel olarak Fransa'nın Afrika politikasının her 30 yılda bir format değişikliğine gittiği görülür. 2020'ler tam da bu tarihsel kırılmasının arifesini temsil etmektedir. Öyle ki, 2020'lerde Sahel kuşağında vuku olan Fransız karşıtı gösteriler, hızla toplumsal harekete dönüşerek Askeri darbeler, Fransız üslerinin kapatılması ve Anayasa'da Fransızcanın kaldırılmasına kadar neticeler doğurmuştur. Ancak Paris; Rusya ve Çin gibi küresel güçlerin varlığı sebebiyle bu yeni süreci kontrol etmede akim kalmıştır.

-FRANSA, AFRİKA'DAN KOLAY KOLAY VAZGEÇMEYECEK

Diğer taraftan, Fransa'nın Afrika'dan tamamen çekildiğini iddia etmek reel politikadan uzak bir iyimserliktir. Zira, Afrika hala Fransa'ya küresel aktör olmak için rüştünü ispatlayabileceği, tarihsel olarak kendine yüklediği ve aslında asimilasyondan öteye geçmeyen medeniyet misyonunu icra edebileceği, CFA frangı üzerinden 14 Afrika ülkesine yönelik ekonomik tahakkümü devam ettireceği, küresel nüfuzunu sürdürebileceği ve yeniden üreteceği tek kıtadır. Çoğu uzmanın da vurguladığı gibi Afrika, Fransa'nın uluslararası sistemdeki "orta güç statüsü" iddiasını desteklemek için yeterli gücü ve etkiyi korumaya çalıştığı tek coğrafyadır. Ancak ilişkilerde yeni dönemin Fransa için ciddi maliyetler doğuracağı bir gerçektir.

Bu bağlamda, son zamanlarda Türkiye'nin küresel ağırlığına övgü yapan Fransa merkezli analizler Paris'in Afrika'da yeni partner arama gayreti çerçevesinde okunabilir. Nitekim, Fransa'nın NATO, Avrupa Konseyi ve AB gibi platformlarda kurumsal olarak ilişki kurduğu Türkiye ile yeni bir ilişki modeli geliştirmesi, Rusya ve Çin ile ilişki geliştirmesine nazaran daha olasıdır. Bu noktada Türkiye bunun karşılığında AB ile müzakere sürecinde Fransa'nın desteğini manivela faktörü olarak kullanabilir. ABD Başkanı Donald Trump'ın AB'yi kendi kaderine terk ettiği bir reel politikte ve İngiltere'nin Brexit ile çıktığı bir sistemde, Fransa'nın AB içindeki özgül ağırlığının arttığı bir gerçektir.

Ancak Ankara ve Paris arasında Afrika özelinde oluşabilecek yeni bir ilişki, Türkiye'nin uzun yıllar Afrika'da inşa ettiği müşfik güç paradigmasının Afrikalı halklar nezdindeki müspet etkisini zayıflatmaya ve dahi Afrika halkları nazarında Fransızlara karşı birikmiş nefretin Türkiye'yi de kapsama riskini barındırıyor.

Ez cümle, Fransa'nın Ege'de Yunanistan'a yönelik tek taraflı politikası, Ermeni meselesindeki siyasi tutumu, Akdeniz'de Türkiye'yi dışlayan EastMed Boru Hattı'na yönelik girişimleri gibi Ankara-Paris hattında dondurulmuş sorunların çözüme kavuşturulmadan Afrika özelinde yeni bir sayfa açılması kısa vadede umut vadetmesine karşın uzun vadede kurumsal bir çerçeveye evrilemez. Bu noktada Türkiye'nin en makul adımı, Paris ile Afrika özelinde kurulacak yeni ilişki modelinde, Fransa'nın Afrika politikasını "Türkiyelileştirilmesi" olacaktır. Kazan-kazan ilkesi çerçevesinde, sömürge söylem ve eylemlerinden uzak, Afrika insanını merkeze alan bir Paris politikası, Afrika insanı ve ülkeleri için bir kazanım olacaktır.