Basınımız 80’e kadar büyük ölçüde, Cumhuriyet gazetesi, Karacanların Milliyeti, Simavilerin Hürriyet ve Günaydını ve Kemal Ilıcak’ın Tercümanından ibarettir. Seksen sonrası Özal ile matbuat medyaya dönüşür ve çeşitlenme başlar.
Celal Tahir / Araştırmacı - Yazar
Erol Simavi ve Günaydın gazetesi sahibi ağabeyi Haldun Simavi, uzun yıllar basın dünyasının kralları gibiydiler. Bu, Erol Simavi’nin, Hürriyet gazetesini Aydın Doğan’a satmasına kadar devam etti. Simavi kardeşler yalnız basında değil, siyasi iktisadi ve kültürel hayatta da söz sahibi idiler. Babaları Sedat Simavi Hürriyet’in kurucusudur. Sedat Simavi’nin dedesi Süleyman Paşa, babası ise Hamdi Bey’dir. Annesi Sultan II. Abdülhamid’in sadrazamlarından Saffet Paşa’nın torunu Aliye Hanım’dır. Hamdi Bey, V. Murad’ın hastalığında Veliahd II. Abdülhamid ile yapılan pazarlık esnasında olayların içindedir. Levent Çiftliğinde oturan Veliahd Abdülhamid ile birkaç defa görüşerek, Mithat Paşa ile gizli temasına yardımcı olur. Sonrasında Sultan II. Abdülhamid tarafından Canik’e (Samsun) mutasarrıf tayin edilir, bir nevi sürülür. İki yıl sonra, Samsun Mutasarrıflığından, son görev yeri olan Sakız Adası Mutasarrıflığına tayin edilir. Sakız adasına gitmek için vapurla geçerken İstanbul’a girmesine izin verilmez. Küçük oğlu Sedat (Simavi) dadısının eline yapışarak Beşiktaş açıklarında demirlemiş olan vapura sandal ile gider. Babasını görmesi ve elini öpmesi böylelikle mümkün olabilir. Bu hatıra, Sedat Simavi’nin hafızasına nakşolmuş ve davranış çizgisini etkilemiş olmalıdır. Hariciye Nezareti tahrirat-ı hariciye ve umur-u mühimme-i siyasiye müdürü iken, ardı ardına son iki Padişah Sultan Reşad ve Sultan Vahdeddin’e başmabeyincilik yapan Lûtfi Simavi Bey, Sedat Simavi’nin ortanca amcasıdır. Büyük amcası ayan azası Şükrü Paşa’dır. Sedat Simavi babasını çocuk yaşında kaybeder. Galatasaray Sultanisinde velisi de olan amcası Lûtfi Simavi Bey’in çocuğu olmadığından çocukluğu onun yanında geçer. Süleyman Paşa’nın oğulları, Hamdi Simavi Şükrü Paşa ve Lûtfi Simavi Bey’in II. Abdülhamid’ten Vahdeddin’e kadar belirli bir etkinliği vardır. Sedat Simavi’nin etkinliği Hürriyet gazetesi ile 1948 sonrasıdır. Erol Simavi ve ağabeyi Haldun Simavi’nin etkinliği ise, 1960 sonrasından, Hürriyet gazetesinin 1994’te Aydın Doğan’a satılmasına kadardır. Demek ki, şimdi burada bahse konu olan, Osmanlı’nın sonundan günümüze kadar üç kuşak çok zaman birinci dereceden tesir etmiş bir ailedir. Sedat Simavi uzun bir basın-yayın hayatının kendisine kazandırdığı tecrübeden sonra 1946 yılında Hürriyet gazetesini çıkarır. Bunun üzerine muhtelif yorumlar yapılır. İbrahim Arvasi’nin yazdığına göre Sedat Simavi gazetenin kuruluşunda makine aksamı için gerekli mali desteği Burla biraderlerden alması bunlardan biridir. İbrahim Arvasi şöyle yazar “bundan otuz sene evvel, paranın en kıymetli zamanlarında (kırklı yıllar kastediliyor y.n.) Burla Biraderler kendisine bir milyon yedi yüz bin liralık bir çek verdiler (...) Ayrıca makineleri yenilenir... Karşılığında Yahudi-Mason ideolojisine hizmet etmesi istenir.” (1)
‘Su katılmamış Türk’
Bu satırlar doğrudan veri olarak alınabilir mi? Hayır. Ancak Sabahaddin Zaim Bir Ömrün Hikâyesi’nde de, Yusuf Türel’den şunları aktarmaktadır: “Hürriyet’in sahibi Erol Simavi’nin babası Sedat Simavi son derecede fakirdi. Beylerbeyi’nde otururdu. Hanımı da rahmetli yengemin akrabası olan Nebahat Hanım’dı. Sedat Simavi’nin bir ceketi, bir de pantolonu vardı. O zaman henüz kuru temizlemeciler olmadığı için elbiseler benzinle silinerek temizlenirdi. Hanım da pantolonu aynı şekilde benzinle silmiş, sonra da ütüyü üzerine sürünce pantolon birden parlamış. Kadıncağızın saçları tutuşmuş ve bu şekilde vefat etmiş.” (2)
