Yeni dönem içinde ABD dış politikasında Trump'ın Türkiye yaklaşımında dikkat etmesi gereken en önemli konu, şüphesiz, sekiz yıl önceki Türkiye'nin artık olmadığı gerçeğidir. Türkiye, bu süre içinde bölgesel sorunlara küresel sonuç sağlama ve çözüm üretme noktasında ne kadar etkili olduğunu göstermiştir.
Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan/ Kırıkkale Üniversitesi İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü
Tüm dünya, 4-5 Kasım 2024 tarihlerinde ABD'de yapılan başkanlık seçimlerine odaklandı. Kamala Harris ve Donald Trump arasındaki çekişmeli yarış, Trump'ın büyük bir farkla galip gelmesiyle sonuçlandı. Bu zafer, ABD tarihinde yaklaşık 130 yıl sonra ilk kez bir başkanın bir dönem aradan sonra yeniden başkanlık koltuğuna oturması sonucunu da karşımıza çıkardı. Bu olay, ABD tarihinde nadir görülen bir durum olsa da aslında Trump'ın mücadeleci kişiliği ile uyumlu.
Trump'ın yeniden seçilmesi, Türkiye için önemli bir dönemin de başlangıcı denebilir. 2016-2020 yılları arasındaki ilk başkanlık döneminde Trump, dış politikada sert bir tutum sergilemiş ve Türkiye ile gerginlikler yaşanmıştı. Trump'ın ikinci döneminde de bu tür "şahin" politikaların devam etmesi beklenebilir. Bunun nedeni ise, Trump'ın yeni kabinesinin kompozisyonu ve kilit pozisyonlara atadığı isimlerde saklı. Örneğin Savunma Bakanlığı için eski asker ve televizyon yorumcusu Pete Hegseth, Dışişleri Bakanlığı için de Cumhuriyetçi senatör Marco Rubio isimleri öne çıkmakta. Her biri şahin yaklaşıma sahip isimler.
Trump'ın kabinesindeki bu isimler, ABD'nin dış politikasında şahin liderlik sergileyeceğinin ve iç politikada ise muhafazakâr politikaların devam edeceğinin sinyallerini veriyor.
Bu dönemin "şahin" isimlerle devam edeceğine dair bir öngörü söz konusu. Bu durum ise özellikle Türkiye'nin sınır güvenliği ve terörle mücadele politikalarına dair soru işaretlerini akla getiriyor. Şu ana kadar en dikkat çeken isimlerden biri de şüphesiz Susie Wiles. Trump'ın kendisini Beyaz Saray Genel Sekreteri olarak atayacağı belirtilen Wiles, Cumhuriyetçi Parti içinde önemli roller üstlenmiş bir isim. Wiles, Trump'ın 2016 ve 2024 seçim kampanyalarında kritik görevler aldı. "Buz Kadın" lakaplı Wiles, disiplinli ve etkili bir isim olarak yeni dönemde Trump'ın politikalarında etkili olacak. Ancak Wiles kadar dikkat çeken bir isim de şüphesiz Mike Waltz. Waltz asker kökenli ve şahin yaklaşımlara sahip bir isim. Özellikle Rusya ve Çin'e karşı sert bir duruş sergilemesi beklenen Waltz, ABD'nin güvenlik politikalarında "şahin" yaklaşımı simgelemektedir. Ulusal Güvenlik Danışmanı olması beklenen Waltz için "ateş adam" demek mümkün.
Yeni bir sayfa açılacak mı?
Peki, Trump'ın seçilmesi Türkiye için ne ifade ediyor? Türkiye ve ABD ilişkileri yeni bir sayfa mı açacak yoksa Trump'ın ilk döneminin bir devamı mı olacak? Burada özellikle Orta Doğu coğrafyasına odaklanmak önemli. Çünkü, Türkiye'nin uzun süredir devam eden bir sınır güvenliği politikası var. Bölgenin güvenliğinin sağlanması ve bölgesel iş birliğinin artırılması Türkiye için önem arzediyor. Özellikle Türkiye ve diğer müttefik ülkeler için, Trump yönetimindeki ABD'nin dış politikasının nasıl şekilleneceği merak konusu olmaya devam ediyor. Bu dönemde Türkiye'nin sınır güvenliği, Orta Doğu'daki rolü ve terörle mücadele politikaları konularında ABD ile daha dengeli bir iş birliği tesis edilip edilmeyeceği önemli bir soru işareti olarak karşımızda duruyor.
