Kaynak sorunu ve İbranice bilme zorunluluğundan sonra Yahudilik çalışmalarında karşılaşılan zorluklardan biri de amatör araştırmacılar ile profesyonel uzmanlar arasında yaklaşım farklılığından doğan fikri uyumsuzluğun sosyal zemine indirgenmesidir. Amatör araştırmacılar Filistin davasına sahip çıkma saikiyle hareket etmektedir. Metodolojik kaidelere bağlı olmayışları onlara geniş bir serbestlik tanımakta, zihinlerinde var olan yargıya muvafık söylemleri sağlamlık ve tutarlılık testine tabi tutmadan kabul etme rahatlığı sunmaktadır.
Doç.Dr. Eldar Hasanoğlu/ Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi
Türkiye'de üniversitelerde İlahiyat/İslami İlimler Fakültesi'nde kabul edilen resmi müfredata göre İslamiyet dışındaki dinlerle ilgili bilgiler Dinler Tarihi branşı çerçevesinde tedris edilmektedir. Bu fakülteler dışında bazı Edebiyat fakültelerinde de inanç ve düşünceler tarihi, mitoloji vs. bağlamındaki dersler de diğer dinler hakkında bilgi vermeyi hedefler. Dinler üzerine çalışmalar temelde üniversite çatısı altında yapılmakla birlikte, dünyadaki kültürlere ve inançlara merak duyan insanlar tarafından yapılan amatör çalışmaların varlığı da yadsınamaz.
Tarih boyunca çok sayıda dinler ve inanışlar mevcut olduğu için, üniversitelerde verilen derslerde tüm dinleri eşit seviyede ve kapsamlıca öğretmek için olanaklar kısıtlıdır. Ancak, Türkiye'nin coğrafi, tarihi ve sosyolojik gerçeklikleri ile halkının temelde Müslüman olması dolayısıyla İslam dini ile teolojik karşılaşmalardaki önemi bakımından diğer dinler üzerine çalışmalar arasında Yahudilik ve Hıristiyanlık öne çıkmaktadır. Bu iki din hakkında üretilen literatür sayısı gün geçtikçe artmakla birlikte yapılan çalışmalar arasında kalitesi dolayısıyla küresel çapta ilim mahfillerinde itibara mazhar olan eserlerin varlığı, Türkiye akademyasının çok zaman geçmeden hak ettiği saygın bir konuma geleceğinin de göstergesidir.
Eldeki yazının da konusu olan Yahudilik üzerine çalışmalarda Türkiye akademiyası son yıllarda önemli ölçüde mesafe kat etmiş durumdadır. İlahiyat Fakültesi çatısı altında kurumsal olarak Dinler Tarihi branşının kurucusu kabul edilen Hikmet Tanyu'dan itibaren Dinler Tarihçileri arasında Yahudilik üzerine çalışanlar ilmi sıkleti yüksek, derinlikli eserler ortaya koymuşlardır. Ne var ki o günden bugüne değin birtakım objektif ve sübjektif etkenler dolayısıyla Türkiye'de Yahudilik üzerine çalışmaların ilerlemesi bazı engellerle, zorluklarla da karşılaşmıştır. Bu olumsuz faktörlerin bazıları günümüzde de etkisini büyük oranda hissettirmektedir.
Kaynaklara ulaşma sorunu
2000'li yıllara girilmekle birlikte, genel olarak ilmi araştırmalar için oluşan imkânlar bir devrim sayılabilecek niteliktedir. O zamana kadar kendisini şiddetle hissettiren en temel eksiklik, kaynaklara ulaşma imkanlarının çok kısıtlı olmasıydı. Başta İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ve Millet Kütüphanesi olmak üzere büyük kütüphanelerin yurtdışında üretilmiş literatürü okuyucularına sunmaları, nitekim dijital çağın getirdiği kaynaklara ulaşma imkânlarının artması, üniversitelerin ve araştırma merkezlerinin yurtdışı dijital kütüphanelere kurumsal üyelikleri neticesinde böyle bir eksiklik günümüzde artık neredeyse sıfıra inmiş durumdadır. Kaynaklara ulaşımın zor olduğu zaman diliminde üretilen eserler incelendiğinde, araştırmacıların ciddi özveriyle ulaşabildikleri her bir bilgiyi titizlikle değerlendirdikleri ve nice zorluklarla ulaştıkları kaynaklardan mümkün en azami düzeyde faydalanarak konuları doğru bir şekilde Türk okurlara ulaştırdıkları hemen fark edilmektedir.
