Sandık yanılmaz

Ufuk Batum/ Yönetim Danışmanı, Girişim Mentoru
23.03.2024

Seçimler gelir geçer. Seçmen yine özgürce istediğine istediği mesajı verir. Ama toplum bilir ki; terörü bitirmek, güvenliği sağlamak, savunma sanayisini caydırıcı bir güç olarak yapılandırmak, sanayi ve dolayısıyla istihdam olanaklarını büyütmek ve çarkların sürdürülebilir bir modelle dönmesini sağlamak esastır.


Sandık yanılmaz

Ufuk Batum/ Yönetim Danışmanı, Girişim Mentoru

Yerel seçimlere günler kala ister istemez sağımız solumuz, her tarafımız miting, poster, slogan, reklam, tanıtım oldu. Gayet normal; tarih yaklaştıkça rekabet kızışıyor. Aslında daha geniş bir açıdan bakıldığında rahatlıkla ifade etmeliyiz ki Türkiye uzun bir süredir sandık demokrasisini şölene dönüştürmeyi başarıyor. Evet 1946 seçimleri çok partili demokrasi arayışının belki ilk seçimiydi ama sonuçlara müdahale edildiği, seçimlerin sakatlandığı konusunda kimse tereddüt etmemişti. Her şeye rağmen yine de Türk demokrasisinin seçim karnesinin 1950 seçimlerinden bugüne tam 74 yıldır oldukça iyi olduğu hepimizin malumu.

Liderliğin önemi

Yerel seçimlerin genel seçimlerden oldukça farklı olduğunu biliyoruz çünkü belediye başkanları yerelde hizmetleriyle öne çıkarlar. Ama yine de seçmenin bakışında ve karar sürecinde siyasi parti liderliği oldukça önemli bir yer tutar. Örneğin; Erdoğan'ın liderliği 20 yıldan uzun bir süredir fikirleri, projeleri ve eylemleri ile seçmenin gözünde kendi kendisini inşa etmiştir. O kadar ki Erdoğan'ın kararlı ve güçlü liderlik modeli Türkiye'nin sınırlarını aşmış; dünyada bilinen, tanınan ve söylediği söze itibar edilen bir konuma gelmiştir. Peki ya Kılıçdaroğlu? Muharrem İnce'nin sıklıkla söylediği gibi: "Çıkmışsın yenmiş! Çıkmışsın yenmiş! Yenmiş de yenmiş! Yenmiş de yenmiş!"

Başarısızlık öksüzdür

Siyaset için söylenen bir söz vardır: "Başarının sahibi çoktur, başarısızlık ise yetimdir, öksüzdür!" Toplumun Erdoğan'a gösterdiği teveccüh ve duyduğu güvenin arka planında yüksek performans ile sürekli sahada olması, icraat kabiliyeti, içiyle dışının bir olması, düşündüğünü söylemesi, söylediğini yapması olduğu kadar 22 yıldır kazanan bir lider durumunda olması da rol oynamaktadır. Bu konuyu 3 Temmuz 2023 tarihinde Star Açık Görüş'te "Holistik Liderlik" başlığıyla daha detaylı kaleme almıştık. Meraklı okuyucularımız bir göz atacaktır.

Tam da bu noktada güçlü bir şekilde vurgulamak gerekir ki, Devlet Bahçeli'nin geçen hafta yaptığı "Ayrılamazsın, Türk milletini yalnız bırakamazsın!" çağrısı işte tam da buraya oturuyor. Liderler, uzmanlar, yetkin kişiler hiç de kolay yetişmiyor. Yetişmiş insanları doğru yerlerde değerlendirmek, önemli işlere sürmek sadece siyasette değil hemen her alanda, sektörde çok önemlidir. Sporda da, bilimde de, girişimcilikte de, iş dünyasının genelinde de deneyim ve yetenek havuzuna sahip olmak toplumların ilerlemesi için olmazsa olmazlar arasındadır.

31 Mart sonrası

CHP'de uzunca bir süredir ideolojik konum belirsizliği ve liderlik sorunu görüyoruz. Örneğin CHP 100 yılı aşan tarihinde (1970'lerde küçük ve cılız bir çabanın dışında) hiçbir zaman gerçek bir sol parti olmamışken ifadelerdeki ve sloganlardaki sol vurgusu sakil kaçıyor, seçmen nezdinde de karşılık bulmuyor. Bir başka unsur da liderlik sorunu, kurum kültürü meselesi. 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Muharrem İnce'yi istemeye istemeye CHP'nin adayı yapan Kemal Kılıçdaroğlu "Gel buraya Muharrem!" çağrısıyla İnce'yi adeta itibarsızlaştırmaya çalışarak sahneye çağırmıştı. Sonra da İnce'nin yürüttüğü seçim kampanyasına destek olmamıştı. Düşünsenize; bir parti aday gösteriyor ama kurumsal olarak destek vermiyor!

Gelen gideni aratırcasına, CHP'nin yeni genel başkanı olan Özgür Özel'e ne demeli? Koltuğu dolduramadığı herkesin malumu olan Özel katıldığı bir televizyon programında "Gençler darbe yapsın, alkışlarım!" gibi CHP'yi yine darbelerin içinde tutmakta bir problem görmedi. Oldukça şaşırtıcı; nereden gelirse gelsin, kim yaparsa yapsın darbelere karşıyız düsturu yine ihmal edildi. Bir başka beklenmedik durum da Sinop'ta yaşandı. Seçim otobüsüne çıkan ve CHP'nin deneyimli ağır toplarından olduğu bilinen Engin Altay'ın, Genel Başkan Özgür Özel'i davet ederken "benim çırağımdı" demesi pek kimseyi gülümsetmedi; bilakis egosuyla, saygısızlığıyla pek çok kişiyi olumsuz anlamda şaşırttı.

