Taliban, esir aldığı askerlerin ceplerine para koyarak onları serbest bıraktı. Genel af ilan etti. Kimseden intikam alınmayacağını duyurdu. Herkesi kucaklayacaklarını ilan ettiler. 20 yıldan beri savaş ve güvensizlikten bıkmış olan halk, mallarını canlarını koruyacak bir hükümetin kalmadığını düşünerek Taliban'ın yanında yer aldı.
Doç. Dr. İzzetullah Zeki / Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Öğretim Üyesi
İmparatorlar mezarlığı lakabına sahip olan Afganistan, tarih boyunca Doğu ve Batı mücadelesine sahne olmuştur. 1839 yılında İngilizlerin işgaline maruz kalan ülke 1919 yılında bağımsızlığına kavuşmuştur. Ülkede 1973 yılında SSCB'nin müdahalesiye kraliyet sona erdilirmiş, cumhuriyet ilan edilmiş, 1979 yılında Ruslar tarafından işgal edilmiştir. Rus işgali 1989 yılında Batı ve bazı Müslüman devletlerin destekleriyle Pakistan'da faaliyet gösteren Yedili Mücahitlerin amansız mücadelesiyle sona ermiştir. Söz konusu mücahit gruplar 1992 yılında son komünist yönetim olan Dr. Necibullah hükümetine son vererek İslam Devleti'ni ilan etmişlerdir. Ancak bu mücahitler kendi aralarında anlaşamayınca ülkeyi bitmeyen bir iç savaşa sürüklediler. SSCB'ye karşı bu örgütleri destekleyen Batı da bu örgütlerin başarsızlık ve anlaşamazlıklarını göz önünde bulundurarak yeni bir seçenek aramaya çalıştı. Bu hareketin adı medrese talebeleri anlamına gelen Taliban'dı.
Taliban, Pakistan, BM ve ABD tarafından kendi hedefleri doğrultusunda Quetta şehrinde eğitilirken Afganistan'da yeni İslam Hükümetini oluşturan 15'li İslami örgütler kendi aralarında iktidar kavgası ile meşguldü. Afganistan'a Taliban'ın gönderilmesi için bir bahane gerekiyordu. Nitekim bu arada Pakistan, kendi ticaretini geliştirmek için Orta Asya devletlerine yayılarak sürekli ticaret kervanları gönderiyordu. Bir ara Pakistan'ın Orta Asya devletlerine doğru ilerlemekte olan ticaret kervanı, Kandahar ilinin Spin Böldek bölgesinde yerel bir komutanın askerleri tarafından yağmaya uğradı.
Önceleri ciddiye alınmadı
Bu yağma Pakistan'a yüklü miktarda mali zarar verdi. Bu durumu hazmedemeyen Pakistan, yıllardır beslediği Taliban örgütünü devreye soktu. 1994 yılında Taliban'ı bölgeye gönderdi. Güçlü bir şekilde saldırıya geçen Taliban, kısa bir sürede Spin Böldek bölgesini ele geçirdi. Devlet Başkanı Rabbani, bu olayı fazla dikkate almadı. Ancak Taliban, bir ay gibi kısa bir sürede Pakistan'ın sınırında bulunan Kandahar gibi kilit bir şehri ele geçirdi. Rabbani hükümetinin bu kadar sessiz ve pasif davranmasının iki ihtimali var: Birincisi Rabbani hükümeti daha önceden kendilerini destekleyen Pakistan'dan: "Ciddiye almayın" emrini almış olabilir. İkinci olarak gerçekten karşı koyabilme gücüne sahip değildir. Kandahar'ın düşmesinin diğer sebebi de devlete bağlı güçlerin kendi aralarında çatışmakta olmasıdır.
Taliban Kandahar'dan sonra Hilment'i ele geçirince kendilerine yol belirleyecek olan şu maddeleri ilan ederler: "İslam şeraitinin yasa olarak yürütülmesi, barışın sağlanması, ülkenin yollarının açılması ve silahların toplanması, savaşın durdurulması, İslam'a aykırı davrananların cezalandırılması."
