Türkiye'nin Irak politikasındaki dönüşümün kodları

Dr. Necdet Özçelik/ Kapadokya Üniversitesi
6.09.2024

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Kuzey Irak'taki Pençe Harekât Bölgesinde çok yakında kilidi kapatıyoruz" ifadesi bundan sonra başka bir bölgede harekat icra edileceğinin habercisi olarak değerlendirilebilir. Bu kapsamda Zap ve Metina bölgeleri terörden temizlendikten sonra yeni hedefin bu bölgelerin güneyindeki Gara bölgesi olacağı düşünülebilir.


Türkiye'nin Irak politikasındaki dönüşümün kodları

Dr. Necdet Özçelik/ Kapadokya Üniversitesi

Türkiye-Irak Güvenlik Toplantısının dördüncüsü 15 Ağustos 2024 tarihinde Ankara'da düzenlendi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin'in başkanlık ettiği toplantıya iki ülkenin savunma bakanları ile istihbarat başkanları da katıldı. Toplantıda imzalanan Askeri, Güvenlik İşbirliği ve Terörle Mücadeleye İlişkin Mutabakat Zaptı çerçevesinde askeri işbirliği ve terörle mücadeleye dair dikkat çekici kararlar alındı. Bu kapsamda başta PKK ve DEAŞ olmak üzere terörizmle mücadele amacıyla Bağdat'ta Ortak Güvenlik Koordinasyon Merkezi ve Musul kuzeyinde Başika'da Ortak Eğitim ve İşbirliği Merkezi kurulmasına karar verildi. Açılacak bu merkezler, ikili işbirliğinin prensipler çerçevesinden çıkarak saha pratiğine dönüşmesi yolunda ilk adımlar olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte kurulacak merkezlerin ortaklaşan terör tehditlerine karşı yalnızca koordinasyona dayalı bağımsız askeri harekâtların değil işbirliğine dayalı müşterek harekâtların da yolunu açacağı beklenmektedir. Buradan hareketle Türkiye ve Irak ilişkilerinde güvenlik odaklı dinamik bir döneme fiilen girildiği ifade edilebilir.

