Türkiye'nin gelecek 10 yılda enerji sektörü dönüşümünü hızlandırabilmesi adına önünde çok büyük fırsatlar var. Bu fırsatları sağlayan potansiyeli, elektrik sektörünün yanında enerjiyi son tüketen sektörlerde de hayata geçirmeye başlaması ve bunun için fayda ve maliyetleri araştırarak uzun vadeli bir yol haritası çizmesi ve planlama yapmaya başlaması büyük önem arz ediyor.
Dr. Değer Saygın / SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü
Uluslararası Enerji Ajansı’nın Şubat ayı başında yayınlamış olduğu fosil yakıtların kullanımından kaynaklanan karbon emisyonu istatistiklerine göre 2019 yılı sonunda küresel enerji sektörü 33 gigaton seviyesinde emisyon salımına sebep oldu. Son iki sene boyunca yaşanan artışa kıyasla emisyonların sabit seyretmesinin altında yatan en önemli neden, elektrik sektöründe yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanan elektrik üretiminin artışı olarak karşımıza çıkıyor. Bunun yanında küresel ekonominin de bir önceki yıla kıyasla yüzde 2,9 büyümüş olması emisyonların ekonomik gelişmeyi yavaşlatmadan azaltılabileceğine işaret eden olumlu bir gösterge.
2019 yılında yaşanan bu gelişmelere rağmen enerji sektörünün uluslararası iklim değişikliğiyle mücadele hedefleri doğrultusunda karbonsuzlaşması hala büyük bir zorluk olarak ön plana çıkıyor. Bu zorluğun altını çizen yeni bir makale Mart ayı başında dünyanın en saygın bilim dergilerinden biri olan Nature’da yayımlandı. Höhne ve arkadaşlarının kaleme aldığı makaleye göre, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini en aza indirmek için gereken karbondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarının azaltılması için dünyanın sadece 10 yıl süresi kaldı. 2010 yılı başında sera gazı emisyonlarının yarı yarıya azaltılması için gereken sürenin 30 yıl olduğu düşünülüyordu. Fakat bugüne kadarki iyileşmelerin çok sınırlı seviyede kalması nedeniyle, dünyanın ihtiyacı olduğu süre bunun üçte birine yani 10 yıl gibi çok kısa bir süreye indi. Bu da düşük karbonlu teknolojilerin kullanımının mevcut durumdan çok daha hızlı bir şekilde uygulanmaya başlaması gerektiği anlamına geliyor.
En hızlı büyüyen ülkelerden biri
Dünyada yaşanan bu gelişmeler ve küresel ekonominin karbonsuzlaşma ihtiyacının Türkiye için ne anlama geldiğini anlamak büyük önem arz ediyor. Türkiye’nin sera gazı emisyonları dünya toplamının yüzde 1’ini temsil ediyor olsa da, Türkiye sera gazı artışı açısından en hızlı büyüyen ülkelerden biri. Bu büyümenin merkezinde ise toplam sera gazı emisyonlarının büyük bir payına sahip olan enerji sektörü yer alıyor. Bir diğer deyişle düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş, enerji sektörünün dönüşümünün bir an önce hızlanmasıyla mümkün olacak. Birçok ülkeye kıyasla Türkiye’nin sahip olduğu avantaj ise bu dönüşümün gerçekleşmesi için gerekli olan temiz enerji kaynakları açısından çok zengin bir ülke olması ve muazzam bir enerji verimliliği potansiyeli barındırıyor olması.
Türkiye’nin enerji tüketimine baktığımızda 2002 ila 2018 yılları arasında yüzde 90 oranında bir artışın yaşandığını görüyoruz. Bu artışın içerisinde elektrik tüketiminin nüfus artışı ve ekonomik büyümeyle orantılı olarak önemli bir paya sahip olduğu ortaya çıkıyor.2000’li yılların başında bu talebin çoğunlukla termik ve hidroelektrik santraller tarafından karşılandığı Türkiye’de, son 10 yılda rüzgâr ve güneş başta olmak üzere diğer yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanmaya başladığı görülüyor. 2019 yılı üretim verilerine göre Türkiye toplam elektrik üretiminin yüzde 44’ü yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlandı. Bu kaynakların içerisinde rüzgâr ve güneş enerjisinin payı da hızla artarak toplam üretimin yüzde 10’u seviyelerine ulaştı.
