Venezuela'daki krizin sorumlusu kim?

Nilay Ökten Kemaloğlu/ Yazar
1.08.2024

ABD ve AB, Maduro yönetimini kötü ekonomik yönetim ve krizin baş sorumlusu olarak suçlamakta; ancak ABD'nin ve AB'nin ülkeye yıllardır yaptırım uyguladığı ve cezalandırıcı politikalarla ekonomideki bu çöküşe ortak olduğu da bir gerçek. Ülkedeki gelir dağılımının adaletsizliğini, yolsuzluk iddialarını, baskıcı ve otoriter sosyal politikaları reddetmek nasıl ki imkansızsa ve halkın bu durumu protesto etmeye hakkı ne ölçüde büyükse, ABD'nin ülkedeki siyasi, ekonomik ve toplumsal tüm çıkmazlardaki rolünün büyüklüğü de o ölçü de vurgulanmalıdır.


Venezuela'daki krizin sorumlusu kim?

Nilay Ökten Kemaloğlu/ Yazar

Latin Amerika'da büyük bir gerginlikle beklenen ve beklentileri fazlasıyla karşılayan bir seçim yaşandı. Venezuela Başkanlık Seçimleri ülke sınırlarını aşarak tüm kıtada hareketlilik yarattı. Seçim öncesi başkan adaylarının gerginlik ve kuşku yaratan açıklamaları, seçim sırasında sandığa giden vatandaşın heyecanı, seçimlerin şeffaf sürmesi için partilerin ve halkın gösterdiği çaba, sayım bitene ve sonuçlar açıklanana kadar geçen sürenin uzunluğu ve seçim sonuçlarına olan itibarsızlık, seçim sonrasında ülkenin bir kaosa sürüklenmesi ve protestoların neredeyse bir iç savaşa dönüşecek kadar geniş çapta olması, ordu mensuplarından gelen kafa karıştırıcı darbe imaları barındıran açıklamalar derken Venezuela bütün gözleri üzerine çekti. Muhalefet ve bazı Latin Amerikalı liderler Başkanlık seçimlerinin sonucunda Nicolás Maduro'nun zaferini tanımayarak seçimlerin şaibeli olduğunu belirttiler.

Seçim öncesi süreçte bazı muhalif isimlerin tutuklanması, adaylıkların yasaklanması, Venezuela diasporasının oy kullanmakta güçlük çekmesi de muhalefeti seçim sonuçlarını tanımamaya iten sebeplerdendi. Ülke ekonomisinin çöküşü ve otoriter yönetimin baskıcı politikaları ülkede ciddi bir muhalefet yaratırken, ülke sınırlarını aşan bir güven kaybına da sebep oldu. Seçim sonuçları açıklandıktan sonra sokaklara dökülen halk protestolarda ağır kayıplar yaşadı. En az 11 kişinin hayatını kaybettiği söylentisi yayılırken 700'den fazla kişi tutuklandı. Venezuela yetkilileri hayatını kaybeden vatandaş sayısıyla ilgili resmi bir açıklama yapmadı. Ordu, iktidarı destekleyen açıklamalarla muhalefeti seçim sonuçlarını kabul etmeye davet etti.

Peki gerçekten neler oluyor? Venezuela 2024 Başkanlık seçimlerinin bu denli geniş etki yaratmasındaki sebep nedir? Seçim sonuçları neden yalnızca Venezuela'yı değil de tüm Latin Amerika'yı ilgilendiriyor? Tüm bu sorulara cevap ararken bilinmesi gerekenleri derledik.

Taraflar kim, sonuç ne?

Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi Lideri Nicolás Maduro, Hugo Chavez'in ölümünün ardından devraldığı iktidarda 11. yılını bitirirken, üçüncü seçimlerinden de zaferle çıkmayı planladığını ve Chavismo ideolojisinin Venezuela'da en az 6 yıl daha devam edeceğini ilan ederek muhalefete meydan okudu. Ancak ekonomik çöküşün esir aldığı ülkede değişim isteyen seslerin gitgide arttığı bir atmosferin hakim olması, koalisyon sağlamış muhalefete ve değişim taraftarı halka umut oldu.

Muhalefet demokrasiyi yeniden tesis etme, ekonomiyi serbest piyasa politikalarıyla düzeltme ve otoriter unsurlardan kurtulma gibi vaatlerde bulundu ve merkez sağ lider Maria Corina Machado'nun adaylığının yasaklanmasının ardından Edmundo Gonzalez'i aday gösterdi.

