Panaptikon'dan poliptikon'a: Korku ve rüya arasında insanoğlu

Prof. Dr. Celalettin Yanık/ Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
3.07.2024

Daha fazlasını çabalamak için gösterdiğimiz performatif eylemlerin tamamına yakını bizleri, daha aza gark etti. Daha az mutlu, daha az huzurlu, daha az sevinçli olmaya başladık artık. Buradaki diyalektik şu soruda saklı gibi: Daha fazlayı isteyenler daha azda daha fazla mı mutlu olacaklardı yoksa daha fazla korku ile mi kaplanacaklardı? Teknolojik yeniliklerin her biri ister istemez şu duygu yükü ile bizleri karşılar: Rüya ve korku.


Panaptikon'dan poliptikon'a: Korku ve rüya arasında insanoğlu

Prof. Dr. Celalettin Yanık/ Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölümü

Gündemin yoğun iç ve dış politik gelişmeleri arasında haber sitelerinde yayımlanan Google'ın yeni yapay zekâ uygulaması gözlerden kaçmış oldu. Haberde geçen ifadelere bakıldığında Google, yapay zekâ destekli yeni araçları arasında, telefon görüşmelerini dinleyerek dolandırıcılık girişimlerini saptamayı amaçlayan bir özellik sundu. Bu özellik ile telefon görüşmeleri, yapay zekâ tarafından dinlenerek, bir dolandırıcılık şüphesi erkenden tespit edilebilecekti.

Görünüşte, yapay zekâların ve diğer benzer teknolojilerin temel mantığını işleten bir düzenleme söz konusu: Hayatı size rağmen ve sizin için kolaylaştırma. Yapay zekâların, gündelik hayatımızın tüm alanlarına sirayet etmesinden bugüne, "yeni" teknolojilerle içli dışlı olduk ve görünen o ki, olmaya da devam edeceğiz. Kullandığımız "akıllı" cihazların hemen hepsi, sahip oldukları "akıl" ile bizlere yön göstermeye ve yardımcı olmaya çalışıyor. Yapay zekâlar, hastalıkların tedavisi, işe alım süreçleri, beğeni ve algıların biçimlendirilmesi hususlarında yardımcı aktör konumunda yer alırken, artık bu yardımcılık, sizin için doğrudan karar vermeye doğru evrilmektedir. Karar verme noktasında yapay zekânın yer alması akademik alandaki yoğun tartışmaların ilk gündem maddesi haline dönüşmüştür.

Önemli olan, yapay zekâ için geliştirdiğiniz algoritmaların sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlamak, sonrasında keyifle çayınızı yudumlamaktır. Çünkü artık sizin yerinize ve sizin adınıza tüm uğraşıların altından kalkabilecek bir "zekâ" var! Bu zekâ, her taraftan gelen enformasyonları kodlar, işler, analiz eder ve size en uygun olanı sunar. Artık bir enformasyon cehennemine odun taşıyan veriler diyarı içerisindeyiz. Trafiğin yoğun olduğunu ve nerelerin kırmızı hatlarla kaplandığını mı öğrenmek istiyorsunuz, navigasyonda konumunuzu açın ve öğrenin; sadece bu da değil, elbette sizin için hangi yolun daha kullanılabilir olduğunu sağlayan yeni rotasyon yükleniyor komutu ile belirtilen rotasyona doğru direksiyonunuzu yöneltin ve gitmek istediğiniz yere daha kısa sürede ulaşma imkânına kavuşun. Ne müthiş bir modern dünya kurgusu öyle değil mi? 2000'li yılların başında bu kurgu reklamlar ile zihnimizin en karanlık noktalarına işlenmişti zaten: Daha fazlasını iste!

Evet, hepimiz, gündelik hayatın derin kaotik yapısı içerisinde hep daha fazlasını istedik ve bu sayede daha hızlı, daha akışkan, daha akıllı modernler haline gelmek için çabaladık. Daha fazlasını çabalamak için gösterdiğimiz performatif eylemlerin tamamına yakını bizleri, daha aza gark etti. Daha az mutlu, daha az huzurlu, daha az sevinçli olmaya başladık artık. Buradaki diyalektik şu soruda saklı gibi: Daha fazlayı isteyenler daha azda daha fazla mı mutlu olacaklardı yoksa daha fazla korku ile mi kaplanacaklardı? Teknolojik yeniliklerin her biri ister istemez şu duygu yükü ile bizleri karşılar: "rüya ve korku".

