2005-2023 yılları arasında 95 ülkeden başvuran 953 yayınevi Türk eserlerini kendi dillerinde yayınlamak istedi. Ulaşılan dil sayısı 64'e yükseldi. Sevindirici durum 18 yıl içinde TEDA desteği sağlanan eser sayısının 4 bin 122'ye ulaşmış olmasıdır. Bu yolla ilk kez küçük dillere de Türkçeden çeviriler yapılmış, örneğin Arnavutçaya bu süre içinde 400 civarında eser çevrilmiştir.
Mustafa İsen/ Yazar
Geçen ay (15 Ekim 2024), merhum Türkiye Yazarlar Birliği kurucu Başkanı D. Mehmet Doğan Ağabey adına ilk defa ihdas edilen Mehmet Doğan Özel Ödülü, Deneme ve Fikir dalında tarafıma tevcih edildi. Bu vesile ile yapılan toplantının konuşmacılarından biri olan Kültür Turizm Bakanlığı temsilcisi Bakanlık olarak yaptıkları faaliyetlerden söz ederken gururla TEDA projesinin başarısından söz etti. Ben de buradan hareketle kuruluşu bizim yönetimimiz zamanında gerçekleştirilen bu yararlı projenin kuruluşunu ve izleyen yıllarda gelişiminden bahsedeceğim. Aslında sadece bu proje değil, o gün için çok önemli yeni anlayışları yansıtmayı hedefleyerek çıkarılan 4848 sayılı kanundan, bunun uygulanan ve uygulanamayan çerçevesinden söz etmek lazım. Ama bu yazıda bunlardan sadece biri, TEDA (Türk Kültür, Sanat ve Edebiyatının Dışa Açılımını Destekleme Projesi) değerlendirilecektir. Ama baştan belirteyim ki çerçevesi iyi çizilmiş, ihtiyaç analizi iyi yapılmış doğru projelerin nasıl iyi sonuçlar verebileceğinin güzel örneklerinden biridir, TEDA.
Bakanlıkta müsteşar olarak göreve başladıktan bir süre sonra Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü mevcut depoların ihtiyaca cevap vermediğini söyleyerek yeni depo tutulması gerektiğini belirten bir teklif sundu. Bunun üzerine depoları görmek istedim. Ankara'nın kenar semtlerinde bir mekâna gittik. Her yer kitap. Bunların önemli bir bölümü de yabancı dillere çevrilmiş fakat muhataplarına ulaştırılamadığı için uzun bir süredir depoda bekleyen eserler. Döndükten sonra ilgili arkadaşlarla bir değerlendirme toplantısı yaptık ve sonradan uygulamaya koyduğumuz bazı kararlar aldık.
Karnemiz parlak değildi
Bunlardan biri de dünyanın eski ve önemli dillerinden biri olan Türkçe ile yazılmış çok sayıda eserin dünyaya açılması ve bu anlamda ülke tanıtımına kalıcı katkılar sağlaması meselesiydi. Bu anlamda unumuz, şekerimiz hatta helvamız vardı ama bunu kimseyle yeteri kadar paylaşmıyorduk. Çağdaş dünyada bu anlamdaki imajımız, var da paylaşılmıyor şeklinde değil, zaten bu işle çok ilgisi olmayan bir halktan bu anlamda ne beklenebilir ki şeklindeydi. Ortak uygarlıktan geldiğimiz, Arap hele hele Fars edebiyatı ile bile bu konuda yarışacak durumda değildik. Örneğin Bakî ve Fuzulî, Hafız, Hayyam, Firdevsî kadar bilinmiyordu bu dünyada. Yakın döneme ait yazar ve şairler açısından da karnemiz parlak değildi. Elbette bunun ilk kusuru bize aitti.
Türkçeden Batı dillerine ilk çeviriler 19. yüzyılda başlamış ve 2000'li yıllara kadar ancak 400 civarında eser çevirisi gerçekleşmiş. Buna mutlaka bir çözüm bulunmalıydı ve bu birikim dünya ile buluşturulmalıydı. Bu anlamda devletin çeviri politikasını bir anlamda tersine çevirmek gerekiyordu. Bilindiği gibi Tanzimat'tan sonra başlayan Batı dillerinden çeviri faaliyetleri, Cumhuriyet Dönemi'nde de artarak devam etmiş ve bu süreçte Dünya Klasikleri Türkçeye kazandırılmıştı. Artık ayrı bir desteğe gerek duyulmadan zaten dikkate değer dünya örnekleri özel yayıncılar eliyle Türkçede yayınlanıyordu.
