Türkiye-BAE ilişkilerinde normalleşmeye doğru

Dr. Necmettin Acar / Mardin Artuklu Üniversitesi
19.11.2021

Yemen Savaşı sürecinde BAE'nin Bab el-Mendeb boğazı yakınlarına odaklanması, İbrahim Anlaşmaları ile İsrail üzerinden Doğu Akdeniz'e çıkma çabası ve Süveyş'e alternatif bir kanal projesine destek olması, su yolları ve alternatif ticaret rotaları üzerinde etkin olma isteğinin göstergesi. Bu süreçte Türkiye-İran karayolu rotası da BAE'nin etkili olmaya çalıştığı önemli bir rota.


Türkiye-BAE ilişkilerinde normalleşmeye doğru

Dr. Necmettin Acar / Mardin Artuklu Üniversitesi

Arap Baharı'nın başladığı 2011 yılından itibaren yoğun bir bölgesel rekabet içerisine giren Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ilişkilerinde son dönemde güçlü normalleşme işaretleri görülmeye başlandı. Ağustos ayı ortalarında BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnoun Bin Zayed ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında gerçekleşen görüşmeye ilaveten önümüzdeki hafta BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed'in Türkiye'yi ziyaret edeceğinin açıklanması bu normalleşme işaretlerinin en güçlüsü olarak değerlendirilebilir.

Uzun yıllar boyunca bölgesel meselelerde yoğun bir rekabet halinde olan her iki aktörün bölgesel meselelerde farklılaşan vizyonlarında köklü bir değişim olmamasına rağmen ilişkilerde ortaya çıkan normalleşme belirtileri dış politikada kompartımanlaştırma yöneliminin önemli bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Her iki aktörün de ilişikleri normalleştirme konusunda hevesli olması Arap Baharı sürecinin yol açtığı olumsuz ekonomi politik sorunlarla başa çıkma ve ekonomi alanında ortaya çıkan yeni bölgesel ve küresel duruma adapte olma motivasyonuna dayanmaktadır.

Rekabetinin sebepleri

Arap Baharı'nın başladığı 2011 yılı, Türkiye ile BAE arasında bölgesel meselelerde farklı politik vizyonlara dayanan bir rekabeti ortaya çıkardı. Bu dönemde Türkiye bölgede demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğüne dayanan toplumsal değişim taleplerini desteklerken BAE bölgesel statükoyu korumaya dönük bir dış politika vizyonu benimsedi.

Bölgesel meselelerde birbirine taban tabana zıt bu politik vizyonlar her iki ülkenin Yemen, Katar, Suriye, Mısır, Libya ve Tunus gibi ülkelerde karşıt kamplarda yer almasıyla sonuçlandı. Özellikle Filistin meselesinde BAE'nin imzaladığı İbrahim Anlaşmalarıyla İsrail'le yakın ilişkiler geliştirmeye başlaması her iki aktörün bölgesel meselelere bakışları arasındaki uçurumu göstermesi açasından önemlidir. Bu süreçte BAE'nin başta Doğu Akdeniz olmak üzere bölgesel çapta oluşan Türkiye karşıtı bloğa verdiği destek iki ülke ilişkilerindeki gerginliği iyice tırmandırmıştır. Ancak içinde bulunduğumuz dönem itibariyle iki aktörün de işbirliği yapabileceği alanların çoğalması her iki ülke ilişkilerinde yeni bir sürecin başlamasına yol açmıştır.

Son dönemde gelişme eğilimi gördüğümüz Türkiye-BAE ilişkilerindeki bu ivmenin temel motivasyonu ekonomi alanında ortaya çıkan yeni duruma adapte olma çabasıdır. Özellikle Körfez bölgesinde bugüne kadar çok yakın ilişkiler geliştiren BAE ile Suudi Arabistan arasında ekonomi alanında ortaya çıkan rekabet, BAE'nin alternatif ticaret yolları üzerinde etkili olma politikası ve Türkiye'nin bölge ile ekonomik ve diplomatik ilişkilerini geliştirme konusunda hevesli olması iki aktörü yakınlaştıran önemli faktörler olarak ön plana çıkmaktadır.

Arap Baharı'nın başlangıcından itibaren bölgesel statükoyu koruma motivasyonuyla konsolide olan BAE-Suudi ekseninin son dönemde ekonomik alanda ve önemli bölgesel meselelerde farklılaşan çıkar ve tehdit algılamaları iki aktör arasındaki ilişkinin ittifaktan rekabet doğru evirilmesine yol açmıştır.

2021 yılı başların da Suudilerin başlattıkları birtakım girişimler, Dubai yönetimi tarafından, BAE'nin uzun vadeli politikalar sayesinde elde ettiği "bölgesel ticaretin ve ekonominin merkez üssü" olma statüsüne yönelik önemli bir tehdit olarak yorumlanmaktadır. Suudilerin yeni bir havayolu şirketi kurmak suretiyle BAE'nin bayrak taşıyıcı şirketi Emirates'e karşı zorlu bir rekabeti başlatmış olmaları, BAE serbest bölgelerinden yapılan ithalata gümrük vergisi uygulamaya başlamaları ve "Program HQ" ile genel merkezini BAE'den Suudi Arabistan'a taşımayan küresel şirketleri yüksek karlı Suudi kamu ihalelerinden dışlama girişimi bu politikaların en önemlileri olarak sayılabilir.

