Suriye'deki değişim, Çin-İran işbirliğini nasıl etkiler?

Dr. Mustafa Tüter/ Akademisyen, Yazar
7.01.2025

Suriye'deki değişim, Avrasya güvenliği açısından, eğer önlenmezse, Çin'in kaygılarını artırabilecek riskler taşıyor. Suriye'deki terör gruplarının Afganistan ve Orta Asya bağlantılarının kontrol edilmesi gerektiği belirtiliyor. Suriye'deki istikrarsızlığın Irak ve daha geniş bölgeye yayılma ihtimalinden duyulan kaygılar, Çin'in BM daimi temsilcisi tarafından açıkça dile getirildi. Bu durumda Suriye'deki değişim sonrası İran'ın Afganistan ve Orta Asya'da izleyeceği politikalara dikkat edilmesi önem taşıyor.


Suriye'deki değişim, Çin-İran işbirliğini nasıl etkiler?

Dr. Mustafa Tüter/ Akademisyen, Yazar

Suriye'de Esad sonrası geçiş süreci ve siyasal değişim kolay olmayacak. Artan global jeopolitik gerilimler düşünüldüğünde Suriye'deki istikrarsızlığın önümüzdeki yıllarda devam edeceğini öngörmek zor değil. Krizi daha da karmaşıklaştıran en büyük problem ise İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırgan tutumu. Trump döneminde ABD ve Türkiye arasında bir tür uzlaşı sağlansa bile İsrail ve Türkiye arasında ciddi güven sorunları var ve bu sorunlar artacağa benziyor. Rusya bugün itibariyle Ukrayna'daki pozisyonunu korurken Trump'ın barış planının gerçekleşmesinin en azından zaman alacağını öngörmek mümkün. Yapılan son açıklamalar Moskova'nın bölgede yeni bir oyun oynamaya istekli olabileceğini gösteriyor. Öte yandan Ortadoğu'da oluşan belirsizlik karşısında Çin'in nasıl adımlar atacağı her zamankinden daha da önemli hale geldi. Suriye'de meydana gelen değişim, Çin'in önümüzdeki aylarda İran'a daha fazla yakınlaşması sonucunu doğurabilir. Suudi-İran uzlaşının zarar görmemesi ve daha ileri bir seviyeye taşınması, Çin'in Ortadoğu ve Körfez bölgesindeki çıkarları açısından hayati önemde.

Çin açısından İran'ın değeri sanıldığının aksine daha da artacak gibi görünüyor. Çin'in Irak'taki çıkarlarının korunması; Asya-Pasifik entegrasyonunun Batı Asya sütununda ASEAN-Orta Asya-Körfez üçgeni bağlantısının güçlendirilmesi; Rusya ve Hindistan'a yönelik dengeli politikanın sürdürülmesi ve Trump döneminde Avrupa'yla işbirliğinin geliştirilmesi gibi amaçların gerçekleştirilmesi için Çin'in global diplomasisinin merkezine yerleşen Global Güney'in stratejik özerkliği ve ekonomik entegrasyonunun desteklenmesi girişimleri hız kazanmaya devam ediyor.

Trump'ın Ortadoğu politikasının ana dayanak noktalarından birini oluşturacak İran üzerinde baskıları artırma planları, Çin'in geniş Avrasya'daki çıkarlarının korunması için İran'la geliştirdiği stratejik ortaklığın derinleştirilmesini kolaylaştırabilir. Biden döneminde Çin ve İran ilişkileri önemli bir ivme kazanmasına rağmen Ukrayna Savaşı'nın etkileri ve Rusya-İran güvenlik işbirliğinin genişleyen boyutları gibi nedenlerle güvenlik alanında sınırlayıcı faktörler varlığını koruyordu. Fakat Trump yönetiminin Ortadoğu'da İran'ın baskılanmasını merkeze alan yaklaşımı, Çin açısından ciddi riskler oluşturabilir. Suriye'den sonra İran'ın da istikrarsızlaştırılması ihtimali, Çin'in geniş Avrasya bölgesine yönelik uzun dönemli planlarını tehlikeye atacak nitelikte.

