Suriye'nin, Nusayrî diktatörlüğünden kurtulduğu 8 Aralık'tan hemen sonra, MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın, Şam Fatihi Ahmed Eş-Şara ile birlikte Emevî Camii'nde kıldığı namaz, bütün dünyanın dikkatini çekmişti.
Çünkü burası, herhangi bir cami değildir.
Nitekim "Bağımsız Suriye"nin sembolü haline gelen Emevî Camii, her gün binlerce yerli-yabancı Müslüman tarafından ziyaret edilmektedir.
Çünkü Şam; Suriye'nin "İstanbul"u, Emevî Camii ise "Ayasofya"sıdır!
Çünkü...
Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi vesellem) iki büyük sahabesi Halid bin Velid ve Ebu Ubeyde bin Cerrah (radıyallahü anhüma), 635 yılında Şam'ı fethettiklerinde, şehrin en büyük kilisesi olan "St. John Katedrali"ni; "kılıç hakkı" olarak camiye çevirmişlerdi.
Hatta şöyle ilginç ve anlamlı bir ayrıntı da vardı:
İki kumandan ve askerleri, şehrin farklı yönlerinden St. John Katedrali'ne yönelmişlerdi. Hazret-i Halid çarpışarak ilerlemiş, Ebu Ubeyde ise hiçbir engelle karşılaşmamıştı!
Kiliseye farklı kapılarından giren iki sahabi, ortada buluşmuştu. Halid bin Velid'in, "Kılıç zoruyla alınan yerdeki en büyük kilise; İslâm şehrinin sembolü olarak camiye çevrilir" kuralı gereğince buranın cami yapılmasını istemişti.
Ebu Ubeyde Hazretlerinin, "Ya Hâlid, bilmez misin; sulhla alınan şehrin kiliselerine dokunulmaz" uyarısına, Hazret-i Halid "Fakat biz kılıç kullanarak geldik" cevabı vermişti. Bunun üzerine yarısı cami yapılmış; yarısı da kilise olarak bırakılmıştı.[1]
Bu kadar da değildi!
İlerleyen yıllarda caminin yetersiz kalması üzerine, Emevî Halifesi Velid bin Abdülmelik, büyük bir kilise inşa etme karşılığında, Hristiyanlara ait bölümü de camiye dahil etmişti. O zaman buna rıza gösteren Hristiyanlar, 717 yılında Halife olan Ömer bin Abdülaziz Hazretlerine müracaatta bulunmuş ve "Caminin yarısı tekrar size iade edilecek" tavizini koparmışlardı!
[1]Ahmet Demirbaş, İnsanlık şimdi bu adaleti arıyor, Türkiye, 14 Aralık 2024.
Aynı olayı, İngiliz asıllı araştırmacı Thomas Arnold da, kendi zaviyesinden şöyle aktarmaktadır:
"Müslümanlar, Şam'ın fethinden sonra Hristiyanların rızasıyla St. John Katedrali'nin bir tarafında ibadete başlamışlardı. Bu ortak kullanım 80 yıl devam etmişti. Sonrasında, Hristiyanlar ilahi okuma bahanesiyle işi müzik vaveylasına dökünce, Müslümanlar rahatsız olmuştu..."[2]
FETÖ'YÜ TASFİYE EDEMESEYDİK; SURİYE'YE GİDEMESEYDİK!
İşte bu yüzden, Emevî Camii; tam anlamıyla "Suriye'nin Ayasofya'sı"dır. Yine bu yüzden, henüz kimsenin Şam'da bayrak gösteremediği günlerde sergilenen o görüntü, o günlerde herkesin kafasını kemiren "Baas rejimi nasıl yıkıldı" sorusuna "cevap" vermektedir!
Hâlâ anlamak istemeyip "namaz müfettişliği"ne soyunanlar ise, Ankara'nın ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilgi odağı haline gelmesiyle suspus olmuşlardır!
Yani Erdoğan, içerideki "vesayet zincirleri"ni kırmakla kalmamış; 2011'de Türkiye'yi yakmak için Suriye'de tutuşturulan ve 13 yıldır; içeriden dışarıdan körüklenen yangını da söndürmüştür!
Bir an düşünün... O "ateş"e Türkiye müdahale etmeseydi ve Suriye'deki durum, Haçlı Siyonist plân çerçevesinde ilerleseydi...
Yani...
Gezi Kalkışmasıyla sersemletilen Türkiye, doğrudan Başbakan Erdoğan'ı hedefleyen 17/25 FETÖ operasyonuyla siyasî istikrarını kaybetseydi ve FETÖ'ye "hoşgörü" besleyen; "Suriye'de ne işimiz var" diyen bir zihniyet Türkiye'yi yönetseydi...
Hadi bunu atlattık, 15 Temmuz Haçlı Siyonist işgal teşebbüsü hedefine ulaşsaydı! Türkiye'yi, yıllardır Erdoğan'ı, "Suriye bataklıktır; girersek çıkamayız" diye engelleyenler yönetseydi...
Her iki durumda da, "Büyük İsrail"in müteahhidi; Haçlı Siyonist İttifakın lideri; emperyalist ABD'nin, ucuz PKK/YPG amelelerini kullanarak Akdeniz'e kadar uzanan "Kürt Devleti" adı altında bir "Teröristan"ı şimdiye kadar çoktan inşa edeceğinden şüphe duyan var mı?
[2] Thomas W. Arnold, The Preaching of Islam, Shirkat-I-Qualam, Lahor-1956, s. 50.
Yani Türkiye, terör örgütlerinin "yolgeçen hanı" olacak; Suriye ise, bir daha asla bütünleşmeyecek şekilde bölünecekti!
ŞAM'DA MİT BAŞKANI DEĞİL; MOSSAD ELEBAŞI OLACAKTI!
Yani Türkiye, FETÖ hipnotizmasından kurtulduktan sonra başlatabildiği harekâtlarla Haçlı Siyonist plânı delik deşik edemeseydi, bugün Suriye Esad'dan kurtulsa bile İsrail'in eline düşecek; Gazze'ye dönecekti! Şam'da ise; MİT Başkanı İbrahim Kalın namaz kılamayacak; MOSSAD elebaşı David Barnea boy gösterecekti. Bekli Emevî Camii de aslına(!) dönecekti!
Yani Türkiye önce kendi vesayet zincirlerini kırmış; Ayasofya Camii'ni bu sayede açmıştır. Sonra da, insanî bakımdan bölünmez parçamız olan Suriye'yi; hem parçalanmaktan; hem de Baas zulmünden kurtarmıştır. İşte bunun tescili de "Suriye Ayasofya'sı"nın özgürleşmesidir!
Aslında bu kadar söze de gerek yoktur. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'nin toprak bütünlüğüne yönelik en büyük tehdit olan ABD'nin kullandığı "PKK/YPG maşası"nın mutlaka tasfiye edileceğini söylemiş, sonrası hakkında ise, "Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan Şam'a gidecek. Yeni yapılanmayı birlikte yapacaklar" diyerek, "İstiklâl Mücadelesi"ni başarıyla tamamlayan Suriyelilerin, "vesayetsiz Suriye"yi inşa edeceğini müjdelemiştir.
Hem de, bizim gibi bir asır beklemeden!