Weidel ve Musk'ın etkileyici ittifakı

M. Emin Şimşek/ Yazar
20.01.2025

Elon Musk daha evvel sosyal medya platformu aracılığı ile destek verdiği Alice Weidel ile canlı bir sohbet gerçekleştirerek tüm ana akım medyanın konuya istemsizce de olsa dikkat kesilmesini sağladı. Alman kamuoyunda AfD ile ilgili karartma uyguladığı düşünülse de AfD'nin ciddi bir kamuoyu desteğine ulaşmasında konjonktürel şartların uygunluğu yanında basının menfi gibi görünen yayınlarının olduğu su götürmez bir gerçek.


Weidel ve Musk'ın etkileyici ittifakı

M. Emin Şimşek/ Yazar

Dünyaca ünlü teknolojik yatırımların sahibi ve yeni ABD yönetiminin Kamu Verimliliği Bakanı (DOGE) olan Elon Musk, sahip olduğu dijital platformları sadece teknoloji ve iş dünyası için değil, aynı zamanda siyasi etkisini artırmak için de kullanıyor. X platformu üzerinden gerçekleştirdiği canlı yayınlar ve paylaşımlarla, farklı ülkelerin iç politikalarına doğrudan müdahil olabiliyor. Özellikle Almanya'da AfD'ye verdiği destek, bu partinin görüşlerinin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. AfD'nin en etkin ismi, lideri ve şubat seçimlerinde şansölye adayı olan Alice Weidel ile yaptığı görüşme, yalnızca bir siyasi sohbet değil, aynı zamanda AfD'nin görüşlerinin ana akım bir zemine taşınması anlamına geliyor. Avrupa'da ses getiren siyasi ve ekonomik hamleler yapan Musk'ın bu tür müdahaleleri, dijital iletişim araçlarının siyasi arenada nasıl bir silah haline gelebileceğini de gösteriyor.

Musk'ın Avrupa siyasetindeki bu rolü, özellikle Almanya ve Birleşik Krallık'ta, hükümetler ve kamuoyu nezdinde endişelere yol açtı. Şansölye Olaf Scholz, yeni yıl konuşmasında, seçimlerin "sosyal medya kanallarının sahipleri" tarafından değil, Alman halkı tarafından belirleneceğini vurgulayarak, Musk'ın müdahalelerine dolaylı bir eleştiri getirdi. Avrupa Komisyonu da X platformunun dijital düzenlemelere uyumunu yakından izliyor ve platformun nefret söylemi ve dezenformasyonla mücadeledeki performansını değerlendiriyor.

Elon Musk'ın dijital platformları kullanarak Avrupa siyasetindeki dengeleri etkileme çabaları, dijital iletişimin modern siyasetteki gücünü bir kez daha gözler önüne seriyor. AfD gibi partiler, bu yeni iletişim kanallarını kullanarak geleneksel medya ve siyasi yapıları aşma fırsatı buluyor. Ancak bu durum, demokratik süreçlerin dış müdahalelere karşı ne kadar savunmasız olduğunu da gösteriyor. Avrupa'daki düzenleyici kurumlar ve hükümetler, dijital platformların siyasi etkisini dengelemek için yeni stratejiler geliştirmek zorunda kalacak gibi görünüyor.

AFD nasıl yükselişe geçti?

Bugünlerde yüzde 22'ik bir genel oy desteğine ulaştığı görülen Almanya için Alternatif Partisi (AfD), 2013 yılında kurulan sağ popülist ve Avrupa Birliği karşıtı bir siyasi partidir. Göçmen karşıtı politikaları ve İslam karşıtlığı ile tanınır. AfD, Almanya'da aşırı sağın yükselişini temsil eden bir parti olarak kabul edilmektedir. Almanya için Alternatif (AfD) partisinin, özellikle Doğu Alman eyaletlerinde yükselişi, Almanya'nın siyasi haritasındaki önemli bir değişimi yansıtıyor. 2024 itibarıyla AfD, Saksonya, Thüringen ve Brandenburg gibi eyaletlerde yüzde 30'ların üzerinde oy oranına ulaşarak birinci parti konumuna geldi. Buna karşılık, Batı Almanya'nın zengin ve sanayileşmiş eyaletlerinde, örneğin Bayern ve Baden-Württemberg'de, oy oranları yüzde 10-15 aralığında kaldı. Bu fark, Almanya'nın birleşmesinden bu yana süregelen bölgesel ekonomik eşitsizlikler, kültürel kimlik arayışları ve politik temsil sorunlarına işaret ediyor.

