23 Aralık 2024 Pazartesi / 22 CemaziyelAhir 1446

Afrika'da Fransa kâbusu – I: Tarihsel arkaplan

Afrika Stratejik Araştırmalar Merkezi (AFSAM) başkanı Mustafa Efe, Afrika kıtasının bugünkü durumuna ışık tutmak adına Fransız sömürgeciliğinin tarihsel arka planını ele alıyor.

AA6 Şubat 2020 Perşembe 11:59 - Güncelleme:
Afrika'da Fransa kâbusu – I: Tarihsel arkaplan

Fransa’nın Afrika üzerindeki hâkimiyetinin 17. yüzyıla uzanan bir geçmişi vardır. Fransa kıta üzerindeki işgal ve sömürü hareketinin tohumlarını 1624 yılında Senegal’de ticaret merkezleri kurarak atmış, 1664 yılında Fransız Doğu Hindistan Şirketi’nin kurulmasıyla sömürgecilik daha sistematik hale gelmiştir - Osmanlı devleti gücünü kaybetmeye başlayınca, 1830 yılında Fransa Cezayir’i işgal etti. Bu işgal Fransa’nın Kuzey Afrika’daki işgallerinin başlangıcıydı. Osmanlı verdiği bütün mücadeleye rağmen Fransa’nın Afrika kıtasındaki sömürgecilik faaliyetlerini ilânihaye engelleyememiştir - Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransız ordusunda tam 1 milyon Afrikalı asker savaştı - Fransız eski sömürgelerinde yetişmiş olan Afrikalı elitler sömürgeciliğin iyi olduğunu ve bağımsız olmamaları gerektiğini savunuyorlardı. Sömürgecilik Afrikalıların iliklerine kadar öyle işlemişti ki bağımsızlığa karşı çıkan “AvroAfrikacılık” ortaya çıkmıştır - Fransa, yağmaladığı zenginlikler, köleleştirdiği veya öldürdüğü milyonlarca insan ve yaptığı soykırımlardan dolayı Afrika’dan en hafifinden özür dilemesi gerekirken, üstüne vergi alıyor. Fransız eski sömürgesi 14 Afrika ülkesi, bağımsızlıklarından beri Fransa’ya sömürge vergisi ödüyor

Bugün Afrika Kıtası, sömürge ideolojisi, sömürge sınırları ve sömürge dillerine göre bölünmüş bir durumdadır. Bugünkü sınırlar da büyük oranda 1884-1885 Berlin Konferansı sonrasındaki paylaşıma göre ortaya çıkmıştır.

Fransa’nın Afrika kıtasındaki varlığının tarihî bir geçmişi, kıtanın bugününü şekillendiren jakoben ve asimilasyoncu çalışmalarının ekonomik, dinî, sosyal ve siyasi sebepleri vardır. Bundan dolayı Fransa’nın özellikle Afrika’daki sömürgeci geçmişine kısaca göz atmak yararlı olacaktır. Eğer bu dönem atlanarak, Fransa’nın yaptıkları sadece bugünkü duruma göre bir değerlendirilmeye tabi tutulursa durum anlaşılamayacaktır. Bağımsızlık döneminin başlamasıyla devlet yönetimleri, sömürge döneminde Fransız parlamentosunda milletvekili olan, sömürge idaresi için çalışan idareciler veya sömürgesi oldukları ülkelerde eğitim almış olan kişilere devredilmiştir. Bu durum ise Fransız sömürgeciliğinin devamını sağlamıştır.

FRANSIZ SÖMÜRGECİLİĞİNİN TARİHİ SERÜVENİ

Fransa’nın Afrika üzerindeki hâkimiyetinin 17. yüzyıla uzanan bir geçmişi vardır. Fransa kıta üzerindeki işgal ve sömürü hareketinin tohumlarını 1624 yılında Senegal’de ticaret merkezleri kurarak atmıştır. 1664 yılında Fransız Doğu Hindistan Şirketi’nin kurulmasıyla sömürgecilik daha sistematik hale gelmiştir. 1670’lerde 3,5 milyon kilometrekarelik bir alanı bulunan Fransız Sömürge İmparatorluğu, 1920’lere gelindiğinde 11,5 milyon kilometrekareye ulaşmıştır.

1525 yılında Pavia meydan muharebesinde Roma-Germen İmparatoru V. Şarlken’e esir düşen Fransa Kralı I. Fransuva’nın Kanuni Sultan Süleyman’dan istediği yardımın gönderilmesine ve böylece Fransa ile iyi ilişkiler kurulmuş olmasına ve hatta varlığını Osmanlı’ya borçlu olmasına rağmen, Fransa güçlendikten sonra Osmanlı’ya karşı saldırıya geçmiştir. 1799’da Napolyon Mısır ve Şam’ın kontrolünü ele geçirmek için Akkâ’ya saldırmış ve ilk yenilgisini yaşamıştır. Napolyon “Akkâ’da durdurulmasaydım bütün Doğu’yu ele geçirebilirdim” demiştir. Bu da gösteriyor ki Akkâ’da Osmanlı devleti Fransa’yı durdurmasaydı İslam dünyası ve hatta Asya kıtasından Uzakdoğu’ya kadar birçok ülke, Afrika’da olduğu gibi, birer Fransız sömürgesi haline gelecekti.

