Trump Grönland'ı neden istiyor?

Bekir İlhan/ Türkiye Araştırmaları Vakfı (TAV) Araştırmacısı
16.01.2025

Doğal kaynaklarının yanı sıra Grönland küresel ekonomide de azımsanmayacak bir öneme sahip. Özellikle lojistik, nakliye ve tedarik hatları için önemli bir lokasyonda bulunuyor. Yine daha geniş anlamda Arktik bölgesi başta uzay çalışmaları olmak üzere bilimsel faaliyetler için de uygun bir saha olma hüviyeti taşıyor.


Trump Grönland'ı neden istiyor?

Bekir İlhan/ Türkiye Araştırmaları Vakfı (TAV) Araştırmacısı

Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) seçilmiş başkanı Donald Trump, göreve geldiğinde ne tür bir dış politika izleyeceği tartışmaları devam ederken, Grönland, Kanada ve Panama Kanalı konusunda açıklamalarıyla yine gündeme geldi. Öncelikle Trump her ne kadar kendine has üslubuyla biraz da popülist bir sosla bu açıklamaları yaptıysa da özellikle Grönland konusundaki açıklamasının Arktik bölgesi için bazı realpolitik gerçeklere işaret ettiğini söylemek mümkün.

Her şeyden önce bu açıklamaların, söz konusu ülkelerin coğrafi konumları da göz önünde bulundurulduğunda, ABD'nin batı yarım küredeki hakimiyetiyle ilgili çıkarlarını yansıttığı söylenebilir. Dış politikada ABD'nin başta Orta Doğu ve Avrupa'daki angajmanlarının azaltılması gerektiğini hep ifade eden Trump, büyük güç siyasetinde ABD'nin arka bahçesi olarak görülen batı yarım kürede oldukça iddialı bir duruş sergiliyor. Bu duruş zaten Amerika'nın diğer bölgelere çok fazla karışmayıp kendi bölgesine yoğunlaşması gerektiğini öne süren izolasyoncu dış politika geleneğiyle de uyumlu. Yani Trump'ın mezkur açıklamaları çok da şahsına münhasırmış gibi değerlendirilmemeli.

Uzay çalışmaları

Grönland, doğal gaz, petrol ve nadir toprak elementleri başta olmak üzere çeşitli doğal kaynakları barındırıyor. Özellikle nadir toprak elementleri konusunda Çin'in son yıllarda dünyada artan payı bölgeyi daha da cazip hale getiriyor. Bu anlamda bölgenin önümüzdeki süreçte bir rekabet sahası olması da muhtemel. Bu noktada bölgedeki doğal kaynaklar ve bu kaynakların yönetilmesi hususunun ABD için önemli bir faktör olabileceği akılda bulundurulmalı. Doğal kaynaklarının yanı sıra Grönland küresel ekonomide de azımsanmayacak bir öneme sahip. Özellikle lojistik, nakliye ve tedarik hatları için önemli bir lokasyonda bulunuyor. Yine daha geniş anlamda Arktik bölgesi başta uzay çalışmaları olmak üzere bilimsel faaliyetler için de uygun bir saha olma hüviyeti taşıyor.

Bölge her ne kadar doğal kaynaklarıyla ön plana çıksa da ABD nezdindeki stratejik öneminin ekonomik gerekçelerden ziyade askeri sebeplerden dolayı daha fazla olduğunu söylemek mümkün. Öncelikle ABD'nin zaten bölgede uzun yıllardır askeri varlığı bulunuyor. İkinci dünya Savaşı'ndan itibaren başlayan Amerikan askeri varlığı Danimarka'nın NATO'ya katılmasıyla beraber sürekli hale geldi. Soğuk Savaş dönemi boyunca askeri tesisler Amerikan füze ve hava savunma gücü için önemli bir işlev gördü. Özellikle Sovyetler Birliği'nden gelebilecek balistik füze tehdidine karşı erken uyarı ve gözetleme sistemleri adada konuşlu durumdaydı. Günümüzde de Rusya kaynaklı tehditler için bölgenin askeri kıymeti geçerliliğini sürdürüyor. Bu bağlamda Grönland, Amerikan Uzay Kuvvetleri için hayli önemli üs ve askeri tesislere ev sahipliği yapıyor. Yine bununla bağlantılı olarak NATO savunma planları için de önemli bir bölge olduğunu söylemek mümkün.

Bu noktada Rusya da Arktik bölgesinde çıkarları olan bir aktör olarak ABD'nin olası bir Grönland hamlesini yakından takip edecektir. ABD'nin Grönland'ın tamamını veya bir kısmını alması Trump'ın açıklamalarıyla gündem olsa da toprak elde etmeden de bölgedeki askeri varlığını artırmasına ilişkin formüller de ihtimal dahilinde. Bu durum da Arktik bölgesinde özellikle Soğuk Savaş yıllarından beri ciddi askeri faaliyetleri olan Rusya'yı yeni tedbirler geliştirmeye itecektir. Bu da Kuzey Atlantik savunması bağlamında NATO'nun tehdit değerlendirmelerini şekillendirecektir.