Doğu Almanya'daki yükseliş

Doğu Almanya, 1990'daki birleşmeden bu yana Batı Almanya'ya kıyasla daha yüksek işsizlik oranları, daha düşük ücretler ve azalan nüfusla mücadele ediyor. Bu durum, halkın büyük bir kısmında ekonomik güvensizlik ve toplumsal dışlanma hissi yarattı. AfD, bu güvensizlikten yararlanarak, özellikle göçmen karşıtı ve Avrupa Birliği karşıtı söylemleriyle Doğu Alman seçmenlere hitap etti.

Algıyı yeniden şekillendirmek

AfD, Musk'ın desteğini yalnızca bir popülerlik aracı olarak değil, aynı zamanda siyasi meşruiyet kazanma fırsatı olarak kullanıyor. Weidel'in görüşmede kullandığı "libertaryen değerler" vurgusu, AfD'nin kendisini aşırı sağdan uzaklaştırarak daha geniş bir seçmen kitlesine hitap etme çabasını ortaya koyuyor. Bu strateji, AfD'nin geleneksel medyada karşılaştığı direnci aşmasını ve doğrudan seçmenle iletişim kurmasını sağlıyor.

Goebbels propagandası

AfD'nin siyasi stratejisi, Nazi Almanyası'nın propaganda bakanı Joseph Goebbels'in yöntemlerini anımsatıyor. Goebbels, propaganda aracılığıyla halkın korkularını kullanarak toplumsal birlik ve milliyetçi bir ruh yaratmayı hedeflemişti. Benzer şekilde, AfD de göçmen karşıtı söylemlerle Alman halkının güvenlik ve kültürel kimlik kaygılarını istismar ediyor.

Adolf Hitler'in 1930'larda iktidara gelişi, ekonomik kriz, toplumsal huzursuzluk ve güçlü bir propaganda makinesi sayesinde gerçekleşti. AfD'nin günümüzdeki yükselişi de benzer toplumsal dinamiklere dayanıyor.

Parti, göçmenleri ve özellikle Müslümanları, Almanya'nın sorunlarının kaynağı olarak hedef gösteriyor. Dijital araçları etkin kullanan AfD, milliyetçi söylemleriyle Nazi dönemi propagandasını andıran bir algı yaratmaya çalışıyor.

Söyleşide Weidel, Hitler'in sosyalist ve komünist olduğunu, yüksek vergiler ve devletleştirme politikaları uyguladığını savundu. Bu iddialar, Hitler döneminin genel algısıyla çelişse de AfD'nin bilinçli bir çerçeveleme stratejisi olarak yorumlanabilir. Parti, bu söylemle, aşırı sağ ideolojiyle ilişkilendirilen tarihi yüklerden sıyrılarak, kendini "liberal, muhafazakâr" bir parti olarak konumlandırmak istiyor. Bu söylemin, özellikle Doğu Almanya'da ekonomik eşitsizlikten rahatsız olan kitlelere hitap etmek için kullanıldığı görülüyor.

Elon Musk daha evvel sosyal medya platformu aracılığı ile destek verdiği Alice Weidel ile canlı bir sohbet gerçekleştirerek tüm ana akım medyanın konuya istemsizce de olsa dikkat kesilmesini sağladı. Alman kamuoyunda AfD ile ilgili karartma uyguladığı düşünülse de AfD'nin ciddi bir kamuoyu desteğine ulaşmasında konjonktürel şartların uygunluğu yanında basının menfi gibi görünen yayınlarının olduğu su götürmez bir gerçek. Weidel, AfD'nin ideolojik duruşunu pekiştirirken; Musk, tartışmayı yönlendirerek izleyicilerin daha net bir görüş elde etmesini sağladı. Özellikle İsrail ve Yahudiler ile ilgili Weidel'in verdiği mesajların iç politik olduğu kadar dış politik olduğu hususunda hiç şüphe yok. Ancak söylemdeki hassas konuların, kamuoyunda kutuplaşma riskini de beraberinde getirdiği aşikâr. Bu tür diyaloglar, politik liderlerin iletişim stratejilerinin medyada nasıl yansıtıldığını ve toplumsal etkilerini anlamak açısından önemli örnekler. AfD'nin iktidar yürüyüşünün Almanya'yı ilgilendirdiği kadar Türkiye'yi de ilgilendiriyor olması, üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer önemli nokta.