Fethiye’den başlayıp Antalya’ya uzanıyor, uzunluğu 500 km’yi aşkın, üzerinde 19 antik Likya kentinin kalıntıları bulunuyor. İncecik kumlarıyla ünlü eski liman bölgesi Patara da bu yol üzerinde, meşhur Olimpos da... Hatta Myra ve Phaselis de Likya Yolu’nda... Dünyanın en eski medeniyetlerine ev sahipliği yapan Likya Yolu’nun kaşifi bir İngiliz; Kate Clow. Yolun öyküsünü 1999’da İngilizce olarak yayımlanan Likya Yolu kitabında anlatan Clow sayesinde dünyanın pek çok yerinden kişi Likya Yolu’nda doğayla baş başa yürüdü ve hala da gelmeye devam ediyorlar. Kitabın Türkçesi ise yıllardır beklenmesine karşın daha yeni çıktı. Clow, kitabında bu yürüyüş parkurunu tarihiyle birlikte anlatıyor. Kendi hikayesi de en az Likya Yolu’nu keşfi kadar ilginç...
İngiliz Kate Clow, akademik eğitimini İngiltere’de satış ve pazarlama üzerinde tamamladı. Türkiye’ye ilk kez 1988’de tatile geldi. Ardından İstanbul Üniversitesi’nde lisans ve işletme programına katıldı. Hatta diplomasını dönemin başbakanı merhum Turgut Özal’dan aldı. Sonra İngiltere’ye dönen Kate Clow, bilgisayar sistemleri üzerine çalışıyordu ve satıştan sorumluydu. “İngiltere’deki kapitalist sistemin gidişinden memnun olmadığım için ayrılmayı düşünüyordum. Türkiye ise son derece canlı bir yerdi ve çok çekici gözüküyordu” diyen Clow, Türkiye’ye geldi, satış işine yaklaşık üç yıl İstanbul’da devam etti, ardından da bir yıl Ankara’da yaşadı. İşte o zaman zarfında güneydeki dağlar ve tarihi yollar ilgisini çekmeye başladı ve ardından Antalya’ya yerleşme kararı aldı.
1996’DA YOLA DÜŞTÜ
Antalya’ya yerleştikten sonra Fethiye-Antalya arasındaki 509 km’lik Likya Yolu’nu keşfetti Clow: “Dünyadaki birçok ülke sürdürülebilir turizmi kullanarak kalkınıyor ve bana öyle gözüktü ki Türk köylerinin de ek bir gelir kaynağına ihtiyacı vardı. Sahip olduğu bu tarihi ve doğal özellikler de buna fazlasıyla uygundu.”
1996’da düştü yola... Haritalar bulup köyleri ziyaret ederek göç yolları hakkında bilgiler topladı yerel halktan. Tam beş yıl boyunca çadırıyla birlikte devamlı yollardaydı. Hedefi belliydi, oranın en köklü medeniyetlerinden Likya ile ilgili bir şeyler bulmak: “Bir yolla ilgili araştırma yaparken ilki tema bulma aşamasıdır ve ardından söz konusu temaya dair kapsamlı bir araştırma gerekir. Bölge içindeki kilit yerleri bulmalısınız. Mevcut konaklama, hizmet seçenekleri de çok önemli. Ardından saha çalışması yürümeyle başlıyor. Yöre halkı en başından sonuna kadar devamlı müdahil edilmeli, onlar burayı sahiplenmez ve korumazsa rotanın bir önemi kalmaz.”
MİMARİSİNE DİKKAT
Likya Yolu’nun önemine gelirsek... Kate Clow, koca bir medeniyeti şu sözlerle özetliyor: “Likyalılar, Anadolu topraklarında yaşamış onlarca sayıdaki özgün medeniyetten biri ve belki de mimari ve sosyal özellikleriyle en karakteristik olanı. İnşaatçılıkta, özellikle mezarlarında bunları görmek mümkün. Likya Yolu ise bu medeniyete ait küçük-büyük birçok kent ve yapı kalıntısından geçen, antik yolu mümkün olduğunca kullanan bir yürüyüş parkuru. Yer yer güneyin en çarpıcı sahillerinden geçen bu parkur, kimi zaman dağların üst kısımlarına çıkıyor. Tabii ki buralarda dağ köyleri de mevcut ve yolun yapılmasının asıl amaçlarından biri de bu köylülelere ek gelir imkanı sağlayabilmek.”