Çin'in Irak'taki çıkarlarının korunması

En önemli risklerin başında Çin'in Irak'taki çıkarlarının korunması geliyor. Irak'ın geleceği konusunda Türkiye de dahil bölge ülkeleriyle işbirliği arayışını sürdürmekle beraber Çin, daha çok Birleşik Arap Emirlikleri'nin Irak'taki etkinliğini önemseme eğiliminde. Ancak Trump'ın Ortadoğu güvenliğini yeniden şekillendirme çabalarının geçtiğimiz birkaç yıl içinde Çin arabuluculuğuyla gerçekleşen İran-Arap dünyası yakınlaşmasını bozabilecek etkiler doğurma ihtimali, Çin'in Irak konusundaki kaygılarını derinleştiren gelişmelere kapı aralayabilir.

Trump'ın yeni dönemde Çin'i kontrol altında tutmak için enerji alanında global piyasaları etkileyecek LNG ve yeşil enerji başta olmak üzere çeşitli politikalar uygulama hazırlığı içinde olduğu bir sır değil. İran üzerinde yaratılması kuvvetle muhtemel ilave baskıların Çin'in enerji güvenliğinde İran'dan Irak'a yönelebileceği varsayımını gündeme getiriyor. Ancak Çin'in 2021 yılında enerji işbirliğine dayanan 25 yıllık anlaşması, henüz tam anlamıyla pratiğe dökülmüş değil. Çin'in enerji karşılığında İran'a yönelik yatırımlarının nasıl şekilleneceği merak konusu. İran ekonomisinin global piyasalarla entegrasyonunu sağlayacak adımlar atılması, Trump döneminde ağır yaptırımlara maruz kalacak İran için hayati. Geçtiğimiz birkaç yılda Çin'in Ortadoğu'da daha çok Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne yönelik yatırımlarında görülen artışın Trump'ın yeni döneminde İran'ı da içine alacak şekilde genişletilmesi ŞİÖ ve BRICS'in kurumsal gelişimiyle paralellik arz eden bir gelişme olur. Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'nden İran'ın yeterince faydalanmadığı yönündeki eleştiriler, iki taraf arasında ekonomik işbirliği beklentilerini artıran önemli bir unsur.

İran-Arap uzlaşısı korunarak Doğu'ya açılımın yönlendirilmesi

Çin'in bölgelerarası bağlantısallık girişimlerinin hem ekonomik hem de güvenlik boyutları var. Körfez ülkeleri, ekonomik alanda bir yandan hem Orta Asya hem de Afrika'daki yatırımlarını artırırken aynı zamanda ASEAN ülkeleriyle işbirliklerini geliştirmeye yöneliyor. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkelerin ilk defa ASEAN Zirvesi'ne katılmasından sonra Malezya Başbakanı Enver İbrahim'in davetiyle ikinci defa ASEAN'la ortak bir toplantı düzenlenmesi kararı, dört ASEAN ülkesinin BRICS'in yeni ortaklık modeline dahil olmasıyla beraber iki bölge arasındaki etkileşimleri daha da geliştirileceği sinyalleri veriyor. Ayrıca, ASEAN-KİK toplantısına Çin'in de davet edilmesi, üçlü bir işbirliği mekanizmasının hayata geçirilmek üzere olduğunu doğruluyor.

