Şam'daki medeniyet mirası

Burhanettin Kapusuzoğlu/ Yazar
13.01.2025

Şam'da, Emevî Camii'nde sırlanmış, Hazreti Zekeriyya Aleyhisselam'ın oğlu Hazreti Yahya Aleyhisselam'ın mübarek başının türbesine gerekli bakım, yapana bahttır. İrfan tarihimizin güzide ismi Muhyiddin-i Arabî'nin Yavuz Sultan Selim Han tarafından bulunup yaptırılan camii ve türbesi, Kudüs fatihi Selahaddin Eyyûbî'nin türbesi, Hazreti Pîr Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî türbesi Halep Mevlevîhanesi'ne yönelik bir tamir ve bakım, görev olmanın ötesinde büyük manevî prestijdir.


Şam'daki medeniyet mirası

Burhanettin Kapusuzoğlu/ Yazar

Çok sayıda medeniyete ev sahipliği yaparak dünya tarihinin ilk önemli merkezi olan Ortadoğu, yazının icadından kayıtlı tarih çağlarının başlamasına kadar pek çok tarihî gelişmeye şahitlik etmiştir. Bu mehabetli özellikleri hasebiyle dünya üzerinde başka yerlerde olmayan muazzam bir kültürel mirasa sahiptir. Dünyada ilk yazının bulunduğu Ur, Uruk, Lagaş gibi ilk şehir devletleri buralarda kurulmuş, ilk kanunlar bu şehir devletlerinde yazılmıştır. Gılgamış, Yaradılış, Tufan gibi destanlar eski/mez dünyada kayda geçirilmiştir.

Dikkate değer ekonominin ve ilk ticaret kolonilerinin ortaya çıktığı Mezopotamya'yı merkezine alan Ortadoğu; Batılıların Levant veya Verimli Hilal, Müslümanların Bilâd-ı Şam dedikleri Suriye bölgesini ve aynı dönemde bereketli Nil Vadisi'nde kadim medeniyetlerden birini oluşturan Mısır şehirlerini sinesinde barındırmaktadır.

Suriye'nin kadim tarihi, esasen dünyanın müşterek hâfızası demektir. Yirmi bin civarında Sümer alfabesiyle yazılmış tabletin bulunduğu Elba, Roma'nın muhteşem merkezleri Busra ve Palmira, MÖ. 6000'den beri yerleşim yeri olan antik Halep ve MÖ. 9000'de insan varlığı tespit edilen antik Şam/Dımaşk fevkalâde değerli arkeolojik buluntulara sahiptir.

Ortadoğu ve Suriye, milattan önceki çağların devletlerinin ve sonrasında ortaya çıkan imparatorlukların kalpgâhında bulunmanın verdiği hareketlilikle zamanın yormayıp yoğurduğu bir sahadır. İnsanlığın üzerine pür-baht olarak doğan Hilâl'in, bu bereketli yurtları tevhid/hakikat yolculuğunun başından itibaren bulundurması ile birlikte, Ortadoğu, zamanın en gerisinden en ileri noktasına kadar geçerli olacak şekilde kuvvetli bir varlık alanı olarak tescillenmiştir.

Her büyük imkân, beraberinde külfeti de getirir. Hayır da şer de bölgesel ve küresel olarak siyasî ve kültürel alanda baskınlıkla karşımıza çıkmaktadır. Buradan hareketle konumuz, eski dünyanın tarihi ve tâlihi açısından, önce bölgeye sonra da dünyaya etki eden kültürel mirasın haline ve melâline dair olduğu için son tahlilde tam bekâ meselesine kısa da olsa bir nazardan ibarettir.

Teopolitik bir hercümercin kavşağında medeniyet mirası

Suriye, tam bir tarih meşheridir. Vakıa, insanlığın kadim zamanlarının artıkları ile dolu olsa da bilhassa İslâm medeniyetinin mücessem hâle bürünmüş varlıkları ile oldukça zengin ve çok çeşitlidir.

