Teşkilat-I Mahsusa'dan MİT'e: Suriye'de iki dönem, tek misyon

Tuğba Koç/ Yazar
31.01.2025

Bir tel makasın yokluğundan son teknoloji IHA/SIHA Operasyonlarına bölgesel dinamiklerde “The Turkish Influence” meselesi…


Teşkilat-I Mahsusa'dan MİT'e: Suriye'de iki dönem, tek misyon

Tuğba Koç/ Yazar

14 Nisan 1915 tarihinde Hille Savaşı'ndaki yenilginin ardından Süleyman Askeri Bey'in, yaşadığı vicdan azabı dolayısıyla intihar ettiği söylenmektedir. Teşkilat-ı Mahsusa'nın en etkili liderlerinden biri olan Süleyman Askeri Bey'in onca zaferin ardından taburunun Bercesiye bataklığında şehit olmasının ağırlığını kaldıramadığı iddia edilmektedir. Peki özellikle Basra'da İngilizlere dünyayı dar eden komutanın eksikliği neydi denirse tarihçilerin notu şu olacaktır: Bir çift tel makas. Tel örgüleri aşamayan tabur,Irak'ın Bercesiye bataklığında şehit olmuştur...

Coğrafya kaderdir. Osmanlı Devleti'nin Teşkilat-ı Mahsusa'sından modern Türkiye'nin Milli İstihbarat Teşkilatı'na uzanan yolculuk, bu kaderin istihbarat düzlemindeki yansımasıdır. Bugün MİT'in Suriye'de ulaştığı nokta, yalnızca bir ulusal güvenlik başarısı değil aynı zamanda Türk istihbaratının tarihsel köklerini modern dünyada yeniden inşa etmesidir. Ancak bu yolculuk yalnızca geçmişe bakılarak değil, bugünün karmaşık bölgesel dinamikleri üzerinden de okunmalıdır. Türkiye'nin bölgesel stratejilerinde bu jeopolitik dinamikleri yönetmek ve sahadaki belirsizlikleri kontrol etmek açısından MİT kritik bir rol oynamaktadır. Orta Doğu, Kafkaslar ve Doğu Akdeniz gibi istikrarsızlık ve çıkar çatışmalarının yoğun olduğu bölgelerde MİT asimetrik tehditlerle mücadele, istihbari diplomasi ve sahadaki güç dengesini şekillendirme görevlerini üstlenmektedir. Özellikle PKK/YPG, DEAŞ, Esed rejimi, Rusya, ABD ve İran gibi birçok aktörün karşı karşıya geldiği kaotik ortamda, MİT'in operasyonel kabiliyetleri, Türkiye'nin sınır güvenliği ve bölgesel çıkarlarını koruma stratejisinin temel unsurlarından biri olmuştur.

Teşkilat-ı Mahsusa efsanesi

Osmanlı'nın son dönemlerinde kurulan Teşkilat-ı Mahsusa, yalnızca bir istihbarat örgütü değil aynı zamanda Osmanlı'nın hayatta kalma stratejisinin bir parçasıydı. Bugünün bölgesel dinamiklerini anlamak için ise bu teşkilatın bölgedeki faaliyetlerini yeniden değerlendirmek önemlidir. Özellikle İngilizlere karşı yürütülen faaliyetler neticesinde bölgede bazı başarıların kazanılması da sağlanmıştır. Ancak İngiliz istihbaratının gücü ve yerel unsurlar arasındaki sadakatsizlik nedeniyle de tam anlamıyla zafer elde edilememiştir. Bu tarihi tecrübeler ışığında modern Türk istihbaratı bazı stratejik dersler almış ve güçlü teknolojik altyapı başta olmak üzere bölgesel aktör olmak için iyi edinilmiş ve iyi analiz edilmiş istihbaratın ne kadar önemli olduğunu kavramıştır.