İbranice eksikliği
Yahudilik üzerine araştırmalarda kendisini hissettiren ikinci temel zorluk, yabancı dil becerisidir. Başta kutsal kitapları olmak üzere yaklaşık iki bin sene boyunca üretilen dini literatürü anlamak için İbranice bilgisi zaruridir. Bunun dışında, asırlarca Müslümanlar arasında selamet içerisinde yaşayan Yahudi alimlerin eserlerini Arapça kaleme almaları, Batı'da II. Dünya Savaşı'na kadar Almanya'nın Yahudi entelektüel merkezi olması ve sonradan bu konumu ABD'ye kaptırması dolayısıyla üretilen literatürü orijinal dilinden okumak için Arapça, Almanca ve İngilizce de bilinmesi gereken dillerdir. Dahası, Ortaçağda Doğu ile Batı entelejansiyası arasında köprü konumunda olan Endülüs'teki Yahudiliği araştırmak için İspanyolca ve Portekizce bilinmesi elzemdir. Burada sayılan diller işin ehli bir Yahudilik uzmanı için araştırdığı konulara nüfuz etmek için bilmesi gereken başlıca genel dillerdir. İlaveten, asırlar boyunca Yahudiler dünyanın dört bir yanında dağıldıkları için o bölgelerde ürettikleri literatürü orijinalinden okumak için yerel dillerin ve konusal araştırma yapıldığında yoğun kaynak eserlerin dillerinin de bilinmesi beklenir. Günümüz Türkiye'sinde dil imkânlarının artmasıyla araştırmacılar İbranice kaynakları okuyabilmekte, diğer dillerdeki literatürden de destek almaktadırlar. Bu durum, Yahudilik üzerine kapsamlı bir okuma yapabilmek için yukarıda sayılan dillerin tamamını kendisinde toplayan Türk araştırmacılarının çok zaman geçmeden yetişeceğine dair umut vermektedir.
Amatör yaklaşımlar
Yahudilik çalışmalarında karşılaşılan zorluklardan biri de amatör araştırmacılar ile profesyonel uzmanlar arasında yaklaşım farklılığından doğan fikri uyumsuzluğun sosyal zemine indirgenmesidir. Söz konusu amatör araştırmacılar esasında İslami hassasiyetleri dolayısıyla Filistin davasına sahip çıkma saikiyle Yahudiliği inceleyen kişilerden oluşmaktadır. Profesyonel uzmanların tabi olması gereken metodolojik kaidelere bağlı olmayışları onlara geniş bir serbestlik tanımakta, zihinlerinde var olan yargıya muvafık söylemleri sağlamlık ve tutarlılık derecesini teste tabi tutmadan kabul etme rahatlığı sunmaktadır. Yine, uzmanlar irdeledikleri konuyu bütüncül bir bakışla, teori ile pratiği birlikte ele alıp titizlikle farklı yönlerden değerlendirme yapma sorumluluğuyla hareket ederken, amatörler pratikten teoriye hızlı çıkarımda bulunabilmenin verdiği konfor ile kamil olmayan teşhiste bulunmakta sakınca görmemektedirler. Şüphesiz her iki yaklaşımın hitap ettiği okuyucu kitlesi mevcuttur ve hatta bu iki kitle elindeki esere kendi algısına ve beklentisine göre, ilgisini tatmin etmesi muvacehesinde değer biçmektedir. Ancak bu değer biçme, amatörlerin yaklaşım ve metot farkını göz ardı ederek uzmanlar hakkında "Yahudisever İlahiyatçı", "İsrail sempatizanı akademisyen" ya da "Yahudi meraklısı" gibi cesurca yakıştırmalar yapma kolaycılığına sevkedebilmektedir. Hatta amatörler, akademisyenleri kategorize edip itibarsızlaştırma eylemlerine de tevessül edebilmektedirler. Motivasyonlarını kendi İslami hassasiyetlerden alan bu araştırmacıların önemli bir kısmı Yahudilikle ilgili hemen her araştırmada veya ilmi toplantıda güncel siyasi meselelerin gündeme gelmesini beklemekte, Yahudilik veya Yahudilerle ilgili hususlara genellemeci bir bakışla yaklaşmakta, kendi yaklaşımlarını sergilemeyen uzmanlara karşı süratle tavır alarak tüm mecralarda suçlayıcı bir üslupla hareket edebilmektedirler. Bahis konusu amatör araştırmacılar Türk uzmanların akademik motivasyonlarla bilimsel çerçeve içerisinde kalmaya özen göstermelerini Filistin davası şuurundan yoksun olmakla ve Yahudi radikallerin Müslümanlara uyguladığı şiddeti önemsizleştirme yaklaşımıyla itham edebilmekte, onların fikir işçisi olduklarını göz ardı edip eylemci aktivist performansı bekleyişine girmektedirler. Oysaki bahis konusu amatörlerin konuyu değerlendirirken kendi yaklaşımlarından başka yöntemler de olduğunun idrakine erişmeleri, akademisyenleri damgalamaktan sakınmaları ve yöntem farklılığının farkında olmaları gereklidir. Esasında uyumsuzluğun büyük kısmı önyargıdan kaynaklanmakta olup dar ve sığ bakış açısı ülkede ilmi anlamda Yahudilik çalışmalarının gelişmesini olumsuz yönde etkileyen bir durumdur.