Yeri gelmişken, bir derkenar olarak kayıt düşmekte fayda var: Aynen Mısır'da olduğu gibi muazzam arkeolojik alanların bundan sonraki süreçte uluslararası teşvik, propaganda ve turizm sayesinde bu varlıkları gölgede bırakıp arka sıralara atacağında hiç şüphe yoktur. Tabii tedbirli ve temkinli davranılmazsa!

Suriye'nin sahip olduğu kültür mirası, can yakan ve harap eden iç çatışmalar, politik istikrarsızlık ve dış müdahaleler sonucu ciddî zarar görmüştür. Bu duruma teopolitik bir açıdan bakarsak söylenebilecek şu birkaç hususu göz önünde bulundurabiliriz:

Farklı mezhep ve fırkalardan oluşan Müslüman, Hıristiyan ve Yahudî inancına mensup Suriye nüfusu; Araplar, Türkmenler, Kürtler, Çerkezler, Yahudîler'le; Hıristiyan nüfustan Süryanîler, Ermeniler, Marunîler, Nasturîler ve Keldanîler'den oluşmaktadır. Yahudiler sayı olarak çok azdır. Kürtler arasında az da olsa Hristiyan ve Yezidî olanı da vardır.

Aşırı Şîi fırkalardan Fatımî bakıyyesi Dürzîler ve İsmailîler'in yaşadığı ülkede, Şîanın en uçtaki unsurlarından olan ve Hazreti Ali'nin uluhiyetine inanan Nusayrîler, Fransız işgali sonrasında yönetime getirilmişlerdir. Enteresandır; Fransızların Nusayrî ilgisi hayli dikkat çekicidir. Fransızların işgal günlerinde pişirip sofraya koydukları Nusayrîlere Alevî denmesi ise projedir. Şîiler arasında sayılan Nusayrîlerin itikatlarına karşı, Caferî dini otoritelerinin çok ağır fetvaları vardır.

Ülkede Şam, Halep, Hama, Humus, Lazkiye (Bayır-Bucak), Tartus, Rakka, İdlib, Dera, Golan/Kuneytra ve dağınık halde de başka bölgelerde küçük topluluklardan oluşan yoğun bir Türkmen varlığı söz konusudur. Dera bölgesindeki Türkmenlerin yerleşim yerleri Ürdün'e dahi sarkmaktadır ki bugün Ürdün'de hatırı sayılır bir Türkmen nüfus var. Suriye Türkmenlerinin nüfusları 3.5 milyondan fazladır. Halep Türkmenleri ve Türkiye-Orta Anadolu münasebeti halen yaşayan bir hatıradır. Mesele Yozgat'ta pek çok köyler ve şehirlerdeki aileler kök olarak Halep Türkmeni olduklarını hâlâ söylerler.

Suriye nüfusunun çoğunluğu Müslümanlardan oluşur. Müslüman topluluğun ağırlığı Arap'tır, ardından ne hikmetse az sayıda gösterilen Türkmenler ve Kürtler gelir. Halkın büyük bir kesimi Sünnî ve Hanefî'dir. Kürtler arasında Şafiîler mevcuttur. Sünnîlerden sonra ise Şîiler gelir ve onlar da Nusayrîler, İsmailîler ve Dürzîlerden oluşur.

Ülkedeki çeşitlilik, kültürel mirasın zenginliğine katkıda bulunmuş olmakla birlikte, şiddetli çatışmalara ve ayrışmalara yol açmıştır.

Başta Şam/Dımaşk olmak üzere Halep ve Humus gibi şehirlerdeki camiler, medreseler, kütüphaneler, türbeler... tarih içindeki Müslüman devletlerin inşâ ettikleri eserler, İslâm medeniyetinin en önemli kültürel miraslarındandır. Fakat hayfâ ki birçok şah eser, baronların kirli emellerinin eseri olan savaşta tahrip edilmiştir/ettirilmiştir. Şu nokta da bilhassa gözden uzak tutulmamalarıdır: El yazması eserlerin saklandığı kütüphanelerdeki nadide kitaplar ve antik ören yerlerindeki taşınmaya müsait arkeolojik parçalar/heykeller ve rölyefler, güya terör saldırısında tahrip edilmiş gösterilerek kaçırılmıştır.