İşte bu aşamada çeviriye devletin verdiği desteğin yönü değiştirilerek Türk edebiyatından eserlerin başka dillere yeni bir anlayışla çevrilmesi için bir destek programı oluşturuldu. Türkçe'nin yazı dili birikimini dünyaya tanıtmayı amaçlayan bu yayıncılık anlayışının hedefi; Türk kültür, sanat ve edebiyatını yurtdışında akademisyen ve öğrencilerin yanı sıra yeni bir okuyucu kitlesi ile buluşturmak ve onlara Türk yazılı edebiyatının örneklerini birinci elden sunmaktı. Bunun adı TEDA konuldu. TEDA; Türk kültür, sanat ve edebiyatının klasik ve çağdaş eserlerinin ilgili ülkelerin tanınmış yayınevlerince Türkçe dışındaki dillere çevrilmesi, o dilin konuşulduğu ülke veya ülkelerde yayınlanması esasına dayalı bir çeviri ve yayım destek projesiydi. Projenin esası; Kültür ve Turizm Bakanlığınca belirlenen yönerge ve başvuru formu çerçevesinde, yayınlanacak olan eserlere çeviri, baskı veya tanıtım desteği sağlanmasıydı. 14 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe giren yönergeyle TEDA Projesi hayata geçirildi.
Proje gündeme gelir gelmez bir tartışmayı da beraberinde getirdi ve bu uygulamanın belli kesimlere peşkeş çekmenin yeni yöntemi olduğu iddia edildi. Oysa TEDA'nın çalışma yöntemi gayet basitti: Uluslararası fuarlar, telif ajansları veya birebir ilişkiler vesilesiyle bir Türkçe edebi eserinden haberdar olan yabancı bir yayınevi yayınlamak istediği kitapla ilgili TEDA'ya bizzat başvuruda bulunuyor, kitabı kaç adet basacağı, dağıtımı nasıl yapacağı, çevirmen olarak kiminle çalışacağı vs. gibi bilgileri de sunduktan sonra TEDA'nın yaptığı inceleme sonucu kitap için gerekli destek yabancı yayınevinin hesabına aktarılıyor. Türkiye kitabın bir bölümüne destek vereceği için de yayıncı satmayacağına inandığı bir kitap için başvuruda bulunmuyor. Burada şunu da belirtmek gerekir ki her ülke okuyucusunun yazar ve konu seçimi farklı farklıdır. Bu yüzden bir ülkede çok ilgi gören bir Türk yazar, başka bir ülkede aynı ilgiyle karşılaşmayabilir. Tabii bunun tam tersi de mümkün. Programa yalnızca yurtdışında faaliyet gösteren yabancı yayınevlerinin başvurabildiğini bir kez daha belirtmek gerekir.
Finlandiya'dan Bulgaristan'a
Yönerge çıkınca bu sade uygulamayı elden geldiğince dış temsilciliklerimiz aracılığı ile muhatap ülkelere duyurduk. Daha başlangıç yılı olan 2005'te bu program kapsamında 39 eser destek aldı. TEDA Programına gösterilen ilgi 2006 yılında artarak devam etti. Bu yıl başvuran ülke sayısında önemli bir çeşitlilik gözlemlendi ve Finlandiya, Ukrayna, Brezilya, Makedonya, Avusturya, Bulgaristan, İran, Tayvan ve Rusya'dan ilk başvurular alınmaya başlandı. Ayrıca, roman ve şiirin yanında tarih ve tiyatro gibi farklı türlerde de ilk başvurular bunu izledi. Çağdaş yazarların eserlerinin yanı sıra, Yunus Emre, Mevlâna, Ömer Seyfettin, Mehmet Akif Ersoy gibi klasik yazar ve şairlerimizin eserleri de talep görmeye başladı ve 2006 yılında TEDA Programı kapsamında 61 eser desteklendi.