'Ucuz zafer'

Anlaşılacağı üzere bölge askeri ve stratejik anlamda daha çok Rusya ekonomik anlamda da Çin'in etkisini sınırlamada Amerikan çıkarları için önemli. Trump'ın konuyu zaman zaman gündeme getirmesinin nedenin de budur. Konuya ilişkin yaptığı açıklamalar her ne kadar birçok Batılı lider tarafından ciddiye alınmıyor gibi görünse de neticede 20 Ocak 2025 itibarıyla ABD başkanı olarak göreve başlayacak. Dış politika söz konusu olduğunda genelde "ucuz zafer" elde etmeyi seven Trump meseleyi bu amaçla kullanarak Grönland konusunda Danimarka ile yeni bir anlaşma imzalayabilir. İlk başkanlık döneminde İran'la yapılan nükleer anlaşmadan ve Paris İklim Anlaşmasından çekilmesi, NAFTA'nın sona erdirilmesi gibi örnekler düşünüldüğünde bu hiç de uzak bir ihtimal değil.

Diğer taraftan olayın bir de uluslararası düzen tartışmalarını ilgilendiren bir boyutu var. Ekonomik veya askeri baskıyla toprak elde etmeye çalışmak Batı'nın temsilcisi olduğunu iddia ettiği bazı uluslararası normları da gündeme getiriyor. Yıllar yılı Batı, ekonomik refahıyla beraber düşünüldüğünde, dünyada siyasi ve sosyal olarak bir istikrar adası olarak gösteriliyordu. Dünyanın diğer kısımlarındaki ülkeler iç savaşlar, çatışmalar ve istikrarsızlıkla boğuşurken Batılı ülkelerin aralarında tesis ettiği düzen hep dünyaya örnek olarak gösterilirdi. Buna göre demokrasi, insan hakları, sınırlara ve egemenliğe saygı gibi hususlarda ortaklaşan Batılı ülkeler dünyanın geri kalanının ulaşamadığı bir anlayış ve işbirliği seviyesine ulaşmıştı. Bunun da sebebi olarak birçokları Batı'nın geçmişinden "ders çıkardığı" iddiasına dayandırıyordu.

Trump'ın açıklamaları tüm bunların aslında yeri geldiğinde ne kadar kırılgan olduğu gerçeğini de gösteriyor. Özellikle 1945 sonrası düzende Amerikan güvenlik şemsiyesi altında birbirlerinden çekinmeden güvende yaşayan Atlantik'in iki yakasındaki ülkeler, aslında ABD'nin insafına kalmış olduklarını bir kez daha hatırlıyor olmalılar. Bu meselenin sadece bir "Trump anomalisi" olduğunu söyleyenler de olacaktır. Ancak Trump'ın üslup olarak kendine has gayri diplomatik bir tarzı olsa da önümüzdeki dönemde batı yarım küredeki hegemonyasını sorgulatabilecek durumlar geliştiği takdirde ABD gerekli gördüğü müdahaleleri yumuşak veya sert yollarla yapacaktır.

Rusya ve Çin faktörü

Çünkü büyük güç rekabeti bir bölgesel gücün başta kendi arka bahçesinde üstünlük tesis etmesini gerektirir. Modern zamanlarda bunu en iyi şekilde başaran ülkenin de zaten ABD olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 19. yüzyıldan bu yana gerek askeri gerekse de satın alma yoluyla olsun ABD, batı yarım küredeki hegemonyasını peyderpey inşa etti. Kıtaya öncelikle Avrupalı güçlerin girmesinin önüne geçti. Sonrasında ise Avrupa'nın kendi kendini bitirdiği dünya savaşlarının da etkisiyle küresel bir hegemon olarak ortaya çıktı. Soğuk Savaş sonrasında ise tek kutuplu düzen olarak ifade edilen dünyada bir başka gücün aynı şeyi yapmasının önüne geçti. Bugün ne Çin ne de Rusya ABD'yi kendi arka bahçeleri olarak gördükleri bölgelerden çıkarmaya muktedir. Bunun örneklerini Tayvan ve Ukrayna meselelerinde görmek mümkün.

Özetle her iki ülkenin Amerikan askeri üstünlüğüyle aşık atacak gücü henüz olmasa da Arktik bölgesindeki varlıkları ABD için rahatsızlık yaratacaktır. Önümüzdeki dönemde Rusya ve Çin gibi aktörlerin söz konusu bölgedeki faaliyetlerinin artacağı öngörülüyor. Bu durum ABD için acil bir güvenlik endişesi yaratmasa da yakından takip edilecektir. Sonuç olarak Trump'ın bilhassa Grönland'la ilgili açıklamaları biraz popülist olmakla beraber jeopolitik gerçeklerle örtüşen bir tarafa sahip.