ABD politika yapıcılar başta olmak üzere küresel uzmanlar, İran'ın nükleer silah edinmesi halinde bunun Orta Doğu ve yakın bölgeler için geniş çaplı bir istikrarsızlık yaratacağı konusunda uzun yıllardır uyarıyor.
Özellikle ABD, bu durumun İsrail için büyük bir tehlike olacağı varsayımı üzerinden hareket ediyor.
İran'ın nükleer silaha sahip olmasının Suudi Arabistan da dahil olmak üzere diğer bölgesel rakiplerini de nükleer silah programı peşinde koşmaya teşvik edebileceği de bir başka endişe kaynağı.
İran'ın nükleer ve füze programlarına yönelik uluslararası incelemeler, 2024 yılının sonlarında İran ve İsrail arasında gerçekleşen tarihi doğrudan askeri saldırıların ve Donald Trump'ın ABD başkanı seçilmesinin ardından yoğunlaştı.
Bir önceki Trump yönetimi ABD'yi 2015 İran nükleer anlaşmasından çekmiş ve ağır bir yaptırım politikası uygulamıştı. Şimdi ise ikinci bir Trump yönetimi, yedi yıl önce anlaşmadan çekilmesinden bu yana ilk kez Tahran ile görüşmelere yeniden başlamayı kabul etti.
İRAN İLE NÜKLEER ANLAŞMA SÜRECİ
İran henüz bir nükleer silaha sahip değil. Ancak uluslararası taahhütlerini ihlal ederek gizli nükleer silah araştırmalarına giriştiği uzun bir geçmişi var.
Batılı analistler, liderlerinin karar vermesi halinde ülkenin kısa sürede nükleer silah üretebilecek bilgi birikimine ve altyapıya sahip olduğunu iddia ediyor.
Amerika Birleşik Devletleri, İsrail ve diğer Orta Doğulu ülkeler İran'ı bölgedeki çıkarlarına yönelik birincil tehdit olarak görüyor ve İran'ın nükleer silah edinme potansiyelini, gerekirse güç kullanarak kararlılıkla önlenmesi gereken, oyunun kurallarını değiştirecek bir senaryo olarak değerlendiriyor.
İran elli yılı aşkın bir süredir sivil bir nükleer enerji programına sahip ve uzun süredir bu çalışmaları askeri olmayan amaçlarla sürdürdüğünü iddia ediyor.
Ancak son aylarda İranlı yetkililer nükleer silaha ihtiyaç duyduklarını açıkça dile getirmeye başladılar ki bu da endişe verici bir değişim olarak tanımlanıyor.
2000'li yılların başında ülkenin gizli nükleer tesisleri ve araştırmalarıyla ilgili ortaya çıkan bilgiler, dünya başkentlerinde İran'ın gizli nükleer silah arayışıyla ilgili alarmlara yol açmıştı. İran'ın nükleer programı o zamandan bu yana yoğun uluslararası tartışmalara ve diplomasiye konu oldu ve 2015'te imzalanan bir nükleer anlaşmayla sonuçlandı.
ABD 2018'de bu anlaşmadan tek taraflı olarak çekildi ve o zamandan beri uluslararası gözlemciler İran'ın nükleer faaliyetlerini büyük ölçüde genişlettiğini ve nükleer silah geliştirmek için son aşamaya geldiğini belirtiyor.
Özellikle son dönemde, İsrail'in Hamas, Hizbullah ve İran'a karşı çatışmalarının ortasında, birçok gözlemci İsrail'in nükleer silah edinmesini önlemek ya da geciktirmek için İran'ı vurup vurmayacağını sorguluyor.
Zira İsrail, hem 1981'de Irak hem de 2007 yılında Suriye'deki nükleer reaktör tesislerini vurarak bu tür eylemlerde bulunmaya istekli olduğunu gösterdi.
İRAN'IN NÜKLEER FAALİYETLERİ NEDEN MERCEK ALTINDA?
Ekim 2024'te İsrail, İran'ın hava savunmasını ve füze üretim tesislerini hedef alan, bugüne kadarki en büyük doğrudan saldırısını gerçekleştirdi.
Bazı ABD ve İsrail basınında çıkan haberlere göre İsrail, Tahran'ın dışındaki Parchin askeri kompleksinde bulunan ve bilim adamlarının nükleer silahlarla ilgili gizli araştırmalar yürütüyor olabilecekleri bir binayı da imha etti.
Ardından Şubat 2025'te ABD istihbaratı İsrail'in bu yıl içinde İran'ın nükleer tesislerini vurmayı düşündüğüne dair bir rapor yayınladı. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da benzer bir şekilde İran'ın İsrail'e yönelik saldırılarına misilleme olarak eninde sonunda saldıracaklarını açıkladı.