TEDA projesi sonraki yıllarda da artarak ilgi görmeye devam etti, 2005-2023 yılları arasında 95 ülkeden başvuran 953 yayınevi Türk eserlerini kendi dillerinde yayınlamak istediler. Ulaşılan dil sayısı ise 64'e yükseldi. Sevindirici durum 18 yıl içinde TEDA desteği sağlanan eser sayısının 4122'ye ulaşmış olmasıdır. Bu yolla ilk kez küçük dillere de Türkçeden çeviriler yapılmış, örneğin Arnavutçaya bu süre içinde 400 civarında eser çevrilmiştir. Şimdi yukarıda verilen tabloyu bir kez daha hatırlayalım; başlangıçtan iki bin yılına kadar, yani TEDA uygulaması öncesi, Türkçeden dünya dillerine çevrilen 400 civarındaki esere karşılık 18 yılda 4122 eser. Yine bu destekler sayesinde daha az tanınmış yazar ve şairler için de kapı aralanmış olmaktadır. Ortaya konan örnekler bunu destekler mahiyettedir.
Durgun suya atılan taş
Bu projeyi uygulamaya soktuğumuz ve yavaş yavaş tanıttığımız günlerde Türkçe açısından çok olumlu bir başka gelişme daha gündeme geldi; 2006 yılında Orhan Pamuk Edebiyat alanında Nobel ödülü aldı. Bir Türk yazarın dünya çapında tanınması, dünya okurunun gündeminde olmayan Türk edebiyatına gözlerin çevrilmesine de yol açtı. Uluslararası okuyucu bu tekil bir örnek mi, Pamuk'un önünde, arkasında, sağında, solunda kimler var diye merak etti. Ayrıca 2008 yılında dünyanın dört bir yanından yayıncıların katıldığı dünyanın en büyük Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'nda Türkiye'nin konuk ülke seçilmesiyle gerçekleştirilen etkili tanıtım da gözleri Türkçe'nin birikimine yöneltti. Bu uygulamalarla Türkçe arkasına ciddi bir rüzgâr aldı ve rakamlarla açıkça görüldüğü gibi dünya okuyucusunun ilgisine mazhar oldu. Ben dilimizin daha fazlasını hak ettiğini ve bu adımın durgun suya atılmış bir taş gibi dalga dalga yayılmaya devam edeceğini düşünüyorum.
TEDA doğrudan çeviri işlevinin ötesinde başka iyi çalışmalara da katkıda bulundu. TEDA kurulmadan önce ülkemizde telif oranlarını belirleyen, telif hakkı kayıt hakkı veri tabanlarını yöneten ve telif hakkı tüzüklerinin yorumlarını yayınlayan kuruluşlar anlamına gelen Telif Ajansları sayısı son derece sınırlıydı ve onlar da sadece yabancı yazarların Türkiye'deki telif haklarını takip ederlerdi. TEDA'nın ardından şimdi ülkemizde de çok sayıda telif ajansı kuruldu ve böylece yayıncılık daha profesyonel hale gelmeye başladı. Bizim ajanslarımız da artık Türk edebiyatını tanıtmak için çalışıyor, Türkiye pazarını geliştirmek için uğraşıyorlar. Sevinerek belirtelim ki bu çalışmalar sayesinde artık bizim de Tanpınar gibi eserleri 46 dile satılmış yazarlarımız var. Yine bu kurum sonrası yayıncılar sözleşme yaptıkları eserler için yurt dışı çeviri söz konusu olursa onu da sözleşmelerine dahil etmeye başladılar.
Projeyle birlikte artan ilgiye cevap vermek üzere nitelikli çevirmenler yetiştirmek ve çeviri politikalarını belirlemek üzere yeni yapılar oluşturuldu. ÇEV-BİR gibi kuruluşlar Edebi Çeviri Atölyeleri düzenlemeye başladı.
Bu yerinde ve doğru uygulama ile Türkçe'nin yazı dili birikimi dünyaya tanıtıldı, tanıtılmaya devam ediliyor. Türkiye, yayınevlerine şarta bağlı belli bir mali destekte bulunarak, Türk kültür, sanat ve edebiyatının dışa açılmasını yabancı yayıncılar vasıtasıyla yerinde gerçekleştiriyor. Türk dizileri yanında Türk edebiyatı da kültürel diplomasinin önemli bir aracı olarak hak ettiği yeri almaya doğru ilerliyor.