Ateş Adam Waltz
Mike Waltz için "Ateş Adam" ifadesini kullanmak hatalı olmayacaktır. Çünkü, şu an için özellikle ABD dış politikasında şahin bir yaklaşımın yanı sıra, "Make America Great Again" (MAGA) hareketinin en somut destekçilerinden biri olarak değerlendirilebilir. Bu durum, açıklamaları ve takip ettiği politikalar ile kendini göstermektedir. ABD Özel Kuvvetlerinde görev alan Waltz, aynı zamanda Florida'nın 6. bölgesini temsil eden bir Kongre üyesidir. Bu açıdan askeri ve siyasi kariyeri, onu ulusal güvenlik alanı için dikkat çekici bir isim haline getirmektedir. Çünkü, daha önce Waltz, Pentagon'da Savunma Politikası Direktörü olarak görev yapmış bir isimdir. Yine Beyaz Saray'da Başkan Yardımcısı'nın terörle mücadele danışmanı olarak hizmet etmiştir.
Elbette durum sadece bundan ibaret değil; Waltz, askerlik kariyerinde Orta Doğu ve Afrika'da birden fazla muharebe turu ile Özel Kuvvetler subayı olarak dünya çapında görev yapmıştır. Waltz aynı zamanda ABD'nin küresel liderlik rolü üzerine sert görüşleriyle dikkat çeken biridir. ABD'nin dünya genelinde daha aktif bir güvenlik rolü üstlenmesini savunduğu bilinen Waltz'ın özellikle Çin politikaları konusunda sert tutumu önemlidir. Keza, bu durumun önümüzdeki süreçte devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı özelinde de görülmesi muhtemel. Ayrıca, Orta Doğu için de çok olumlu bir tablo çizilemiyor. Dolayısıyla, Trump, Waltz ismi ile daha ilk aşamada yakın dönemde küresel olarak takip edeceği politik adımların alt metnini verdi: Rekabet ve çıkar.
Öngörülemeyen bir aktör
Türkiye'nin Trump'ın yeni dönemi için beklentilerinden ziyade endişeleri daha fazla olabilir. Bunun nedeni, Trump'ın öngörülemeyen bir aktör olmasıdır. Bu öngörülemezlik, özellikle iş adamı yaklaşımıyla çıkar odaklı ilerlemesinde okunmalıdır. İşte tam bu noktada, bir önceki başkanlık döneminde yaşanan krizlerin farklı boyutları veya yeni yansımalarının bu dönemde görülüp görülmeyeceği sorusu akıllara gelmektedir.
Hatırlanacağı gibi, Trump'ın ilk döneminde Türkiye politikası, özellikle Orta Doğu odaklı sorunlar üzerinden şekillenmişti. Bu dönemde Suriye özelinde YPG'ye verilen destek, Türkiye ile ABD arasında gerilim yaratan en önemli konulardan biriydi. 2019 yılında bölgeden asker çekme kararı alan Trump'ın bunu ne derece uyguladığı da bir soru işareti olarak kaldı. Çünkü, ABD askeri varlığını korumaya devam ederken, PKK/YPG ile ABD arasındaki ilişkilerde devasa bir değişim olmadı.
Türkiye eski Türkiye değil
Yeni dönem içinde ABD dış politikasında Trump'ın Türkiye yaklaşımında dikkat etmesi gereken en önemli konu, şüphesiz sekiz yıl önceki Türkiye'nin artık olmadığı gerçeğidir. Türkiye, bu süre içinde bölgesel sorunlara küresel sonuç sağlama ve çözüm üretme noktasında ne kadar etkili olduğunu göstermiştir. Burada özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı konusu öne çıkmaktadır. Türkiye, iki ülke arasında dengeyi kurmuş, tarafsızlık ile hareket etmiş ve uluslararası hukuka saygı çerçevesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Hatta, Batı ve Rusya arasındaki yaptırım sürecine katılmayarak müzakere kapılarını açık tutan önemli aktör konumundadır.
Ancak Waltz dönemi ile birlikte Türkiye'yi zorlu bir Orta Doğu sınavı bekliyor olabilir. Waltz, ABD'nin dış politikada sert bir tutumla hareket edebilir ve ülkenin küresel güç konumunu daha da derinleştirecek bir yaklaşımla hareket edebilir. Bu durumda, Orta Doğu'da, özellikle de Suriye'de, takip edilecek politikalarda araçsallaşan terör örgütleri üzerinden politik adımların devam edeceği öngörülebilir. YPG/PKK ile ilgili olarak "İsrail'den sonra Ortadoğu'daki en iyi müttefikimiz" ifadelerini kullanan Waltz'un bu açıdan bölge için ateş çemberini yok etmek yerine daha da artıracağı endişesi taşımak haksız değildir.