Suriye, İslâm dünyasında stratejik coğrafî konumu gereği çok önemli bir köprü mesabesindedir. Bulunduğu nokta itibari ile sahip olduğu kültür varlıkları üzerinde bölgesel ve uluslararası güç odaklarının her zaman artma eğilimindeki etkisine daima açıktır.

Çatışmalar sırasında tarihî camiler, medreseler ve arkeolojik alanlar yıkılmış veya ciddî hasar görmüştür. Meselâ, dünyanın en dikkate değer arkeolojik alanlarından olan antik Palmira şehrine yapılan saldırı!, büyük zarar gören Halep'teki Ulu Cami (ki Baas rejimi Emevi Camii de demiş), aynı şekilde zulmün en şiddetlisine maruz kalan Osmanlı eseri Halep Hüsreviye Külliyesi ve daha nice mimarlık harikası... Yezid habîsini ve rûh-ı Haccac'ı aratmayacak şekilde katliama uğratılmıştır.

Dış müdahaleler, mezhep çatışmaları ve iç savaşın ağırlığı altında ezilen ülkede, tarihî eserler sefil aracılar marifetiyle yurtdışına kaçırılmıştır. Bu durum, kültürel varlıkların uğratıldığı en büyük kayıptır. Geri döner mi!? Kim bilir!?

Suriye'de kalan kültürel birikimin korunması her türlü zorluğa rağmen ülkenin geleceği açısından güçlü teminat altına alınmalıdır. Şüphesiz bu yönde ciddî gayret vardır. Başta UNESCO olmak üzere uluslararası kuruluşlar, mesele "dünya mirası" ise şayet, kültürel varlıkların korunmasına daha büyük destek vermek durumundadır.

Suriye'deki muazzam kültürel zenginlik, toplumsal uzlaşmanın sağlanmasında saygın bir araçtır. Din ve medeniyetin kültürel birikimi, birleştiricidir iyi yönetilebilirse. Maşeri vicdanda karşılığı olan camiler ve türbeler, kıvamı farklı da olsa her Müslüman gönülde ciddi bir aks-i sedaya sahiptir.

Suriye'nin İslâm medeniyetinin nakış nakış işlendiği kültür varlığının korunması, yeniden inşâsı ve tahribatın izlerini silecek olan restorasyonu, Suriye devleti ve halkının olduğu kadar İslâm ülkelerinin ortak sorumluluğudur. Bu, tarihî ve manevî birikimin kaybolmasını önlemek için atılması gereken kritik bir adımdır.

Ortak tarih ve ortak hafıza

Suriye coğrafyası, tarih boyunca Türk kültürünün izlerini taşıyan bir bölgedir. Türkiye ve Suriye ilişkilerinin tarihî derinliği malumdur. Suriye ve Türkiye bağı; Suriye Selçukluları, Zengîler, Eyyûbîler, Memlûklar ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinden günümüze uzanan köklü bir birliktelik içinde şekillenmiştir. Bu ilişkiler yalnızca siyasî ya da ekonomik alanlarla sınırlı kalmamış; mimarîden edebiyata, mûsıkîden mutfak kültürüne kadar pek çok alanda karşılıklı bir berekete sebep olmuştur. Antep ve Antakya mutfağının Halep kökü ortadadır.

Türk kültür varlığı, bu bağlamda Suriye'deki taşınmaz kültür mirasından halk hikâyelerine kadar uzanan çok boyutlu derin bir etkileşime sahnedir.