Ulusal Seçim Konseyi, oyların henüz yüzde 80'i sayılmışken ve Maduro'yla Gonzalez arasında yalnızca yüzde 7'lik bir fark varken Maduro'yu resmen kazanan ilan ettiği ve aradan üç gün geçmesine rağmen nihai sayımları yayınlamadığı için büyük tepki gördü. Muhalefetin kendi sayımlarında Gonzalez'in farkla kazandığı iddiası ise protestoların fitilini ateşledi.

Oyların sayılması esnasında Ulusal Seçim Konseyi'nin genel merkezine erişimin engellendiğini belirten muhalefet, şeffaflık sağlamayan ve adil bir sayım gerçekleştirmeyen kurumu kınadığını açıkladı. Sayımı oldukça az sayıda seçim gözlemcisi izleyebilirken katılım gösterenlerden bazı isimler Salı gecesi açıklanan sonuçları doğrulamakta güçlük çektiklerini belirtti. Hükümete daha önceki seçimlerde de şaibeli sayımlar iddiasıyla suçlamada bulunan muhalefe,t bu kez iddiasını her türlü yasal yolu deneyerek kanıtlayacağını söylüyor.

Halkın tepkisi ne oldu?

Seçim zaferi ilan edildikten sonra pazar gecesi hükümeti destekleyen Venezuelalılar kutlamak için Caracas'ta sokağa indi. Ancak ertesi gün muhalefet destekçisi halkın başlattığı geniş çaplı protestolar tüm sokaklara yayıldı. Kalabalık tüm ülke çapında sokaklarda yürüyüşlere başladı, cacerolazo olarak bilinen tencerelere vurma eylemiyle seçim sonuçlarını protesto etti. Protestolar kuzeydoğudaki Zulia ve kuzeybatıdaki Carabobo bölgelerine yayıldı. Venezuelalı siyaset bilimci Carlos Pina'nın Al Jazeera'ya verdiği röportajda özellikle yoksul vatandaşların sorgusuz sualsiz şekilde seçimlere şaibe karıştığına inandıklarını ve sokaklara çıkmaya yönlendirildiklerini vurgulaması ve ülkedeki şiddet olaylarının büyümesinin halkın çoğunluğunun silahlara erişimi olması sebebiyle çok tehlikeli olacağı konusunda uyarısı dikkat çekiciydi. Bu açıklamadan anlaşılan yoksul bölgelerdeki vatandaşlar kışkırtmalara daha açık ve sonuçların adilliği kanıtlansa dahi sonuçları kolayca kabullenemeyecekler. Hayat şartlarının zorluğu sebebiyle değişime olan ihtiyaca inançları çok yüksek olan halkın yoksul ve büyük kesimi protestolarda baş rollerde yer almakta.

Maduro destekçisi olan paramiliter Colectivos güçleri de protestoları bastırmak adına sokaklarda. Bloomberg'de yayınlanan raporda da Machado ve Gonzalez cephesinden pek çok müttefik isim son aylarda tutuklanmıştı. Ancak muhalefet iddialarını ispat eder, seçimlerdeki şaibe kanıtlanırsa hükümete yönelik bir darbe ihtimali masada yerini koruyor.

Ulusal muhafız askerleri kalabalıklara göz yaşartıcı gaz ve coplarla müdahale ederken uluslararası yayın organlarının bölge temsilcileri protestoların çoğunlukla barışçıl olduğunu ve müdahalenin orantısız olduğunu not etti.

Maduro aynı gün yaptığı açıklamada protestolara büyük bir tepki gösterdi ve protestocuların "ABD'nin arkaladığı nefret dolu bir grup suçlu" olduğunu iddia etti. Başsavcı Tarek William Saab da 48 askeri ve polis memurunun yaralandığı bu protestoların barışçıl olamayacağını ve 749 kişiyi tutukladıklarını ilan etti. Ayrıca, Başsavcının değindiği önemli noktalardan biri de Corina Machado'nun Kuzey Makedonya'dan Ulusal Seçim Konseyi'nin veri sisteminin siber saldırı yoluyla ele geçirilmesine karıştığı iddiasıyla ilgili bir soruşturma başlatıldığı oldu. Saab'a göre, Machado oylama sonuçlarını manipüle etmeye çalıştı.

Aynı şekilde Savunma Bakanı Vladimir Padrino López de protestoların bir darbe girişiminden farksız olduğunu ve silahlı kuvvetlerin hükümete sadakat ve desteğinin mutlak olduğunu vurguladı. Salı günü Muhalefet Partisi Voluntad Popular'ın Lideri Freddy Superlano'nun kaçırıldığı iddiasıyla çalkalanan ülkede şu ana kadar hiçbir bilgi, yetkililerce teyit edilmemekte ve adeta kaos hüküm sürmekte.