Osmanlı topraklarında ve özellikle Müslüman coğrafyada istihbarat faaliyetleri yürütmek, Osmanlı Devleti'nin jeopolitik çıkarlarını korumak, düşman unsurlara karşı gayri nizami harp yürütmek ve İslam dünyasında bir birlik sağlamak amacıyla kurulan Teşkilat-ı Mahsusa, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde özellikle gizli operasyonlar, propaganda ve direniş örgütleme gibi görevler üstlendi. Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ve Kuzey Afrika gibi bölgeler başta olmak üzere yürütülen faaliyetler ışığında mensuplar, Osmanlı'nın düşmanlarını zayıflatmaya yönelik çalışmalarda bulundu. Osmanlı Devleti'nin iç ve dış güvenliğini sağlamak, istihbarat toplamak ve gayrinizami harp yöntemleriyle Osmanlı karşıtı gruplarla mücadeleyi esas alan Teşkilat, bugün modern Türk istihbaratının öncüsü olarak kabul edilir.

Türkiye'nin üstlendiği sorumluluk

Suriye Osmanlı Devleti döneminde olduğu gibi bugün için de Türkiye açısından stratejik bir öneme sahiptir. Osmanlı Devleti için Suriye askeri ve siyasi açıdan önemliyken bugün için ülke, bölgesel güvenliğin ve uluslararası istikrarın sağlanması için Türkiye'nin üstlendiği sorumluluk dolayısıyla daha önemli hale gelmiştir. Bir başka deyişle, Osmanlı'nın kontrolünün zayıfladığı dönemde İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin etkisini artırmak istediği Suriye, Osmanlı döneminde olduğu gibi bugün de bölgesel ve küresel güçlerin rekabet sahasıdır. Süleyman Askeri Bey ve Teşkilat-ı Mahsusa'nın bu coğrafyada verdiği mücadele, modern Türk istihbaratının Suriye'deki hedefleri ile önemli benzerlikler taşımaktadır. Osmanlı'nın İngilizler ile mücadele ettiği bu topraklarda, bugün Rusya ve ABD güç mücadelesi vermektedir. Osmanlı'ya karşı Arap milliyetçiliğini ve yerel isyanları destekleyerek bölgeyi kendi etkileri altına almak için faaliyet gösteren İngilizler özellikle Arap isyanlarını teşvik eden Lawrence gibi ajanları aktif olarak sahada çalıştırmıştır. İngilizlerin bu planlarını boşa çıkarmak isteyen önemli Osmanlı istihbaratçıları ise sahada İngiliz casuslarına karşı mücadele etmiştir.

Teşkilat-ı Mahsusa'nın bu ideolojik ve pratik mirasını alan modern Türkiye'nin MİT'i, dijital çağın gerekliliklerine adapte olmuş bir yapı haline gelmiştir. Teşkilat-ı Mahsusa döneminde eksik olan teknoloji, bugün MİT'in en büyük gücüdür. Ancak unutulmamalıdır ki son yıllarda MİT yalnızca bir istihbarat örgütü değil aynı zamanda Türk dış politikasının stratejik bir aracı haline gelmiştir. Teşkilat, sahada sağlanan bilgi üstünlüğü ile masada güçlü bir aktör olunmasını sağlamıştır. Türkiye, zamanında elde edilmiş ve doğru analiz edilmiş istihbaratın sağladığı güç ile sahada başarılı olmasının yanı sıra Suriye iç savaşının başlamasından itibaren güvenlik, diplomasi ve istihbarat temelli çok katmanlı bir strateji izleyerek bölgesel bir aktör haline gelmiştir. Sahada ve masada güçlü bir Türkiye stratejisi, Astana süreci ile devam eden başarılı bir istihbarat diplomasisi adımı ile bugün bölgesel istikrar sağlanması ve bölgenin tekrar kalkındırılması için uluslararası topluma da önemli katkılar sunmuştur.

