Evrensel güvenlik ilişkilerine basitçe güç ve menfaatin geleneksel boyutları açısından
bakmayı sorgulayan kitap uluslararası ilişkiler literatüründeki önemli bir boşluğu dolduruyor.
MURAT GÜZEL
1980’lerde ve 1990’larda yaşanan siyasi dönüşümler ulusal ve uluslararası güvenlik modellerini çarpıcı şekilde etkiledi. Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov’la başlayan Glasnost ve Perestroyka süreci, 1989’da Berlin’i Doğu Almanya ve Federal Almanya arasında ikiye ayıran duvarın yıkılışıyla sembolikleşen Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle sonuçlanmıştı. Hemen ardından gelen Irak’ın Kuveyt’i işgali ve ABD müdahalesi ve bundan 11 Eylül 2001 ikiz kulelere saldırı ile birlikte uluslararası terörizmi bahane kılan ABD’nin Afganistan ve Irak’a kanlı müdahalesi yeni bir uluslararası güç savaşının tam ortasında yaşadığımız duygusunu kuvvetlendirdi.
Fakat Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana akademisyenler güç dengesindeki kaymaları nasıl yorumlayacakları konusunda kuşkuluydular. Bugün tek kutuplu bir dünyada mı, çift kutuplu bir dünya da mı yoksa çok kutuplu bir dünyada mı yaşıyoruz? Avrupa’da ya da Asya’da önemli savaşların tekrarının pek mümkün olmadığı ya da neredeyse kaçınılmaz olduğu bir dünya düzenine doğru mu gidiyoruz? Devletlerarasındaki ideolojik çatışma azalıyor mu yoksa artıyor mu?
Soğuk Savaş döneminde uluslararası ilişkiler teorisine hakim olan iki eğilim (neo-liberalizm ve neo-realizm) bu gelişmelerden nasıl etkilendi? Etkilendiler mi yoksa dünya ölçeğinde yaşanan sıcak gelişmeleri yorumlayan bazı akademisyenlerin dediği gibi çoktan çöpe atılması gerekli bir kavramlar ve yorumlar setine mi dönüştüler?
Milli Güvenlik Kültürü’nde on altı önde gelen akademisyen neo-realizmin ve neo-liberalizmin uzun süredir baskın olan analitik bakış açılarına alternatifleri keşfetmek için sosyoloji ve güvenlik çalışmalarının yenilikçi bir birleşimini kullanmaktadır. Kitaptaki 15 makale, 2001 sonrası dünyası ile ilgili atıfların azlığı dikkat çekici olsa da global ölçekte Soğuk Savaş sonrası yeni dünya düzenini/düzensizliğini uluslararası ilişkiler, uluslararası hukuk ve güvenlik perspektifinden daha iyi anlamaya dönük analizler ve tartışmalar içeriyor.
Evrensel güvenlik ilişkilerine basitçe güç ve menfaatin geleneksel boyutları açısından bakmayı sorgulayan yazarlar, daha etkili bir modelin kültürel karmaşıklıkları da kapsayıp kapsamayacağı hakkında kafa yormaktadırlar.
Westfalya anlaşması sonrası oluşan ulus-devlet modellerinin iyice yıpranıp gevşediği, ulus-devletlerin kendilerini aşan ulus-üstü birlikler içinde bir arada davranmayı tercih ettiği, buna karşın ulus-altı kimliklerin de kendilerine yeni ifade kanalları bulabilme amacıyla mücadeleye giriştiği kaotik bir dünyayı kavrama çabalarındaki yetersizliği, üretilen kavramsal modeller üzerinden tartışan kitap, son dönemlerde Türkiye’de de popülerleşen uluslararası ilişkiler literatüründeki önemli bir boşluğu dolduracak kıvamda.
Milli Güvenlik Kültürü, Der. Peter J. Katzenstein, Çev. İbrahim Efe, Sakarya Üniversitesi, 2015
Dünyayı politik düşün!
Chantal Mouffe, Dünyayı Politik Düşünmek’te, hegemonyanın tesis edilmesi, müzakere ve siyasal çatışmanın uzlaşı ile izale edilmiş sayılması gibi noktaları ele alarak, çatışma sonrası varılmış ‘uzlaşma’ya dayalı siyasal hegemonyanın da niçin eksik bir demokratik anlayış olduğunu tartışıyor. Tüm ‘muhalif’ görüşlerin bir mutabakat ânı sırasında illa ikna edilemeyebileceğini gösteriyor. Mouffe, demokratik bir arada yaşam fikri açısından bunun ne kadar hayati olduğunu AB, milliyetçilik, alternatif küreselleşme hareketleri, sanat pratikleri gibi örnekler üzerinden, Laclau ile beraber kaleme aldıkları Hegemonya ve Sosyalist Strateji’den beri geliştirmekte olduğu agonistik yaklaşım çerçevesinde ortaya koyuyor.
Dünyayı Politik Düşünmek, Chantal Mouffe, Çev. Murat Bozluolcay, İletişim, 2015
Türkiye’yi nasıl anlayalım?
Batı’yı Anlamak kitabıyla Batı dünyasındaki gelişme, değişim ve dönüşümlerin ana ekseni olan modernitenin kavranmasında köşe taşlarına işaret eden Etyen Mahçupyan, Türkiye’yi Anlamak’ta gözlerini bu kez üzerinde yaşadığımız coğrafyaya çeviriyor. Türkiye toplumunun Osmanlı’nın duraklama ve gerileme döneminden itibaren yaşamaya başladığı krizlerden günümüze uzanan bir hatta yaptığı analizlerle, Türkiye’de modernleşmenin Batı modernleşmesinden farklılıklarını ve benzerliklerini inceliyor. Analitik yaklaşımıyla değişimin zorunluluğu karşısındaki uzun direniş yıllarını; başarıldı sanılan Batı’yla zihnî adaptasyonun aslında ne kadar havada kaldığını anlatıyor.
Türkiye’yi Anlamak, Etyen Mahçupyan, Profil, 2015