Taliban'ın kısa sürede Herat'ı almasının ardından Kandahar'da toplanan ulema ve kanaat önderleri Molla Muhammed Ömer'i müminlerin emiri ilan etti ve dört yıl hüküm sürecek İslam Emirliği kuruldu. Devlet ilan eden Taliban, çok süratle ilerlemeye devam etti ve Ekim 1994 tarihinde Kâbil'i ele geçirdi ve şu hükümleri uygulamaya koydu: "Kadınlar İslami örtülere bürünmek zorundadır. Şarkkı ve saz gibi şeyler otel ve lokantalardan kaldırılır. Tüm erkeklerin sakal bırakma zorunluluğu getirilir. Bütün erkeklerin vakit namazlarında camide bulunma zorunluluğu getirilir. Uyuşturucu türü her şeyin yasaklanması, paranın para ile değiştirilmesi, borcun havale edilmesi, faiz alınması haram olarak görülür. Uzunca saç bırakılması, dükkân ve caddelerde fotoğraf asılması, her türlü şarkı ve türkünün söylenmesi, eğlence programlarının düzenlenmesi yasaklanır. Büyü, sihir gibi şeyler ile televizyon izleme ve gazete çıkarma faaliyetleri de yasaklanır. Bu uygulamaların aksine davranan kişi Emr-i bi'l Maruf Nehy-i Ani'l Münker (İyiye emreden, kötülükten sakındıran)" kurumu tarafından cezalandırılır. Ancak Taliban'ın bu metodu ile Kurân'da bahsi geçen emr-i bi'l-maruf arasında yer gök kadar fark olduğunu söylemekte fayda var.
Taliban nasıl indirilmişti?
Taliban örgütünün uluslararası hukuk tanımazlığı, insan hakları ve inanç özgürlüğüne saygı göstermemesi gibi davranışları ABD'nin Afganistan'a karşı siyasetini yeniden gözden geçirmeye zorlamıştır. Taliban da bu arada İran, Pakistan, Hindistan, Rusya, Özbekistan ve Tacikistan gibi devletlerden yardım alarak tek başına karar vermeye, bağımsız davranmaya devam etmiştir. Clinton burada sessizce yeni bir hükümet kurulması gerektiğini düşünse de George Bush'un ABD devlet başkanlığına seçilmesi, ABD'nin Afganistan'a yönelik siyasetini tamamen değiştirdi.
Araştırmalara göre Taliban örgütü üç gruptan oluşmaktaydı. İlkini gerçekten Allah rızası için cihad eden medrese talebeleri oluşturuyordu. Nitekim ilk defa Afganistan topraklarına giren bu grubu iç savaştan bıkmış Afganistan halkı artık kendilerini medrese talebeleri yöneteceği düşüncesiyle sıcak bir şekilde karşılamıştır. İkinci kesim Taliban ise Batı'nın ve bölge devletlerin ajanlarından oluşan Taliban'dı. Birinci kesimin yetkisi bunların elindeydi. Üçüncü kesim Taliban ise aşırı ırkçı Peştunlardan oluşan, ülkede Peştun hakimiyetini isteyen kişilerdi. Bunlar zamanla Taliban'ın imajını zedeledi. Peştunca dışında başka bir dilde konuşanları "Müslümanca konuşunuz" şeklinde ikaz edip, mal varlıklarına el koydular. Zamanla bu gibi muameleler halkın Taliban'dan nefret etmesine sebebiyet verdi. Diğer taraftan Taliban'ın tutucu yönünden rahatsız olan şehirli kesim de feryad etmekteydi. Artık halk nezdinde ABD bir kutarıcı olarak görünmeye başlamıştı. Ya da senaryo böyle yazılmıştı. Kısacası Batı ölümü göstererek halkı ısıtmaya razı etmişti.
Batı'nın resmi işgali
Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül saldırıları sonrasında, Taliban'ın ABD'nin El Kaide lideri Usame Bin Ladin'in iadesini reddetmesi üzerine 7 Ekim 2001'de Afganistan'ı işgal ederek Taliban rejimini devirdi ve ülkede iktidara Batı'ya daha yakın duran Hamid Karzai geçti. Bonn Konferansı sonrası BM Güvenlik Konseyi başkent Kâbil'i Taliban'ın kontrolünden kurtarılması için birkaç devletten oluşan barış gücü göndereceğini kararlaştırdı. Afganistan'a barış gücü gönderecek olan ülkelerin sayısı başta ABD ve İngiltere olmak üzere 15'ti. Böylece resmen Batı işgali başlamış oldu. Günümüze kadar devam eden ve sonu belirsiz bir felaketin ilk adımı böylece atıldı. Afgan liderleri maalesef buna ön ayak oldu. Kendi elleriyle ülkelerinin istiklal ve istikbalini yabancılara teslim ettiler.
