Makamında gazetecilere açıklamalarda bulunan Rektör Nihat İnanç, sempozyumun 3 gün sürdüğünü ve toplamda 21 oturumda 110 tebliğin sunulduğunu söyledi. Üst düzey bir organizasyon sergilendiğini ifade eden Rektör İnanç, yurtdışı ve yurtiçinden gelen katılımcıların büyük bir memnuniyetle Muş’tan ayrıldığını kaydetti. Sadece Türkiye’deki akademisyenlerin değil, Avrupa ve Amerika’da konuya ilgi duyan tüm kesimleri bir araya getirmeyi hedeflediklerini vurgulayan İnanç, bunu başardıklarına inandığını vurguladı.
Türkiye’de böyle bir konunun ilk defa tartışıldığını ifade eden İnanç; “Tevhidi Tedrisat Kanunu’yla birlikte medreseler kapatılmış ama aslında kapatılamamış kurumlardır. Medreseler daha çok illegal olarak çalışmalarına devam eden, kimi zaman yer altına indi diye tanımlanan, bugüne kadar varlığını sürdüren kurumlar olmuşlardır. Belki bu sempozyum, bu çakışmayı biraz daha gün yüzüne çıkarmamıza vesile oldu” dedi.
Üniversitenin topluma ve tarihe karşı sorumluluklarının olduğunu belirten İnanç sözlerini şöyle sürdürdü; “Muş Alparslan Üniversitesi olarak geride bıraktığımız 4 yılda yaptıklarımızı bundan sonra da yapmayı hedefliyoruz. Üniversitemizin topluma, tarihe karşı sorumlulukları var. Akademik çalışmalarımızın yanı sıra bunları da yerine getireceğiz. Üniversitemiz bir taraftan akademik, idari, öğrenci ve fiziksel mekanlar açısından büyüme oranını yakalamışken, diğer taraftan Muş özelinde, Türkiye genelinde topluma ve tarihe karşı sorumluluklarımızı göz ardı etmeden, kendi mütevazı kadrosuyla katkı sağlamaya çalışıyor.”
Türkiye’de önemli 2 kopma noktası yaşandığına şahit olduklarını vurgulayan İnanç şunları kaydetti;
“Bunlardan birisi etnik, diğeriyse dini kopma noktalarıdır. Bu kopma noktaları kimi zaman halk ile devlet arasında, kimi zaman da bizatihi halkın içinde yaşanmıştır. Etnik kopma noktalarında maalesef her alanda üzerinde tartışılan, çözüm üretmeye çalışılan, Kürt meselesi olmak üzere Türkiye’nin asıl mozaiğini ifade eden, Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, Çerkez’iyle yeniden bu bütünleşmeyi nasıl sağlayabiliriz sorusuna cevap aramamız gerekiyor. Burada ciddi bir kopma noktası yaşandığına inanıyoruz. İkincisi ise dini anlamda kopma noktaları olmuş. Maalesef yakın tarihimize baktığımızda halkından kopmuş bir devlet, kimi zaman halkı birbirinden koparılmış bir anlayış hakim olmuş. Halkımız çeşitli kategorilere tabi tutulmuş. Bu iki önemli kopma noktasından birinin diğerini tamir edeceğine inanıyorum. Dolayısıyla bu açıdan baktığımızda tarihe dönüp, tarihle hesaplaşmaktan, halkımızla kucaklaşmaktan korkmamamız gerektiğine inanıyorum. O açıdan bizim gerek etnik konudaki kopma noktamızı, gerekse dini anlamdaki kopma noktalarımızı yeniden onarma sorumluluğumuz vardır. Üniversite olarak bu iki önemli noktada çeşitli adımlar atmaya çalıştık ve bundan sonra da atmaya devam edeceğiz.”
Sempozyum süresince katılımcılar arasında seviyeli tartışmalar olduğunu ifade eden İnanç; “Şüphesiz ki böylesine bir konuda fikir birlikteliği beklemiyorduk. İlahiyatçıların kendi içinde farklı görüşleri var, medrese ekolünün kendi içinde farklı görüşleri var. Bir de medresen ilahiyata, ilahiyattan medreseye geçenlerin taşımış oldukları kanaatleri var. Bunların aralarında tatlı tartışmalar oldu ama kopma noktaları yaşanmadı” diye konuştu.