AB'yi kuran Maastricht Anlaşması, 7 Şubat 1992'de, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya, Hollanda, Belçika, Portekiz, Yunanistan, Danimarka, İrlanda ve Lüksemburg'un yer aldığı 12 Avrupa ülkesi tarafından imzalandı.
Hollanda'nın Maastricht şehrinde imzalanan anlaşma, 1 Kasım 1993'te yürürlüğe girdi, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Avrupa Birliği adını aldı.
Maastricht Anlaşması, "ekonomik ve parasal birlik", "ortak dışişleri ve güvenlik politikası" ile "adalet ve iç işlerinde" işbirliğini içeren üç ana unsurlu yeni bir yapı ortaya çıkardı.
Anlaşmaya katılan ülkelerin genel politik alanlarda daha fazla işbirliği yapmasını ve koordinasyonunu artırmayı amaçlayan anlaşma, Avrupa vatandaşlığı, ortak ekonomi ve parasal birlik ile avro para birimi için gerekli hazırlıkların tamamlanması gibi hedefler ortaya koydu.
Anlaşmayla üye ülkelerin ekonomik ve parasal birliğe katılabilmeleri için gerekli şartlar belirlendi. Bu çerçevede ilk şart, toplulukta en düşük enflasyona sahip üç ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalamasıyla ilgili üye ülke enflasyon oranı arasındaki farkın 1,5 puanı geçmemesi oldu.
Anlaşma, üye ülke kamu borçlarının GSYH'ye oranının yüzde 60'ı, üye ülke bütçe açığının GSYH'ye oranının yüzde 3'ü geçmemesi, herhangi bir üye ülkede uygulanan uzun vadeli faiz oranının 12 aylık dönemde en iyi performans gösteren 3 ülkenin faiz oranını 2 puandan fazla aşmaması gibi çeşitli kriterleri getirdi.
Maastricht Anlaşması ile yeni bir vatandaşlık kavramı ortaya çıkarken, anlaşmayı imzalayan ülkelerin vatandaşları, Avrupa vatandaşı olarak kabul edildi. Bu kişilerin diğer üye ülkeler arasında özgürce seyahat ve ikamet etmesi, Avrupa Parlamentosu (AP) ve yerel seçimlerde oy kullanmaları gibi haklar sağlandı.
Anlaşmayla taraf ülkeler arasında dış politika, güvenlik, adalet ve iç işlerinde işbirliğini sağlayacak politikaların belirlenmesi de kararlaştırıldı.
Maastricht Anlaşması ile AB üyesi ülkeler ve Birliğin ortaklık kurduğu diğer ülkelerin güvenlik güçleri arasında, uluslararası organize suçlar ve terörizm konusunda işbirliği ve etkili çalışma ortamı sağlamak amacıyla Avrupa Polis Teşkilatı (Europol) kurulması kararı alındı.
- AB 33'ÜNCÜ YAŞINA SINAMALARLA GİRİYOR
AB, 33'üncü yaşına ABD ile gerilen ilişkiler, Avrupa'da devam eden ve 4'üncü yılına girmek üzere olan Rusya-Ukrayna Savaşı, ekonomik zafiyetler ve rekabetçilikte geri kalınması gibi çeşitli sorunlarla giriyor.
AB, ABD Başkanı Donald Trump'ın yakın zamanda uygulaması beklenen ekonomi ve savunma başta olmak üzere çeşitli politikalarının etkilerinden endişe duyuyor.
Seçim kampanyasının merkezine de ekonomi politikalarını yerleştiren Trump, "önce Amerika" yaklaşımıyla korumacı ekonomi politikaları uygulama planını ortaya koymuştu.
Başkanlık görevinin başında Trump, imzaladığı kararnamelerle Kanada ve Meksika'dan yapılan ithalata yüzde 25, Çin'den yapılan ithalata ise yüzde 10 ek gümrük vergisi getirerek, seçim dönemi söylemlerini hayata geçirmeye başladı.
Trump, göreve başlamadan önce Avrupa'ya da sert bir uyarıda bulunmuş, Avrupa'nın ABD ile verdiği ticaret fazlasından rahatsızlığını ve AB'ye ek gümrük vergileri uygulayacağını taahhüt etmişti.