Bu aktarılanlar doğru ise sermayenin Burla Biraderlerden veya bir başka yerden gelmesi olmayacak bir şey değildir. Diğer yandan bilinmesi gerekir ki, Sedat Simavi Hürriyeti ısmarlama çıkarmış değildir. Çünkü nevzuhur bir şahsiyet değildir. Hürriyet’ten önce, matbuat hayatında 25 senelik geçmişi vardır. Zikretmek gerekir ki Simavi ailesi ise bu söylenenleri kesin bir dille reddeder. Sedat Simavi sermayede kimsenin hissesi olmadığını, kendisinin “su katılmamış Türk” olduğunu vurgular. Burla Biraderlerin makineleri üreten ABD firmasının Türkiye mümessili olması sebebi ile makinelerin onlardan satın alındığını, parasının son kuruşuna kadar ödendiğini, kendilerine tenzilat dahi yapılmadığını söylemektedirler. Elbette kişilerin kendi beyanları dikkate alınmalıdır. Simavi ailesi kendilerine isnat edilen “dönmelik” suçlamasını da reddetmektedirler. Aile şecerelerinin açık olduğunu ve Müslüman ve Türk olduklarını söylemektedirler.
Farklı bir solcu olduğu için, sahibi olduğu Tan gazetesi başına yıkılan Zekeriya Sertel, 1946 yılında Hürriyet gazetesini çıkarmasından sonra Sedat Simavi’ye iş için ricaya gider. Sertel hatıralarında Sedat Simavi’nin kendisini geri çevirdiğini yazar. Z. Sertel Simavi’ye geldiğinde o yanında iş vermeye yanaşmamıştır. Bunun devlet tarafından Sertel’in üstünün çizilmiş olmasıyla irtibatı olduğu açıktır. Misyonu ‘merkezi tutmak’ olan Hürriyet’in kapısı bu gibi insanlara kapalıdır. Sedat Simavi’nin İstanbul’un fethinin 500. yılının kutlanması için ısrarcı olduğu da bilinmelidir. İstanbul’un fethi kutlamaları, özellikle sağ-muhafazakâr cenahın alamet-i farikasıdır. Ama o vakitlerde Sedat Simavi de ısrarcıdır.11 Eylül 1953 tarihli yazısında Simavi, “Hoca Efendiyi ben niçin tenkit ettim? (zamanın Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü) 500 yıllık Türk İstanbul’un fetih yıl dönümünü Yunanlıların hatırı için kutlatmadı diye her Türk gibi ben de feveran ettim.” (3)
27 Mayıs’ın arkasında
Demokrat Parti iktidarında 1955 yılından sonra başyazarı olduğu Hürriyet’te Kıbrıs meselesinde bu kadar ön alması önemlidir. 21 Ekim 1953 tarihli yazısında Sedat Simavi şu cümleleri yazar: “Köprülü Antalya’da ‘Kıbrıs bizimdir’ diyecek yerde mutadı vechiyle lafı ağzında o kadar geveledi ki... Hani bu adanın Rum olduğunu iddia etseydi kimse itiraz etmeyecekti”
Sedat Simavi ile zamanın Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü bu sebepten mahkemelik olur. Esasen CHP döneminde Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak “bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur” şeklinde beyanat verir. Köprülü de bu çizgiyi izler. Bundan ötürü Sedat Simavi’nin hışmına uğrar. Merkezi Londra olan “Kıbrıs Türk’tür” cemiyetinin kurucuları arasında Sedat Simavi yoktur. Ve fakat fikir babası/hamisi gibidir. Cemiyet kurucularından Hikmet Bil, Sedat Simavi ile yakın dosttur ve avukatlarındandır. 6-7 Eylül hadiselerinin Londra’da üçlü konferans sürerken, Fatin Rüştü Zorlu tarafından Menderes’e çekilen telgraf neticesi Menderes’in emri ile başladığı kanaati, büyük ölçüde Hikmet Bil’in Yassıada’daki şahitliğine dayanmaktadır. Ve yine Hikmet Bil’in kendisinden başka şahidi olmayan hatıratına ve yorumlarına...