Suriye'de yaşanan insan kaybı ve kültürel yıkım, ortak tarihin/tâlihin eseri olarak inşâ edilen kültür mirasının korunması ve geleceğe taşınması gerekliliğini daha belirgin hâle getirmiştir. Geçmişte olduğu gibi bugün de barış ve dayanışma temelinde yapılacak kültürel işbirliği, sîne dağlayan sürecin ardından yalnızca bir görev değil, aynı zamanda bir sorumluluk olarak karşımızda durmaktadır.

Gözden ırak edilemeyecek gerçek şudur: Suriye'de bulunan Türk kültür varlığı, yalnızca yeniden bir hatırlatma değil, aynı zamanda ortak bir gelecek inşâsı için ciddî bir ilham kaynağıdır. İslâm medeniyetinin haslardan has güzellikler dairesi içindeki Türk kültür mirasının Suriye'deki yansımalarının, iki devlet ve iki millet arasındaki kültürel bağların tahkim edilmesine aydınlık bir yol açacağı şüphesizdir. Unutmayalım ki geçmişin izleri, geleceğin umutlarını da taşır.

Suriye, hepimizin ortak kültür, irfan ve hikmet coğrafyasıdır. Yeni açılan yolda, geçmişin mirasını geleceğin imkânlarıyla buluşturarak, yeni işbirliklerinin ve sahih temelli anlayışların geliştirilmesinin bereketi fevkalâde büyük olacaktır.

Bu çerçevede, yapılacak ve yapana değer katacak değerli işler vardır. Hakikat ufkuna bu hizmetlerin ışığı mutlaka düşer. Şöyle ki:

Şam'da, Ulu Cami/Emevî Camii'nde sırlanmış, Hazreti Zekeriyya Aleyhisselam'ın oğlu Hazreti Yahya Aleyhisselam'ın mübarek başının türbesine gerekli bakım yapana bahttır.

Suriye yoğun bir sahabe coğrafyasıdır. Başta Şam olmak üzere bütün ülkeye on bin civarında sahabenin geldiği bilgilerimiz arasındadır. Sahabe türbeleri ve makamları, başta Suriye olduğu kadar bütün Müslüman âleminin bereket kaynaklarındandır.

Kolay ele geçmeyecek müellif hattı orijinal el yazması eserlerin bulunduğu bir hazinedir ülke. Büyük alimler, yazdıkları ve yetiştirdikleri ile ufukları aydınlatmıştır. Başta Osmanlı devri eseri Zâhiriye Kütüphanesi olmak üzere Suriye kütüphanelerinde bulunan nadide el-yazmalarının akıbetleri hakkında net bilgi alınmalıdır. Çalınıp yok olmadılarsa gerisi kolaydır.

Şam'da, irfan tarihimizin güzide ismi Muhyiddin-i Arabî'nin Yavuz Sultan Selim Han tarafından bulunup yaptırılan camii ve türbesi, Kudüs fatihi ve "Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin" Eyyûbî türbesi, Hazreti Pîr Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî türbesi ile irfan ocağımız Halep Mevlevîhanesi'ne yönelik bir tamir ve bakım, görev olmanın ötesinde büyük manevî prestijdir.

