Türk dünyasında yüzlerce tarihi eser gördüm, bunların iyileri vardı, kötü durumda olanları vardı. Ama hiçbiri beni Babadağ'dakiler kadar olumsuz etkilemedi. Ali Paşa Camii'nin önüne geldiğimizde bir arkeoloji ekibinin caminin önünde kazı yapmakta olduğunu gördük. Ekip başkanı pek çok yerde karşılaşılan senaryonun bir örneğini bize anlatmaya başladı. Güya bu caminin altında Romen kültürüne ait çok önemli bir kilise varmış, onun izlerini arıyorlarmış. Maalesef bu yolla Balkanlarda ne çok eser yıkılmıştır.
Mustafa İsen/ Yazar
Geldikti bir zaman Sarı Saltuk'la Asya'dan,
Bir bir Diyâr-ı Rûma dağıldık Sakarya'dan
Önümüzde dev ceviz ağaçlarıyla kaplı düz bir yol. Mevsim artık sonbahara dönmüş ama çevre öylesine münbit ki yeşillik devam ediyor. Ceviz ağaçları için hasat mevsimi ama değişimin getirdiği tedirginlikle herkes öylesine kendi derdine düşmüş ki kimse cevizlerle ilgilenmiyor. Ama onların bekleyecek halleri yok, olgunlaşanlar hafif rüzgarlarla birlikte yerlere seriliyor. Yolun üzerine düşenler arabaların lastikleri altında ezilince ortaya bembeyaz ceviz içleri çıkıyor. O kadar çoklar ki yolun üzeri neredeyse birkaç santim taze ceviz içiyle kaplı.
Doksanlı yıllarda Sovyetler Birliği'nde ortaya çıkan değişim rüzgarları yalnız bu coğrafyayla sınırlı kalmadı aksine Balkanlar'da yer yer bir kasırgaya dönüşerek ortalığı darmadağın etti. Balkan ülkeleri değişimin bütün sefaletini yaşıyor. Ama bizim için bir fırsat çıkmış. Daha önce girilemeyen sosyalist ülkelerdeki Türk varlığını yerinde görmek ve bunları kayıt altına almak için TRT bir ekip kurarak "Dünden Bugüne Balkanlar adlı bir belgesel çekimine karar vermiş. Bana da bunun danışmanlığını ve metin yazarlığını teklif ettiler. Balkanlar için her daim bohçamız hazır olduğu için derhal kabul ettim ve yukarıda çerçevesini çizdiğim yollara düzüldük. İlk durak Bulgaristan. Orada da çok renkli manzaralara tanık olduk ama ben bugün Romanya faslını anlatacağım.
Romanya'da önce bize ait nüfusun yoğun yaşadığı Dobruca bölgesini gezdik. Yani Köstence ve Mecidiye çevresini. Bu benim Romanya'ya ilk seyahatim, o bakımdan daha bir heyecanlıyım. Sonrasında Babadağ'a efsanevi Türk velisi Sarı Saltuk türbesinin bulunduğu şehre gidiyoruz. Burası Romanya'nın aşağı Tuna deltasında kalan bir bölge. Bu yüzden alabildiğine düzlüklerden ve son derece verimli topraklardan oluşuyor.
Cevizlerin hikayesi
Yol kenarındaki cevizlerin hikayesine gelince, sosyalist ülkelerde devlet yolların kenarına çoğu meyve ağacı olmak üzere ağaçlar ektirir. Hatta bunların hasadı ile ilgili bürokratik bir mekanizma kurulmuş ve bakım, hasat işlemleri yöre bürokrasisi tarafından takip edilmiştir. Rivayete göre Çinliler birisine beddua etmek istediklerinde Allah seni geçiş döneminde yaşatsın derlermiş. Bizim çekimleri yaptığımız 90'lı yıllar sosyalist sistemin sona erdiği ama yerine ne geleceğinin tam belli olmadığı bir ara dönemdi. Her şey o kadar kontrolden çıkmıştı ki ne devlet ne de vatandaş cevizle ilgilenecek durumda değildi. O yüzden Tuna deltasının verimli topraklarında kırk elli yaşındaki dev ceviz ağaçları yolun iki yanını kaplamış ve olgunlaşan cevizlerini yerlere saçmıştı.
