Fransa'nın en popüler kitlesel iletişim ve organizasyon ağlarıyla yoğun şekilde sıcak tutmaya çalıştığı özgürlük problemini, artık zamanın ruhu diye Voltaire- Rousseau akılcılığıyla değil de, Simone de Beauvoir cinsiyetçiliğiyle sunmaya çalışması, her ne açıdan bakılırsa bakılsın liberal veya enternasyonal düşüncenin esnek ve dahi keskin hatlarının yavaş yavaş ortadan kalkacağını ima ediyor. 18. ve 19. yüzyıl monarşilerini deviren jakoben düşüncenin seçkinci tavrı, bir paradigma değişikliğiyle toplumsal cinsiyet tartışmaları, hayvan hakları ve ekolojik enstrümanlar yoluyla modern dünyayı test ediyor.
Adem Polat/ Yazar
Paris'te gerçekleşen 2024 Olimpiyat Oyunları'nın açılış töreni, Fransa'nın yeni küresel rolünün dünyaya bir meydan okumasıydı. Fransa, tüm dünyaya Marie Antoinette'in giyotinle idam edilmiş temsili başı, Fransız devrimin sembolü olan 'Ça Ira' ve baskın LGBT+ vurgulu bir müsamere izletti. İki temsilin de yeni Fransız değerleri olduğundan dünya şüphe etmedi. Ve kader, 1782'de Paris Odeon Tiyatrosu'nu inşa ettiren Fransız monarşisinin son kraliçesi Marie Antoinette'i Paris'in en prestijli sahnelerinden birinde yıllarca kesik başıyla bir devrim sembolü haline getirip 2024 Paris Olimpiyat Oyunları'na kadar taşıdı. 18. yüzyıl Fransız jakoben düşüncesinin 21. yüzyıla kendini aktardığı bir simülasyon var. Fransız jakobenizmi, Aydınlanmada doğrudan kiliseye ve onun siyasal nüfuzuna hücum ederken çağımızda artık LGBT+ sahnesinde tiyatral olarak tasvir edilmiş bir Hz. İsa sembolüne yöneldi...
Takvimler 16 Ekim 1793'ü gösterdiğinde Habsburg hanedanı Avusturya arşidüşesi ve Fransa Kralı XVI. Louis'in eşi kraliçe Marie Antoinette vatan hainliği suçuyla giyotinle idam edildi. Orta Çağ'dan kalma mutlak monarşilerinden pek farksız olan Fransa'nın Ancien Régime'den Marie Antoinette'in kesilmiş başıyla kurtulması, bu devrik kraliçeye aynı zamanda monarşinin tüm suçlarının yüklenmesi anlamı taşımaktaydı. 'Ekmek bulamıyorsalar pasta yesinler' rivayetinin zayıflığı bile taban ve halk inisiyatifine dayandığı kabul edilen Fransız demokrasinin ve Fransız jakobenizminin devrimden biraz sonra Korsikalı bir generali yani Napolyon Bonapart'ı diktatör olarak başa geçirmeyi engelleyemedi.
Elbette monarşinin yozlaşmışlığına duyulan tarihsel öfkenin 18. yüzyıl Paris sokaklarında dolaştırılan bir kraliçenin kesik başıyla belirmesi, başlangıçta milli bir fenomen olarak başlayan Fransız Aydınlanması için bir sonuçtu. Voltaire, Corneille, d'Alembert, Montesquieu, Helvéstius ve Diderot gibi pek çok isimle oluşan ansiklopedi çağı ve düşünce seti, Fransız tipi Aydınlanmayı küresel ölçekli demokrasi arayışlarına itti yani bir restorasyon sürecine kapı araladı. Tanzimat dönemi Osmanlı modernleşmesinde dahi 'Hükümet-i Meşruta' kavramıyla Namık Kemal'in Montesquieu'den sayfalar karıştırması tesadüfi değildi. 18. yüzyıl adına Fransa'nın dünyaya teklif ettiği değerler, halk nezdinde ezilmişliğin ve buhranın verdiği siyasal tepkilerle rahatlıkla ölçülebiliyordu. Bu yüzden söz konusu olay tüm sosyal bilimler literatüründe Aydınlanma olarak yer aldı.