Bağlantısallığın artırılması, ayrıca Çin'in yeni Ortadoğu ve Körfez güvenliği mimarisinin oluşturulmasında izlediği çatışma çözümü yaklaşımının en önemli bileşeni. Çin'in global diplomasisinde önemli bir yumuşak güç unsuru haline gelen çatışma çözümü yaklaşımı, Suudi-İran yakınlaşmasını mümkün kıldı. Bundan sonra global çatışmaların çözümünde çok daha etkin ve cesur diplomatik girişimlerde bulunmak için Çin'in özgüvenini geliştirdiği gözlemlenebiliyor. Bu açıdan bakıldığında İran'ın Ortadoğu'da yaşadığı hayal kırıklıklarının Afganistan ve Güney Asya'da yürütülen diplomasi ve barış çabalarında Çin'in arzuladığı yönde dönüşüm sağlanması için yeni fırsatlar yarattığı iddia edilebilir.

Öte yandan Suriye'deki değişim, Avrasya güvenliği açısından, eğer önlenmezse, Çin'in kaygılarını artırabilecek riskler taşıyor. Suriye'deki terör gruplarının Afganistan ve Orta Asya bağlantılarının kontrol edilmesi gerektiği belirtiliyor. Suriye'deki istikrarsızlığın Irak ve daha geniş bölgeye yayılma ihtimalinden duyulan kaygılar, Çin'in BM daimi temsilcisi tarafından açıkça dile getirildi. Bu durumda Suriye'deki değişim sonrası İran'ın Afganistan ve Orta Asya'da izleyeceği politikalara dikkat edilmesi önem taşıyor.

İran'ın Doğu'ya açılım stratejisinde özellikle Afganistan bağlamında Pakistan'la var olan anlaşmazlıklarını çözmede nasıl bir yaklaşım sergileyeceği önemli. Çin'in bu konuda Pakistan'a yakın duran tutumunun Trump dönemindeki jeopolitik gelişmelerin etkisiyle dönüşüm geçirmesi ihtimal dahilinde. Eğer Suudi-İran uzlaşısında olduğu gibi Çin, İran'ın Pakistan'la da işbirliğini geliştirecek yönde diplomatik bir adım atmaya karar verirse geniş Avrasya'nın geleceğini etkileyebilecek önemli bir değişim yaşanabilir. Hindistan'ın bölgelerarası ekonomik entegrasyon eğilimleriyle çelişkili sayılabilecek şekilde ABD'yle gelişen savunma ve güvenlik işbirliği karşısında Çin'in İran-Pakistan işbirliğini güçlendirerek dengeleyici diplomasiyi ilerletebileceği düşünülebilir.

Tüm tarihsel jeopolitik gerçekliklere karşın önümüzdeki dönemde Tahran'ın dış politikada yeni bir yaklaşım benimseyeceği söylenebilir. İran'ın yönünü Ortadoğu'dan Doğu Asya'ya doğru çevirmesinin özellikle Suriye ve Irak'ın geleceği açısından tamamen olumlu sonuçlar doğuracağını iddia etmek yanıltıcı bir değerlendirme olur. Afganistan örneğinde olduğu gibi işbirliğinin sağlanamadığı durumda istikrarsızlığı besleyen dinamiklerin baskın gelmesi riski ortaya çıkabilir. İran'ın dini lideri Hamaney'in dış politikada pragmatizme dönüş mesajı veren açıklamaları, esasen, İran'ın Doğu'ya açılım stratejisinde bir süredir izlediği ılımlı yaklaşımın daha belirgin olacağı anlamına geliyor. Yeni durumda Rusya'nın güvenlik kaygılarına dayalı olarak şekillenen ortaklığın doğal sınırlarına ulaştığı ve bundan böyle daha farklı ortaklarla stratejik tercihlerin çeşitlendirilmesinin yollarının aranacağı beklenebilir. Suriye'deki değişim sonrası İran'ın izleyeceği pragmatizmde en öncelikli tercih öyle görünüyor ki Çin'le derinleşen diplomatik ilişkiler olacak.

