22 Aralık 2024 Pazar / 21 CemaziyelAhir 1446

Tıbbın suistimali modern zamanın meselesi değil

“Tıbbın her derdin dermanını bulabileceği yönündeki inanış, en küçük aksaklığı bir hayal kırıklığı haline getirmeye devam ediyor” diyen Marmara Üniversitesi Sağlık Politikaları Anabilim Dalı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Murat Dinçer Çekin ile 800’lü yıllardan itibaren var olan tıbbın suistimali hakkında konuştuk.

GİZEM TÜMBAY KOÇAK 17 Mart 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Tıbbın suistimali modern zamanın meselesi değil

Hayatın idame ettirilebilmesi için kuşkusuz en önemli husus; sağlık. Ancak insan hasta olmaya görsün. Yaşanılan sıkıntının da önüne geçen sağlık sektöründeki kimi uygulamalarla hastanede geçirilen süre bir çileye dönüşebiliyor. Bir tarafta şiddetli baş ağrısı şikayeti için gidilen muayenede röntgenler çektirip, kan tahlilleri vererek çözüm üretilmeksizin geri döndürülen hastalar, diğer tarafta ise yanlış uygulama yapmayalım, bir şey atlamayalım düşüncesinde olan doktorlar… Hâl böyle olunca hasta mağdur, doktorlar ise suistimalci oluyor. Tıbbi imkânların artmasıyla insanlardaki beklentilerin de arttığına değinen Marmara Üniversitesi Sağlık Politikaları Anabilim Dalı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Murat Dinçer Çekin bakın bu konuda neler söylüyor…

- ‘Tıbbın suistimali’ nedir? Hangi uygulamalar suistimale girer? 

Suistimal, yani su-i istimal ‘kötüye kullanma’ demek. Tıp; sağlık personeli, kurumlar, hastalar veya sağlıklı kişiler tarafından kötüye kullanılabilir. Tıbbın suistimali modern zamanların meselesi değil. Büyük bilgin Râzi (864-925), bazı hastalıkların bir saatte iyileşebileceğini, tabiplerin hastayı daha çok ziyaret edip daha çok para kazanmak için tedavi sürecini uzattığını söylüyor. Geçmişte bazı ülkelerde genetik hastalığı olanlara uygulanan kısırlaştırma gibi öjenik işlemler de suistimaldi. Eski demirperde ülkelerinde rejim muhaliflerine psikiyatrik teşhisler koymak da. Bir kişi hasta olmadığı halde hasta raporu alıyorsa hem o kişi hem raporu veren hekim, tıbbı suistimal etmektedir.

- Gereksiz yere istenen röntgenler, tahliler ve daha birçok şey… Bu durumun sebebi nedir?

Bugün modern teşhis teknolojisinin el altında olduğu yerlerde hekimler ayrıntılı anamneze (hastanın öyküsü) ve ayrıntılı fizik muayeneye zaman ayırmıyor. Uzun hasta kuyruklarının da bunda payı var. Oysa hastayı dinlemek ve muayene etmek teşhis ve tedavi konusunda çok değerli bilgiler sunar, hangi tahlillerin gerekli olduğunu belirler. Hekimler “Bir şey atlamayalım, malpraktis, yani yanlış uygulama yapmayalım” derken aşırı biçimde tahlillere, görüntüleme yöntemlerine başvuruyorlar. Teşhis araçları yan etkiler gösterebiliyor ve sağlık hizmetinin maliyetini arttırıyor. Ancak unutmamalı ki, bazen hastalar da gereksiz tahlil, görüntüleme yöntemleri ve tedavilerde ısrarcı oluyorlar.

- Bu kadar hayati bir konuda bu tür davranışların sebebi nedir? 

Doğru zamanda doğru tıbbi işlemi yapmak, gereğinden fazla ve gereğinden az işlem yapmamak ve tıbbi israfı engellemek için hazırlanmış klinik rehberler var. Gerçi bu rehberlerin hazırlanmasında da tıp sanayinin dolaylı rolü bulunuyor. Ama yine de teşhis ve tedavi akışı konusunda faydalı referanslar. 

Ülkemiz gibi özel sağlık hizmetine erişimin kolaylaşıp yaygınlaştığı ve genel sağlık sigortası içine dahil edildiği yerlerde, bu rehberlerin dışına çıkma ihtimali artıyor. İnsanoğlunun bir özelliği de farkında olmadan çıkarlarını gözetmesi. Bile bile yapılan hileleri saymıyorum. Bu konuda denetlemeler maalesef yeterli olmuyor. Sağlık hizmetlerini suistimal etmemek hepimizin sorumluluğu.

- Diğer ülkelerle Türkiye’yi karşılaştırdığımızda bu tip olaylarla daha sık mı karşılaşıyoruz?

Genel nüfusun koruyucu sağlık hizmetine ulaşması önemli. Birçok ülkede bunun için gereken bütçeden daha fazlası ilaç ve tıbbi teknoloji için harcanıyor. Bu da sağlık bütçesinin suistimali demek. Aslında mesele daha tıbbi araştırmalar safhasından başlıyor. Tıbba yön verecek bilginin elde edilişinde suistimaller yaşanıyor. Bilimsel faaliyetlerin menfaatlerden, politikadan arınmış olmadığını bilmek gerekir. Zaman zaman patlak veren skandallar işin görünebilen yüzü. 