Trump ise ikinci dönemine başladıktan sonra anlaşmaya yaklaşımı konusunda karışık mesajlar verdi.
Seçimden önce yaptırımlar konusunda "maksimum baskı" sözü veren Trump, Tahran ile 2015 anlaşmasından "daha güçlü" bir anlaşma yapmayı hedeflediğini de dile getirse de Umman ve Roma'da gerçekleşen son iki görüşme hakkında ilerlemeye dair ayrıntılı bilgi verilmedi.
İRAN'IN NÜKLEER SİLAH GELİŞTİRMESİ NE KADAR SÜRER?
Analistler ve uluslararası kuruluşlar, İran'ın birkaç ay içinde bir silah için yeterli zengileştirilmiş kaynağı üretebileceğini iddia ediyor.
2015 yılında İran'la imzaladığı ve artık feshedilmiş olan nükleer anlaşmanın hedeflerinden biri, İran'ın nükleer faaliyetlerine sınırlamalar getirerek bir silah üretmesinin en az bir yıl almasını sağlamak ve böylece hükümetlere yanıt vermeleri için makul bir süre tanımaktı.
Ancak ABD'nin 2018'de anlaşmadan çekilmesinin ardından İran nükleer zenginleştirme faaliyetlerini genişletti ve sonuncusu 2021'de olmak üzere nükleer tesislerine yönelik uluslararası denetimleri sınırlandırdı.
Hatta, Haziran 2024'te ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İran'ın bir silah için gerekli bölünebilir malzemeyi "bir ya da iki hafta" içinde üretebileceğini iddia etti.
İRAN'IN NÜKLEER TESİSLERİ NEREDE?
Buşehr nükleer santrali
İran'ın güneyinde, Basra Körfezi kıyısında yer alan Buşehr kenti, ülkenin ilk nükleer enerji santraline ev sahipliği yapıyor. Proje ilk olarak 1974'te İran Atom Enerjisi Kurumu'nun girişimiyle gündeme geldi. Kısa süre sonra Batı Almanya ile bir anlaşma imzalandı ve santralin inşası başladı. Ancak 1979'daki İran İslam Devrimi, süreci sekteye uğrattı. Alman yüklenici firmalar devrim sonrası ülkeden çekilince, proje yaklaşık %70'i tamamlanmışken durdu.
İkinci bir inşa süreci başlatılsa da, bu kez İran-Irak Savaşı sürecinde Irak'ın Buşehr'e yönelik bombardımanları çalışmaları yeniden kesintiye uğrattı. 1995'te bu kez Rusya ile yeni bir anlaşma imzalandı ve inşaat tekrar başladı. Rusya'nın santrali 2000 yılı sonuna kadar teslim edeceği taahhüt edilse de, özellikle ABD'nin baskıları ve uluslararası siyasal dengeler, sürecin sürekli ertelenmesine neden oldu.
Santral nihayet 2011 yılında kademeli olarak devreye girdi. İlk etapta 60 megavatlık bir üretim kapasitesiyle çalışmaya başladı; 2012 Nisan ayında bu kapasite 940 megavata çıktı. 2013'te santralin tümü İran'a devredildi. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin 2015'te Buşehr ziyareti sırasında yaptığı açıklamaya göre, santralin üretim kapasitesi 3 bin megavata ulaşmıştı.
Arak reaktörü
Arak kentinde kurulan nükleer kompleks, iki temel bileşenden oluşuyor: ağır su üretim tesisi ve ağır su reaktörü. Ağır su üretim tesisi 2006'dan bu yana faaliyette; reaktör ise hâlâ yapım aşamasında ve kesin bir tamamlanma tarihi bulunmuyor. Reaktör, IR-40 adıyla da biliniyor ve tam kapasiteye ulaştığında yılda 9 ila 10 kilogram plütonyum üretme potansiyeline sahip olacak.
1980'lerden beri gündemde olan Arak Reaktörü, İran'ın nükleer programındaki en tartışmalı projelerden biri olmayı sürdürüyor. Batılı ülkeler, bu reaktörün potansiyel olarak nükleer silah üretimi için kullanılabileceği endişesini taşıyor. İran ise bu iddiaları reddediyor ve reaktörün yalnızca tarım, tıp ve sanayi için izotop üretimi amacıyla tasarlandığını savunuyor. Ancak eleştirmenler, bu amaç için kullanılan reaktörün kapasitesinin fazlasıyla yüksek olduğunu ve aynı işlevin daha düşük kapasiteli hafif su reaktörleriyle de yerine getirilebileceğini belirtiyor.