Başkanlık koltuğuna oturan Trump, "AB çizgiyi aştı. Çünkü bizden faydalandılar ve 300 milyar doları aşkın açığımız var." diyerek, AB'ye yeni tarife uygulanacağı mesajını yineledi.
Ticari gerilim ve henüz diplomatik temasın sağlanmaması AB'nin müttefik olarak gördüğü ABD ile olan güven ilişkisini bozmuş durumda.
Trump, Avrupa ülkelerinin savunma konusunda da ABD'ye külfet olduğu görüşüne sahip.
AB ülkeleri savunmaya ortalama olarak GSYH'lerinin yüzde 2'sinin altında harcama yapıyor. Trump yönetimi ise bunun hızlı bir şekilde yüzde 5'e yükseltilmesini talep ediyor. Bu konu da AB ile ABD arasında gerilimi artıran unsurlar arasında yer alıyor.
Trump'ın AB üyesi Danimarka'ya bağlı olan Grönland'ın kontrolünü ele geçirme yönündeki açıklamaları da ilişkilere zarar veriyor.
Ayrıca, AB ve ABD, iklim, sağlık gibi alanlarda ayrışırken, Trump'ın üslubundaki sertlik AB ile ABD ilişkilerini ve yakın müttefikliği zedeledi.
- AVRUPA'NIN EKONOMİK SORUNLARI
AB'nin ekonomik büyümesi de son yıllarda ABD ve Çin ile karşılaştırıldığında da oldukça yavaş seyrediyor. AB'nin 2025'te yüzde 1,5 büyüyeceği tahmin ediliyor.
Avrupa'nın ekonomik büyümesindeki zayıflık, uzun vadede çok daha belirginleşiyor.
Avrupa ekonomisi son 15 yılda ABD'nin çok gerisinde kaldı. Bu dönemde ABD'nin GSYH'si yüzde 70 artarken, AB'ninki sadece yüzde 20 yükseldi. Bu açık her geçen gün daha da netleşiyor.
Avrupa, üretkenlik ve rekabet gücünde de ciddi kayıp yaşıyor. Üretkenlik artışı yavaşlayan ve iş gücü maliyetleri çok artan AB ülkeleri, ABD ve Çin gibi büyük ekonomilere kıyasla sanayide rekabet gücünü kaybetti.
- AB ÜLKELERİ MALİ KURALLARA UYMUYOR
Ayrıca, çok sayıda AB ülkesinin kamu borcu ve bütçe açıkları çok yüksek seviyelerde bulunuyor.
AB kurallarına göre, normal şartlarda üye ülkelerin kamu borçlarının GSYH'lerinin yüzde 60'ını, bütçe açıklarının da GSYH'lerinin yüzde 3'ünü geçmemesi gerekiyor.
Bu sınırlar aşıldığında uygulanacak tedbirlerin bildirilmesi ve etkin mücadelenin yapılması gerekiyor. Ancak AB ülkelerinin önemli bir kısmı mali kurallara uygun davranmıyor.
Kamu borcu oranı, Yunanistan'da yüzde 158,2, İtalya'da 136,3, Fransa'da 113,8, Belçika'da 105,6, İspanya'da yüzde 104,3, Portekiz'de yüzde 97,5, Avusturya'da yüzde 83,2, Finlandiya'da yüzde 81,5, Macaristan'da yüzde 76, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nde yüzde 69,7, Slovenya'da yüzde 66,9, Almanya'da yüzde 62,4 ve Slovakya'da yüzde 60,3 seviyesinde seyrediyor. Böylece AB üyesi 13 ülke kamu borcunda Birlik sınırını aşmış durumda.
AB'de 10 ülkenin bütçe açığı da yüzde 3 sınırının üzerinde seyrediyor. En yüksek bütçe açığı yüzde 7,2 ile İtalya, yüzde 6,7 ile Macaristan, yüzde 6,5 ile Romanya'da bulunuyor. AB ülkelerinin yüksek borcu ve bütçe açıkları da söz konusu ülkelerin ekonomilerini canlandıracak alanlara kaynak aktarmasını pahalı ve daha zor bir hale getiriyor.