Dinamik süreç

Türkiye'nin Soğuk Savaş dönemindeki edilgen Irak politikasının Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından oldukça dinamik bir süreç geçirdiği görülür. 1991 yılındaki Körfez Savaşı'nın etkileri Türkiye'yi Irak'a yönelik daha proaktif bir tutum izlemeye zorlamıştır. Körfez Savaşı ile birlikte PKK terör örgütünün Irak kuzeyinden Türkiye'ye dönük sınıraşan saldırılarında meydana gelen artış, kitlesel göç ve jeopolitik riskler Türkiye'nin Irak'ta önleyici yöntemlerle askeri ve diplomatik olarak varlığını arttırmıştır. Türkiye, Körfez Savaşı'nda Irak'ın yenilgiye uğramasıyla birlikte Irak'ın kuzeyinde meydana gelen güç boşluğunun PKK terör örgütünce istismar edilmesini engellemek maksadıyla bir taraftan yerel unsurlarla ilişkiler geliştirilmiştir bir taraftan da Irak'ın toprak ve siyasi bütünlüğünün devamı için çaba göstermiştir. Bu koşullar altında sırasıyla 1992, 1995 ve 1997 yıllarında kapsamlı ancak kalıcı olmayan askeri harekâtlar icra etmek durumunda kalmıştır. 1990'lı yıllar ile 2000'li yıllar arasında terörle mücadele, yerel unsurlarla işbirliği ve Irak'ın toprak ve siyasi bütünlüğü gibi faktörleri gözeterek güvenlikçi bir Irak politikası izleyen Türkiye'nin 2003 yılından sonraki Irak politikasında bir türbülans yaşandığı söylenebilir. Türkiye ABD'nin tüm baskı ve ısrarına rağmen, BM Güvenlik Konseyi kararlılarına aykırılığı ve dünya kamuoyunun desteği olmadığından, 2003 yılında ABD öncülüğündeki kurulan uluslararası koalisyona katılmadı ve Irak'ın işgaline dâhil olmadı. İşgalde yer almamasından dolayı Irak'tan ayrıştırılıp uzaklaştırılmaya çalışan Türkiye 2005 yılında federatif bir yapıya büründürülen Irak'taki politikasını yeni koşullara göre yeniden yapılandırmak durumunda kaldı. Merkezi Irak Hükümeti ile Bölgesel Yönetim arasında hassas bir dengede geliştirdiği Irak politikasının önceliği yine PKK terör örgütüyle mücadele oldu. Bu dönemde PKK'nın Irak'tan Türkiye'ye yönelik saldırılarında nispeten azalma olduğu da gözlendi. Ancak, bu dönemde PKK terör örgütünün KCK Sözleşmesini duyurmasının ardından Irak kuzeyinden Türkiye'ye dönük saldırıları 2006 ve 2007 yıllarında yeniden ivme kazandı. Türkiye 2008 yılının ilk aylarında alan ve süresi itibarıyla dar kapsamlı, etkisi sınırlı ve kalıcı olmayan bir askeri harekât daha icra etti. ABD, Irak Hükümeti ve Bölgesel Yönetimin tamamı bu harekâta karşı çıkarken, PKK terör örgütünün Irak kuzeyindeki yaşamsallığı için de yeşil ışık yakmaktaydı. Türkiye'nin Irak politikası ve 2009 sonrasında Çözüm Süreci, 2011'den sonra da Suriye İç Savaşı ve DEAŞ terörünün sınıraşan etkisi altında geçti. DEAŞ'ın 2014 yılında Musul ve çevresini işgali, Türkiye'nin Bölgesel Yönetim ile güvenlik odaklı ilişkisini pekiştirirken, Bölgesel Yönetimin 2017 yılındaki gayrimeşru bağımsızlık referandumuyla yeniden gündeme gelen Irak politikası Türkiye'yi İran'ı da içine alacak şekilde Irak ile ortak hareket etmeye itti. Böylelikle Merkezi Irak Hükümeti ile yakınlaşma zemini oluştu. Referandumun boşa çıkartılmasıyla birlikte Türkiye Merkezi Irak Hükümeti ile Bölgesel Yönetim arasındaki hassas dengeyi yeniden sağladı ve PKK terör örgütünün Irak'taki varlığı ve ilişkileri yeniden Irak politikasının önceliği oldu. 2018 yılında Irak kuzeyinde Hakurk Bölgesine düzenlenen Kararlılık Harekâtı ile birlikte Türkiye devam etmekte olan Pençe serisi harekatlarınır yolunu da açmış oldu.

Sudani dönemi ve ilişkilerde derinleşme

Irak Başbakanı Muhammed Sudani hükümetiyle birlikte Türkiye-Irak ilişkileri 2023 yılından itibaren yeniden derinleşmiştir. Bu dönemde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın 2023 yılında Bağdat ve Erbil'e düzenlediği ziyaretlerde Kalkınma Yolu Projesi'nin önemi muhataplarına aktarılmıştır. Kalkınma Yolu Projesi'ne paralel olarak iki ülke arasında güvenlik ve askeri işbirliğinin önemi ortaya çıkmış ve PKK terör örgütü ortak bir tehdit olarak görülmeye başlamıştır. Bu çerçevede merkezi Irak Hükümeti ile Bölgesel Yönetimin askeri unsurları Türkiye'nin Irak kuzeyinde icra ettiği harekât alanlarının çevrelerinde münferit askeri uygulamalarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin harekât emniyetini sağlamak maksadıyla askeri varlıklarını arttırmışlardır. Gelinen durum itibarıyla 15 Ağustos 201 tarihinde imzalan Askeri, Güvenlik İşbirliği ve Terörle Mücadeleye İlişkin Mutabakat Zaptı ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak Silahlı Kuvvetleri ve Bölgesel Yönetimin askeri unsurları arasında müşterek veya senkronize askeri harekâtlar icra edilmesi beklenmektedir.

Ortak Güvenlik Koordinasyon Merkezi ve Ortak Eğitim ve İşbirliği Merkezi nasıl çalışacak?