6-7 Eylül hadisesinden sonra Kıbrıs Türk’tür cemiyeti, nöbetçi mahkemenin kararıyla “görülen lüzum üzerine” kapatılır. 6-7 Eylül hadisesinden önce Türkiye’nin tezi “Ada İngiltere’nin idaresinden çıkmamalıdır; çıkacaksa -Kıbrıs’ı bizden aldığından- yine Türkiye’nin olmalıdır” şeklinde idi. 6-7 Eylül’den sonra ise, Türkiye “Ada’da iki halk vardır, bu dikkate alınmalıdır” şeklinde “taksim tezini” savunmaya başlar. Yani Türkiye’nin pozisyonu bir adım geriye gider.
Sedat Simavi’nin 1953 yılında ölümünden sonra Hürriyet’in başına, oğulları, Haldun ve Erol Simavi geçer. Doğal olarak 27 Mayıs desteklenir. Sonrasında Talat Aydemir olayına Erol Simavi’nin dahli olması bilinmesi gereken bir hadisedir. 27 Mayıs sonrası başarısız darbe girişimi neticesi asılan Çerkez kökenli Talat Aydemir cuntası ile Erol Simavi’nin irtibatlı olduğunu genel müdürü Necati Zincirkıran anlatır: “Saat 21.30’da Dünya gazetesinin müdürlerinden Hayri Alpar gazeteye geldi. Bana ‘Yanlış bir iş yapıyorsun, hem kendini hem de gazeteyi tehlikeye sokuyorsun. Değiştir bu manşeti’ dedi. Tepem atmıştı. Sen kimden yanasın, diye bağırdım... Salondan çıkarken kulağıma ‘Erol Bey de bu işin içinde’ demez mi? “ (4) Ve 12 Mart sonrası Hürriyet’in genel yayın yönetmeninin Orhan Erkanlı’dır. Erkanlı, 27 Mayıs’ı gerçekleştiren subaylar arasındadır ve 27 Mayıs sonrası kurulan MBK üyesidir. 27 Mayıs’ın meşhur, iki Orhan’ından biridir. İki Orhan’dan diğeri daha da önemlidir, o Orhan Kabibay’dır. Orhan Erkanlı, 12 Mart sürecinde 9 Mart cuntasının basın içerisindeki irtibatlarından biri gibi gözükmektedir. Erol Simavi’nin önce Talat Aydemir cuntası ile irtibatlı olması, sonra Orhan Erkanlı’yı Hürriyet’in genel yayın yönetmenliğine getirmesi dikkate değer bir husustur. Ve Alpaslan Türkeş tarafından doğrulanmamakla beraber Erol Simavi, Alpaslan Türkeş’in kendilerine Mason olmak için müracaat ettiğini söyler. Emin Çölaşan ile mülakatında Erol Simavi 27 Mayıs’ın kudretli albayı Türkeş’ten 14’ler tasfiye edilmeden önceki -iç darbe- planını ve destek talebini dinler. Söz Masonluğa gelir. “Bana masonluğu anlatın dedi, anlattım. ‘ben de olayım’ demez mi? Kendimi yine tutamadım: ‘O kadar kolay değil albayım’ deyiverdim” (5)
1964 yılının Kasım ayında Adalet Partisi genel başkanı Org. Ragıp Gümüşpala’nın Ortaköy Lido otelinde beklenmedik ölümü üzerine, Sadettin Bilgiç ve 27 Mayıs’ın tasfiye ettiği hava kuvvetleri eski komutanı Org. Tekin Arıburun’a karşı Haldun Simavi’nin de desteklediği Süleyman Demirel Adalet Partisi genel başkanlığını kazanır. Zaten Bilgiç’in seçilmesi beklenirken Demirel’in seçilmesini kongre delegeleri de anlayamamıştır. Lakin 12 Mart’a doğru Demirel ile Haldun Simavi’nin arasına karakedi girer ve işler tersine döner. Simaviler, 12 Mar’ta doğru gelirken dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ile uğraşır. Bu durum 12 Mart’ın sebepleri arasında sayılır. Haldun Simavi’nin yalısındaki mürebbiyenin İngiliz gizli servis elemanı olduğunun Demirel tarafından iddia edilmesi bu savaşın arka planını anlamak açısından önemlidir. Necati Zincirkıran, “12 Mart’a biraz da biz sebep olduk” diye yazar. İfade gerçeğin tamamen dışında değildir.
