Şiddetin demokrasi üzerindeki yıkıcı etkisi

Doç.Dr.Hasan Bardakçı/ Harran Üniversitesi Öğretim üyesi
27.03.2025

Türkiye, demokrasisini güçlendirmek istiyorsa, siyasal ve toplumsal krizleri şiddetsiz yöntemlerle çözmeyi öğrenmelidir. Saraçhane'de yaşanan olaylar, demokrasiye zarar vermekten öteye gitmeyecek bir gerilim ortamı yaratmıştır. Tüm siyasi aktörler bu konuda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. Unutulmamalıdır ki, gerçek demokrasi şiddetin değil, diyaloğun eseridir.


Şiddetin demokrasi üzerindeki yıkıcı etkisi

Doç.Dr.Hasan Bardakçı/ Harran Üniversitesi Öğretim üyesi

Demokratik bir devletin inşası, uzun soluklu ve çok katmanlı bir süreçtir. Bu sürecin en temel unsurlarından biri, şiddetin dışlanmasıdır. Demokrasi, ancak çoğulculuk, diyalog ve uzlaşı kültürü üzerine inşa edilirse kalıcı olabilir. Tarihsel örnekler, şiddetle kurulan rejimlerin uzun ömürlü olmadığını ve toplumları derin krizlere sürüklediğini göstermektedir.

Demokrasinin sürdürülebilir olması için tüm bireylerin şiddetten uzak, özgür ve eşit bir şekilde fikirlerini ifade edebilmesi gerekir. Ancak zaman zaman demokratik hakların savunulması adına yapılan protestoların şiddete dönüşmesi, bu sürece zarar vermektedir. Son olarak, İstanbul Saraçhane'de düzenlenen gösterilerde yaşanan şiddet olayları, demokrasiyi koruma iddiasıyla yola çıkanların, aslında demokrasiye en büyük zararı verdiğini gözler önüne sermiştir.

Demokratik hakları savunmak adına şiddete başvurmak, toplumdaki kutuplaşmayı artırır, hukukun üstünlüğünü zedeler ve demokrasiyi tehdit eden bir sarmala yol açar. Dünya genelindeki ve Türkiye'deki örnekler, bu tür olayların sonunda hem siyasal hem de toplumsal krizlerin derinleştiğini göstermektedir.

Hukuk ve diyalog

Demokrasinin en önemli ilkelerinden biri, fikir ayrılıklarının şiddet yerine diyalog, hukuk ve müzakere yoluyla çözülmesidir. Ancak, siyasal krizler karşısında şiddete başvurmak, kısa vadede güçlü bir tepki gibi görünse de uzun vadede toplumu ve demokrasiyi zayıflatır.

Dahası şiddet olayları, bireylerin hem devlete hem de birbirlerine duyduğu güveni sarsar. Toplumsal sözleşmenin temelini oluşturan güven ortamı sarsıldığında, demokrasi yerini kaosa bırakır.

Örnek: 1970'lerde Türkiye'de sağ-sol çatışmaları, kutuplaşmayı artırarak toplumsal barışı bozdu. Sokaklardaki şiddet olayları, demokratik süreci kesintiye uğrattı ve 1980 darbesine zemin hazırladı.

Saraçhane'de yaşanan olaylar da benzer bir risk taşımaktadır. Şiddet eylemlerine başvurmak, farklı görüşlere sahip kesimler arasındaki güveni daha da zedelemekte ve kutuplaşmayı derinleştirmektedir.

Ayrıca şiddet olayları, hukukun üstünlüğünü aşındırarak keyfi uygulamalara ve kaosa kapı aralar. Demokratik bir toplumda bireylerin hak ve özgürlükleri anayasa ve hukuk tarafından güvence altına alınmalıdır. Ancak şiddet, bu güvenceleri yok eder ve otoriter eğilimleri güçlendirebilir.

Örnek: Latin Amerika'da, askeri darbelerle yönetimi ele geçiren rejimler, hukuku askıya alarak geniş çaplı insan hakları ihlallerine yol açtı. Arjantin ve Şili'de yaşanan faili meçhul cinayetler, şiddetin demokrasiyi nasıl çökerttiğinin en çarpıcı örneklerindendir.

Türkiye'de de benzer süreçler yaşanmış, 1980 ve 1997'deki müdahaleler, toplumun demokratik kazanımlarını sekteye uğratmıştır. Bugün ise Saraçhane'de yaşanan şiddet olayları, demokratik mücadeleyi meşruiyet zemininden uzaklaştırarak hukuk devleti ilkesine zarar vermektedir.