Afganistan'a gönderilecek uluslararası gücün altı ay kadar görev yapacağı ilk üç ayda kumandanın İngiltere'nin elinde olması kararlaştırıldı. Uluslararası barış gücü eskiden kuzeyde nüfuz sahibi olan Taliban karşıtı Raşit Dostum'la irtibata geçti. Dostum'un karadan, uluslararası güçlerin havadan saldırıya geçmesi üzerine anlaşmaya varıldı. Kuzeyden saldırıya geçen Dostum, kısa bir sürede Kuzey Afganistan'ı tamamen Taliban'dan tasfiye etti.
2001'de Taliban neredeyse tamamen yok oldu. Afganistan halkı da artık yabancı güçlerin ülkelerinden çıkmasını istedi. Böyle bir dönemde nasılsa Taliban 2005 yılı sonrasında tekrar boy göstermeye çalıştı, canlı bombalar ve terör eylemleriyle gündeme geldi. 2012 yılına gelindiğinde Afganistan yetkililerini müzakere masasına çekebilecek güce sahip oldu, 3 Ocak 2012 tarihinde Katar'da ofis açtılar. 2014 yılına gelindiğinde Taliban daha da güçlendi.
Artık ABD'nin başını çektiği Batı güçlerinin ülkede kalmasına meşru bir zemin hazırlanması gerekmekteydi. Batılı güçler Taliban'ı tekrar yaşatmak üzere farklı yöntemlerle ikmale çalıştı. Bazen havadan yanlışlıkla atılan gıdalar, mühimmatlarla bazen de güvenlik noktalarının silah ve tanklarını koyarak taktik adına terk etmeleriyle güçlendiler. Diğer taraftan Taliban'la aynı etnik gruptan olan devlet başkanı Muhammed Eşref Gani, Taliban esirlerini topluluklar halinde hapishanelerden salıverdi. Taliban ülkenin kırsal bölgelerini tamamen ele geçirdi. Arkasından Moskova, Katar, İslam Abat ve Tahran gibi yerlerde yabancı devletlerle müzakereye giriştiler. Ülke halkı savaştan bıkmış, patlama sesleri, canlı bombalar gündelik hayatın bir parçası haline gelmişti. Kuzeydeki Özbek ve Türkmenlerin bile 12-18 yaşındaki gençleri ellerine silah almış, kendilerini Allah'ın askerleri ve mücahitler olarak ilan ediyordu. Karşı tarafta ise geçimini sağlamak üzere 200 dolar karşılığında polis ve askerlik görevini seçen paralı memurlar vardı. Batılı bakar, Afgan Afgan'ı katleder... Ülkede ajanlar cirit atmaktaydı. Özbek Özbek'i, Türkmen Türkmen'i, Tacik Tacik'i, Peştun Peştun'u acımadan İslam'ın yanlış yorumuyla tekfir ederek öldürmekteydi.
Ocak 2019 tarihi itibarıyla ABD, Taliban'ın temsilcilerinden Molla Abdulgani'yi Pakistan'daki hapis hayatına son vererek Katar'a götürmüş, Taliban'ın temsilcisi olarak göstermiştir. Alınan bilgilere göre ABD ile Taliban 18 ay içinde ABD'nin Afganistan çekileceği konusunda ve Taliban'ın DEAŞ, El-Kaide örgütlere yer vermeyeceği konuşunda anlaşmıştır. Ancak şu bir gerçektir ki, ABD'nin Afganistan hayali kolay bitecek, çabuk sonra erecek gibi gözükmemektedir. Bu arada Rusya'nın da Afganistan hakimiyet mücadelesinden vazgeçmediğinin altını çizmek gerekir. ABD Katar'da Taliban'la görüşürken, Moskova'da Ruslar görüşmelerine devam etmekte ve yine Afganistan'ın geleceği için paylarını düşünmekteydiler.
2001 yılında tamamen etkisiz hale getirilen Taliban nasıl canlandı? Öncelikle şunun altını çizmemiz gerekiyor ki Taliban örgütü Peştun kökenli ve Peştun hakimiyetini sağlamak için ortaya çıkan bir örgüttür. Eski Devlet Başkanı Hamit Karzai 2003 yılından itibaren Taliban'ı canlandırmaya başladı. Savaşı da yoğunlukla Özbek ve Türkmen Türklerinin yaşadığı Güney Türkistan'a aktardı. 2014 yılında hükümetin başına gelen Eşref Gani "Neden cezaevlerindeki mahkumların yüzde 90'ı bir etnik gruptan (Peştun)" diyerek içindeki ırkçılık duygularını dile getirdi. 4 bin Taliban esiri salıverildi. Pakistan'da cezaevinde olan örgütlerinden olan Molla Abdulgani Birader gibi lider kadrolar salıverildi ve Afganistan pasaportu çıkarıldı.