İnsan ve makine ortaklığı

Rüya tarafı ütopyalarda sunulan müreffeh ve huzurlu bir sosyal hayat için insanın ve makinenin ortaklığıdır. Distopyalarda ise sunulan bu ortaklığın "hiçliği"dir. Çünkü makineler ve teknolojik öğeler, insanın çevresinde değil de merkezinde yer aldıkça panoptikona doğru gidilecektir. Panoptikon, pragmatist Bentham tarafından bir gözetleme ve denetleme binası olarak tasarlanmıştır. Tek bir merkezden ve bu merkez doğrultusundan her yerin gözetlenmesini sağlayacak bir bina. İnsanoğlunun kendi türü üzerinde o güne kadar görülmedik bir denetim mekanizmasını ve binasını şekillendirme şerefi Bentham'a ait olsa da sonrasında herkes bunu kabullenerek sosyal alanlarda benzer panoptikonlar inşa etme yolunu tercih edecektir. Aslında pre-modern toplumlarda da gözetleme ve denetleme mekanizmaları vardı ve bunlar işlevseldi. Örneğin mahalle, şimdi konformist bir özlem hissi ile yad etme telaşına düştüğümüz bu sosyal yapı, gündelik hayatın işlevsel kontrol, denetleme ve gözetim mekanizmasıydı. Bunun kurumsal ve bürokratik hale gelişi, inşa edilen panoptikonlar sayesinde vücut buldu. Evlerin içini merak eden komşularımızın bu merak hissi ve "güdü"sü, panoptikonun gözetleme kulesi ile yerine getirilmiş oldu. Ancak insanoğlu bununla yetinmeyerek, yani gözetimin zevkine ve fevkaladeliğin fevkine ulaşmayı amaçlayarak ve hedefleyerek, panoptikonu da aşan bir yapıyı inşa etmeye başladı.

Yapay zekalar arası enformasyon akışı

Modern motto, gözü merkeze almaktı ve bu, panoptikonun gözü oldu. Gözetim ve denetim, merkezi otoriteler tarafından araçsallaştırılınca ve bu politik hezeyan ile birlikte daha da fazlası talep edildikçe, işin rengi bir anda daha da fazla gözetlemeye, denetlemeye ve dinlemeye kadar uzandı. Denetleyenin ve gözetleyenin de gözetlenmesi ve denetlenmesi gereken matris, herkesin herkesi gözetlemesine kadar uzanarak, her yere ve biçime uzanan bir gözetim ve denetim mekanizmaları ağı ile karşı karşıya kalmamıza sebep oldu. Dolayısıyla tek merkezli panoptikonun yerine artık poliptikon doğması gerekiyordu, bunun doğumu gerçekleşti ve her birimiz bugün doğumunu hem bir rüya hem de bir korku ile izliyoruz. Poliptikon, panaptikonun tek merkezinden ziyade çoklu merkezleri içermektedir. Yapay zekâların birbiri arasındaki enformasyon akışı, nesnelerin internetinin sonucunda şekillenen bir gözetim ve denetim mekanizmasıdır. Poliptikon, panaptikondan farklı olarak enformasyonların akışını ve iletimini tek merkezde konumlamaktan daha çok, bu farklı yönlerden gelen enformasyonların akışının sağlanması, yorumlanması ve gözetimin devamı noktasında tek bir merkezin hâkimiyetini ifade etmemektedir. Bu bir rüya, çünkü her şeyi bilmek isteyen insanoğlu için mükemmel ve kullanışlı bir aparat; korkuyoruz, zira bilinmedik ve üzerimize kara bulutlar çökertebilme ihtimali var...

Gözetleme kapitalizmi

"Gözetim kapitalizm"i gündelik hayatımızın her anında ve yanı başında olduğundan gözetlenmenin ve denetlenmenin biliniyor olmasına rağmen hiper şizofrenik karakterlere bürünmeye başladık. Gözetlenmenin ve denetlenmenin kaçınılmaz olduğu hayatı, her birimiz, hep birlikte kendi ellerimizle yarattık. Gözetleme kapitalizminin uysal bir tüketicisi ve üreticisi olmanın verdiği dayanılmaz hafifliği sosyal medyada ünlü, uzman, şöhret ve bilumum daha ne kadar kendiliklerimizi sunma çabası içerisinde olmayla, sadece kendi bedenlerimizi değil elbette ki, başkalarını da bu performatif eylem içerisine dâhil etmeye çabalamamızla yaşıyoruz. Kamusal ve özel ayrımının ortadan kalktığı bu gözetlenme senfonisi, kendisini akıllı cihazların ekranlarında gösterme gayretine dönüşmüştür. Her yerde gözetlendiğimizin kurumsal olmasını bilmemize rağmen yine de denetleniyor olmanın verdiği haz, başka bir haz haline dönüşmüştür.

