22 Aralık 2024 Pazar / 21 CemaziyelAhir 1446

‘Tahsin paşa’yı içimde yaşatıyorum onu ancak ben yazarım

Payitaht Abdülhamid’in Tahsin Paşa’sı Bahadır Yenişehirlioğlu, diziyle birlikte topluma özgüven kazandırdıklarını söyledi. Yenişehirlioğlu, “Kendi hain iç dinamiklerimizce Kızıl Sultan olarak lanse edilen Sultan Abdülhamid Han, Fransız bir masonun çizdiği karikatürden ibaret değildir. Türkiye’nin geleceği kendi neslinin, kendi kadim değerlerine sahip çıkmasından geçiyor” diyor.

RÖPORTAJ: ADEM HANÇER30 Aralık 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
‘Tahsin paşa’yı içimde yaşatıyorum onu ancak  ben yazarım

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine ışık tutan Payitaht Abdülhamid’de Sultan’ın en güvendiği kara kutusu Tahsin Paşa’yı canlandıran oyuncu ve yazar Bahadır Yenişehirlioğlu, dizinin toplumun tarih hafızasına imza attığını söyledi. “Yeni bir nesil inşa ediyoruz” diyen Yenişehirlioğlu, “Sultan Abdülhamid’in verdiği mücadeleyi tekrar ortaya koyarak gençliğe bir özgüven, bir kimlik ortaya koyuyoruz. Türkiye’nin geleceği kendi neslinin, kendi kadim değerlerine sahip çıkıp; bunun üzerine evrensel bir okuma geliştirmesinden geçiyor” diyor. Yenişehirlioğlu, diziyi, Tahsin Paşa’yı ve son kitabı Tahta At’ı Star Cumartesi’ye anlattı.

- Son eseriniz Tahta At’dan biraz bahseder misiniz?

Tahta At yeni piyasaya çıktı ama edebiyat dünyasından ve okuyucularımdan güzel dönüşler aldım. İnsanı anlattığımız bir kitap, modern bir Musa hikayesi diyebiliriz. Firavunun elinde büyüyen Musa ne ise Tahta At’da öyle bir hikaye. Yalanın, iyinin ve kötünün ne olduğunu ilk kez farklı bir üslup denedim. Bir zamana dayanmıyor, bizatihi insanın kendisini anlattığım bir roman. Bizatihi insanın içine bakarak bir keşfe çıkıyoruz. Günümüzde ihtiyacımız olduğunu düşündüğüm bir roman.

- Genelde hangi kesimin ilgisini çekiyor? 

Okuyucu skalama baktığınız zaman gençlerin, orta yaş ve üzerinin inanılmaz bir ilgisi olduğunu görüyorum, bu da beni çok heyecanlandırıyor. Gençlerle çok ciddi iletişim kuruyorum ve sosyal medyayı bir genç kadar aktif kullanıyorum. İmza günlerimde gelen kitleden tahliller yaptığımda; Türk toplumunun tamamına sesleniyor olmak muhteşem bir şey. İmza günlerimde hem saçını kırmızıya boyamış mini etekli bir hanımla da hem çarşaflı bir hanımla da kitabım üzerine konuşabiliyorum. Bu inanılmaz bir zenginlik. Ve bunu çok önemsiyorum, demek ki insana dair şeyler yazıyorum. Bir yazar olarak bu inanılmaz birşey.

- Tahta At’dan sonraki projeleriniz neler?

Şu an harıl harıl Tahsin Paşa’yı yazıyorum. Tahsin Paşa’nın hatıralarını okuduğumuz zaman genelde Abdülhamid Han’ı ve devletin işleyiş şeklini öğreniyoruz. Ama bizatihi kendi hakkında çok az bilgi sunmuş. Yaptığım araştırmalarda tespit ettiğim alanlar var ama çok boş alanlar da var. Evli olduğunu, depresif bir karısı olduğunu biliyorum. Depresif bir kadına uzun süre şefkatle yaklaşmış bir Tahsin var bunu biliyoruz. Ama nasıl aşık olduğunu bilmiyoruz. O zaman diyorum ki; ancak ben yazabilirim Tahsin Paşa’yı. Çünkü ben Tahsin’i içimde yaşatıyorum şu an. Bizatihi Tahsin benim içimde yaşıyor. Öyle olunca gözümü kapatıyorum ve diyorum ki; hadi Tahsin karına nasıl aşık olduğunu anlat. İşte o boş alanları bir romancı olarak Tahsin ile empati kurarak yazıyorum ve Tahsin’in hayatını yazıyorum.

- Peki ya Tahsin Paşa? Dizi sonrası nasıl tepkiler geliyor?

Payitaht Abdülhamid çok önemli bir dizi ve proje. Türkiye’nin kültür hafızasına şu an imza atıyor. Tabii bu benim tanımım. Biz yeni bir nesil inşa ediyoruz. Tarihi köklerini tam manası ile bilmeyen, bir şekilde yanlış yönlendirilmiş bir kitleye, genç nesile Abdülhamid’in kim olduğunu ve felsefesini anlatırken onlara kocaman perspektif sunuyoruz. Tarih okumalarını gerçekleştirenler, gerçek tarihe vakıf olurlar. Dün oynanan oyunları anlar ve idrak ederlerse; bugün oynanan oyunların parametlerini çözme noktasında onlara çok şifre sunuyoruz. Bu heyecan verici bir şey! 

- Tahsin Paşa aslında kimdir?