Avrupa ile üçüncü pazarlarda işbirliği, İran'ı dışlamayabilir

Çin'in inovasyon odaklı yüksek nitelikli kalkınma modelinde yeni enerji teknolojilerinin üretimi ve ihracatında yakalanan önemli ivme önümüzdeki dönemde Avrupa'yla ekonomik alanda işbirliğinin geliştirilmeye devam edeceğine işaret ediyor. Üçüncü pazarlarda yeni iş ortaklıklarının kurulmasında özellikle Latin Amerika'ya öncelik verilmesi yine gündemde. Devrimci yeni enerji teknolojilerinin Latin Amerika'da yaygınlaştırılmasının global iklim değişikliği bağlamında global yönetişim işbirliği açısından da önemli görülmesi Çinli ve Avrupalı global aktörlerin pozisyonlarını yakınlaştıracak gibi. Chancai Limanı'nın açılışından sonra Çin'in Latin Amerika'yla ticaretinde çok ciddi bir artış bekleniyor. Çin'in Kutup İpek Yolu'nu yeşil enerji teknolojileriyle geliştirme gayretleri, Avrupalı şirketlerin kısa dönemli yaşamaları muhtemel kayıpların ileriye dönük telafi edilmesinde üçüncü pazarları önemli hale getiriyor.

Trump yönetiminden bazı isimlerin Avrupa'nın güvenlik alanında görece daha fazla özerklik kazanmasının teşvik edileceği yönünde mesajlar vermesi, diplomatik alanda da esnek politikaların izlenmesine yol açabilir. Ukrayna Savaşı'nda Rusya'ya sağlanan desteğin sonlandırılması karşılığında İran'a yönelik daha ılımlı bir yaklaşım geliştirilmesi mümkün olabilir. Diğer yandan İran'ın eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'in geçtiğimiz ay Foreign Affairs'de yayınlanan makalesinde "kutupluluk sonrası yeni dünya"da farklı alanlarda rekabet ve işbirliğinin mümkün olduğunu vurgulayan mesajı, özellikle yeni dönemde Avrupalı ülkelerle işbirliğini geliştirmek için müzakerelere hazır olduklarını gösteriyor. Bu durumda İran'ın "direniş ekseni"ne sağladığı desteğin durdurulması karşılığında ekonomik yaptırımların hafifletilmesine dönük Avrupalı ülkelerin destek vermesi yönünde diplomasi trafiğinin harekete geçirilmesi beklenebilir. Çin'in İran'la daha da derinleşmesi muhtemel ilişkileri ile Avrupa'nın İran'a yönelik işbirlikçi tutumunun örtüşeceği alanların daha başka neler olabileceğini önümüzdeki aylarda daha somut konuşmak mümkün olabilir.

Avrupalı ülkelerin Trump'ın İran politikasına mesafeli yaklaşmalarına neden olan bir diğer önemli faktör de İran'ın nükleer güce dönüşme potansiyeli. İran'la nükleer anlaşmaya sıcak bakan ve Çin'le benzer yaklaşımları benimseyen Avrupalı ülkelerin yeni dönemde Trump'ın İran politikasına destek verir gibi görünseler bile aslında çok istekli olmayacakları düşünülebilir. Diğer bir ifadeyle Suriye'yi işgal girişimleri de hesaba katıldığında İsrail'in İran karşıtı koalisyon kurma çabalarına destek zayıflayacak gibi.

Sonuç

Çin'in İran'a yönelik kısa ve uzun dönemde var olan yaklaşım farkı Esad sonrası Suriye'deki değişimle beraber değişme eğiliminde. Önümüzdeki dönemde Çin-İran işbirliği daha da derinleşebilir. Hem ekonomik hem de güvenlik çıkarları Çin'in İran'la daha yakın bağlar kurmasını gerektiriyor. Trump döneminde yinelenmesi muhtemel İran'ın baskılanması politikası karşısında Çin'in İran'a olan desteği artabilir. Avrupalı ülkelerin ise İran'ın baskınlanması yerine işbirliği yoluyla sisteme entegre edilmesi yönünde Trump'la uyum göstermeyen tercihlerde bulunmaları ihtimal dahilinde.