"Birleştir ve koru"

Uluslararası ilişkilerde devletler ve büyük güçler, çıkarlarını korumak ve nüfuzlarını artırmak için farklı stratejik yaklaşımlar benimserler. Tarih boyunca güç dengelerini korumak ve bölgelerdeki etkisini artırmak isteyen devletler genellikle "divide et impera" (Böl ve Yönet) stratejisini benimsemiştir. Ancak bu strateji, bölgedeki grupları birbirine düşürerek istikrarsızlık yaratmayı da beraberinde getirir. "Birleştir ve Koru" stratejisi ise, devletler arası iş birliği ve güvenlik mekanizmalarını geliştirmek, ekonomik ve askeri entegrasyonla bölgesel bağımsızlığı artırmak ve ortak tehditlere karşı birleşerek istikrarı güçlendirmek için önemli bir yoldur. Bu minvalde, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın "birleştir ve koru" anlayışı Türkiye'nin Suriye politikasında hem güvenlik hem de diplomatik hedeflere ulaşmasında kritik rol oynamaktadır. Bu strateji, bölgedeki çeşitli etnik, dini ve siyasi grupların çıkarlarını birleştirerek, ortak bir hedefe yönlendirmeyi ve bu sayede istikrarı sağlamayı hedefler. Buradaki asıl amaç, sadece grupları birleştirmek değildir, ayrıca bölgede dinamik bir aktör olarak uzun vadeli bir strateji izlemektir. Aslında Türkiye'nin Suriye'deki stratejisini en iyi "concordia res parvae crescunt" yani "uyum ile küçük şeyler büyür" terimi özetlemektedir. Farklı etnik ve siyasi grupların uyumu, bölgenin geleceği için büyük bir güç kaynağıdır. Özellikle Suriye'deki iç savaşın sona ermesinin ardından Türkiye'nin bölgedeki etkisi artmış ve diplomatik ilişkilerini yeniden şekillendirme sürecine girmiştir. Bu bağlamda Türkiye'nin uluslararası aktörlerle uyumlu bir strateji izleyerek bölgedeki istikrarı sağlamaya yönelik adımları bölgesel güvenliğin sağlanması ve terörle mücadelede başarılı bir yöntem izlenmesi açısından elzemdir.

MİT'in "birleştir ve koru" stratejisi, bu uyumu sağlama amacını taşır ve Türkiye'nin yalnızca askeri değil insani ve diplomatik bir güç olarak bölgeyi şekillendirdiğini de gösterir. Bu strateji, MİT'in Suriye'de izlediği stratejinin temelini oluşturur ve Türkiye'nin bölgesel dinamiklere yaklaşımını benzersiz kılar. Bu strateji, hem yerel halkın güvenini kazanarak bölgedeki istikrarsızlığı önlemeyi hem de Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlamayı amaçlamaktadır. Tarih boyunca gücün bölmeyi değil birleştirmeyi bilenlerin yanında olduğunu hatırlatan bu anlayış, MİT'i yalnızca bir güvenlik aktörü değil aynı zamanda bir barış inşacısı haline getirmiştir. Sonuç olarak Türkiye'nin Suriye politikası, askeri, istihbarı ve diplomatik unsurların dengeli bir şekilde kullanılmasıyla şekillenen çok katmanlı bir strateji olarak değerlendirilmelidir.

Teşkilat-ı Mahsusa Osmanlı'nın en zorlu dönemlerinde bölgesel etkisini koruma aracıydı. Bugün MİT aynı coğrafyada farklı bir dönemin gerekliliklerine uyum sağlayarak Türkiye'nin güvenlik ve çıkarlarını korumaktadır. Hiç şüphesiz bu süreklilik tarihten alınan derslerin modern dünyada nasıl başarı ile uygulandığını göstermektedir. Bu minvalde MİT'in başarıları, Teşkilat-ı Mahsusa'dan miras kalan kararlılık ve stratejik vizyonun modern araçlar ile yeniden yorumlanmasıdır. Suriye'deki bu istihbarat hikayesi, Türk milletinin zor koşullar altında bile geleceğe ışık tutabileceğinin en büyük kanıtıdır.