Enerji çeşitliliği ve düşük maliyet
Düşük karbonlu bir ekonomiye geçişin bir tarafında yenilenebilir enerji yer alırken, diğer tarafındaysa enerji verimliliği ön plana çıkıyor. Son yıllarda Türkiye enerji stratejisinde önemli bir yer edinen yenilenebilir enerji kaynaklarına kıyasla enerji verimliliği, uzun yıllardan beri tüm stratejilerin merkezinde ve en üst sıralarda yer bulan yerel kaynaklardan biri. Bunun nedeni enerji verimliliği teknoloji ve çözümlerinin çeşitliliği ve maliyetlerinin düşük olması. Aynı zamanda enerji tüketimi hızla büyüyen Türkiye gibi ülkeler için yeni santral, sanayi tesisi ve bina yatırımlarının da enerji konusunda daha verimli olması teknik açıdan çok daha kolay. Türkiye’de 2000 ila 2015 yılları arasında enerji yoğunluğu yılda ortalama yüzde 1’den daha fazla bir oranda azalma gösterdi.
Ekonomideki yapısal değişikliklerin yanında bunun altında yatan asıl neden enerjiyi son tüketen sektörlerdeki enerji verimliliği teknoloji yatırımları. Son yıllarda yaşanan tüm bu gelişmeler sayesinde yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğinin temel ayaklarını oluşturduğu enerji dönüşümü, Türkiye enerji sektörü yatırımlarında önemli bir paya sahip oldu. SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nin 2019 yılının Ekim ayında yayımladığı “Türkiye’de Enerji Dönüşümünün Finansmanı” raporuna göre enerji sektörü yatırımları 2002 ila 2018 yılları arasında 120 milyar dolar hacme ulaştı. Bu hacmi yıllık ortalama olarak değerlendirdiğimizde Türkiye enerji sektörünün 7 milyar dolar yatırım almış olduğunu görüyoruz. Bu toplamın yarısından biraz azı yenilenebilir enerjinin elektrik sektörü, enerji verimliliği ve dönüşen enerji sistemi için gerekli olan altyapı yatırımlarından oluştu. Bu gelişmeyi doğru değerlendirmek önemli, zira yılda ortalama 1,8 trilyon dolar yatırımın gerçekleştiği küresel enerji sektörü içerisinde de enerji dönüşümü benzer bir orana sahip. Bu benzerlik, Türkiye’nin de küresel seviyede yaşanan enerji dönüşümüne ortak olmaya başladığına işaret ediyor.
Ulusal eylem planı
Yakın gelecekte Türkiye’nin bu dönüşümü hangi hızda ve ne yönde devam ettirebileceği kilit konulardan biri. Türkiye’de rüzgâr ve güneş enerjisinden elde edilen elektriğin toplam üretim içerisindeki yüzde 10’luk payına kıyasla, elektrik iletim şebekesinin üç kat daha fazla payı entegre edebilme kapasitesine sahip olduğu, geçen yıllarda yapılan analizlerde ortaya koyuldu. Yüzde 30’u rüzgâr ve güneş enerjisi olmak üzere, Türkiye’nin toplam elektrik üretiminin en az yarısı 2030 yılına kadar farklı yenilenebilir ve yerel kaynaklardan tedarik edilebilir. Enerji verimliliği açısından bakılacak olursa, Türkiye’nin 2018 yılı başından beri uygulamaya koymuş olduğu kapsayıcı ve detaylı bir ulusal eylem planı mevcut. Bu plan içerisindeki eylemlerin 2023 yılına kadar hızlı bir şekilde hayata geçirilmesi ve sonrasında da bu iyileştirmelerin 2030 yılına kadar devam ettirilmesi Türkiye enerji dönüşümünün uzun vadeli bir ivme kazanması için önemli.
Peki bu türlü bir enerji dönüşümü yatırım olarak ne ifade ediyor? Bugünden 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği öncülüğünde dönüşecek Türkiye’nin enerji sistemi yılda ortalama 5 ila 7 milyar dolarlık bir yatırıma ihtiyaç duyacak. Bu miktar son 15-20 yıl içerisindeki yatırımlarla kıyaslandığında aslında benzer bir hacmin gelecek 10 yıl içerisinde de devam etmesi gerekir, ancak teknoloji ve kaynak açısından düşük karbonlu teknolojilere bir kayma ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Aslında enerji piyasalarındaki gelişme ve beklentiler de bu yönde. Özellikle elektrik sektöründe yatırımların çoğunlukla yenilenebilir enerji alanında olacağı beklentisi var. Bunun nedeni yenilenebilir enerji maliyetlerinde beklenen düşüşün beklenenden daha da hızlı gerçekleşiyor olması ve bunun yanında rüzgâr ve güneş gibi değişken üretim karakteristiklerine sahip kaynakların entegrasyonu için gereken depolama gibi yenilikçi teknolojilerin maliyetlerinde de fırsat yaratan düşüşlerin yaşanması. Aynı zamanda Türkiye’nin daha tam olarak kullanmaya başlamadığı fakat büyük fırsatlar sunan dağıtık enerji potansiyeli mevcut. Yapılan çalışmalar, sadece çatı üstü güneş enerjisi sistemlerinin Türkiye’de mevcut kurulu güneş enerjisi gücünden 2-3 kat daha fazlasına eşdeğer bir potansiyele sahip olduğunu gösteriyor. Son aylarda Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı kapsamında da uygulamaya geçen birçok yeni mevzuat ise verimlilik alanında da iyileşmelerin hızlanmaya başladığının bir göstergesi.
