BM Güvenlik Konseyi'nde veto gücüne sahip 5 ülkeden 2'si Avrupa bölgesinde iken diğerleri de Amerika kıtası, Avrasya ile Asya Pasifik bölgesinde bulunmaktadır. Ortadoğu'nun yanı sıra Afrika kıtasının da temsiliyetinin olmaması, temsilde adaletin sağlanamadığını göstermektedir. Bundan dolayı BM Güvenlik Konseyi Ortadoğu ve Afrika'yı ilgilendiren onlarca kararda çıkarlarına göre hareket etmiştir.
Zeki Korkutata- Bingöl Milletvekili
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada dile getirdiği "Dünya 5'ten Büyüktür" söylemi, milyonlarca insanın daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna olan inanç ve özlemini ifade etmektedir. Cumhurbaşkanı'nın bu söylemi, BM Güvenlik Konseyinde veto yetkisine sahip 5 ülkenin (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti) bölgesel ve küresel sorunlara ülkesel çıkarları bağlamında yaklaşmaları, dünyada gelir adaletsizliğinin derinleşmesi ve yoksulluğun bir kader olarak sunulması, insanlığın istikrar ve barıştan her geçen gün daha da uzaklaşmasına yönelik bir tepki ve küresel sistemin değiştirilmesine olan talebin ete kemiğe bürünmesidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu çıkışı özellikle uluslararası kamuoyunun beklentisi olan uluslararası teşkilatların reform çabalarına, uluslarası hukukun üstünlüğü ve ekonomik sömürü sistemine dayanan küresel ekonomi-politik sistemin değiştirilmesine yönelik çabalara önemli bir güç vermektedir.
"Dünya 5'ten Büyüktür" mottosu aynı zamanda meselelere insani ve vicdani yaklaşım prensibine de dayanmaktadır. Birinci Dünya Savaşı sonrası ABD'nin uluslararası kamuoyuna sunduğu idealist fikirlerin gölgesinde kurulan Milletler Cemiyeti kısa sürede İngiltere ve Fransa'nın dış politikalarının bir aracı haline gelmişti. Nitekim Birinci Cihan Harbi'nin üzerinden fazla zaman geçmeden dünya çok daha büyük bir yıkıma yol açacak 2. Dünya Savaşı'nın içerisine sürüklenmişti. Oysa Milletler Cemiyeti insanlığın adalet, eşitlik, özgürlük ve vicdanına göre hareket edebilseydi belki de insanlık ikinci kez böyle büyük bir yıkımla karşı karşıya kalmayacaktı. Birleşmiş Milletler teşkilatı anlaşması 26 Haziran 1945 tarihinde San Francisco'da imzalanmış ve 110. maddeye uygun olarak 24 Ekim 1945'de yürürlüğe girmişti. Türkiye antlaşmayı 15 Ağustos 1945'te onaylamıştı.
BM'nin kuruluş amacı da giriş kısmında özetlendiği üzere "....tarif olunmaz acılar yükleyen savaş belasından, geleceğin nesillerini korumaya...Adaletin muhafazası ve andlaşmalarla devletlerarası hukukunun diğer kaynaklarından doğan vecibelere saygı gösterilmesi için gerekli şartları yaratmaya... iyi komşuluk anlayışı içinde birbirimizle barışık yaşamaya..Milletlerarası barış ve güvenliğin korunması için güçlerimizi birleştirmeye.." ifadelerine yer vermişti. Ancak özellikle Filistin'de ve genelde de Batı dünyası dışındaki krizlerde BM'nin sorumluluk almaktan kaçınması, teşkilata yönelik sert eleştirilere yol açmıştır. BM Antlaşması'nın giriş kısmında belirtilen "savaş belasından gelecek nesilleri koruma" amacında başarısız olduğu açıkça görülmektedir.
Türkiye, BM teşkilatının İsrail saldırganlığı karşısında düştüğü acziyeti eleştirmenin yanıda barış ve istikrarın korunmasına dönük reformist ve devrimci bir söylemle dünya kamuoyunun beklentilerinin sözcüsü olmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İnsanlığın vicdanının sükuta büründüğü her durumda ve her yerde, bizim sesimiz aynı gürlükte çıkmaya devam etmiştir" derken esasında BM'nin yapısının sorunları çözme kabiliyetini yitirdiğini de vurgulamış olmaktadır. Bir diğer deyişle Türkiye yeni uluslararası sistemin kurulmasına ve yeni bir dünya düzeninin inşa edilmesine katkıda bulunuyor.
Dolayısıyla adil bir dünya için "Dünya 5'ten Büyüktür" ifadelerinin reformist bir çağrı olduğunu not etmemiz gerekir. Dünya 5'ten büyüktür" sadece bir slogan değildir; dünyada barış, adalet, eşitlik ve özgürlük isteyen ulusların özlemini de dile getirmektedir. BM Güvenlik Konseyi'nin veto yetkisine sahip 5 ülkesine verilen güçlü bir mesajın ötesindedir, uluslararası sistemin saygın birer üyesi olan diğer ülkelerin temsiliyet ve eşitlik taleplerinin de dile getirilmesidir.
"Dünya 5'ten Büyüktür" söylemini yalnızca BM'nin yapısına dönük bir eleştiri olarak değerlendirmek Türkiye'nin yeni yüzyıldaki duruşunun ana paradigmasını eksik yorumlamak anlamına gelir. Elbette uluslararası sistemde BM'nin ve diğer uluslararası kuruluşların yapısının değiştirilmesini talep etmek ve bunu BM Genel Kurul kürsüsünde dile getirmek önemlidir. Nitekim Filistin meselesi bağlamında bakıldığında ABD'nin yanı sıra İngiltere ve Fransa'nın İsrail yanlısı politikaları Gazze'de binlerce sivil insanın yaşamını yitirmesine yol açmaktadır. Her gün Gazze'de BM'nin gözetiminde olan okullar, hastaneler ve kamplar İsrail tarafından bombalanırken BM Güvenlik Konseyi üyeleri İsrail'i durduracak bir karar almaktan aciz durumdadır. Lübnan'da BM Barış gücü askerlerine bile pervasızca saldırıların düzenlenmesine rağmen Güvenlik Konseyi üyeleri sessizce bu şımarıklığı izlemektedirler.