Peki ya uluslararası tepkiler?

Seçim öncesinde Venezuela'da olan biteni dikkatle takip eden ülkelerin liderleri ve ülke muhalefeti, sayımların şeffaf yapılması ve bunun halka paylaşılması gerektiğini vurgulamışlardı. Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva da bu karmaşanın ancak oy sayımlarının yayınlanmasıyla giderilebileceğini belirterek eğer muhalefetin ve Ulusal Seçim Konseyi'nin sunduğu sonuçlar farklı olursa yasal itiraz sürecinin başlatılması gerektiğini ve yasal kararın hem ülke içinde hem de ülke dışında kabul edilmesinin gerekli olduğunu açıkladı.

Maduro'nun liderliğinin sona ermesi halinde, ABD'de üzerinde uyuşturucu kaçaklığı ve yolsuzluk suçlamaları bulunduğu ve Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında insanlığa karşı suç soruşturması yürütüldüğü için hapisle sonuçlanacak birtakım süreçler başlayabilir.

Başta ABD olmak üzere sonuçlara şüpheyle yaklaşan İngiltere ve İspanya gibi pek çok ülke kaygılarını dışişleri bakanlıkları yoluyla dile getirdi. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken adil ve şeffaf oy sayımının önemini ve bilgilerin tüm gözlemcilerle daha fazla gecikme olmadan paylaşılması gerektiğini vurgulayarak tarafını belli etti. Amerikan Devletleri Örgütü yayınladığı raporda şeffaflık ve kanıt eksikliği sebebiyle seçim sonuçlarının tanınmadığını belirtti. Ulusal Seçim Konseyi'nin oy pusulalarını paylaşmamasını bu rapora kaynak olarak gösterdi. Şili, Peru, Dominik Cumhuriyet, Uruguay, Panama, Arjantin gibi bölge ülkeleri sonuçları tanımadıklarını belirterek ülkedeki diplomatik temsilcilerini geri çektiler. Öte yandan Küba, İran, Rusya ve Çin Maduro'nun zaferi tebrik ederek hükümete desteklerini gösterdiler. Maduro galibiyetini tanımayan ülkeleri "Washington'a bağlı sağcı gruplar" olarak suçladı. Ulaştırma Bakanı Ramón Celestino Velásquez Araguayán, Panama ve Dominik Cumhuriyeti'nin sağcı müdahaleci hükümetler olduğunu belirterek bu ülkelere uçuşların askıya alındığını belirtti. Bu rota güney, orta ve kuzey Amerika'yı bağlayan transit noktaları içeriyor.

Bugüne nasıl gelindi?

Venezuela için bugüne uzanan yolda en önemli unsur ekonomik çöküş oldu. Ülkenin kritik önemdeki ihracat kalemi olan petrol fiyatlarının bu denli düşüşü ekonomik ve siyasi kriz meydana getirirken, yolsuzluk ve kurumlardaki işleyişte aksaklıklar ülkeyi hepten çıkmaza sokan unsurlar olarak görülüyor. Hayati önemdeki ürünlerde meydana gelen kıtlık ve dur durak bilmeden yükselen enflasyon alım gücünü yerle bir etti. Milyonlarca vatandaş ülkeyi terk etti ve kuzeye göç hareketi başladı.

Peki zamanının parlayan hareketi, halkın büyük desteğini arkasına alarak iktidara gelen Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi nasıl oldu da protestoların hedefi haline geldi?