Tahsin Paşa karakterinin bir karşılığı var; paraya, mevkiye, kadına asla satılmamış; kadim değerlerden beslenen, sadakat için ölümü göze alabilen, sonuna kadar sultanına bağlı bir adam... Aslında bu gün görmek istediğimiz bir karakter. İyilerini tenzih ediyorum, böyle insanlar çok. Ama bir an düşünüyorum Abdülhamid’in yanında bütün paşalar Tahsin gibi olmuş olsaydı Yahudiler, İngilizler arzu ettiği neticeyi acaba elde edebilir miydi? Bir sultanın Abdülhamid Han gibi kuşkulu, evhamlı ve her şeyden tedirgin olması gerekiyordu. Öyle olmadığı taktirde o günün payitahtında 30 küsur yıl Osmanlı’yı ayakta tutamazdı. Şartları göz önünde bulunduralım; insanın en savunmasız olduğu an uyku halidir. Tahsin Paşa ise aynı zamanda sultanın kara kutusu, en güvendiği kişi, gece yatak odasında Abdülhamid’e Sherlock Holmes kitapları okuyan ve onu uyutan kişi. Tahsin hakkında çok az bilgi olmasına rağmen benim onu yorumlamam gerekiyordu. Ben Tahsin’in hayatını okumuştum biliyordum zaten. Bu teklif bana sunulduğunda, benim de Tahsin gibi düşünmem, hissetmem, onun gibi yaşamam ve bilinmeyen yönlerini tekrar var etmem gerekiyordu. Sesimin tonu ile edepli duruşumla, ona bakışımla, onun düşmanlarına karşı bir kaplan gibi görüntü vermekle bir Tahsin var etmem gerekiyordu. Allah’a çok şükrediyorum; daha önce Rambo olmaya özenmiş çocuklar Hollywood’un kült karakterlerine özenen bir nesilden yüzlerce geri dönüş alıyorum. Sünnetliğini giymiş, eline sünnetlik bastonunu almış bir çocuğun “Ben Tahsin Paşa oldum! Ben Abdülhamid oldum” diyerek fotoğraf çektirip bana göndermesi inanılmaz bir şey. Demek ki biz siyasi entrika anlatan bir dizi film olmak ile birlikte 7’den 70’e insanlara sesleniyoruz.   

Yenişehirlioğlu aslında hepimizin merak ettiği şu soruyu soruyor: Abdülhamid Han’ın yanındaki paşalar Tahsin gibi sadık olsaydı Yahudiler ve İngilizler arzu ettikleri neticeyi acaba elde edebilir miydi?

KURTULUŞ MÜCADELESİNİ FAHREDDİN PAŞA BAŞLATTI

- Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı’nın Medine’yi İngilizlere karşı koruyan Fahreddin Paşa’ya yaptığı saygısızlığa ne diyorsunuz?

Satılık Amerikan-İngiliz uşağı; sermayelerini onların bankalarında depolayan, varlık sebebini onlara borçlu olan, İngilizlerin kölesi bir idareci kitleden bahsediyorum... Bunlar satılık oldukları ve Amerika’nın maşası olduğu için Osmanlı Dönemi’nde de hatta bu dönemde de bize karşı mücadele vermişlerdir. Son dönemlerde bu adamın böyle bir laf etmesi boşuna değil. Ortadoğu’daki kan ve gözyaşının durması için tek umut olan Türkiye’nin mücadelesine karşı bu lafı etti. Fahreddin Paşa aslında Kurtuluş Savaşı’nı başlatan ilk isimdir. Mekke’yi, Medine’yi terk etmemiştir. Payitaht’tan ona emir gelmesine rağmen hayır deyip, devlete karşı gelmemek için üniformasını çıkarıp orada bir sivil olarak mücadelesini sürdürmüştür… Çünkü o coğrafya’nın ileride kimlere uşaklık yapacağını önceden görmüştür. Nitekim Fahreddin Paşa kendi askerleri tarafından derdest edilmiş ve sürgüne gönderilmiştir. Sonrasında bir şekilde kaçıp Kurtuluş Savaşı mücadelesini başlatmıştır. Tarihi geriye sarıp baktığınızda kurtuluş mücadelesi Fahrettin Paşa ile başlamıştır. Böyle bir paşaya dil uzatmak edepsizlik, densizliktir. Kukla olmak sömürü düzenini sürdüren Amerikan hegemonyasının o coğrafyadaki politikalarını takip eden hainlikten başka birşey değildir.

YENİ NESİLE DEĞERLERİMİZİ ÖĞRETİYORUZ

- Dizinin temel amacı nedir? Bir mesaj veriyor musunuz? 

Kültür hafızası, milli ve manevi değerleri alaşağı edilmiş zihni, yapısındaki bütün kutsalları erezyona uğratılmış neslin yeni bir şeyler üretebilmesi için özgüvene sahip olması lazım. Biz şunu yapmaya çalışıyoruz; siz ve tarihiniz önemli. Sultan Abdülhamid Han bir Fransız masonun çizdiği karikatürden yola çıkılarak ve kendi hain iç dinamiklerimiz tarafından kızıl sultan olarak gösterilmiş bir zeka dehası kimliği. Onun zeka oyunlarını ve mücadelesini tekrar ortaya koyarak gençliğe bir kimlik ortaya koyuyoruz. Türkiye’nin geleceği kendi neslinin, kendi kadim değerlerine sahip çıkıp bunun üzerine evrensel bir okuma geliştirmesinden geçiyor. Türkiye’de bir dönem aydın, entelektüel olmanın karşılığı şuydu: Kendi tarihini ve kültürünü ve aşağılayarak Batı’yı köpürtmekti. Dünyada aydın olmanın karşılığı kendi değerlerini özümseyerek evrensel bir okuma geliştirmektir. Biz bunu ortaya koymaya çalışıyoruz.