Türkiye'nin güçlü liderliği ve insani diplomasisi, iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden inşasında belirleyici olacaktır. Suriye'nin Avrupa ve Batı'ya açılan kapısı olan Türkiye, bu stratejik konumunu insani yardımlar, ticari iş birlikleri ve kültürel entegrasyon yoluyla daha da pekiştirecektir.
Zeki Korkutata/ Ak Parti Bingöl Milletvekili
Osmanlı İmparatorluğu'nun ardından Ortadoğu'nun kilit ülkelerinden biri haline gelen Suriye, uzun yıllar Türkiye ile farklı dönemlerde gerilimler ve zorlu ilişkiler yaşadı. 20. yüzyıl boyunca iki ülke arasındaki bağlar büyük ölçüde koparken, Soğuk Savaş dönemi ve ardından gelen rejim politikaları, aradaki mesafeyi daha da derinleştirdi. Ancak 2011'de başlayan Suriye İç Savaşı ve 2024'te Esad rejiminin sona ermesiyle, bu tarihsel ayrılığın yerini yeniden bir araya gelme ve stratejik iş birliği arayışı almıştır.
Suriye, Osmanlı'nın son dönemlerinde modernleşme ve bağımsızlık hareketlerinin merkezi olmuş; 20. yüzyıl boyunca ise Türkiye'ye karşı zaman zaman düşmanca bir politika benimsemiştir. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun ardından Türkiye ve Suriye arasındaki bağlar, Soğuk Savaş dönemiyle birlikte daha da zayıfladı. Suriye, bu dönemde SSCB'nin ardından İran'ın etkisi altına girerek Türkiye'ye karşı düşmanca bir politika benimsedi. Özellikle Baas rejimi döneminde İran'ın Suriye üzerindeki nüfuzu, Türkiye'nin çıkarlarını tehdit eder hale geldi. Bu süreçte, İran'ın desteğiyle Suriye, Türkiye karşıtı terör örgütlerine lojistik ve silah yardımı sağladı ve bu örgütlerin sınır bölgelerinde faaliyet göstermesine imkan tanıdı.
2000'li yıllarda başlayan normalleşme süreci, iki ülke arasında kısmen yumuşama sağladı. Ancak 2011'de Arap Baharı ile başlayan halk hareketleri, Suriye'de siyasi istikrarsızlığı derinleştirirken, Türkiye'nin insani ve hukuki duruşunu da belirledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye, Suriye halkının özgürlük ve adalet taleplerini desteklemiş, aynı zamanda barışçıl bir geçiş dönemi için de çaba göstermiştir.
Mart 2011'de Şam'da Esad karşıtı barışçıl gösterilerin ardından başlayan kanlı iç savaş, 14 yıl boyunca bölgeyi ve dünyayı derinden etkiledi. Yaklaşık bir milyon insanın hayatını kaybettiği bu savaş, 7 milyon kişiyi ülke dışına, 5 milyon kişiyi ise ülke içinde zorunlu göçe zorladı. İnsanlık tarihine kara bir leke olarak geçen bu süreç, tarihi şehirlerin tahribatına ve altyapının çökmesine neden oldu.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın, çatışmaları sonlandırmak ve kansız bir geçiş dönemi sağlamak için yaptığı çağrılar karşılıksız kaldı. Esad rejimi, 27 Kasım 2024'te Hey'etü Tahrîri'ş-Şâm (HTŞ) öncülüğündeki muhalif güçlerin başlattığı operasyonla karşılaştı ve 8 Aralık'ta Esed Şam'ı terk etmek zorunda kaldı. Bu gelişme, 61 yıllık Baas rejiminin ve 54 yıllık Esed ailesi iktidarının sonunu getirdiği gibi, Türkiye-Suriye ilişkilerinde de tarihi bir dönüşümün başlangıcını simgeliyordu.
Arap Baharı ile Mart 2011'de Suriye'de başlayan özgürlük, adalet ve onur mücadelesine Sayın Erdoğan, CNN International'da yaptığı bir konuşmayla destek verdi: "Zulümle halkın iradesinin karşısında durmak mümkün değildir. Sadece bu süreç biraz uzayabilir, ama er ya da geç halkın dediği olacaktır." Sayın Erdoğan, bir yandan barışçıl değişim ve reform çağrıları yaparken, diğer yandan Esed rejiminin halkın taleplerini şiddet yoluyla bastırmasının ülkeyi bir iç savaşa sürükleyeceği uyarısında bulundu. Ancak rejim bu çağrılara kapısını kapatarak güç kullanımına yöneldi.
