Fransa’nın en güzel liman kentlerinden biri Marsilya. Paris, ışıltısı ve albenisi ile herkesin gözünü boyasa da Marsilya hem tarihi dokusu, hem doğası ve çok kültürlü yapısıyla daha cazip bir yerleşim. Fenikeliler tarafında kurulan Avrupa’nın bu en büyük ticari limanı pek çok medeniyete de ev sahipliği yapmış. Bu yüzden diğer Fransız şehirlerinden farklı bir ruha sahip, hadi açık söyleyelim kibirli değil. Fransa’nın en büyük ikinci şehri burası. Deniz, kimliğinin şekillenmesinde hayli belirleyici olmuş.
Mimari açıdan göreni kendine hayran bırakan bir yanı var Marsilya’nın. Ama en öne çıkan ve ilk bakışta dikkat çeken yeri Vieux Port limanı. Göz alabildiğine sıralanan yatlar ve denizden yansıyan ışık oyunları ile oluşan renk cümbüşü etkileyici bir ambians oluşturuyor.
Limanın yanı başındaki dar sokaklarda kaybolmak şehri keşfetmek için ilk adım olmalı. Birkaç katlı rengârenk evlerin arasından ilerlerken yolunuz yakınlardaki balık pazarına düşebilir. Deniz ürünleri seviyorsanız şanslısınız.
TARİHİN ARALANDIĞI SOKAKLARDA KAYBOLUN
Marsilya’daki katedrallerin mimarisi diğer Avrupa şehirlerindekilere kıyasla daha sıcak geldi bana nedense. Cathedrale de la Major’ün mimarisi böyle mesela. Eğer zaman sorununuz yoksa Marsilya Güzel Sanatlar Müzesi’ni, Museé des Docks Romains’i gezmenizde fayda var. 2013’te Marsilya’nın Avrupa Kültür Başkenti olması şerefine açılan Avrupa ve Akdeniz Medeniyetleri müzesini de es geçmeyin. La Panier şehrin birçok tarihi semtinde olduğu gibi arnavut kaldırımlı dar sokaklarıyla sizi çok başka bir zamana ışınlayabilir. Marsilya’nın en eski tarihi ve kültür merkezi olan bu renkli mahalle yunanlıların şehre ilk yerleştiği günden beri ayakta.
Lavantalar diyarı
Tarih ve doğa değil de alışveriş yapmak ilginizi çekiyorsa La Canebiere Caddesi’ne yolunuzu düşürmelisiniz. Rokoko ve barok tarzı binalarıyla dikkat çeken caddede lüks mağazaları bir arada görebilirsiniz. Bir başka alış veriş noktası ise küçük butikler, hediyelik eşya dükkanları, eskiciler, antikacılar, sahaflar ve müzik dükkanlarını bir arada bulabileceğiniz Cours Julien bölgesi. 17 yüzyılda hapishane olarak kullanılan ve Monte Kristo Kontu romanı için de esin kaynağı olan Chateau d’If’i görmek isterseniz şehrin açıklarındaki If adasına gitmeniz gerekiyor. Bu kale şehri denizden gelen saldırılara karşı korumak üzere inşa edilmiş. Artık Türkiye de bu konuda iddiasını gösterse de Avrupa’da lavantaların diyarı Marsilya. Meşhur Marsilya sabununun satıldığı dükkanlara şehrin pek çok yerinde rastlayabilirsiniz ama en ünlüsü: Savonnerie Marseillaise de la Licorne.
Notre Dame de La Garde Katedrali
Marsilya’nın en yüksek noktasında yer alan katedral, şehrin önemli simgelerinden. Bir kıyı şehri olan Marsilya’daki balıkçı tekneleri denize açılmadan önce burada kutsanıyordu. Bundan dolayı şehrin en önemli dinî yapısı haline gelmiş. Yapımı 1864 yılında tamamlanan katedral, Marsilya’nın ve Akdeniz’in üzerinde adeta nöbet tutuyor. ‘Şehrin Koruyucusu’ ünvanı da buradan geliyor. Buraya otobüs ya da turist treni ile çıkabilir, çıkarken sahil boyunca kıvrılarak ilerleyen trenden şehrin plajlarını da görmeniz mümkün. Katedralin içindeki yelkenli maketleri de denize açılan sevdiklerinin sağlıkla geri dönmesi için dua eden insanların dileklerini temsil ediyor.
Longchamp Sarayı Güzel Sanatlar Müzesi
Durance Nehri ile Marsilya arasında kurulan kanalın kıyısında yer alan görkemli Longchamp Sarayı, Marsilya’nın en eski müzesi. Etrafında suyun bereketini temsil eden çok sayıda sanat eseri ve anıtsal çeşme bulunan yapı, 17. yüzyıl ve sonrasına ait sanat koleksiyonuyla Marsilya gezisinin olmazsa olmazlarından biri.
Cassis
Marsilya’dan 30 dakikalık uzaklıktaki balıkçı kasabası Cassis, olağanüstü güzellikteki sahili, turkuaz rengi denizi, rengârenk sokakları ve Cap Canaille adı verilen kayalıkları ile dikkat çekiyor. Burada bir başka ünlü bölge ise kireçtaşı tabakalarından duvar gibi yapıların denize doğru dik uzanarak minik koy ve plajların oluşturduğu Calanques adlı milli park.