18 Kasım 2024 Pazartesi / 17 CemaziyelEvvel 1446

Bölge ülkelerin Türkiye'ye yakınlaşmasını hazmedemedi! Fransa siyasi oyunlarını devreye aldı

Türkiye'nin desteğiyle Azerbaycan'ın Karabağ zaferini elde etmesinin ardından Fransa'nın Ermenistan'a yönelmesi dikkat çeken bir unsur oldu. Ermenistan'ın bir numaralı silah tedarikçisi haline gelen Fransa'nın bu tutumu Türkiye'ye karşı uzun süredir devam eden çok yönlü düşmanlığının bir tezahürü olarak ortaya çıkıyor. Mali, Çad, Gine, Burkina Faso, Nijer ve Gabon gibi ülkeler, yeni yönetimleri ile birlikte Fransa etkisinden giderek uzaklaşırken Türkiye ve Rusya gibi aktörlerle yakınlaşmaya başladı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde rekabet ettiği alanlarda yeniden diplomatik rakip olarak gördüğü Türkiye'yi karşısında bulmaya başlaması Fransa'yı kışkırtma politikasına odaklanmasına sebep oldu.

Dosya Haber18 Kasım 2024 Pazartesi 12:07 - Güncelleme:
Bölge ülkelerin Türkiye'ye yakınlaşmasını hazmedemedi! Fransa siyasi oyunlarını devreye aldı

Karabağ zaferine kadar 30 yıl boyunca çözülemeyen Karabağ meselesinde AGİT Minsk grubunun 5 üyesinden birisi olan Fransa, son dönemde özellikle savunma sanayi başlığı altında Ermenistan'ın bir numaralı tedarikçisi haline geldi.

Ermenistan'a gelişmiş bir hava savunma sistemi olan Thales GM 200 dahil olmak üzere, Mistral kısa menzilli hava savunma sistemi, Bastion zırhlı araçları, radarlar ve topçu sistemleri dahil olmak üzere geniş bir yelpazede askeri teçhizat sağlayan Fransa ayrıca Ermenistan ile ortak askeri faaliyetler yürütmek için de bir mutabakat zaptı imzaladı.

PEKİ FRANSA'NIN HEDEFİ NE?

30 yıl boyunca Karabağ'ın işgali ile ilgili sorunun çözülmesi için ABD ve Rusya ile birlikte AGİT Minsk grubunda yer alan bir ülkenin, bu süreç boyunca sorunu çözmek adına hiçbir adım atmadığı düşünüldüğünde, Fransa'nın Karabağ zaferinin ardından birdenbire artan Ermenistan ilgisi incelemeye değer bir başlık olarak dikkat çekiyor.

Ayrıca; bir NATO üyesinin Rusya liderliğindeki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün bir üyesine, neden ileri teknoloji savunma sanayi ürünleri sattığı da dikkat çeken bir başka gerçeklik olarak dikkat çekiyor.

Zira, Ermenistan'da halihazırda Rusya ile ortak bir hava savunma sistemi kapsamında bulunuyor ve bu iki ülkenin parlamentosu tarafından onaylanmış durumda.

Rusya'nın Ermenistan'ın hava savunma sistemleri üzerindeki operasyonel kontrolü, Fransa'nın Ermenistan'a vereceği hava savunma sistemleri gibi kritik NATO teçhizatının geleceğine dair soru işaretlerini beraberinde getiriyor.

DİĞER BİR NOKTA İSE İRAN

Bu ilişkiler, Ermenistan'ın halihazırda hala müttefiki olan ve Ermenistan'ın askeri-endüstriyel kompleksine önemli ölçüde nüfuz etmiş olan İran tarafından incelenmesi ve tersine mühendisliğinin yapılması olasılığını arttırıyor.

İşte tüm bu gelişmeler ışığında şu soru gündeme geliyor: "Fransa ne düşünüyor olabilir?"

FRANSA-İNGİLTERE REKABETİ VE FASHODA SENDROMU

Aslında Fransız diplomasi tarihi, Ermenistan'la pek ilgisi olmayan ve Fransa'nın bir yandan Türkiye, diğer yandan da İngiltere ile yüzyıllardır süregelen diplomatik çatışma ve rekabetiyle ilgili olan bu duruma ışık tutmaktadır.

