Türkiye ve Yunanistan...
Ege'nin iki yakasında iki ülke.
1930'li yıllardan beri süre gelen ve Yunanistan'ın kışkırtıcı adımları nedeniyle çözümden gittikçe uzaklaşan sorunlar.
En büyük kördüğüm ise hava ve denizdeki egemenlik haklarında.
Konunun daha iyi anlaşılması için önce deniz hukukundaki kavramlara bakalım.
Deniz mili deniz ve hava ulaşımında kullanılan özel bir birim. Kara mili ise iki nokta arasındaki doğrusal uzaklığı ifade ediyor. Bir deniz milinin karşılığı 1852 metre olarak kabul ediliyor.
Deniz hukukunda, ilk anlaşılması gereken terim "kara suları".
Kara suları, devletin "tam deniz egemenliğine" sahip olduğu deniz alanı olarak tanımlanıyor. Bu egemenlik, aynı zamanda kara suları üzerindeki hava sahası ve bu suların altındaki deniz yatağı ve toprak altını da kapsıyor.
1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi devletlere kara sularının genişliğini 12 deniz miline kadar belirleme hakkı veriyor.
Şu anda, hem Türkiye hem de Yunanistan karasularının Ege Denizi'ndeki genişliği 6 deniz mili.
Kıta sahanlığı, ülkeyi oluşturan kara parçasının deniz altındaki doğal uzantısı olarak tanımlanıyor ve 350 deniz miline kadar uzanıyor.
Sahilleri bitişik veya karşı karşıya olan devletler arasında kıta sahanlığı sınırlandırılması yapılırken, "hakkaniyet" ilkesine uyulması gerekiyor.
Devletin kıta sahanlığı üzerinde araştırma yapma ve doğal kaynakları işletme gibi egemen hakları bulunuyor.
Münhasır ekonomik bölge ise sahildar devletin hem deniz tabanı hem de su kütlesini kapsıyor.
Münhasır ekonomik bölge uzunluğu 200 deniz milinin ötesine geçemiyor.
Yine sahilleri bitişik ve karşı karşıya bulunan devletler arasındaki Münhasır ekonomik bölge sınırlandırmasında "hakkaniyet" ilkesine uyulması gerekiyor.
Peki Ege Denizi'ndeki krizin kaynağı ne, Yunanistan ne istiyor ve Türkiye nelere karşı çıkıyor?
Yunanistan 1936 yılında Lozan'da 3 mil olarak belirlenen karasularını 6 deniz miline çıkardı, o dönem Türk-Yunan ilişkilerine hakim olan olumlu hava nedeniyle Türkiye, bu karara itiraz etmedi.
Ancak 1964 yılındaki Kıbrıs sorunu ve Yunanistan'ın Anadolu kıyılarına yakın adaları silahlandırması sonrasında Türkiye karasularını 6 deniz miline çıkardı.
1974 Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra Yunanistan karasularını 12 deniz miline çıkarma girişiminde bulundu. Türkiye ise 1976 yılında bu adımı, savaş sebebi sayacağını açıkladı.
Sonraki yıllarda Yunanistan'ın bu talebi zaman zaman gündeme gelmeye devam etti.
TRT Haber Editörü Mehmet Kancı, Yunanistan'ın yaklaşık 100 yıldır kurmaya çalıştığı Ege projesinin geçmişini anlattı.
"Yunanistan'ın Ege Denizi'nde kara sularını ve hava sahasını Türkiye'nin aleyhine genişletme girişimlerinin geçmişi 1931 yılına kadar dayanıyor. O tarihte kara suları genişliği 3 deniz mili ( 5, 55 kilometre ) olan Yunanistan, hava sahasını tek taraflı olarak 10 deniz mili ( 18,52 kilometre ) olarak deklare etti.
Türkiye ile Yunanistan, Ege'deki deniz sınırlarını bir anlaşma ile belirlememiş olsa da geçerli olan tarafların yetki alanlarının 6 deniz mili olarak uygulanmasıdır.
Ancak Yunanistan 1923 Lozan ve 1947 Paris Anlaşmaları'nın aleyhine olacak şekilde Ege ve Doğu Akdeniz'deki sınırlarını genişletmek için aralıksız şekilde girişimlerini sürdürdü. Yalnızca sınırlarını genişletmeye teşebbüs etmekle kalmadı, 1960'lı yıllardan itibaren silahtan arındırılmış olması gereken Ege Adaları'nı da silahlandırdı.
Türkiye'yi revizyonizmle yani sınırların mevcut durumunu değiştirmeye çalışmakla itham eden Atina yönetiminin yazılı anlaşmaları çiğneyip adaları silahlandırmasına gerekçe olarak dile getirdiği "adaların statükosu tartışılamaz, Türkiye adaların statükosunun değiştirmeye çalışıyor" yaygarasının bölgedeki enerji havzalarında çıkarları olan Fransa ve ABD'den karşılık bulduğu dikkat çekmekte."
Mehmet Kancı'ya göre, uluslararası konjonktürün bugün geldiği nokta ve Yunanistan'ın ABD ve Fransa tarafından silahlandırılması gibi gelişmeler dikkate alındığında Lahey Adalet Divanı'na başvurulması halinde hakkaniyetli bir sonuç alınabileceği de şüpheli.
Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen Ermenistan'ın Yukarı Karabağ'da 36 yıl süren işgali ve bu süreçte Minsk Grubu aracılığıyla Azerbaycan'ın adalet talebinin nasıl uyutulup sürüncemede bırakıldığı dikkate alınacak olursa Lahey Adalet Divanı gibi seçeneklerden medet ummak da bugünün şartlarında mümkün görünmüyor.
Karasularının 12 deniz miline çıkarılması, Ege Denizi'ndeki çıkar dengelerini Türkiye'nin aleyhine orantısız bir şekilde değiştirecek.
Şu anda, sahip olduğu birçok ada sebebiyle, Yunanistan'ın karasuları Ege Denizi'nin yüzde 40'ını oluşturuyor.
Karasularının 12 deniz miline çıkarılması durumunda bu oran yüzde 70'e yükselecek.
Bu durumda açık deniz büyüklüğü yüzde 51'den yüzde 19'a düşerken, Türkiye'nin karasuları da Ege Denizi'nin yüzde 10'undan daha az kalacak.
Kancı'ya göre Atina yönetiminin 12 deniz mili ısrarı, Türkiye'yi yalnızca Ege Denizi'nde değil Doğu Akdeniz'de de dar bir deniz alanına sıkıştırarak, kaynaklardan mahrum etme çabasının parçası.
Yunanistan'ın, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'e çıkışını engelleme çabası, 2010 yılından itibaren Kıbrıs Adası'nın çevresinde zengin doğalgaz yataklarının tespitiyle başladı.
Atina farklı ülkelerle iş birliğine gitmeye çalışsa da Türkiye'nin İsrail, Mısır ve Suriye ile ilişkilerini normalleştirme yönünde attığı adımlar, Yunanistan'da hayal kırıklığı yarattı.
Akdeniz'de Türkiye aleyhinde bir inisiyatif geliştirme şansını yitirdiğini anlayan Yunanistan, şimdi 19 ve 20'inci yüzyıllardan kalan alışkanlıklarıyla Türkiye'yi tahrik ederek bir çatışma ortamı yaratmaya ve Batılı ülkeleri Ege'ye çekmeye çalışıyor.
Ancak Türkiye dış politikada attığı gerçek adımlarla, Atina'ya peri masalından uyanması gerektiğini söylüyor.