Venezuela 1970'lerde petrol fiyatlarının sıçramasıyla ekonomisini Latin Amerika'nın beşinci büyük ekonomisi haline getirecek bir sürece girdi. Milyonlar kazanan zengin sınıf ve makul bir hayat standardı yakalayan yoksul sınıf bir süre hayatlarından memnun yaşamaya devam etti. Demokratik seçimlerin ve siyasi istikrarın görüldüğü bir dönem olarak bilinen bu süreçten sonra 1980'lerde petrol fiyatları yere çakılınca hoşnutsuz sesler yükselmeye başladı. Alım gücü geriledi, temel ürünler ve emtia fiyatları arttı, yaşam pahalılığını protesto eden hareketler başladı. 1992 yılında genç bir subay olan Chavez'in önderliğinde yapılan darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanınca kısa bir süre hapiste kalan Chavez, çıktığında başkanlığa adaylığını ilan etti ve 1998 seçimlerinde yüzde 56 oy alarak iktidara geldi. Petrole bağımlılığın, eski ahbap siyasetinin ve kalkınmacı politikaların işe yaramadığını ve sosyalist bir harekete ihtiyaç olduğunu vurgulayan Chavez, halkın siyasi karar alma mekanizmalarına müdahilinin arttırılması amacıyla referandum gibi araçların kullanılması gerektiğini ve yeni anayasanın demokrasiyi vatandaşa yakın hale getireceğini belirtiyordu. Ancak Chavez'in, halkı bürokratik süreçleri ve kurumları aşarak doğrudan Başkan'a ulaştıran sistemi, bir nevi Chavez kültü halini aldı. 2002'de muhalif asker ve partilerin girişimiyle yapılan darbe Chavez'i devirmeyi hedeflerken, devlet petrol şirketinin yöneticileri grev başlattı ve ülke ekonomisi kaosa sürüklendi. Chavez kamulaştırdığı petrol şirketinin kontrolünü tekrar alarak fiyatların toparlanmasını ve ekonominin görece iyileşmesini sağladı. Ücretsiz eğitim, sağlık ve burs imkanlarıyla sosyal devletçilik anlayışı pratik edildi. 2013'te Chavez hayatını kaybedince halefi Nicolas Maduro oldu. Bu dönemde petrol fiyatları küresel bir düşüşteydi ve ülke ekonomisinin büyük bir kısmı petrole bağlı olduğu için de sübvansiyonlarla ucuz tutulan mallar ülke ekonomisini krize sürükledi. Ekonomik krize tepki gösteren protestolara şiddetle karşılık veren Maduro, selefinin başlattığı hareketin halkın gözünde geçerliliğini kaybetmesine sebep oluyordu. 2018 seçimlerinde en büyük muhalefet partilerinin siyasilerinin adaylığı yasaklandı. Maduro seçimleri kazandı. Sonraki süreç ise ülke için yokuş aşağı koşmak gibiydi. Enflasyon hızla yükseldi, yetersiz beslenmeden hayatını kaybeden çocuklar ülkenin gerçekliği haline geldi ve ABD'nin petrol sanayisine uyguladığı yaptırımlar ekonomiyi çöküşe mahkum etti. Maduro bunların üzerine, ekonomideki devlet kontrolünü esnetti ve dövize muhtaç ekonomiyi onarmak isterken ülkenin fiili para birimini ABD doları haline getirdi. Bu süreçte gıda ve ilaç fiyatları yükselmeye devam ediyordu, ülkedeki gelir adaletsizliği uçurumlara dönüştü. Maduro'ya yakın isimlerin yolsuzluk yaptığı iddiaları hızla yayıldı. Sosyalizm bir olgu olmaktan çıkıp bir slogana dönüştü. Venezuelalı halkın seçimler konusundaki hassasiyeti, değişim talebi ve sürecin şeffaflığına yönelik protestoları bunca yıl gittikçe derinleşen yoksulluğun bir sonucu olarak okunmalıdır.

En başta ABD ve AB, Maduro yönetimini kötü ekonomik yönetim ve krizin baş sorumlusu olarak suçlamakta; ancak ABD'nin ve Avrupa Birliği'nin ülkeye yıllardır yaptırım uyguladığı ve caydırıcı, cezalandırıcı politikalarla ekonomideki bu çöküşe ortak olduğu da bir gerçek. AB'nin ve ABD'nin uyguladığı ambargo, muhalefete olan desteğinin yalnızca sözde kalmadığı ve kışkırtıcı araçlar kullandığı gerçeği, Latin Amerika'nın diğer ülkelerine sıçramasından ciddi anlamda çekindiği sosyalizm söylemi ve Maduro'nun liderliğinin devamı halinde ülkenin yaşayacağından endişe ettiğini belirttiği ekonomik, siyasi ve sosyal krizler tehdidi, Venezuela'nın yaşadığı çöküşün yalnızca ülkedeki siyasi mekanizmalara değil hala büyük ölçüde bölgesel hegemonlara bağlı olarak derinleştiğini göstermektedir. Ülkedeki gelir dağılımının adaletsizliğini, yolsuzluk iddialarını, kurumların bağımsızlığının sağlanmamasını, baskıcı ve otoriter sosyal politikaları reddetmek nasıl ki imkansızsa ve halkın bu durumu protesto etmeye ve değişim istemeye hakkı ne ölçüde büyükse, ABD'nin ülkedeki siyasi, ekonomik ve toplumsal tüm çıkmazlardaki rolünün büyüklüğü de o ölçü de vurgulanmalıdır.

Bu açıdan yapılacak tüm analizlerin, otoriter lider, baskıcı yönetim, çökmüş ekonomi okumasının yanı sıra dış müdahalelerin ülkedeki zorluğu nasıl perçinlediğini de içermesi önem teşkil etmektedir.