Fransa'nın İngiltere ile olan tarihi jeopolitik rekabeti, Güney Kafkasya'daki eylemlerinin göz ardı edilen bir itici gücüdür. Fransız ve Britanya İmparatorlukları arasındaki karşıtlığa birçok kıtadaki yoğun rekabetler damgasını vurmuştur. Bugün bile, her iki ülke de NATO müttefiki olmasına rağmen, Paris diplomasisi Londra ile köklü bir rekabet yürütmektedir.

Kuzey Amerika'da Fransız ve Hint Savaşı (1754-1763), Avrupalı güçlerin çoğunun dahil olduğu küresel bir çatışma olan Yedi Yıl Savaşları'nın bir parçasıydı.

Hindistan'da 1757 Plassey Savaşı, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi'nin yerel bir kalıtsal yöneticinin Fransız müttefiklerine karşı zaferi anlamına geliyordu ve Hindistan alt kıtasında İngiliz hakimiyetinin yolunu açtı.

1759 Quebec Savaşı, Yeni Fransa'nın sonu ve Kuzey Amerika'da İngiliz egemenliğinin yükselişi anlamına geliyordu. Güneydoğu Asya'da her iki güç de ticaret ve toprak kontrolü yoluyla nüfuzlarını genişletmeye çalıştı. İngilizler Singapur ve Malezya gibi yerlerde kaleler kurarken, Fransızlar Çinhindi'ne odaklandı.

Uluslararası literatüre "Fashoda sendromu" olarak giren bu yaklaşım, Fransa'yı, İngiltere'nin etkisini tespit ettiği her bölgede, bu bölgelerin Fransa'nın doğrudan çıkarları açısından gerçek değerine bakmaksızın, İngiltere'ye jeopolitik olarak karşı çıkmaya zorluyor.

Bu sendromun adı, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında iki ülke arasında Afrika'da yaşanan ve Fransa için büyük bir diplomatik yenilgi ve ulusal aşağılanmaya dönüşen Fashoda Olayı'ndan gelmektedir.

Fashoda sendromu Fransız dış politikasını etkilemeye devam etmekte ve İngilizlerin önemli çıkarları olduğunu düşündüğü bölgelerdeki eylemlerini etkilemektedir.

Yani Fransa'nın Ermenistan'a olan yakın ilgisi, diğer nedenlerinin yanı sıra, Fashoda sendromunun da bir tezahürüdür.

İngiliz şirket BP'nin Azerbaycan'ın doğalgaz sahalarındaki enerji geliştirme faaliyetleri gibi çok sayıda etken, İngiltere'nin Güney Kafkasya'daki güçlü ekonomik ve siyasi etkisini artırmasına neden olmaktadır.

İşte tam da bu nedenle, İngiltere'nin Azerbaycan'daki etkisini gölgeleyemeyeceğini düşünen Fransa, komşu Ermenistan'da varlık göstermeye çalışıyor.

Ancak tabiiki tek sebep bu değil. Türkiye'nin Kafkasya'daki başarısı da Fransa için diğer bir motivasyon noktası olarak öne çıkıyor.

FRANSIZ-TÜRK DİPLOMATİK REKABETİ

On altıncı yüzyıldan on dokuzuncu yüzyıla kadar Osmanlı İmparatorluğu ve Fransa Akdeniz'de baskın güçlerdi. Ancak Fransa'nın sömürgeci hırsları zamanla genişledikçe, Akdeniz'deki rekabet, Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz'deki Osmanlı çıkarlarıyla çatışmaya başladı.

On dokuzuncu yüzyıl boyunca sömürgeci faaliyetleri nedeniyle, Fransa'nın özellikle Kuzey Afrika'da etkisinin artmasına yol açtı.

1830'dan itibaren Cezayir, 1881'de Tunus ve 1912'de Fas, Fransa'nın sömürgeleri haline geldi. Fransa bu bölgelerde kültürel ve siyasi egemenliğini kurmaya çalıştı. Ancak gittiği her noktada Osmanlı'dan kalan etki alanları ile mücadele etmek zorunda kaldı.

Gelinen noktada ise; Türkiye'nin savunma sanayiden yumuşak güç yaklaşımına kadar çok sayıda alanda bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olan bölgelerde yeniden nüfuz sahibi olmaya başlaması jeopolitik manzarayı değiştirdi.

Fransa, Osmanlı İmparatorluğu döneminde rekabet ettiği alanlarda yeniden Türkiye'yi karşısında bulmaya başladı ve bunu durdurmak için daha etkin bir dış politika yürütmeye odaklandı.