Bağdat'ta kurulacak Ortak Güvenlik Koordinasyon Merkezinin PKK ve diğer terör örgütlerine karşı düzenlenecek askeri ve istihbari faaliyetlerin belirlenmesi, planlanması ve koordine edilmesi için bir rol oynaması beklenebilir. Örgütün Irak'taki faaliyet alanlarının, ağırlık merkezlerinin, örgütle irtibatlı ve iltisaklı olduğu kişi ve kurumaların belirlenmesi ve hedef bağlanmada değerlendirilmesi gibi faaliyetlerin, bu merkez tarafından yürütülüp yönetileceği beklenmektedir. Ayrıca TSK ve İstihbarat Başkanlığının hava ve karadan yürüttüğü istihbarat, operasyon ve lojistik faaliyetlerinin de bu merkez tarafından koordine edilerek çok aktörlü Irak sahasında kötü niyetli girişimlerin önüne geçmesi için rol oynayacağı beklenebilir. Hatırlanacağı gibi tam da bu mutabakat imzalandıktan iki hafta sonra ve henüz Ortak Güvenlik Koordinasyon Merkezi kurulmamışken, PKK terör örgütüne karşı Kerkük üzerinde gözetleme ve angajman faaliyeti yürütmekte olan ve İstihbarat Başkanlığına ait MALE sınıfı bir SİHA 29 Ağustos 2024 tarihinde Irak Ordusunun Hava Savunma unsurları tarafından düşürülmüştü. Bu koordinasyon merkezi bu tür vakaların yaşanmasının önüne geçecek bir rol üstlenirse, böylesine bir olayın vuku bulması halinde hesap verilebilirlik kolaylaşacaktır.

Başika'da kurulacak Ortak Eğitim ve İşbirliği Merkezi ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak Ordusuna istihbarat, haberleşme, keşif ve müşterek muharebe konseptine ilişkin eğitim vermesi beklenmektedir. Olası askeri harekâtlara dair teknik, taktik ve prosedür eğitimlerin tamamlanmasının ardından Irak kuzeyinde PKK ve diğer terör örgütlerine yönelik operasyonların hız kazanması bekleniyor. Irak Kuzeyinde Zap bölgesinin güneyine odaklanmış olan Pençe Kilit Harekâtı'nın tamamlanmasıyla birlikte Ortak Eğitim ve İşbirliği Merkezinin öneminin daha da artacağı değerlendirilmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Kuzey Irak'taki Pençe Harekât Bölgesinde çok yakında kilidi kapatıyoruz." ifadesi de bundan sonra başka bir bölgede harekat icra edileceğinin habercisi olarak değerlendirilebilir. Bu kapsamda Zap ve Metina bölgeleri terörden temizlendikten sonra yeni hedefin bu bölgelerin güneyindeki Gara bölgesi olacağı değerlendirilebilir. Gara'da düzenlenecek muhtemel bir askeri harekâtın Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak Ordusu ve Bölgesel Yönetimin askeri unsurlarının katılımlarıyla müşterek bir konsept dahilinde icra edileceği beklenebilir.

Türkiye-Irak ilişkileri geçtiğimiz son birkaç yıl içinde ivme kazanarak güvenlik ve ekonomik işbirliğine dayalı yeni bir iklimde gelişmektedir. Kalkınma Yolu ve terörle mücadelede ortaklaşan çıkarlar her iki ülkeyi daha da yakınlaştırmaktadır. Güvenlik ve askeri işbirliği; bölgenin terörist gruplardan arındırılması, Irak hükümetinin egemenlik alanın geliştirilmesi, bölgesel yönetim alanında istikrarın sağlanması ve ekonomik kalkınmanın yolunun açılması gibi fırsatlar sunarken, bölgede istikrardan yana olmayan aktörlerin sabote ve provoke edici tutumlarını içeren riskler de taşımaktadır. Türkiye'ye ait SİHA'nın Kerkük üzerinde Irak Silahlı Kuvvetleri tarafından düşürülmesi de oyun bozucu bir sabotaj eylemi olarak değerlendirilmelidir. Özellikle Irak Silahlı Kuvvetleri içinde İran ve diğer ülkelere müzahir askeri personel ile Bölgesel Yönetim içinde PKK'ya müzahir unsurların sabote edici davranışlarına karşı bir mekanizmanın da inşa edilmesi iki ülke arasında güvenlik ve askeri işbirliği mutabakatının sağlıklı bir şekilde yürümesinde etkili olacaktır.

@necdet4059