Özal sonrası basın
Bizim basın hayatımız 80’e kadar büyük ölçüde, Cumhuriyet gazetesi, Karacanların Milliyeti, Simavilerin Hürriyet ve Günaydını ve Kemal Ilıcak’ın Tercümanından ibarettir. Seksen sonrası Özal ile matbuat medyaya dönüşür ve çeşitlenme başlar. Bu dönemde İzmir de Yeni Asır gazetesinin sahibi Dinç Bilgin Sabah’ı alarak basındaki bu yeknesaklığı kırar. Ve Asil Nadir TGRT ve Uzanlar da kervana katılınca bu biraz daha kırılır. Aydın Doğan Milliyet’i Ercüment Karacan’dan 1979’da satın alır. Oğlu Ömer Karacan, Sabah gazetesindeki bir röportajında, babasının Abdi İpekçi’nin öldürülmesinden tedirgin olduğunu ve gazeteyi satarak basın dünyasını terk ettiğini söyler. Merhum Turgut Özal’a 1988 senesinde düzenlenen suikastın gündeme gelmesi ile Hürriyet gazetesinin eski sahibi Erol Simavi’nin de adı gündeme gelir. Erol Simavi cevaben bunu reddeder. Hatta Özal ile arasının gayet iyi olduğunu da beyan eder. Özal suikastının ve ölümünün karanlık noktalarının açığa çıkması gerekir. (*) Abdi İpekçi’nin öldürülmesine benzer bir şekilde, Hürriyet’in genel yayın yönetmeni Çetin Emeç 1990 yılında öldürülür. Cinayeti İslami Hareket Örgütü üstlenir. Simavi 1993’te Hürriyet’in yüzde 25’lik hissesini Erol Aksoy’a geri kalan hisseleri de 1994 yılında Aydın Doğan’a satar. Burada Koç topluluğunun Aydın Doğan’a bir şekilde destek olduğu da söylenir. Simavilerin eskiden beri birçok kişi ve çevre ile arasının sorunlu olması yalnız kalmalarına ve Erol Simavi’nin Hürriyeti satmasına sebep olmuş olabilir. Nihayetinde Hürriyet el değiştirir. Aydın Doğan Simavi’nin yerine basının yeni imparatoru olur.
1-İbrahim Arvasi, Tarihi Hakikatler s.119
2- Sabahaddin Zaim Bir Ömrün Hikâyesi s. 306
3-) Hürriyet’teki Yazılarıyla Sedat Simavi 1948-1953 Derleyen: Orhan Topçuoğlu, s.168
4-) Necati Zincirkıran Hürriyet ve Simavi İmparatorluğu s.116-117
5-) İlhami Soysal Dünyada ve Türkiye de Masonluk ve Masonlar s. XXXII
(*)Erol Simavi ile birlikte emekli Org Sabri Yirmibeşoğlu’nun da Özal suikastında, adı geçmektedir. Org Sabri Yirmibeşoğlu da, Erol Simavi de, iddiaları kesin olarak reddetmektedir. Bunu belirtmek lüzumludur. Bu arada, Sabri Yirmibeşoğlu adı -6-7 Eylül’e ilişkin olarak, Fatih Güllüoğlu’na söylediği “özel harp işiydi” sözü hatırlanmalı- Sedat Simavi ile dolaylı olarak, aynı kareye giriyor gibi gözüküyor. İlginçtir.