Rejimin hızlı çöküşü aslında Şam yönetiminin “kağıttan kaplan” figüründen farkı olmadığını tüm dünya kamuoyuna göstermiştir. Muhalefetin Humus-Şam-Dera hattındaki kuvvetle muhtemel ilerlemesi de rejimin yetersizliğini teyit edecek gelişmeler olacaktır.
Dr. Ömer Behram Özdemir
İdlib ve Halep kırsalında 2020'den bu yana ekseriyetle donuk halde olan rejim ile muhalefet çatışması, muhaliflerin Halep şehrini iki yönden hedef aldığı bir karşı operasyon ile yeniden ısındı. Bu operasyonun ilk sonuçları ise Halep'in rejim elinde kaldığı ve muhaliflerin Rus-İran baskısıyla karşı karşıya kaldığı yıllarda kapasite bağlamında iki tarafın arasındaki dengenin bozulmuş olduğunu dünyaya gösterdi. Muhalif güçler Türkiye'nin de koruması altında politik söylem, idari ve askeri kapasite bağlamında kendilerini sürekli geliştiren taraf olurken rejim ordusu ve kurumları ise Halep'in rejim eline geçtiği dönemden bir arpa boyu yol alamamıştır. Rejim cenahında kurumlara hiç yatırım yapılmamış olan bu dönemde askeri kapasite bağlamında yatırım yapılan unsurlar ise İran ve Rusya'nın sahada aparatlığını yapan bazı rejim birlikleri ve milisleri olmuştur. Moskova ve Tahran'ın sahada sadece kendilerine bağlı yapılara yatırım yapmaları 2024 itibariyle Şam'a bağlı askeri güçlerin disiplinden ve askeri teknolojiden mahrum işlevsiz çetelere dönüşmesine zemin hazırlamıştır. Ayrıca rejim kurumlarına yönelik yeniden inşa sürecinin yaşanmaması da rejim kontrolündeki başta Halep olmak üzere tüm şehirlerde sivillerin hayat kalitesinin günden güne daha kötü hale düşmesine yol açmıştır. Bu iki çıktı ise rejim güçlerinin askeri ve siyasi kapasitesi gelişmiş, koordineli olarak hareket eden muhalif güçlere karşı sahada varlık gösterememesine sebep olmuştur. Rejimin direnememesi bir domino etkisi yaratırken pek çok noktada rejim idaresindeki çürümüş yönetimden zaten bıkmış halk kitleleri rejimin "caydırıcılığını" kaybetmesi üzerine muhaliflere kucak açmıştır.
Hızlı çözülme
Keza rejimin mezhebi ve ideolojik olarak kendi insan kaynağı olarak gördüğü Nusayri, Hıristiyan ve İsmaili azınlıklardan müteşekkil pek çok kasaba muhalif güçlerle gerçekleştirilen diyaloglar ve rejimin artık "güven vermemesinin" de etkisiyle direnç göstermeden ya da çok direnç sonunda silah bırakmaya başlamıştır. Bahsi geçen kasabaların "şebbiha" olarak bilinen rejim milis kuvvetleri için yıllar boyunca insan kaynağı yarattığını göz önüne aldığımızda rejimin kendisine "mecbur olduklarını" düşündüğü azınlık kitleler dahi rejimin düşüş trendinde olduğu fikrini satın almış ve yeni döneme göre pozisyon almaya başlamışlardır. Rejimin hızlı çözülmesi şüphesiz ki bölgeyi takip eden herkes için hatta muhalif güçler ve rejimin kendisi için dahi şok etkisi yaratmıştır. Lakin rejimin ciddi bir kapasite sorunu yaşadığı ve Rusya/İran desteği olmadığı takdirde muhaliflere karşı sahada tutunma ihtimalinin düşük olduğu bölge uzmanlarının farkında olduğu bir gerçeklikti. Burada kimsenin hesap etmediği ya da seviyesini hesap edemediği mevzu Rusya ve İran'ın Suriye'ye yönelik odaklarının ve enerjilerinin 2015-2020 seviyesine ne kadar yakın olduğuydu. Rusya Ukrayna'da giriştiği askeri operasyon ile siyasi ve mali olarak odağını yavaş yavaş Ukrayna'ya kaydırmıştır. Bu durum sahada orta vadeli olarak Türkiye ve muhalifler için avantaj yaratıyor olsa da Rusya'dan açılan boşluğu bilhassa 2020 sonrası İran'ın milis güçleriyle yeniden doldurması sahada büyük bir denge kaybı olmasını engellemiştir. Lakin son bir yıl iki aktör için de yıpratıcı olmuştur. Rusya Ukrayna karşısında pek çok noktada askeri olarak ilerleme kaydetse de Ukrayna güçlerinin Kursk (Rusya) bölgesine yönelik yaptığı sürpriz saldırıyı engelleyememiştir. Ve hatta Ukrayna'daki ilerleme hızının kesilmemesi adına bölgedeki Kursk'a asker kaydırmayarak Kursk'un Ukrayna işgalinde kalmasına göz yummak zorunda kalmıştır. Gerek Kursk tecrübesi gerekse de Rusya'nın Kuzey Kore'den milis getirdiğine dair görüntüler, Çin ve Güneydoğu Asya hükümetlerinden alınan askeri mühimmatlar gibi veriler Moskova'nın tüm askeri odağını Ukrayna'ya kaydırdığına delildir.