Düşük karbonlu bir enerji sektörüne geçiş için bu gelişmeler ve beklentiler ne ölçüde yeterli olabilir? Elektrik sektöründeki gelişmeler elbette umut verici. Fakat elektrik tüketimi toplam nihai enerji tüketiminin içerisinde sadece yüzde 20’lik bir paya sahip. Kişi başı elektrik tüketimimizin artışı sebebiyle elbette elektrik tüketiminin payı artacak. Bu sebeple, elektrik sektöründe atılan adımların elektrik dışı enerji tüketim alanları olan ulaştırma, üretim sanayi ve binalarda da hayata geçirilmesi gerekiyor. Enerjinin son kullanıcısı olan bu sektörlerde düşük karbonlu dönüşümün başında enerji verimliliği geliyor. Tam bir dönüşüm için diğer fırsatların da değerlendirilmesi büyük önem arz ediyor. Bu fırsatların başında güneş enerjisi, jeotermal ve biyoyakıtların üretim sanayinde ve binalarda ısıtma ve soğutma için kullanılması bir seçenek. Ayrıca yenilenebilir kaynaklı hidrojen, elektrikli araçlar, ısı pompaları ve elektrifikasyona katkıda bulunabilecek diğer tüm teknolojilerinde uygulanmaya başlaması eşit derecede önemli. Özellikle bu teknolojilerin sadece bir kısmının ticarileşmiş olması,fırsat, potansiyel ve maliyetlerin araştırılarak hızlıca önceliklendirme yapılmaya başlanmasının gerekliliğini gösteriyor. Enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve elektrifikasyonla dönüşen enerji sisteminin yönetilebilmesi için dijitalleşme ve bilgi teknolojilerinin uygulanması hem enerjiyi tedarik eden hem de son tüketen sektörlerde hızla artacak.
Bağımlılığı azaltma
Dönüşen enerji sisteminin Türkiye için getirebileceği fırsatlar neler? 2030 yılına kadarki hesaplanan yatırımların geçmiş 15-20 yıl seviyesinde devam etmesi elbette ekonomik aktivitenin artırılması açısından büyük önem arz ediyor. Bu yatırımların özellikle Türkiye’de üretilen teknoloji ve ekipmanla yapılmasında dış ticaret bağımlılığının azaltılmasında büyük bir rol oynayacağı kesin. Yatırımlar ve yerli üretimdeki artış istihdama yeni fırsatlar olarak yansıyacak. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın 2018 yılı verilerine göre, Türkiye’nin yenilenebilir enerji sektöründe istihdam edilen doğrudan ve dolaylı kişi sayısı 62 bin. Daha fazla yenilenebilir enerji payına sahip ve enerji verimliliği artan bir sektör için gerekli teknoloji ve hizmetlerin tedarik edilmesi bu rakamı daha yüksek seviyelere çıkaracak. Daha temiz kaynaklardan enerji sağlayan bir Türkiye’nin sanayisi de, daha düşük maliyetli ve değer zincirinde daha az emisyonlu ürünleri piyasaya sunabilecek. Bu aynı zamanda Türkiye’nin ihracat gücüne de destek sağlayabilecek. Ekonomik faydaların yanında, enerji dönüşümü özellikle şehirde yaşayan nüfusun maruz kaldığı ulaştırma ve ısıtmadan kaynaklanan bölgesel hava kirletici emisyonların azaltılmasına da büyük oranda katkı sağlayacak.
Türkiye’nin gelecek 10 yılda enerji sektörü dönüşümünü hızlandırabilmesi adına önünde çok büyük fırsatlar var. Bu fırsatları sağlayan potansiyeli, elektrik sektörünün yanında enerjiyi son tüketen sektörlerde de hayata geçirmeye başlaması ve bunun için fayda ve maliyetleri araştırarak uzun vadeli bir yol haritası çizmesi ve planlama yapmaya başlaması büyük önem arz ediyor. Bu sayede ekonomisi daha da güçlenecek olan Türkiye, aynı zamanda daha ucuz, daha temiz ve daha güvenli bir enerji sistemine de sahip olarak toplum refahını artırmada da önemli bir yol kat edebilir.
deger. [email protected]