Nükleer bomba üretiminde genellikle iki yöntem öne çıkıyor: ya yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum ya da plütonyum kullanmak. Uranyum zenginleştirme süreci uzun, maliyetli ve gizlemesi zor bir yol. Buna karşın ağır su reaktörleri, doğal uranyumu doğrudan plütonyuma dönüştürebiliyor; bu yöntem daha az denetim altında, dolayısıyla daha kolay gizlenebilir. Kuzey Kore, Hindistan ve İsrail gibi ülkelerin nükleer silah geliştirme süreçlerinde bu yolu tercih ettikleri biliniyor.
Fordo nükleer tesisi
Fordo Nükleer Tesisi, uzun süre İran tarafından gizli tutulduktan sonra 2009'da Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na (UAEA) bildirildi. Kum kentinin güneyinde, Fordo köyünde yerin altına inşa edilen bu tesisin, yakındaki bir askeri üsse tünellerle bağlı olduğu iddia ediliyor. Uranyum zenginleştirme için gerekli tüm donanımın kurulu olduğu tesis, nükleer anlaşma öncesi %20 oranında uranyum zenginleştirme kapasitesine sahipti.
Nükleer anlaşma uyarınca, Fordo'daki zenginleştirme faaliyetlerinin durdurulması öngörüldü. Ancak Cumhurbaşkanı Ruhani, 2017'de yaptığı bir açıklamada, Fordo'nun beş gün içinde tekrar %20'lik uranyum zenginleştirme seviyesine çıkabilecek şekilde yapılandırıldığını ifade etti. Bu açıklama, tesisin stratejik öneminin sürdüğünü gösteriyor.
Natanz nükleer tesisi
İsfahan eyaletindeki Natanz köyü yakınlarında yer alan Natanz Nükleer Tesisi, İran'ın en büyük uranyum zenginleştirme merkezlerinden biri. Yapımına 2000 yılında başlanan tesis, 2002'de ilk santrifüjlerini aldı. Ancak İran rejimine muhalif grupların uluslararası kamuoyuna yaptığı açıklamalar sonucunda, 2003 yılında çalışmalar geçici olarak durduruldu. 2010 itibarıyla tesiste %20 oranında zenginleştirilmiş uranyum üretimine geçildi.
Natanz, özellikle Batı ile olan nükleer müzakerelerde sıkça gündeme gelen, İran'ın nükleer programının kalbinde yer alan bir merkez olarak biliniyor.
Tahran ve Kerec reaktörleri
Tahran Üniversitesi bünyesinde yer alan Nükleer Araştırma Merkezi, 1956 yılında kurulmuş, 1962'de eğitim ve araştırma amaçlı 5 megavatlık bir reaktörle faaliyete geçmişti.
Bu merkez, İran'ın nükleer teknolojideki bilimsel altyapısının temel taşlarından biri olarak kabul ediliyor.
Kerec kentinde bulunan Nükleer Tıp ve Tarım Araştırma Merkezi ise tıbbi uygulamalar ve tarımsal araştırmalar için kullanılıyor. Özellikle radyofarmasötik ürünlerin geliştirilmesi açısından önemli bir rol oynayan bu tesis, İran'ın nükleer programındaki sivil kullanıma dayalı yönünü temsil ediyor.
Müzakerelerin geleceği nasıl şekillenecek?
Birçok uzman, İran'ın nükleer silah sahibi olmasının, özellikle İsrail için ciddi bir tehdit oluşturacağını ve bu durumun ABD ile Orta Doğu'daki müttefiklerinin çıkarlarını doğrudan hedef alabileceğini belirtiyor.
Ancak, İran'ın yıllardır benimsediği kırmızı çizgilerden vazgeçip, 2015 yılında imzalanan anlaşmadan bile daha sıkı kısıtlamaları kabul etmesi ihtimali değerlendirilmeye değer olsa da, bunun gerçekleşmesi pek olası görülmüyor.
Bu durum, ABD'li uzmanlara göre, geriye yalnızca sınırlı ve dar kapsamlı bir anlaşma seçeneği bırakıyor ki bu da hem ABD hem de İsrail tarafından kabul edilir görülmüyor.
Önceki hafta Umman'da geçtiğimiz hafta ise Roma'da devam eden müzakerelerin ilerleyişi konusunda ayrıntılı bilgiler verilmemiş olması ve ABD Başkanı Trump'ın "askeri müdahale seçeneğinin" masada olmaya devam ettiğine dair tekrar eden söylemleri, sürecin giderek daha hassas bir noktaya doğru gittiğini ortaya koyuyor.