Zira; sadece son 10 yıl içerisinde Fransa'nın eski sömürgeleri olan ancak hala kolanizasyon anlaşmaları ile etkisini devam ettirdiği altı farklı Afrika ülkesinde darbeler gerçekleşti ve yönetimlere Fransa karşıtı iktidarlar geldi.

Mali, Çad, Gine, Burkina Faso, Nijer ve Gabon gibi ülkeler, yeni yönetimleri ile birlikte Fransa etkisinden giderek uzaklaşırken Türkiye ve Rusya gibi aktörlerle yakınlaşmaya başladı.

Fransa'nın Ermenistan'daki hamleleri de, işte bu tarihi arka plan ışığında gerçekleşiyor.

Fransa'nın Ermenistan ve Kafkasya hamleleri, Azerbaycan ile birlikte Karabağ zaferine imza atan Türkiye'ye karşı uzun süredir devam eden bu çok yönlü düşmanlığının bir tezahürü olarak ortaya çıkıyor.

FRANSA- ERMENİSTAN İLİŞKİLERİ

Fransa'nın Ermenistan ile derinleşen güvenlik bağları, özellikle Ermenistan'ın Rusya ve İran ile olan köklü güvenlik ilişkileri göz önüne alındığında, NATO ve AB politikalarından önemli ölçüde farklılaşıyor.

Ermenistan'ın Rusya'nın ilgi alanından çıkabileceği düşüncesi son zamanlarda geçerlilik kazandı. Ancak Ermenistan, Rusya liderliğindeki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün kurucu üyesi olduğu için bu sürecin kolaylıkla gerçekleşebilmesi oldukça zor.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın son Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü zirvesine katılmamasına ve örgütün Ermenistan'ın Karabağ hezimeti konusunda Rusya'yı suçlamasına rağmen Ermenistan, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü çıkmak için herhangi bir yasal süreç başlatmadı.

Eğer Erivan güvenlik bağımlılığını gerçekten "Batılılaştırmak" istiyorsa, o zaman Rusya ve İran'la olan güvenlik ilişkilerini sona erdirmek zorunda kalacak ki, bu iki ülkenin Ermenistan'ın tüm savunma yapısına nufuz ettiği düşünüldüğünde oldukça zor görünüyor.

Zira; Ermenistan'ın Rusya liderliğindeki Avrasya Ekonomik Birliği bloğuna üyeliği yoluyla Moskova'ya olan ekonomik bağımlılığının yanı sıra, Rus devlet şirketlerinin özellikle ulaşım, enerji ve bankacılık sektöründe Ermeni ekonomisinin genelindeki hakimiyeti bulunuyor.

Bazı Batılı gözlemciler Ermenistan'ın askeri ve güvenlik yönelimini tersine çevirerek NATO ve AB'ye katılabileceğini öne sürrmeye devam ediyor.

Ancak bu görüş, sadece yukarıda bahsedilen Ermenistan ekonomisindeki Rus hakimiyetini değil, aynı zamanda 3,000 Rus askerinin bulunduğu Gümrü'deki Rus askeri üssünü ve Erivan'ın merkezinde bulunan Erebuni Havaalanı'nda bir saldırı filosunun bulunduğu askeri gerçekliği de gözardı ediyor.

Aynı şekilde Rus FSB Sınır Koruma Servisi'nin Ermenistan'ın neredeyse tüm uluslararası sınırlarından sorumlu olduğu gerçeğini de görmezden geliniyor.

Dahası, Ermenistan'da Rus askerlerinin konuşlandırılmasına ilişkin ikili anlaşma 2044 yılına kadar geçerli ve şartları gereği taraflardan hiçbiri bu anlaşmadan tek taraflı olarak vazgeçme yetkisine sahip değil.

Sonuç olarak, Ermenistan'ın güvenlik bağımlılığını Batılılaştırması fikri, gerçekçi bir yaklaşım olarak görünmüyor.

SONUÇ

Fransa'nın Ermenistan'a yaptığı son askeri satışlar, etkili Ermeni diasporasına siyasi olarak oynamanın yanı sıra, Güney Kafkasya'nın istikrarını desteklemekten ziyade uzun süredir diplomatik rakipleri olan Türkiye ve İngiltere ile rekabet etmek ve onları kışkırtmakla ilgilidir.

Fransa, etki alanı elde edemese bile, diğer ülkelerin kendi aralarında karşılıklı işbirliği arayışında olduğunu gözlemliyor ve bu işbirliğine engeller koymanın yollarını arıyor.