Göç olgusu ile tanımlanan ve şehirlerde oluşan ‘arabesk', sadece bir müziği değil total bir popüler kültürü hatta Türkiye'nin tek orijinal popüler kültürünü anlatır. Göç ve köksüzlük insanların duygu yapılarını derinlemesine etkilemişken toplumu anlayan ve anlatan müzik ihtiyacını arabesk müzik karşılamıştır.
Reyhan Yüksel / Yazar
Türk toplumunun orijinal popüler kültürü olan Arabesk müziği anlamak için Türk toplumunun modernleşme sürecini anlamak gerekir. Popüler kültür modernleşmekte olan şehirlerin ürünü olduğu için arabesk olgusu Cumhuriyetin ilanından sonra başlayan hızlı modernleşme sürecinden okunur.
Osmanlı son dönemlerinde başlayan ve Cumhuriyetin kurulmasıyla hız kazanan Batılılaşma politikalarının ortak noktası yukarıdan aşağıya merkezden çevreye uygulanan model oluşudur. Kültürel açıdan Batılılaşma hareketi en hızlı müzik alanında kendini gösterdi. Osmanlı'da müzik Klasik Türk Müziği ve Halk Müziği olmak üzere iki temel kaynakta icra ediliyordu. Batılılaşma politikaları çerçevesinde Saray, Klasik Türk müziğinden yönünü Batı müziğine çevirdikçe boşta kalan Klasik icracılar halkın beğenilerine yönelmeye başladılar. Böylece İstanbul halkı bir taraftan Batı müzik türleri, bir taraftan da saraydan uzaklaşan Klasik Tük müzik icralarıyla karşı karşıya kaldı. Cumhuriyet iç içe geçmiş müzik çeşitliliğinin belirsiz sınırlarında kalan müzik kültürünü devralmış oldu.
Alaturka-alafranga çekişmesi
Cumhuriyetin ilanı ile başlayan hızlı modernleşme süreci Batılılaşma ile eş anlamlı değerlendirildiği için Osmanlı kültürünün devamlılığı yeni devlet tarafından reddedilmişti. Bunun en belirgin örneği uygulanan müzik politikalarında görüldü. Türkiye modern sözcüğüne bağlı olarak bir "modernleştirme" deneyimi yaşıyordu. Çünkü modernleştirici elit özne, hedefine uygun, modernlik anlayışına uygun davranışları, seçilmiş nesneye, Türk halkına kabul ettirmeyi hedefledi. Kültür politikaları merkezden çevreye uygulanırken halkın ilgi, istek ve beğenilerinden kopuktu. Çünkü bu politikalar halkta Batılılaşma bilinci oluşturmaya çalışan devlet ve merkeze yakın duran elit kültürün temsilcileri tarafından belirlenmişti. Kültür hâkimiyeti, Batılılaşarak modernleşmeyi düşünen Cumhuriyet elitlerinin elindeydi. Hal böyle olunca alaturka-alafranga çekişmesi başlamış oldu.
Çağdaşlaşma ekseninde modern ulusu yaratmak için Osmanlı ile kültürel bağların kopartılması gerekiyordu. Devletin resmi müzik politikası çerçevesinde Klasik Türk Müziği mirasının izlerinin silinmesi istendi. Milli ve medeni değerleri kapsayan "müzikte çokseslilik" politikasını hayata geçirmek adına halka yasaklar uygulandı. Çağdaşlaşma ekseninde Modern ulusu yaratma fikri üzerinden uygulanan müzik politikalarının amacı Halk müziği ile Batı müziğinin tekniklerini birleştirerek gerçek Türk müziğini elde etmekti. Resmi müzik politikasının Klasik Türk müziği ile Halk müziğine karşı yasakçı tavra dönüşmesiyle arabeskin ilk tınılarını oluşturan Arap ezgilerinin müziğe adaptasyon dönemi başlamış oldu.
1950 sonrası müzik ve sosyo-kültürel durum
1950 sonrası Türkiye'de sanayi devriminin etkileri hızla görülmeye başlarken değişen ekonomik şartlar insanları büyük şehirlere göçe teşvik etti. Göç olgusu ile tanımlanan ve şehirlerde oluşan 'arabesk', sadece bir müziği değil total bir popüler kültürü hatta Türkiye'nin tek orijinal popüler kültürünü anlatır. Göç ve köksüzlük insanların duygu yapılarını derinlemesine etkilemişken toplumu anlayan ve anlatan müzik ihtiyacını arabesk müzik karşılamıştır.
