Utanç kamplarında salgın endişesi

Aslan Balcı / Gazeteci - Yazar
9.05.2020

Dünya Sağlık Örgütü pandemi ilan etmesine rağmen Çin, tüm uyarılara kulaklarını tıkamışçasına Uygur Türklerini bölgedeki toplama kamplarına kapatmaya devam ediyor. Ayrıca Çin toplama kamplarının sayısını, ne kadar insanın bu sağlıksız kamplarda tutulduğunu, şimdiye kadar kaç kişinin işkence veya hastalıktan öldüğünü açıklamıyor.


Utanç kamplarında salgın endişesi

Aslan Balcı / Gazeteci - Yazar

Çin’in Wuhan kentinden yayılan ölümcül Kovid-19’a çare bulmak için adeta bütün dünya seferber oldu. Ancak Çin tüm dünyaya yaydığı virüsün tahribatını bir kenara koyup ekonomisini kalkındırmanın derdinde. Hong Kong ve Çin medyasında ülkenin Cıciang, Çonçing,Siçuan ve Heilongciang,Guangzhou, JıangXi, Şangay, JıeJang, Şenzen ve Hunen gibi birçok kentteki fabrikalarda çalıştırılmak üzere, Doğu Türkistan’daki kamplardan tutsakların gönderildiği ve bu insanların üzerlerinde koruyucu elbise olmaksızın çalıştırıldığı haberleri yapıldı. Haberleri yapan gazeteciler hakkında “devlet sırrını ifşa” ettikleri için soruşturma açıldı. Dünya Müslüman kamuoyunun yayınlanan bu haberler karşısında duyduğu rahatsızlık, giderek büyüyen bir tepkiye dönüştü.

Virüsü kazanca çevirmek

Çin rejimi koronavirüsü ekonomik kazanca dönüştürürken bir yandan da insan hakları ve evrensel değerleri bir kenara itiyor? Bölge işletmeleri 12 Mart’ta açıldı ve hiçbir koruyucu tedbirin alınmadığı iddiası doğruysa bölgede adeta ölüme zemin hazırlanıyor. Devletin resmi kaynaklarında ve basında yer alan haberlere göre, Çin’in sanayi bölgelerinde koronavirüs nedeniyle kapanan veya işletme maliyeti yüksek olan fabrikalarda çalıştırılmak için özellikle Doğu Türkistan bölgesinden binlerce kişi fabrikaların olduğu kentlere gönderildi. Yani Kovid-19 nedeniyle kapanan binlerce işletmeyi yeniden çalıştırmak için kamplardaki tutsaklar ve masum siviller kullanılıyor.

Akıbetleri belirsiz

1949 yılından beri Çin’in baskıcı idaresinde bulunan Doğu Türkistan bölgesi adeta bir toplama kampına dönüştü. Devletin resmi politikasına göre, Çoğunluğunu Uygur Türklerinin oluşturduğu 25 milyon Müslüman’ın bir şekilde bu kamplarda alınması kararlaştırıldı. Bölgede yaşayan herkes bu kamplara girmek zorunda, ne zaman çıkacakları ise belirsiz.

Çin rejimi “toplama kampı” ifadesini kabul etmiyor. Bunun yerine “entegrasyon”, “eğitim” veya “meslek edindirme” kursları demeyi tercih ediyor. Oysa bu kamplardan çıkanlar işkenceye maruz kaldıklarını beyan ediyor. Çin’in kendi eğitim kurumlarının etrafı kalın duvarlarla çevrili olmadığı gibi, gözetleme kuleleri ve dikenli telleri de bulunmuyor. O zaman Doğu Türkistan’daki sözde eğitim kurumlarında neden hapishaneyi andıran görünüm var? Dünya Sağlık Örgütü pandemi ilan etmesine rağmen Çin, tüm uyarılara kulaklarını tıkamışçasına Uygur Türklerini bölgedeki toplama kamplarına kapatmakla meşgul. İşin garip tarafı Çin toplama kamplarının sayısını, ne kadar insanın bu sağlıksız kamplarda tutulduğunu, şimdiye kadar kaç kişinin işkence veya hastalıktan öldüğünü açıklamıyor.

3 milyon ölüm kampında

Bölgeden gelen haberler hiç iç açıcı değil. Çin’in konu ile ilgili dünya kamuoyunu rahatlatan bir açıklama yapmaması da zihinlerdeki soru işaretlerini arttırıyor. 2014 yılından beri bölge abluka altında. Çin, tarafsız gözlemcilerin kentlere girişinin ve doğru haber vermesinin önünü kapattı. Haberleri tek taraflı ve sansürlü olarak dünyaya servis ediyor. Devletin resmi beyanına göre şimdiye kadar Doğu Türkistan bölgesinde Kovid-19 nedeniyle yaklaşık 100 kişi hayatını kaybetmiş. Ancak Çinli muhalif gazeteciler binin üzerinde ölüm gerçekleştiğini söylüyor.

Yasadışı kamplarda yaklaşık 3 milyon insanın tutulduğu tahmin ediliyor. Aktivistler ve görgü tanıkları, Çin Komünist Partisi tarafından zorla ölüm kamplarına tutulan ve asimilasyona tabi tutulan Uygurlara işkence yapıldığına dair tutanakları dünyayla paylaşıyor. Söz konusu kamplarda Uygur, Kazak, Kırgız ve Özbek Müslümanların bir nevi mankurtlaştırıldığı ve tutukluların devletin ajanı yapıldığı da iddialar arasında. Yani benliklerini buldukları dini ve milli kimlikleri, dini inançları ve aile bağları kuvvetli olan bölge halkı bu değerlerden koparılmak isteniyor. Utanç kamplarından bir şekilde salıverilen veya Çin’in ajanı olmayı kabul edenlerin anlattıklarına göre, hayvan barınağını andıran bu sağlıksız yerlerde her gün işkence yapılıyor. İnsanlar “güvenilir” veya “ güvenilmez” diye fişleniyor. Sözde eğitim kamplarında zorla tutulan Uygurların, koronavirüs ilacının ve aşısının denemesi için kobay olarak kullanıldığı da iddia ediliyor.