Yeni hastalık tanımlamalarıyla hasta nüfusun artması üzerinde durulması gereken bir konu. İlaç sanayine ait promosyon stratejisinin hekimleri etkilediğini hatırlatmaya gerek yok. Bu ilişki biçimi her iki taraf için de tıbbın suistimali. 

- Hasta ve doktor arasında güven ilişkisi nasıl sağlanır? Mesela hastalar artık birden fazla doktora gitmeden huzuru bulamaz oldu…

Tıbbi imkânların artmasıyla insanlardaki beklentiler arttı. Tıbbın her derdin dermanını bulabileceği yönündeki inanış, en küçük aksaklığı bir hayal kırıklığı haline getiriyor. İnsanların önemli bölümü koruyucu sağlık tutumlarına sahip değil, hastalanınca tıbbın imdada yetişeceğini düşünüyor. Aslında bu da tıbbın suistimali. 

Profesyonel tıp sistemine aşırı yüklenme yüzünden sağlık masrafları sürekli artıyor ve hükümetler genel sigorta uygulamalarını yeniden ele alıyor. Bu kadar fazla tıbbi girişimin olumsuz etkileri de var. İnsanların hekimler arasında dolaşması güvensizlikle ilgili olabileceği gibi, tıbba inanmaları ve en uygun teşhis ve tedaviyi bulabileceklerini düşünmeleriyle de açıklanabilir. 

Yeni hastalık tanımlamalarıyla hasta nüfusu giderek artıyor. İlaç sanayine ait promosyon stratejisinin hekimleri etkilediğini de hatırlatmaya gerek yok. 

BİTKİLERİN SUYUNU ÇIKARMAYIN

- İnsanlar yüzlerce lira harcayıp muayene olana kadar 

20 liralık bir kremle ya da birtakım kürlerle sağlığına kavuşmaya çalışıyor. Bu yaklaşımı doğru buluyor musunuz?

Birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede ‘resmi tıp’ diyebileceğimiz bir sistem yanında gayri resmi yürüyen uygulamalar da var. Bunların son 10 yılda revaç bulması, hem beklentileri yüksek çağımız insanlarında resmi tıbbın oluşturduğu hayal kırıklıkları ve azımsanmayacak düzeydeki yan etkileri hem de hastalıkların doğaya ve doğal olana geri dönülerek yenilebileceği fikrinin yükselişiyle ilgili gibi görünüyor. Ancak burası da suistimale açık bir alan. En çok başvurulan yöntemlerden biri bitkilerle tedavi. Bir yazımda Türkiye’deki durumu “bitkilerin suyunu çıkarmak” diye tarif etmiştim. Tıbbi ve mali disiplin altına almak için Türkiye dâhil birçok ülkede bu uygulamalara meşruiyet tanınmıştır.  

YENİ HEKİMLERE BÜYÜK İŞ DÜŞÜYOR

- Yeni nesil doktorları ve Türkiye’deki tıbbı nasıl değerlendirirsiniz? 

Yeni hekimlerimiz tıbbi girişimlerin gerçek etkinlikleri ve maliyetleri konularında daha çok düşünmek durumunda kalacaklar. Zira korunma, teşhis, tedavi, rehabilitasyon girişimlerinin önemli bir kısmı iyi düzeyde kanıtlara sahip değil. Öte yandan psikososyal faktörleri yeteri kadar dikkate almayan bir yaklaşımın eksik olduğunu daha iyi idrak edeceklerdir zannediyorum. Telkin etkisinden daha çok faydalanmalarını umuyorum. Koruyucu sağlık önlemleri konusunda daha duyarlı olacaklardır. Hükümetlerin ve yerel idarelerin de bu konuda yapacakları birçok çalışma var. Dileyelim ki, sağlığa dair bütün bir insanlık tecrübesi insana daha yaraşan bir tıp pratiği için kullanılsın.    

HASTANEDE ATTIĞINIZ İMZALARI CİDDİYE ALIN

- Hasta haklarını sıfıra düşüren bu suistimallerde hasta nasıl bir yol izlemeli?

Günümüzde hekimler başta olmak üzere bütün sağlık personeline tıbbi girişimler konusunda kılavuzluk etmesi beklenen bazı ilkeler var: zarar vermeme, yararlı olma, âdil davranma, mahremiyete saygı gösterme, bilgilendirme, rıza alma… Hastaların tıbba ve sağlık personeline güvenlerinin teminatı olan bu ilkeler layıkıyla uygulanamıyor. Mesela hastayı rahatsızlığı ve tedavi seçenekleri konusunda bilgilendirme ve tıbbi girişim konusunda rıza alma süreci birçok zaman hastaya bilgi-onay formunu imzalatmaktan ibaret bir işlem gibi algılanıyor. Bu işlem sağlık personeli için komplikasyonlara karşı bir güvence, ancak kötüye kullanılmamalı. Hastalar da imzalarını ciddiye almalı.