Böyle bir atmosferden geçerek Babadağ'a ulaştık. Şehir adını, Rumeli'nin evlad-ı Fatihan yurduna dönüşmesinde büyük hizmetleri geçen ve burada türbesi bulunan Sarı Saltuk Baba'dan almış. Burası XIV. yüzyılın başlarında Türkler tarafından Balkanlarda ilk yurt edinilen bölge. Ama elde tutulamamış. Sonrasında II. Bayezid tarafından fethedilmiş. II. Bayezid fetihle yetinmemiş, Saltuk Baba'nın türbesini tamir ettirip yanına bir cami yaptırmış ve geniş araziler vakfetmek suretiyle bu kasabayı ihya etmiş. Bir kez daha vurgulayalım çünkü burası XIII. yüzyılın ikinci yarısı içinde popüler İslâm'ın Balkanlara girişine ve bunun sosyal tabanını teşkil eden bir Türk iskânına öncülük eden, gerçek hayatı menkıbelerle, efsanelerle iç içe geçmiş bir Türk velisinin, Sarı Saltuk'un türbesinin bulunduğu yer. Onun destani kişiliği o dönemde iyi biliniyor. Ama bunun bir proje çerçevesinde ete kemiğe büründürülmesi II. Bayezid döneminde olmuş.
Bir strateji dehası olan II. Bayezid, İstanbul'un fethini takiben beylikten imparatorluğa doğru yürüyen Osmanlı Devleti'ni bu anlamda yapılandırmaya büyük ehemmiyet vermekteydi. Özellikle dini ve toplumsal hayatı bütünleştirme, iç yapıyı tahkim etme çabasının bir ürünü olarak ülkedeki hetorodoks unsurları Bektaşilik şemsiyesi altında derleyip toparlarken toplumun itibar ettiği şahıs ve kurumların sembolik değerlerinden de azami istifade konusunda ince politikalar geliştirmekteydi. İşte bunlardan biri de Babadağ'da yatmakta olan Sarı Saltuk'un varlığını yeni bir imajla dolaşıma sokmuş olmasıdır.
Şeyhülislama gönderilen mektup
Anlatıya göre Sultan İkinci Bayezid Kili ve Akkerman seferine çıkıp Babadağ'a ulaştığında kendisine bazı kişiler "Padişahım burada Sarı Saltuk adına nurlu bir türbe vardı. Kâfirler yıkıp üzerine taş, toprak, çöp dökerek kabrini kaybettiler" diye şikâyette bulunmuşlar. Sultan Bayezid-i Velî o mezbeleliğe gitmiş. Bir seccade üzerinde Kara Şems (Şemseddin Sivasî) ile ikişer rekât namaz kılıp hakikati öğrenmek üzere o gece istihâreye yatmışlar. Sarı Saltuk, sarı renkli sakalı ve yeşil sarığı ile görünüp; "Yâ Bayezid, hoş geldin. Akkerman ve Kili kalelerini ve vilayetlerini Boğdan kâfirleri elinden harp yapmadan fethedeceksin. Oğulların Mekke ve Medîne'ye hizmet edecek. Beni bu pislikten kurtar." demiş. Sultan uyanınca, rüyasından söz etmeden Kara Şems'e; "Efendi! Gördüğün rüyayı bir kâğıda yaz. Ben de yazayım. Şeyhülislama gönderelim. Bakalım ne cevap verir demiş. Her biri istihâre sonucu gördükleri rüyayı yazıp mühürlü olarak şeyhülislama göndermişler. Allah-ü Teâlâ'nın hikmeti ikisinin de görüp anlattıkları rüya aynıymış. Şeyhülislam hemen, "Padişahım, o yere büyük bir türbe yaptırasın" diye haber göndermiş. Sultan Bayezid Han, orayı temizlettirmiş. Temizlenirken üzerinde; "Hâzâ Kabr-i Saltuk Bey Seyyid Muhammed Gâzi" diye yazılmış bir mermer sanduka görünmüş. Mimar ve mühendisler toplanıp kutlu bir türbe ve cami ile diğer hayır yerlerinin inşasına başlamışlar. Bayezid Han, Kili ve Akkerman kalelerini hakikaten harbsiz fethedip oraların fâtihi olmuş. Zaferle Babadağ'a dönüp bir sene orada kışlamış. Etrafı düzene koyup, Babadağ şehrini imar etmiş. Bütün hayır yerlerini Baba Sultan'a vakfetmiş. Burada 1485 yılında II. Bayezid kendi vakfı aracılığı ile cami, medrese, imaret, han, hamam ve mektep yaptırmış.