Osmanlı devleti gücünü kaybetmeye başlayınca, 1830 yılında Fransa Cezayir’i işgal etti. Bu işgal Fransa’nın Kuzey Afrika’daki işgallerinin başlangıcıydı.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransız ordusunda 1 milyon Afrikalı asker savaştı.

Modern dönem Fransız Batı Afrika Sömürgesinin kurucusu, İtalyan kökenli Fransız vatandaşı Pierra Savorgnan de Brazza isimli sömürgeci bir kâşiftir. Kongo Cumhuriyeti’nin başkenti Brazzaville de onun adını taşımaktadır.

1890 Fransız-İngiliz Antlaşması’yla Cezayir hinterlandını genişleten Fransa, Çad Havzası bölgesi ile Fransız Afrika topraklarının birleştiği bir bölge haline gelmiştir. 30 Ekim 1890 tarihli notayla Osmanlı devleti de Türk sahrasının sınırlarını çizmiştir. Bugünlerde de gündemde olan Libya, aslında o dönem de Fransız-Osmanlı mücadelesinin merkezindedir. Osmanlı’nın Libya hinterlandı 30 Ekim 1890 tarihli Türk notasına göre Libya, Sudan, Mısır, Çad, Etiyopya’nın batısı, Güney Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kamerun’un kuzeyi, Nijerya’nın kuzeyi ve doğusu ile Nijer’in yarısının içinde olduğu bir bölgedir. Fransa’nın saldırgan tutumlarına karşı Osmanlı devleti, 1885’te Kongo’nun kuzeyi ve Nijer’in doğusu ile ilgili haklarını mahfuz tutmuştur. 12 Mart 1902 tarihinde Fransa’ya verilen nota da bu durumu teyit eder. Osmanlı verdiği bütün mücadeleye rağmen Fransa’nın Afrika kıtasındaki sömürgecilik faaliyetlerini ilânihaye engelleyememiştir.

Transatlantik köle ticareti sırasında Senegambiya, Batı ve Orta Afrikalı yaklaşık 5 milyon 300 bin Afrikalı köleleştirilerek Fransız gemileriyle Karayiplere, Haiti’ye, yani yeni dünyadaki Fransız sömürgelerine götürüldü. Sömürgeci güçler kendi aralarında mücadele etmemek üzerine anlaşmışlardı. Dahası, bir sömürgeci güçten kurtulan, diğer sömürgeci gücün eline düşsün diye çalışmışlardı. Mesela eski Fransız sömürgelerinde İngilizce, İngiliz sömürgelerinde de Fransızca orta dereceli okullarda okutulsun diye, sömürdükleri ülkeleri zorlamışlardı. Bu durum bugün de devam etmektedir. Örneğin Fransızcadan kurtulmaya yönelik adımlar atmakta olan Ruanda yerine hangi dili getirmektedir? Yine bir sömürge dili olan İngilizceyi...

AFRİKA’DA FRANSIZ SÖMÜRGECİLİĞİ VE SOYKIRIMLARI

Fransızlar Batı ve Orta Afrika’nın büyük bölümünü yüzyıllarca sömürdüler. Fransa sömürge döneminde doğrudan yönetim biçimleri kurmuş, kendi kültür ve değerler sistemini yerleştirmeye çalışarak asimilasyon politikaları izlemiştir. Sömürgelerin Batı Afrika’da olanlarını “Fransız Batı Afrikası”, Orta Afrika’da olanları ise “Fransız Ekvator Afrikası” olarak yapılandırmıştır. Fransa Afrika’daki sömürgelerini daha kolay yönetebilmek için kabileleri birbirine düşürme stratejisi izlemiştir. Üstelik halkların direnişini kırmak için, Fransız Kongo’sunun bayrağında olduğu gibi, Osmanlı bayrağına benzeyen, “hilal ve yıldız” olan bir bayrak kullanmıştır.

Fransız eski sömürgelerinde yetişmiş olan Afrikalı elitler sömürgeciliğin iyi olduğunu ve bağımsız olmamaları gerektiğini savunuyorlardı. Sömürgecilik Afrikalıların iliklerine kadar öyle işlemişti ki bağımsızlığa karşı çıkan “AvroAfrikacılık” ortaya çıkmıştır. Bu kavram 1927’de “Afrika: Avrupa’nın Yayılma Alanı” adlı kitabın yazarı Guernier adlı bir Fransız tarafından ortaya atılmıştır.