Şam'da, Ashab-ı kiramın büyüklerinden Hazreti Bilâl-i Habeşî Efendimizin Türbesinin restorasyonu; Humus'ta, şanlı mücahid sahabelerden Hazreti Hâlid b. Velid Efendimizin Cami ve Türbesinin yeniden inşâsı; Şam'da, Hazreti İmam Hüseyin Efendimizin kız kardeşi Hazreti Zeynep Validemizin Türbesinin bakımı ve İran'ın her yıl yenilediği halılarının Türkiye tarafından yenilenmesi; Kanunî Sultan Süleyman Han devri vezirlerinden Şam Beylerbeyi Deli Hüseyin Paşa'nın Mimar Sinan'a yaptırdığı Halep Hüsreviye Külliyesi'nin yeniden inşâsı; Kanunî Sultan Süleyman Han'ın Mimar Sinan mühürlü hayır eserlerinden Şam Süleymaniye Külliyesi'nin restorasyonu; Şam Kasyun Dağı'ndaki, Nakşî-Hâlidîlik'in pîri, yolunun Türkiye'deki milyonlarca bağlısı olan büyük velî, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî Türbesinin restorasyonu; Halep Mevlevîhânesi restorasyonu; Dera'da nasipsizlerin yıktığı Allâme İmam Nevevî Türbesinin yeniden inşâsı; Şam'da Muhyiddin-i Arabî Camii ve Türbesinin restorasyonu; Şam Selahaddin Eyyübî Türbesinin restorasyonu; Şam Nureddin Zengî Türbesinin restorasyonu; Zalimlerin sûikastine uğrayan Halep Ulu Camii/Emevî Camii'nin yeniden inşâ edercesine restorasyonu; Şam Ulu Camii/Emevî Camii'nin halılarının yenilenmesi... gecikmemelidir.

Şimdilerde "kamu diplomasisi/kültürel diplomasi" tabiî olarak önemseniyor. Öyle ise bu işlerin getirisinden daha büyük etkiye sebep olabilecek bir diplomasi faaliyeti yoktur.

Suriye ile kültürel işbirliği konusunda şu başlıkların altı çizilmelidir:

* Kültürel Mirasın Korunması ve Restorasyonu: İvedilikle, Türkiye ve Suriye uzmanlarından oluşan güçlü ortak bir ekip kurulmalı, Suriye'deki Türk kültür mirası eserlerinin envanteri çıkarılmalıdır. Hasar görmüş yapılar ve eserlerin restorasyonu için uluslararası fonlardan ve UNESCO gibi kuruluşların desteği alınmalıdır.

* Kültürel Diplomasi ve Eğitim İşbirliği: Türkiye ve Suriye üniversiteleri arasında ilahiyat, tarih, edebiyat, sosyoloji, kültür, arkeoloji ve sanat tarihi alanlarda akademik işbirlikleri arttırılmalıdır.

* Kültürel Etkinliklerin Canlandırılması: Türkiye ve Suriye şairlerinin-ozanlarının, hikâye anlatıcılarının ve sanatçılarının ortak etkinliklerde bir araya gelmesi sağlanmalıdır. Ortak Türkiye-Suriye kültür festivalleri ve mûsıkî konserleri düzenlenmelidir.

* Sivil Toplum ve Yerel Katılım: Kültürel işbirliği yalnızca hükümetler düzeyinde değil, sivil toplum kuruluşlarının organizasyonu ve halkın katılımıyla zenginleştirilmelidir. Halkın kültürel mirasın korunmasındaki rolü teşvik edilmelidir.

Suriye'nin insanî yaralarını sarmak, kültür varlığını korumak ve mirasını/mirasımızı geleceğe taşımak, ortak bir sorumluluğu ve güçlü iradeyi gerektirir. Bu irade de vardır. Kültür, sınırların ötesinde bir bağ kurar; değiştirir, birleştirir, iyileştirir ve dönüştürür. Türkiye ve Suriye ilişkileri, bu bağlamda, yalnızca geçmişin silinmesi mümkün olmayan izlerini değil, barış içinde birlikte yaşama kültürünü de geleceğe taşıyacak insanî bir modeldir.

Mevcut üniter yapısının ve bütünlüğünün öncelikli olduğu Suriye'deki Türk kültür varlığı, yalnızca tarihî bir miras değil, aynı zamanda iki halk arasındaki dostluk ve dayanışmanın sembolüdür. Bu miras, dikkatle korunmalı ve geleceğe taşınmalıdır.

Kültürel işbirliği, tarihî bağların imkânı sayesinde ortak bir gelecek için en güçlü araçlardan biridir. Türkiye ve Suriye ilişkilerinde kültür ve irfan kaynaklarımız, yeni bir başlangıç için ilham verici bir yol haritası sunmaktadır.