Eyleyen insanın neden ve nasıl eylediğini anlamak olarak sosyolojiyi tanımlama çabasındaki Weber'in bu sorgusu, bugün yapay zekâlar sayesinde anlaşılmaya ve açıklanmaya çalışılıyor. Yapay zekâlara entegre edilen kentsel kameralar, eyleyen insanların eylemlerini gözetlemekte ve denetlemekte. Şimdi gözetim "ses"e yöneliyor. Konuşmadaki ses, önem kazanıyor. Gözetlemenin sese yönelmesi bir poliptikondur. Sesten dolandırıcılık girişimlerinin hangi algoritmalar kullanılarak yapılacağını bilmeden bizler, yapay zekâ analizleri aracılığıyla suçlunun bulacağına dair temin ediliyoruz. 1800'lü yılların katı deterministik frenolojisi ile "ses" titreşimleri ve kelime ağırlıklarını analiz ederek suçluyu bulma metodu ne kadar benzerlik sergiliyor. Kelimeler-hangi kelimeler?-sizi, beni, hepimizi ele verecek.

Bu yazıyı tamamlamadan önce bazı hususların altlarının çizilmesi gerekiyor. İlk olarak, yapay zekâlar her yerden gelen enformasyonların tek bir merkezden kontrolünü mümkün mertebede ortadan kaldırmaya yönelik poliptikoncu bir perspektif sunduğu müddetçe sosyal dünyada özgürlük alanının genişletilebilmesi, ancak kullanılan algoritmaların nasıl ve ne şekilde geliştirildiğinin bilinmesi ve bunların kamuoyuyla paylaşılmasıyla mümkündür. Algoritmaların belirlenmesinde ve geliştirilmesinde ülkelerin birtakım hedeflerinin ön planda olduğunun akılda tutulmasında fayda vardır. Zira sosyal ve politik alanda karşılaşılan problemlerin çözümü için öne sürülen yapay zekâların, fayda mantığındaki panoptikoncu denetim ve kontrol mantığına uzanabileceğini, bu kontrol ve denetimin daha çok yapay zekâların üretildiği ülkelerin hedeflerine dönebileceğini ifade edebiliriz. Google'ın geliştirdiği bu yapay zekânın, geliştirilen ülkenin hedefleri ile bağlantılı olup olmadığı hakkında bir bilgiye sahip olmamamız bunun en önemli delili hükmündedir. Nihayetinde ülkemiz sosyal ve politik kamu alanının özerkliğinin ve özelliğinin kaybı ile bir öteki poliptikonun zaferi neticelenebilir. X sosyal medya platformunun dahi yasal zorlamalar ve baskılar neticesinde ofisini ülkemizde kuracağını beyan etmesi bunun gerekirliliğini gün yüzüne çıkarmaktadır.

İkincisi, hâlihazırda kullanılan yapay zekâlar, üretildikleri algoritmaları ile "bizim" tüketimimize sunulmaktadır. Bu yapay zekâlar üzerinden yapılan her bir arama, araştırma, uygulama vb. öğeler, bir anlamda, bu yapay zekâlar için tüketici olmamıza neden olmaktadır. Yani bir üretim ve tüketim kültürü dolaylı bir şekilde üzerimizde kurgulanmaktadır. Dolayısıyla yapay zekâlar sadece yapay zekâlar değildir; bir "başkasının" tüketim ve üretim kültürünün doğrudan dayatmasıdır. Dikkat edilirse, birer tüketici olarak bizlere sunulan bu yapay zekâlarla entegre bir hayat alanı sunulmakta, dolaylı bir şekilde bu hayat alanının pandomimi oynanmaktadır. Tekniği alalım kültürünü almayalım gibi naif bir söylem biçiminin ilk elde sosyolojinin bize sunduğu analitik düşünce çerçevesinde mümkün olmadığını biliyoruz. Bu konuda şu sorulabilir: Poliptikondan kaçış söz konusu olabilecek midir? Bu yapay zekâlar üretildiği sürece bir kaçışın olması mümkün görünmemektedir, ancak kamusalın ve bireyselin özgürlüğü adına bu yapay zekâların algoritmalarının altında yatan derin ideolojik birikimi bilmek önemli olacaktır. Bu bilindiği takdirde bu tür yapay zekâ mistifikasyonlarına karşı stratejiler geliştirilebilecektir. Aksi takdirde biliyor olmamıza rağmen kullanmaya devam etmemizde sergileyeceğimiz her bir konformist alan, hiper şizofrenilerin "daha da fazla" üretilmesine neden olacaktır.