ABD'nin ülkeden çıkacağını duyurması ile beraber Taliban iyice güçlendi. Bir ay içinde 120'den fazla ilçeyi ele geçirdi. Başka bir ifade ile merkezi hükümet kasıtlı olarak güvenlik güçlerinden bu ilçeleri terk etmelerini istedi. Taliban gibi Peştun asıllı olan eski devlet başkanı Muhammed Eşref Gani, Taliban'a buraları terk etti.
Üç ay önce Güney Türkistan'ın önemli bir ili olan Faryab iline Peştun kökenli bir vali gönderildi. Halk 20 gün boyunca protesto etti, gönderilen valinin Taliban işbirlikçisi olduğunu iddia etti. Ardından valilerin seçimle gelmelerini istediler ve hatta Güney Türkistan bayrağını kaldırdılar. Buna karşı Peştun hakimiyetinin yerleşmesini isteyen hükümet, adeta Güney Türkistan'ın Taliban tarafından işgal edilmesine göz yumdu. Her yer savaşılmadan terk edildi. 300 bine yakın ordu tüm teçhizatıyla Taliban'a bırakıldı. Taliban ilk önce Faryab eyaletinin Kayser ilçesini ele geçirdi. Kısa bir süre sonra söz konusu ilin bütün bölgelerini ve nahiyelerini işgal ederek Güney Türkistan'a hâkim oldu. Afganistan Türklerinin lideri Mareşal Raşit Dostum ve Kuzeydeki birlikleri buna karşı koymaya çalıştıysa da bir müddet sonra kendisinin dahil Taliban'a teslim edileceğini öğrenince Özbekistan'a çekildi. Belh eyaletinin merkezi Mezar-ı Şerif düşünce hemen ertesi gün başkent Kabil de çatışmaksızın Taliban'ın eline geçti. Devlet Başkanı Muhammed Eşref Gani yurtdışına kaçtı.
Hızlı ilerlemenin sebebi
Taliban öncelikle ABD ile yaptığı Doha Anlaşması sayesinde uluslararası bir meşruiyet kazandı. İkinci olarak ABD'nin ülkeden çıkacağını duyurması Taliban'a cesaret kazandırdı. Son olarak ülkeye girmeye başlayan Taliban, esir aldıkları askerlerin ceplerine para koyarak onları serbest bıraktı. Genel bir af ilan etti. Kimseden intikam alınmayacağını duyurdu. İçlerinde Özbek, Türkmen ve Tacik Taliban'ın da olduğunu, böylece herkesi kucaklayacaklarını ilan ettiler. 20 yıldan beri savaş, canlı bomba ve güvensizlikten bıkmış olan halk, mallarını canlarını koruyacak bir hükümetin kalmadığını düşünerek Taliban'ın yanında yer aldı. Askerler ve güvenlik güçleri mevzi ve karakolları teslim etti. Taliban şimdi ülkenin neredeyse tamamını kontrolü altında tutmakta. Şimdilik kimseye zarar vermeyeceklerini, kimsenin işine malına mülküne parasına dokunmayacaklarını dile getirdiler. Ancak aydınlar, gazeteciler ve toplumun büyük bir kesimi endişe içinde. Çünkü Taliban'ın ülkeyi ele geçirmek için böyle bir siyaset izlediğini düşünüyorlar. Pek tabii bu da mümkün. Burada vurgulanması gerektiğini düşündüğüm konu Taliban'ın idaresi altında bulunan bölgelerin huzur ve sükûnet içinde olmasıdır. Hırsızlık ve yolsuzluğun olmaması da halkın hoşuna gitmektedir. Ayrıca Özbek Türkmen, Tacik ve Hazara Türklerinin Taliban'ın içinde bulunması olumlu bir gelişme olarak görülmektedir. Ancak Taliban hakimiyetini iyice sağladıktan sonra bunları sistem dışına itecek midir? Farklılıkları kabul edebilecek midir? Kadın hakları ve insan haklarına saygı gösterecek midir? Bunları zaman gösterecektir.
izeki @mehmetakif.edu.tr