Modernleşme sunduğu olanaklarla baştan çıkarıcı olurken yol açtığı kökünden kopma ve yalnız kalma gerekçesiyle yabancılaştırmaktaydı[ry1] . Bu sebeple onaylama ve yadsıma, karşı çıkma ve boyun eğme noktasında rahatsızlık verir oldu. Kente göç ve şehirleşme kültürel gerilim ve toplumsal çelişkiler barındırdı. Tam bu noktada arabeske melez, özgül ve güçlü enerjisini veren şey modernleşmeye hem karşı koyan hem de onay veren spontane halk tepkisiydi.
1960 ve 1970'li yılların arabeski; kentlerin marjinalinde ve taşrada yaşayan alt gelir gruplarının hicranını içeren teslimiyet ve isyanı dile getirdi. Arabesk, kentli ama aynı zamanda Batı zevklerine muhalifti, bir o kadar da Anadolu zevklerini temsil etti. Göç ve sınıf ayrımları konularını bu müzik vurguladı. Fakat tam bu noktada yeniliklere kapalı geleneksel çevrenin müziği olarak damgalandı. Arabesk, kaderi olduğu gibi kabul etmenin en yüce ama hem olumlu hem olumsuz erdemlerini telkin etti. Kaderci söylemiyle pasifliğe sürüklediği düşünülerek çok eleştirildi.
1980 sonrasında gecekondu sınırlarını aştı
Arabesk gecekondu müziği veya minibüs müziği olarak adlandırılarak kente göç edenlerin göçmen olmayan kentli yoksulların yaşam tarzını ve zihniyetini kapsayan bir anlam kazanmıştı. 1980 sonrasında ise gecekondu sınırlarını aşarak hayatın çok değişik kesimlerindeki insanlara hitap etmeye başladı. Bu müzik, kırsal-kentsel karşıtlığının ötesinde Türklerin Batı hayranlığı ve başka kültürel dışlanmalar dâhil yerinden edilmişliğe işaret etti. Bu dönemde arabesk müzik ve kültür, kentlileşen halk sınıflarının Türkiye'deki özgül kapitalist modernleşme sürecine tepkilerinin mecazi bir biçimi olarak görülebilir.
1980 sonrasında göç edenlerin bir kısmı ekonomik ilerleme kaydedince, arabesk müzik için aynı kökten gelen ama hayli farklı hedef kitleler ortaya çıktı. Gecekondu sakinlerinin gelir düzeyleri yükseldikçe tüketim alışkanlıkları ve yaşam biçimleri değişmeye başladı. Ne tam köylü ne tam kentli oldular. Yeni dinleyiciler arasında ilk nesil kırdan gelen kentlilerin çocukları vardı. Bunlar kentin çocuklarıydı ve ilk nesle göre kentin özelliklerini daha fazla yansıtıyorlardı. Bundan dolayıdır ki 1980 öncesinde arabeskin temaları olan siyasi protesto ve kederle umut arasındaki gerilim yok oldu. Umut ve iyimserlikle tanışan arabesk, gariban sınıfını aşarak sınıflar üstü hale geldi. Göç kökenli arabesk dinleyicisine kentli orta ve egemen sınıfların bir kısmı da katıldı.
Radyo ve televizyonlarda yasaklı olan arabesk müziğin çalınmasına izin verildi. Arabesk dinlemek isteyen dinleyebiliyordu çünkü dönem, özgür seçim dönemiydi. Satan her şey yayınlanır düsturunu benimseyen yeni liberal ortam ve özel sektörün kitle iletişim araçlarına el atması, arabeskin yeniden değerlendirilmesine zemin hazırladı. Böylece arabesk üzerinden şekillenen yeni müzik türleri oluştu. 1980'lerin ikinci yarısından itibaren Türk pop müziği olarak adlandırılan tür sosyal yapıyla paralel değişen ve şehrin popüler müziği olan arabeskin yeni adıydı.
Artık en alt kesimden üst kesimlere uzanan arabesk dinleyicisi vardı. Sadece alt sınıflar değil, üst sınıflar ya da aydın sayılabilecek kimseler de bu müziği dinlediler. Kendine uygun dinleyici kitlesini ilk başta gecekonduda bulan arabesk, sonradan oluşan değişik alt formlarını yanına alarak dinleyici kitlesini genişletti. Böylece kentin kozmopolit duruma gelmesiyle toplumun öteki kesimlerine yayılarak genelin dinlediği müzik haline geldi. 1990'lı yıllara gelindiğinde tamamen birbirinin içine geçen müzik türlerinin dönemi yaşandı.