Ulu ermişin mekanı
Lehistan ve Rusya üzerine yapılan seferlerde Osmanlılar için çok mühim bir karargâh, kışlak kasabası olan Babadağ aynı zamanda padişahından neferine kadar herkesin yolunu düşürüp ziyaret ettiği bir manevi güç merkezi, kendisinden istimdat dilenen bir ulu ermişin yattığı mekan. Onun Rumeli ve Anadolu'da da onlarca makamı var. Ama gerçek türbesi Babadağ'da. Burada II. Bayezid'in yaptırdığı Ulucami yanında, Gazi Ali Paşa Camii ve Defterdar Derviş Paşa Camii'nden başka birçok cami, mescid ve medrese inşa edildi. Şehirde on bir tekke ile yirmi kadar sıbyan mektebi bulunuyordu. Sarı Saltuk sayesinde ihya olan bu seçkin Rumeli kasabası Osmanlıların elinden çıktıktan ve buradaki Müslüman ahalinin de büyük oranda Anadolu'ya göç etmesinden sonra tekrar mahzunlaştı.
Benim 90'lı yıllardaki ziyaretim sırasında Osmanlı eserleri açısından burası tam bir perişanlık içindeydi. Kasaba da üzerine ölü toprağı serpilmiş bir konumdaydı. Ekip olarak önce merkezdeki Ali Paşa Camii'ne geldik. Türk dünyasında yüzlerce tarihi eser gördüm, bunların iyileri vardı, kötü durumda olanları vardı. Ama hiçbiri beni Babadağ'dakiler kadar olumsuz etkilemedi. Caminin önüne geldiğimizde bir arkeoloji ekibinin caminin önünde kazı yapmakta olduğunu gördük. Ekip başkanı pek çok yerde karşılaşılan senaryonun bir örneğini bize anlatmaya başladı. Güya bu caminin altında Romen kültürüne ait çok önemli bir kilise varmış, onun izlerini arıyorlarmış. Maalesef bu yolla Balkanlarda ne çok eser yıkılmıştır. Caminin kapı ve pencereleri yerinde değildi. İçeri girdik, taban tahtaları çevredekiler tarafından yakılmak için alınmış, sıra tavan, mahfil ve minberde yer alan ahşap işçiliğinin güzel örneklerine gelmişti. İçim acıdı kelimesi elbette ruh halimizi anlatmaya yetmez.
Gözden ırak olan gönülden de ırak oluyormuş. Ortada hazretin şöhretiyle mütenasip bir türbe görünmüyordu. Cami civarında bir türbe bulunuyordu ama o caminin banisi olan Ali Paşa'ya aitti. Çevredekilere sorduk, bizi bir mısır tarlasına yönlendirdiler. Zorlukla ilerleyerek tarlanın ortasında küçücük harap türbeye ulaştık. Burası artık özel mülk haline gelmiş bir tarlaydı. Müdahale edilmeyecek olsa belki bir süre sonra türbe yok edilecekti. Türk dünyası için böylesine önemli bu isim neredeyse II. Bayezid dönemindeki konumuna geri dönmüştü. İçimiz yanarak çekimleri yapıp döndük.
Döndükten sonra da ulaştığımız herkese bu durumu anlatmaya çalıştık. Başka himmet ehli dostlar da benzer şikayetleri dile getirmiş olmalı ki Türkiye Diyanet Vakfı Ali Paşa Camiindeki bu talana son verdi ve burayı restore etti. Yanına da bir lojman yaptırıp Türkiye'den bir imam tayin ederek burayı yeniden şenlendirdi. Arkadan himmet sahibi bir iş adamı da önce tarlayı sahibinden satın alıp türbeyi restore ettirdi. Bakım ve temizlik işleri de cami imamına verildi. Böylece Babadağ oradaki çoğu Roman Müslümanlardan oluşan cemaat açısından yeniden ihya edilmiş oldu. Denebilir ki Sarı Saltuk ölümünden yüzlerce yıl sonra da benzer konumdaki erenler gibi, Babadağ'ı idare ve ihya etmeye devam etti.
Burayı ikinci ziyaretim bu inşaatlar sonrasıdır. Bir grup akademisyen arkadaşımızla 2007 yılında Moldova'ya bir sempozyuma gidiyorduk. Yolumuzu biraz uzatsa da Sarı Saltuk'u ziyaret etmeden olmazdı. Ali Paşa Camii ve çevresi restore edildiği gibi genç imam ve eşi çevresini de adeta bir çiçek bahçesine çevirmişlerdi. Hep düşünmüşümdür gerçekten cami görevlileri bahçelerini niye herkesin imrendiği cennet bahçelerine çevirmezler. Görevliyle tanışıp teşekkür ve takdirlerimizi ilettik.
Yakın yıllarda gitmedim ama oradaki ahvali takip ediyorum. Çok şükür her şey olması gerektiği gibi. Sarı Saltuk'un konumuyla mütenasip yani. Siz de bir fırsat düşürüp Türk coğrafyasında bir rivayete göre on iki, bir rivayete göre yirmi iki yerde mezarı ve makamı olan bu ulu dervişi ziyaret edin, kendiniz gidemiyorsa Fatihalarınız ulaşsın oraya...