Esed rejiminin ağır bombardımanları ve katliamları sonrasında Türkiye, Suriye ile diplomatik ilişkilerini kesti ve 3,5 milyon Suriyeliyi "açık kapı" politikası çerçevesinde kabul etti. Bu bağlamda Türkiye, savaş mağdurlarına güvenli bir sığınak sağladı ve hem insani hem de İslami sorumluluklarını yerine getirdiğini dünyaya gösterdi.
Türkiye'nin diplomatik başarıları
Türkiye, Cenevre görüşmeleri ve Astana süreci gibi diplomatik girişimlerle Suriye krizine çözüm arayışında aktif rol oynadı. Özellikle Suriye'nin kuzeyindeki gerginliği azaltma bölgelerinin oluşturulmasında Türkiye'nin garantör rolü kritik bir başarı olarak öne çıktı. Bu bölgeler, milyonlarca sivilin çatışmalardan korunmasını sağladı.
2020'de İdlib'deki muhalif ve sivil alanlara yönelik geniş çaplı bir Rusya saldırısını engellemek için Türkiye, diplomatik ve askeri araçları etkili bir şekilde kullandı. Böylelikle hem insani krizlerin derinleşmesinin hem de olası bir mülteci akınının önüne geçilmiş oldu.
Türkiye'nin güçlü liderliği ve insani diplomasisi, iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden inşasında belirleyici olacaktır. Suriye'nin Avrupa ve Batı'ya açılan kapısı olan Türkiye, bu stratejik konumunu insani yardımlar, ticari iş birlikleri ve kültürel entegrasyon yoluyla daha da pekiştirecektir.
Türkiye, Suriye savaşında izlediği insani ve hukuki duruşla, bölgesel bir lider ve küresel bir aktör olduğunu kanıtladı. Ensar-Muhacir anlayışı çerçevesinde, Suriyelilerin güvenlik, barınma, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlarını karşılayan Türkiye, aynı zamanda onların topluma uyum sağlaması için çeşitli imkanlar sundu.
Nitekim 11 Aralık sonrası Şam'da yeni bir yönetimin kurulması sürecinde de Türkiye'nin en önemli aktörlerden biri olacağı ileri sürülebilir. Öncelikli olarak Türkiye'de bulunan Suriyelilerin bir kısmının Yeni Suriye'nin inşasında önemli bir insan gücü olacağı açıktır. Türkiye ile etkileşim içerisinde olan milyonlarca Suriyeli Türkçeyi ana dili gibi konuşmaktadır. Kültürel düzeyde iki toplum arasındaki etkileşim, işbirliği ve kardeşlik bağı tarihi süreçteki en üst seviyesine çıkmıştır.
Türkiye'nin Suriye halkıyla geliştirdiği bu bağ, iki toplum arasındaki kültürel ve ekonomik entegrasyonu güçlendirdi. 2013-2024 arasında Suriyeliler tarafından Türkiye'de kurulan 11 bin şirket, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin derinleştiğini göstermektedir. Türk okullarına devam eden Suriyeli öğrenci sayısı 900 bin civarındadır. Aynı şekilde Türkçe öğrenen Suriyeli gençler, iki ülke arasındaki kültürel bağların da sağlam bir temelini oluşturmaktadır.
Aralık 2024 itibarıyla Esed rejiminin sona ermesi, Türkiye ile Suriye ilişkilerinde yeni bir sayfa açmıştır. Türkiye, geçmişte yaşanan sorunlara rağmen, insani diplomasisi ve güçlü liderliği sayesinde Suriye'nin yeniden yapılanma sürecinde önemli bir aktör olmaya devam edecektir.
Son yıllarda Karabağ'ın işgalden kurtarılması, Ukrayna-Rusya Savaşı ve Afrika'daki arabuluculuk çabalarıyla uluslararası düzeyde bir aktör haline gelen Türkiye, Suriye ile ilişkilerde de aynı vizyonu sürdürecektir. Bu bağlamda, 2024 sonrası süreçte Türkiye-Suriye ilişkilerinin yüzyıllık bir ayrılığı sona erdirerek karşılıklı kazanç ve iş birliğine dayalı bir döneme evrileceği açıktır.
Türkiye ve Suriye arasında başlayan bu yeni dönem, sadece iki ülke halkına değil, aynı zamanda bölgenin barış ve istikrarına da katkı sağlayacaktır. Geçmişteki tüm ayrılıklara rağmen, ortak tarih ve kültürel bağlar, bu iki ülkenin birlikte inşa edeceği yeni geleceğin temel taşı olacaktır. Türkiye Yüzyılı, insanlık için barış ve umut yüzyılı olacaktır.