1919 yılında ilk PanAfrikanizm Kongresinin Başkanı ve Fransız Ulusal Meclisi’nde Senegal Milletvekili olan Blaise Diagne “Biz Fransız yerlileri Fransız kalmak istiyoruz. Çünkü Fransa bize her türlü özgürlüğü vermiş, hiç ayırt etmeden bize kendi çocukları gibi muamele etmiştir. Hiçbirimiz, bazılarının istediği gibi, Fransız Afrikası’nın sadece Afrikalılara bırakılmasını istemiyoruz. Fransa yerli eliti, herkesin güvenliği için şart olan sükûn ve düzenin yerine karışıklık getirecek olan ayrılma ve bağımsızlık isteyen devrimci teorilere izin vermeyecektir” diyordu. 1960-1980 arasında Senegal cumhurbaşkanlığı yapan Leopold Sedar Senghor da ülkesi için en uygun ve arzulanan yolun, Fransız İmparatorluğu içinde bir birlik olduğunu ve sömürge sorununun bir taşra sorunu olduğunu söylüyordu. Afrikalı elitlerden Fransız Ulusal Meclisi’nde de görev yapanlar vardı.

Aynı kabilenin mensupları, sömürge devletlerinin kurdukları suni sınırlara sahip farklı devletler arasında kaldılar. Bu durum bağımsızlık sonrasında da birçok Afrika ülkesi arasında çatışmalara sebep oldu. Bundan dolayı Frantz Fanon’un (1925-1961) “sahte bağımsızlıklar” diye tanımladığı Fransız Birliği içinde bir bağımsızlığı Ahmed Sekou Toure dışında diğer liderler kabul etmişti.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan yeni kapitalist dünyanın bir gereği olarak, Fransa sömürgeleri için sadece şartlı “kâğıt üzerinde bir bağımsızlık” kabul etti. Şartlı bağımsızlığı Gine reddetti; diğer Afrika ülkeleri ise kabul ettiler. Fakat Fransa Afrika ülkeleriyle ilişkilerini sağlama alıp, özellikle Fransa sömürge para birimi (Afrika Frangı), Fransız eğitim sistemi, askeri ve ticari ilişkilerin çerçevesi konusunda bağlayıcı “İşbirliği Anlaşmaları” imzaladı. Dahası yeni “bağımsız” ülkelere, sömürgecilik döneminde Fransa tarafından ülkede inşa edilen altyapı için ödeme yapmalarını şart koştu. Fransız eski sömürgesi 14 Afrika ülkesi, bağımsızlıklarından beri Fransa’ya sömürge vergisi ödemeye devam ediyorlar. Fransa Afrika’dan yağmaladığı zenginlikler, köleleştirdiği veya öldürdüğü milyonlarca insan, sebep olduğu sonu gelmez toplumsal kaos ve yaptığı soykırımlardan dolayı en hafifinden özür dilemesi gerekirken, bir de bu yaptıklarından dolayı hâlâ vergi alıyor.

Fransa Afrika kıtasındaki birçok soykırımda bilfiil rol almış, silah sağlamış veya soykırımı gerçekleştiren güçlerle işbirliği yapmıştır. Fransa Cezayir’de 1830 yılından itibaren 132 yıl süren sömürü ve işgal döneminde, dolaylı olarak tehcirle, doğrudan ise kurşuna dizerek veya kireç fırınlarında yakarak milyonlarca Cezayirliyi katletmiştir. Sadece 1945 yılından bağımsızlık kazanılıncaya kadar geçen sürede 1 milyonun üzerinde insan katletmiştir.

1994 tarihinde Ruanda’da Hutuların Tutsilere karşı yürüttüğü soykırım sırasında “insani yardım(!) operasyonlarına” katılan Fransız askeri birimleri soykırıma doğrudan destek vermiştir. Ayrıca Fransa soykırımcılara silah, istihbarat, strateji, askeri eğitim desteği sağlamış, “öldürülecek kişilerin listesini” belirlemiştir. Katliamlar 1 milyona yakın insanın ölümüyle sonuçlanmıştır.

Tunus, Senegal, Nijer, Moritanya, Kamerun, Burkina Faso, Gabon, Gine ve Benin’de katledilenlerin sayısı ise hâlâ bilinmemektedir.

Fransızlar, diğer sömürgeci güçler gibi, topluma yön veren önder kişileri ve âlimleri hedef almışlardır. Sadece Çad’da 1917 yılında bir sempozyum sırasında 400 İslâm âlimini katletmişlerdir.

[Mustafa Efe Afrika Stratejik Araştırmalar Merkezi (AFSAM) başkanıdır]