Bu bağlamda politik bir söylem olarak Dünya 5'ten Büyüktür; Başta BM olmak üzere uluslarası teşkilatların yapısının uluslararası eşit temsiliyet, adalet ve uluslararası hukuk temelinde reformize edilmesi talebini içermektedir. Örneğin yaklaşık 1 milyar insanın yaşadığı 60 İslam ülkesinin BM'de veto gücüne sahip olmaması büyük bir eksikliktir. Aynı zamanda coğrafi olarak bakıldığında BM Güvenlik Konseyi'nde veto gücüne sahip 5 ülkeden 2'si Avrupa bölgesinde iken diğerleri de Amerika kıtası, Avrasya ile Asya Pasifik bölgesinde bulunmaktadır. Ortadoğu'nun yanı sıra Afrika kıtasının da temsiliyetinin olmaması, temsilde adaletin sağlanamadığını göstermektedir. Bundan dolayı BM Güvenlik Konseyi Ortadoğu ve Afrika'yı ilgilendiren onlarca kararda çıkarlarına göre hareket etmiştir.
Ekonomi-politik bir söylem olarak Dünya 5'ten Büyüktür; Küresel gelir adaletsizliğine, sömürüye, tek taraflı bağımlılık ilişkilerine yönelik bir eleştiri içermektedir. Dünya nüfusunun yüzde 1,1'lik kısmı, dünya genelindeki toplam servetin yüzde 46'sına sahiptir. Geri kalan dünya nüfusunun yüzde 54'lük çoğunluğunun toplam gelirden aldığı pay ise yalnızca yüzde 1,3'tür. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından hazırlanan "Dünya Gıda Güvenliği" raporu, 2023 yılında yaklaşık 733 milyon insanın, yani dünya genelinde 11 kişiden birinin ve Afrika'da her beş kişiden birinin açlıkla karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası örgütlerin yoksulluk ve açlıkla mücadelede başarısız olduğu ortadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın reform çağrısı Afrika başta olmak üzere yoksullukla ve gelir adaletsizliği ile mücadele eden tüm ulusların ortak talebidir.
Batı merkezli küresel siteme karşı bir söylem olarak Dünya 5'ten büyüktür; ABD'nin başını çektiği İngiltere ve diğer AB ülkelerinin de payını aldığı tek kutuplu dünya sistemine bir eleştiri içermektedir. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BRICS toplantısında dile getirdiği üzere "Günümüz şartlarındaki uluslararası sistem kendinden bekleneni veremiyor. Türkiye olarak çok taraflı platformlarda dostlarımızla biraraya gelmeye ve ortak sorunlara çözüm bulmaya önem veriyoruz. BRICS'in daha adil bir küresel sistem düşüncesine eşsiz katkılar sunacağına inanıyoruz."
Türkiye'nin BRICS'e tam üye olmasının nedenlerinden biri de BM üyesi her ülkenin dış politikada egemen birer ülke olarak kabul görmesi, ülkelerin dış politikada bağımsız kararlar alması, farklı uluslararası kuruluşlara üyelik dahil birçok konuda bağımsız davranma taleplerinin Batı merkezli küresel güçlerin tepkisine yol açmasıdır. Söz konusu eleştiriye rağmen Türkiye 2009 yılında Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üye olmak istediğini açıklamıştı. Tartışmaların sürdüğü bir dönemde Erdoğan da Kazan'da düzenlenen BRICS toplantısına katılım göstererek, tam üyelik iradesini göstermiştir. Söz konusu üyelik talepleri Türkiye'nin küresel sisteme yönelik eleştirilerine dönük arayışlarının somut sonuçları olarak da yorumlanabilir.
Bu çerçevede Türkiye'nin içeride ve bölgede istikrar ve barışı sağlama çabalarına bir darbe vurma amacıyla TUSAŞ'a gerçekleştirilen hain terör saldırısı zamanlama açısından oldukça düşündürücüdür. Küresel güçler tek kutuplu hegemon sistemi ayakta tutmak amacıyla Siyonist İsrail hükümeti ve destekledikleri taşeron terör örgütleriyle daha adil bir dünya kurulması taleplerini güç ile bastırmaya çalışmakladırlar.
Sonuç olarak "Dünya 5'ten Büyüktür" söylemi bir slogan olmanın ötesinde adalet, eşitlik ve özgürlük arayışında olan milyonlarca insanın daha adil bir dünya ve sistem kurulmasına dönük özlem ve beklentilerinin en üst düzeyde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından başta BM Genel Kurulu olmak üzere tüm platformlarda ifade edilmesidir. Son dönemlerde Siyonist İsrail hükümetinin saldırgan ve yayılmacı tutumu tüm uluslararası kuruluşları ve müktesebatı tartışmalı ve güvensiz hale getirmiştir. Kendi barış gücü askerlerini ve yardım kuruluşlarını bile korumaktan aciz bir BM, ABD ve yandaşlarının emperyalist emelleri, Netanyahu hükümetinin "vadedilmiş topraklar" hezeyanı karşısında haykırmanın vaktidir: Yeni bir dünya mümkündür; Dünya 5'ten Büyüktür.