Kate Clow’a araştırmaları sırasında ‘ajanmış’ gözüyle bakılıp bakılmadığını sorduğumuzda böyle bir şeyle karşılaşmadığını ancak kendisinin hazine peşine düştüğünün zannedildiğini söylüyor: “Benden define haritalarını isteyenler çok oldu! Köylüler genelde fazlasıyla iyi davrandı. Hala da öyle... Örneğin zamanında Likya Yolu üzerinde eşek arısı yuvasında bacağım sıkıştığında köylü can havliyle yardımıma koşmuş ve belki de hayatımı kurtarmıştı.”
TÜRKLER, PİKNİK SEVEN YÜRÜYÜŞÇÜLER
Kate Clow, pek çok kişinin merakla beklediği Likya Yolu kitabının aslında 2008’de Türkçe basıldığını ancak satış ve dağıtım olanağı bulamadığı için yayımlamaktan vazgeçtiğini söylüyor. Eseri, aslında yurtdışında çok meşhur. Clow kitabın ardından pek çok yabancı turist Likya Yolu’nu görmek için Antalya’nın yolunu tuttuğunu anlatıyor: “2000 yılında Sunday Times gazetesi bir makale yayımlayıp dünyanın en iyi 10 yürüyüş yolunu seçti ve burada yer alan Likya Yolu yazısından sonra tanıtım çok hızlı gelişti. İlk yürüyüşçülerin çoğu kuzey Avrupa ülkelerinden geliyordu. Kitaba ve rotaya olan ilgi her geçen gün daha da arttı ve şu an, kitle turizmi dışında dünyanın neredeyse her ülkesinden ziyaretçisi var.” Likya Yolu’nda yürüyen Türklerin ilk başlarda Almanya’da yaşayanlardan oluştuğunu anlatan Clow, artık Türkiye’den de yoğun katılım olduğunu söylüyor. Bir de ilginç saptamada bulunuyor Clow: “Bir karşılaştırma yapacak olursak Avrupalı ziyaretçiler sessiz, tek tek ya da küçük gruplar halinde ve çevreye duyarlı yürüyüşçülerken, bizim halkımız biraz daha kalabalık, gürültülü ve piknik seven yürüyüşçüler diyebilirim.”
LÜTFEN ÇÖPLERİNİZİ GERİDE BIRAKMAYIN
Likya Yolu’nu bulduktan sonra nelerin değiştiğini sorduğumuz Kate Clow “Yeni yollar, HES, maden ve taş ocakları yapımıyla evlerin sayısı çok arttı. Aynı zamanda köylüler büyük şehirlere göç ediyor. Yüksek rakımlı köylerde yalnızca yaşlı nüfus bulunuyor” diyor. Yol şu an öyle meşhur ki ultra maraton bile düzenleniyor. Ama Kate Clow bu tip etkinliklerin çevreye zarar verdiğini düşünüyor: “Her etkinlikten sonra dostlarım bana fotoğraflar yollayarak geride bırakılan pet şişe ve çöpleri gösteriyorlar. Manzara korkunç!” Clow sadece Likya Yolu değil 2004’te, Perge ve Aspendos’ta iki farklı yerden başlayıp kuzeyde Eğirdir’in üst tarafında kalan Yalvaç’a kadar giden Aziz Paulus Yolu projesini de hayata geçirdiğini anlatıyor. 2008’de ise Kaçkar Dağları’nda da sekiz adet farklı uzunlukta rota oluşturduğunu söylüyor. Clow son olarak, 2011’de Yalova yakınlarından başlayıp Bursa üzerinden Afyonkarahisar ve Simav’a kadar uzanan Evliya Çelebi Yolu projesinde Caroline Finkel ile çalıştığını belirtiyor. Hali hazırda üzerinde çalıştığı bir yol daha var ama Clow ser veriyor sır vermiyor!