Yine demokratik bir ülkede yaşanan şiddet olayları, ülkenin uluslararası kamuoyundaki imajını olumsuz etkiler. Türkiye gibi dinamik ve küresel ekonominin parçası olan bir ülkede, bu tür olayların sık yaşanması, uluslararası yatırımları ve diplomatik ilişkileri de zora sokabilir.

Saraçhane'deki gösteriler sırasında yaşanan şiddet olayları, Türkiye'nin demokratik süreçleri yönetme kapasitesi hakkında soru işaretleri yaratmaktadır. Türkiye'nin uluslararası itibarını koruması için, siyasal krizlerin çözümünde diyalog mekanizmalarının güçlendirilmesi şarttır.

Barış diyalog ile gelir

Şiddetsiz demokratik dönüşümün mümkün olduğunu gösteren birçok başarılı örnek bulunmaktadır.

Örneğin; Nelson Mandela ve Güney Afrika Ulusal Kongresi (ANC) örneği konunun anlaşılması açısından önemlidir. Nelson Mandela ve Güney Afrika Ulusal Kongresi (ANC) Onlarca yıl süren apartheid rejimine karşı mücadele etti. Ancak şiddete başvurmak yerine, müzakere yoluyla çözüm arayışına girildi. 1994'te yapılan ilk demokratik seçimlerle apartheid sona erdi ve Güney Afrika, şiddetsiz bir geçiş süreci yaşayarak demokratikleşmeyi başardı.

Buna ek olarak İspanya, 1975'te General Franco'nun ölümünün ardından büyük bir iç savaşa sürüklenmek yerine, tüm siyasi aktörlerin katılımıyla bir uzlaşı süreci başlattı. 1978'de hazırlanan anayasa, farklı grupların taleplerini dengeli bir şekilde karşılayarak, İspanya'yı Avrupa'nın en istikrarlı demokrasilerinden biri haline getirdi.

Benzer şekilde, 2010 yılında başlayan Arap Baharı, birçok ülkede iç savaşlara yol açarken, Tunus'ta şiddetsiz bir demokratik geçiş süreci yaşandı. Çeşitli sivil toplum kuruluşları ve siyasi aktörler arasında yürütülen diyalog süreci, Tunus'un barışçıl bir şekilde demokratikleşmesini sağladı.

Bu örnekler, şiddetsiz demokrasinin mümkün olduğunu ve başarının ancak diyalogla geleceğini göstermektedir.

Türkiye'nin acı tecrübeleri

Türkiye'nin demokrasi tarihi, şiddetin demokrasiyi nasıl zedelediğine dair birçok örnek sunmaktadır:

Bunlardan ilki, 1960 ve 1980 darbeleri, demokratik süreçleri kesintiye uğratarak toplumu kutuplaştırdı.

Yine 1990'larda yaşanan faili meçhul cinayetler ve PKK terörü, barışçıl çözümleri geciktirdi.

Yakın dönemde ise 2013 Gezi Parkı protestoları, protestoların büyümesi nedeniyle büyük bir toplumsal gerilime yol açtı.

Saraçhane'de yaşanan şiddet olayları da bu listeye eklenebilecek, demokrasiye zarar veren bir gelişme olarak tarihe geçebilir. Bununda böyle lanse edilmemesi için şiddetten uzaklaşmak gerekir.

Şiddet, demokrasiyi kuran değil, onu yıkan bir araçtır. Gerçek demokrasi, ancak: Diyalog ve müzakere kültürüyle, hukukun üstünlüğüne dayalı bir yönetim anlayışıyla, sivil toplumun aktif katılımıyla ve tabii en önemlisi de şiddeti reddeden bir siyasi iradeyle inşa edilebilir.

Türkiye, demokrasisini güçlendirmek istiyorsa, siyasal ve toplumsal krizleri şiddetsiz yöntemlerle çözmeyi öğrenmelidir. Saraçhane'de yaşanan olaylar, demokrasiye zarar vermekten öteye gitmeyecek bir gerilim ortamı yaratmıştır. Bu nedenle, tüm siyasi aktörler ve toplum kesimleri, şiddetsiz bir siyaset anlayışını benimsemek zorundadır. Unutulmamalıdır ki, gerçek demokrasi şiddetin değil, diyaloğun eseridir.