Kılıçdaroğlu 31 Mart seçim sonuçlarını bekliyor. O da bizim gibi CHP'nin Türkiye genelinde bir başarı yakalayamayacağını düşünüyor. Hele Ekrem İmamoğlu İstanbul'u kaybederse, bizce Kılıçdaroğlu her ne kadar kendi 13 yıllık liderlik döneminde hiçbir seçimi kazanamamış olsa da ilk olağanüstü kongrede partinin başına geçmek isteyecektir.

Gül ve Babacan vakaları

Hep merak etmişimdir; Erdoğan'ın "Cumhurbaşkanı adayımız kardeşim Abdullah Gül'dür!" diyerek kendisini 7 yıl cumhurbaşkanı koltuğuna oturtan bir kişiye neden her fırsatta dirseğini göstermiştir? Üstüne üstlük siyasette kayda değer bir tabanı ve varlığı olmayan bu kişi nasıl kendisine ikinci dönemi hak görmüş ve illa o koltuk, makam için diretmiştir ki? Neden kitap yazmak, vakıf kurmak, uluslararası bir kuruluşun başına geçmek kaydıyla Türkiye'ye yardımcı olmak gibi bir kariyer planı olmaz da terlemeden, hak etmeden, büyük gayret göstermeden en tepedeki koltuğu talep eder? Bu sorulara cevap olacak bazı tahminlerimiz yok değil ama burası yeri değil. Çok şükür geçti gitti.

Ali Babacan'ın durumu da pek farklı değil aslında. Onu elinden tutup ekonominin başına geçiren ve çok uzun bir dönem arkasında duran kişi de yine Erdoğan değil miydi? Peki sonrasında ne oldu? Erdoğan, Babacan'ı Orta Asya Türk cumhuriyetlerinden birine yollayıp maliye bakanı yapacakken, Babacan aldığı suflelerle Ak Parti'yi bölmeye girişti. Ne kadar böldü diye sorarsanız; sadece yüzde 0,5 civarında diyebiliriz ama CHP'den adaletsiz paylaşımla elde ettiği milletvekilleri sayesinde CHP'yi daha fazla böldüğü söylenebilir. Komik ama gerçek; tam oksimoron bir durum: Ak Parti'yi bölmek için yola çıkmak ama CHP'yi tırpanlamak! Toplumun vicdanı, irfanı ve feraseti her problemi güzellikle çözmeye yetiyor.

Dünya örnekleri

Ateşi veya tekerleği tekrardan bulmaya, keşfetmeye gerek yok. Dünyada siyasi partilere liderlik etmiş, bakanlık, başbakanlık yapmış birçok kişi kariyerlerine üreterek devam ediyor. Danışmanlık yapan, ülkesi adına lobi faaliyetinde bulunan, dernek ve vakıflar kuran, kitaplar yazıp konferanslar veren, bir konunun savunuculuğuna, sözcülüğüne soyunan böyle birçok kişi var. Al Gore kendisini çevreciliğe adamadı mı? John Kerry karbon emisyonunu sıfırlamak için yüzlerce milyar dolar bütçe peşinde koşmuyor mu?

Özel misyonlara deneyimli kişileri koşma meselesinde İngilizler herkesin önünde gibi. Brexit yükünün altında kalan eski başbakanlardan David Cameron geçenlerde dışişleri bakanı olarak görevlendirildi. Irak'ın elinde kitle imha silahları var yalanıyla 2003 yılında ABD Başkanı George W. Bush'a arka çıkan ve dolayısıyla milyonlarca masum insanın ölümüne yol açan Tony Blair bile her daim özel misyonla Ortadoğu'da barış(!) sağlamaya çalışan özel bir diplomat! Yine eski bakanlardan David Miliband ise International Rescue Committee başkanlığını yürütüyor.

21. yüzyılda Türkiye

Güçlü, milli ve sürdürülebilir liderlik çok büyük önem arz ediyor. Oy verseniz de vermeseniz de, sevseniz de sevmeseniz de bugün bunu Erdoğan temsil ediyor. İşte onun için 22 yıldır girdiği bütün seçimleri kazanıyor, işte onun için uluslararası meselelerde dünya "Erdoğan'ın Türkiye'si acaba ne diyor, nerede duruyor?" diye bakıyor, işte onun için ayrı bir siyasi parti olmasına rağmen MHP liderliği bile "Ayrılamazsın, köşene çekilemezsin!" diyor. Aklın yolu bir ne de olsa.

Seçimler gelir geçer... Seçmen yine özgürce istediğine istediği mesajı verir... Ama toplum bilir ki; terörü bitirmek, güvenliği sağlamak, savunma sanayisini caydırıcı bir güç olarak yapılandırmak, sanayi ve dolayısıyla istihdam olanaklarını büyütmek ve çarkların sürdürülebilir bir modelle dönmesini sağlamak esastır...Sandık yanılmaz...

[email protected]