Kamplarda aile bireyleri birbirinden koparılıyor. Kimse aile bireyinin nerede olduğunu, yaşayıp yaşamadığını bilmiyor. Ebeveynlerinden ayrılan küçük çocukların tutulduğu 50’nin üzerinde toplama kampının olduğu ifade ediliyor. Hücrelerde kadınlarla erkekler aynı ortamda tutuluyor. Kamplara alınanlar resmi kanallarla veya mahkeme yoluyla değil, Komünist Parti kararıyla alındığından kampların varlığı ve zorla alıkonulan kişilerin bilgi ve sayıları bilinmiyor. Rejim inkâr yoluna giderek “elimizde böyle bir veri yok” diyor.

Virüs taramasında fişleme

Basında yer alan haberlere göre son dönemdeki uygulamalardan biri de pandemi bahanesiyle hayata geçirildi. Tüm Doğu Türkistan kentlerine sağlık elemanı görünümündeki görevliler ev ev dolaşarak sözde koronavirüs taraması yapıyor. Bu yolla ailelerin tüm bilgilerini elde ediyor ve fişleme yapılıyor. Bu ajanların sayısının Tibet ve Doğu Türkistan bölgelerinde yaklaşık 6 milyon olduğu belirtiliyor.

Kovid-19 bahanesiyle denetlenen kişiler daha toplama kamplarına alınmamışsa derhal derdest edilerek yeri belli olmayan kamplara gönderiliyor. Toplama kamplarından çıkabilenlerin ise rejime bağlılığı, dini duygu ve düşüncelerinden uzaklaşıp uzaklaşmadığı kontrol ediliyor.

Çin’in ülke genelinde Kovid-19 sorgulaması yaptığı biliniyor. Bunu resmi olarak açıkladılar. Ancak Doğu Türkistan için görevlendirilen “Ağa bağlı üyeler” teşkilatı çalışanları tarafından, kişilerin mahrem bilgileri, yurt dışındaki akraba ve dostlarının isimleri, dini inançları, devlete olan bakışları not ediliyor. Sağlık çalışanlarının toplaması gereken verilerle bağlantısı olmayan bu soruların Kovid-19 ile ilgisi bulunmamaktadır.

Doğu Türkistan’da yaşayan Müslüman Uygur, Kazak, Kırgız ve Özbek Türklerinin kaldığı kamplarda koronavirüsün yayılmasına mani olmayarak ölmelerine göz yumulduğu da gözlemciler tarafından ortaya atılan çarpıcı bir iddia. Çünkü idam kararları açıktan yapıldığında ülke, dünyanın her tarafından tepki alıyor ve bunu göğüslemesi güçleşiyor. Esaret kamplarında ilaç denemeleri yapmak veya virüsün yayılımını bilinçli olarak kontrol altına almamak, toplu ölümlerin sessiz sedasız gerçekleşmesi demek.

Görgü şahitleri kampları anlatıyor

Habibullah Aziz: “Kamplara alınan birçok kişi bilim adamı, sanatçı ve entelektüellerden oluşuyor. Bu eğitimli kişileri yeniden eğitmeye gerek var mı? Gün boyu güneşin altında aç, susuz ve ayakta bekletiyor, köpekleri üzerimize saldırtıyor, gün boyu her şeyimizi Çin Komünist Partisi’ne borçlu olduğumuzu tekrarlatıyorlardı. Ne olduğu belli olmayan yemekleri alkolle birlikte almamızı mecbur koşuyorlardı.” Kayrat Samarkan: “Sorgulama sırasında ağır işkence gördüm. Ufacık hücrelerde çok sayıda insanla bir arada tutuldum. İnsanları intihara sürükleyen Komünist Parti rejiminin acımasız uygulamalarına maruz kaldım. Metal bir sandalyeye zincirlenerek üç gün boyunca uykusuz kaldım. Hareket ettikçe demirler vücuduma batıyordu. Çince şarkı söylemek ve ezberlemekle birlikte Komünist doktrin okumak zorunda bırakıldım.” Gülziya Mogdunkyzy:”İslam’a kesinlikle inanmamam gerektiği söylendi. Boyun eğmek zorunda kaldım. Bir de Allah’a inanmadığımı ve dini reddettiğimi belirten bir belge imzaladım. Eğer bunu yapmasaydım şartlar çok daha ağır hale gelecekti. Tüm Müslümanları, dini inkar ettiklerini beyan eden bir belge imzalamaya mecbur ediyorlar.”

Aziz, Samarkan ve Mogdunkyzy gibi binlerce görgü şahidinin tanıklığı bulunmaktadır. Uydudan çekilen görüntülerde Doğu Türkistan’ın kırsal kesimlerinde etrafı yüksek duvarlarla çevrili inşaatların yapıldığı görülmektedir. Masumların zorla tutulduğu kamplar Çin’in utanç tablosudur. Özgür dünya Çin’e baskı yaparak söz konusu illegal ve gayri insanı şartlardaki ölüm kaplarını kapatmaya zorlamalıdır. Kovid-19 nedeniyle esaret altına alımlar derhal durdurulmalıdır. Virüsün kamplarda yayılası engellenmeli ve sorumlular yargılanmalıdır.

 

[email protected]