Ukrayna'da maksimum kazanım hedefi
Yeniden ABD Başkanı seçilen Donald Trump'ın dış politika vaatlerinden biri Rusya ve Ukrayna'yı hızlıca masaya oturtup savaşı sona erdirmekti. Putin yönetimi Rus ekonomisinin sıkıntılı bir dönemden geçtiğini göz önünde bulundurarak Trump'ın iki tarafı zorla masaya oturtmasından evvel Ukrayna'da maksimum kazanım elde etmeye odaklanmış durumdadır ve bu tercih Suriye'de Rusya'nın hızlı ve etkin bir şekilde muhaliflere karşılık vermesini engellemektedir. İran'a baktığımızda ise 7 Ekim sonrası süreçte İsrail'in çatışmayı bölgesel bir gerginliğe dönüştürerek İran'ı tabiri caiz ise törpülemeye yönelik hamlesine Tahran kendini koruyacak bir karşılık verememiştir. Lübnan'a yönelik İsrail saldırılarında Tahran'ın Suriye hattındaki en büyük ortağı Hizbullah'ın Nasrallah dahil tüm komuta kademesi tasfiye edilmiş ve örgüte büyük darbe vurulmuştur. İran içerisinde ise başta İsmail Haniye suikasti olmak üzere İsrail'in Tahran yönetimine meydan okuyan askeri ve istihbari hamleleri olmuştur. Tüm bu hengame içerisinde Suriye'de de İsrail hava saldırıları vites yükseltmiş ve stratejik önemdeki İran tesislerinin ve İran Devrim Muhafızlarına bağlı komutanların hedef alındığı bir süre yaşanmıştır. Tüm bunlar Halep başta olmak üzere pek çok noktada İran destekli milislerin daha fazla kayıp yaşamamak ve güç toplamak adına bölgeden çekilerek Lübnan ve Irak'ta konuşlanmasına yol açmıştır.
Son tahlilde bakıldığında Halep'i alarak savaşın dengesini kendi lehine çeviren rejim ve müttefikleri aradan geçen uzun yıllarda rejimi askeri ve idari olarak yeniden yapılandırma yoluna gitmemişlerdir. Rejimin iki sponsoru olan Moskova ve Tahran'ın sadece kendi uzantılarına yatırım yapmaları rejimin diğer unsurlarının günden güne erimesine yol açarken hem Moskova hem Tahran'ın daha büyük güvenlik meseleleri ile meşgul olmaları uzun yıllardır kapasite gelişimi yönünde hareket eden Suriye muhalefetine Halep'te karşı bir hamle için ciddi bir fırsat yaratmıştır. Rejimin harekatın devamındaki hızlı çöküşü ise aslında Şam yönetiminin "kağıttan kaplan" figüründen farkı olmadığını tüm dünya kamuoyuna göstermiştir. Muhalefetin Humus-Şam-Dera hattındaki kuvvetle muhtemel ilerlemesi de rejimin yetersizliğini teyit edecek gelişmeler olacaktır.