Peki 21. yüzyıl Fransa'sı hangi yeni değerlerin peşinde? Nietzsche, o yıkıcı immaralist metni Deccal'i bile Hristiyan Batı düşüncesini hedef alırken "değerli bir yaşamı daha çok hak edecek, geleceğinden emin insan yetiştirmeli ve bu istenmeli" der. Fransa, büyük ve evrensel ölçekte spor organizasyonu olan Paris 2024 Olimpiyat Oyunları'nda LBGT+ temsillerini kitlelere gösterirken cinsiyetsiz bir toplum projesinin merkezileşmiş üst aklını devralmaya mı çalışıyor? Şüphesiz Fransa'nın kitlelerin gözleri önünde sergilediği ve simüle etmeye çalıştığı bu durum, modern dünyanın pek çok yerinde özgürlük ve baskı arasındaki diyalektikle konuşulan toplumsal cinsiyet probleminin Fransız toplumuyla eşleştirilen bir kalıba -çoğu aynı düşünmeyen Fransız'ı da içine dâhil ederek- sokulmasıdır. Fransa'nın bir devlet geleneğini temsil etmesi bakımından da şaşırtıcı olan bu politikayı Avrupa merkezci düşünce yapısına yasal düzenlemeleri içerecek şekilde yerleştirmesi, Batı dünyasını yeni değerler merkezi olma iddiasıyla ikna etme çabası olarak görülebilir. Zamanın ruhunun bu olduğunu gösterme gayreti içinde olan Fransa'nın artık değer üretemediği farz edilirse; bu durumda Batı'nın da artık değer üretemediği gerçeği kabul edilmelidir.
Yükselen savaş ihtimallerindeki sofistike tablo; global anlamda bölünmüş dünyanın huzur ve refah ihtiyacına bu kez yangına olimpiyat meşalesiyle gidişi açık açık resmetmiştir. Özellikle iki küresel güç olan Rusya ve Çin'in cinsiyet tanımlamalarına yönelik net tavrı, aynı zamanda istenmeyen muhtemel bir küresel çatışmanın da temel argümanlarından birini kamuoyu nezdinde belirgin kılmaktadır. Marie Antoinette'in kesik ve kanlı başının adeta meydan okur gibi temsil edilmesi, Rusya'nın Ukrayna Savaşı'yla birlikte Batı ile olan ilişkilerinin diplomatik seviyesine bir cevap niteliğinde olup, Macron'un Moskova ziyareti sırasında havalimanında karşılanmayışı ve Putin'le karşılıklı oturduğu 4 metre uzunluğundaki masa dahi Fransa'nın Ukrayna Savaşı'na diplomatik olarak müdahale edemeyişinin çok açık örnekleriydi.
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları söz konusu açılış jenerikleriyle göstermiş oldu ki, inanç ve muhafazakârlığın Hristiyanlık adına karşısına dikilen 18. yüzyıl jakoben düşüncenin siyasal tavrı, 21. Yüzyılda da Fransa üzerinden kendini güncelleyip aynı alanı bir anlamda küresel bir kaosu tehdidini içine alacak şekilde yeniden gündeme getirecek. 18. yüzyıl Fransız devriminin restorasyon dönemi Avrupa'sına yaydığı hak, adalet eşitlik ve hürriyet gibi siyasal olgular, 21. Yüzyıl Fransa'sında demokrasinin spekülatif altbaşlıklarındaki özgürlük ve baskı düalitesiyle ortaya çıktı. Fransa'nın en popüler kitlesel iletişim ve organizasyon ağlarıyla yoğun şekilde sıcak tutmaya çalıştığı özgürlük problemini, artık zamanın ruhu diye Voltaire- Rousseau akılcılığıyla değil de, Simone de Beauvoir cinsiyetçiliğiyle sunmaya çalışması, her ne açıdan bakılırsa bakılsın liberal veya enternasyonal düşüncenin esnek ve dahi keskin hatlarının yavaş yavaş ortadan kalkacağını ima ediyor. 18. ve 19. yüzyıl monarşilerini deviren jakoben düşüncenin seçkinci tavrı, bir paradigma değişikliğiyle toplumsal cinsiyet tartışmaları, hayvan hakları ve de ekolojik enstrümanlar yoluyla modern dünyayı test ediyor.
Toparlamak gerekirse Fransa yani tüm Orta Çağ'da kilisenin büyük kızı olarak bilenen ülke, modern zamana absürdün içinden konuşarak kadim toplumsal değerleri aşabileceğini iddia etti. Bu yirminci yüzyıl felsefesinin dahi sınırlarını aşan ontolojik bir vakadır. Fransa'nın Avrupa düşüncesine olan bağı ve Atlantikçi siyasi ve askeri bir organizasyonun önemli bir parçası olduğu düşünüldüğünde kendisini olayların merkezine yerleştirme biçimindeki post-yenilikçi tavrın, bu kez sadece entelektüel düşünceyi, siyaseti ve diplomasiyi ilgilendirdiğini sanmak büyük yanılgı olur. Paris 2024 Olimpiyat Oyunları'nda yaşanan tiyatral eylem, doğrudan insanlığı ve insanlığın bugüne kadar biriktirdiği aile mefhumunu hedef alan bir kitle imha silahı niteliğindedir.