İran ile ilişkiler

Özellikle son dönemde Suudi Arabistan'ın İran ile ticari ilişkileri yeniden başlatmış olması BAE'nin bölgesel ticaret üssü olma politikasına yönelik en önemli tehdit olarak yorumlanabilir. Çünkü İran yaptırımlar nedeniyle durma noktasına gelen dış ticareti BAE ile yaptığı anlaşmalar sayesinde sürdürebilmektedir. Bugün BAE İran'ın en büyük bölgesel ticari partneri durumundadır. İran'ın BAE'ye ihracatının İran'ın Çin'e ihracatı olduğu herkesin bildiği bir sır gibidir. Son dönemde Suudilerin İran ile ticari faaliyetlere yeniden başlaması BAE'nin İran ile Çin arasındaki bu aracılık imtiyazını sonlandıracaktır.

Son dönemde BAE yönetiminin kritik su yolları ve alternatif ticaret rotaları üzerinde etkili olmaya yönelik bir politika takip ettiği bilinen bir gerçektir. Yemen Savaşı sürecinde BAE'nin Bab el-Mendeb boğazı yakınlarına odaklanması, İbrahim Anlaşmaları ile İsrail üzerinden Doğu Akdeniz'e çıkma çabası ve Süveyş'e alternatif bir kanal projesine destek olması bu girişimlerin en önemlileri olarak sayılabilir. Bu süreçte Türkiye-İran karayolu rotası da BAE'nin etkili olmaya çalıştığı önemli bir rotadır. Çünkü Süveyş üzerinden Basra Körfezi'ne ulaşım yirmi güne kadar sürerken Türkiye-İran rotası üzerinden karayoluyla bu süre bir haftanın da altına düşebilmektedir. Çin'in geliştirdiği Kuşak ve Yol inisiyatifi de göz önüne alındığında BAE'nin girişimleri ile Türkiye-İran güzergahı üzerinden Körfez'e ulaşım oldukça önemli bir rota olarak ön plana çıkmaktadır.

Meselenin Türkiye açısından görünümü de BAE'nin vizyonuna yakın durmaktadır. Ankara bölge siyasetine dair BAE'nin vizyonunu paylaşılmasa da ekonomik alandaki işbirliğinin her iki aktör açasından sağlayacağı faydayı önemsemektedir. İran yaptırımları, Suriye iç savaşı ve Irak'ın istikrarsızlaştırılması ile bölge ülkeleri ile ticari ilişkilerde ciddi zorluklarla karşı karşıya olan Ankara için BAE ile geliştirilecek yakın ilişkiler bu zorlukları aşma açısından önemli avantajlar sağlayacaktır. BAE'nin ticaret ve ekonomi alanında Körfez bölgesindeki avantajları dikkate alındığında Dubai ile kurulacak yakın ilişkiler Türk ürünlerinin sadece Körfez bölgesine değil Afrika ve Asya pazarlarına ulaşması için de önemli fırsatlar sağlayacaktır.

Kompartımanlaştırma

BAE ile yakınlaşmanın Türkiye için sağlayacağı ikinci önemli avantaj, bu yakın ilişkilerin, son dönemde başta Doğu Akdeniz olmak üzere geniş bir coğrafyada oluşan Türkiye karşıtı blokta bir çatlak oluşturulması olacaktır. Doğu Akdeniz Gaz Formu, Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge gibi önemli konularda BAE'nin Yunan tezlerine verdiği destek bilinmektedir. Dubai yönetimi ile kurulan yakın işbirliğinin BAE'yi Yunan tezlerinden uzaklaşmasına katkı sağlayabilme ihtimali Türkiye açısından önemli bir politik kazanımdır. Son olarak uzun süredir Türkiye bölgede Mısır ve İsrail ile ilişkilerini geliştirmek istiyor. BAE ile kurulacak yakın ilişkiler Türkiye'nin her iki aktörle ilişkileri geliştirme politikasına katkı sağlayacaktır.

Son dönemde Türk dış politikasında etkili bir yöntem olarak uygulanan kompartımanlaştırma stratejisinin BAE ile ilişkilerin gelişmesinde de etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bu stratejiye göre rekabet halinde olduğunuz bir aktörle çıkarlarınıza uygun olması durumunda bazı alanlarda işbirlikleri geliştirebilirsiniz. Türkiye ile BAE yönetimleri çoğu bölgesel meselede rekabet halinde olsalar da bugünden baktığımızda başta ekonomi olmak üzere işbirliği yapacakları önemli başlıklar bulunmaktadır. Her iki aktörün karar vericilerinin bu işbirliği fırsatlarını değerlendirmek konusunda oldukça istekli olduğu görülmektedir. Bölgesel meselelerdeki vizyonlarında anlamlı bir değişim olmasa da Türkiye ve BAE'yi işbirliği yapmaya sevk eden çok sayıda başlık bulunmaktadır.

@DrNecmettinAcar