Valinin TSK'yı "deprem konusunda yardıma gelin" diye davet etme yetkisi var. Bu şu demek: Yetki kullanımı ve müdahale için EMASYA'nın olması gibi bir zaruriyet yok. Aynı durum OHAL için de söz konusu. OHAL'in "vur emri" getirdiği, "seçime dönük olduğu" vb ifadelerin hiçbirinin gerçeklikle ilgisi yok. OHAL, yaşanan tabii afet için geldi. Ve bu maksatla kullanılacak.
Cüneyd Altıparmak / Hukukçu
Cumhuriyet tarihinin değil belki de bu coğrafyanın gördüğü en büyük doğal afeti yaşadık. Afet, en büyük içi deprem olarak dünya tarihine geçti. Etkileri uzun sürecek ve bu süre zarfında daha çok konuşacağımız bir deprem bu. Üzgünüz... Bedenimiz sağ belki ama ruhumuz enkaz altında. Her ölüm, bizim. Yaralanan her kişi biziz. İçimiz yanıyor... Yardımın, yardımlaşmanın, çare olmanın siyasi argümanlara dayanak olarak sunulduğu bir ortamdayız. Depremi "fırsat bilmek" gibi bir ahlaki sorunla karşı karşıyayız. Nefret duymanın bir sınırının olmadığını da görüyoruz. Şaşkınız... Bu zor günler bitecek. Ama acı bir tablo ile karşı karşıyayız. Bu aşamada nelere dikkat etmeliyiz bunları belirtmek istiyorum. Depreme maruz kalmış birisi olarak çok net biliyorum. Şok etkisi ile zihin adeta donuyor. Ne yapacağını bilemiyor insan. Sonrasında ise çok geç olabiliyor. Belki de olayı yaşamayanların, yardıma gelenlerin, sorumluluk sahibi hisseden herkesin, deprem mağdurlarını doğru yönlendirmeye odaklanması, onlara yol göstermesi, fikir vermesi en büyük yardım... Olayın dışındakilerin "suçlayıcı ifadelerden, mağdur kitleyi öfkelendirecek yaklaşımlardan kaçınması gerekli" denmesinin sebebi de bu bence. Sorunları, aksaklıkları dile getirmek pek tabii ki gerekli ama bunun dili ve üslubu daha mühim. Ben bu yazıda bir hukukçu olarak birtakım noktalara dikkat çekmek istiyorum. Amacım bilgi vermek. Yaygın birkaç bilgiyi de mümkünse izah ederek düzeltmek.
Hasar tespiti ve hukuki durum
Deprem meselesinde -gözlemlediğim kadarı ile- temel üç aşama var diyebiliriz. Birincisi intikal ve arama-kurtarma faaliyetleri. İkincisi mağdurlara yardım. Üçüncüsü ise hasar tespiti. İlk iki konunun hukuki yönü yok. Bu konudaki protokoller var. Ve bunlar ciddi bir uzmanlık alanı. AFAD'ın mevzuatı ve arama kurtarma uzmanlarının güvenlik ve etik protokollerinin de olduğunu belirtmek isteriz. Hepimiz binalarımız için tereddütlüyüz. Deprem bölgesindekiler evleviyetle şüphe duyuyor. Depreme maruz kalalım veya son depremle ilgimiz olmasın. Fark etmez. Binamızı kontrol ettirmekte bir beis yok. Deprem sonrası kriz masaları, Valilik, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri ve Belediye bünyesindeki uzmanlar ve buna ilişkin görevlendirilecek mühendisler aracılığıyla bina denetiminin yapılması mümkün. Hazırlanan rapor sisteme yükleniyor. E-Devlet üzerinden bunun görülmesi mümkün. Deprem sonrası veya her zaman Belediyeden, Çevre ve Şehircilik Müdürlüğünden, ALO125'ten, E-Devlet üzerinden binanın kontrol edilmesini talep etmek mümkün... Bu süreci beklemeden özel bir mühendis, yapı denetim uzmanı ile de buna ilişkin bir rapor tutmak mümkün. Binadaki şüpheli durumları fotoğraflamak hatta eski fotoğrafları temin edip bir dosya hazırlamak iyi olacaktır...
Raporun tutulması
Bina 1999 yılından önce yapılmışsa, projesiz ve ruhsatsız yapılmışsa, inşaatında hazır beton kullanılmamışsa, kolon ve kirişlerde özellikle çapraz biçiminde çatlaklar varsa, dere yatağı gibi güvensiz bölgelere yapılmışsa, yan binalarda göçme ve yıkılma varsa otomatikman riskli kabul edilir. Deprem sonrası bunlara ek olarak tüm binaların tek tek incelenmesi şarttır. Zira, her yapının durumu, depreme maruz kalma biçimi farklı olacaktır. Hasar tespit raporları ileri aşamalarda en önemli delil ve dayanaktır. Bu nedenle tespit raporlarının hazırlanması büyük önem taşır. Özellikle bu konuda tespitin yanında önceki bilgi ve belgeler de mühimdir. Bunun için her ayrıntının rapora eklenmesine dikkat edilmesi gerekir. Rapor oluşturulurken şunlara dikkat edilmelidir: 1.Binadaki tüm ayrıntıları uzmanlara göstermeye dikkat etmeliyiz. Binanın zemin, birinci ve ikinci katlarının gezilmesi ve buradaki dairelerin açık olması önemlidir. Ayrıca bodrum veya benzeri yapıların da gösterilmesi gerekir. 2. Mümkünse fotoğraflama yapılmasına dikkat edilmelidir. Yapının tüm yönlerden fotoğraflanması hatta eski fotoğrafların karşılaştırma için sisteme yüklenmesini istemekte fayda var. Kendiniz de bu süreci kayda alabilirisiniz. 3.Mümkün olan çok yerden örnek (karot vb.) alınmasını sağlamakta fayda var. Bu değerlendirme çeşitliliği açısından önemli. 4. Bina tamamen yıkılmış ise özel durumlar varsa not alınmasını sağlayın. Misal olarak yapıda önceden; "kolon kesilmesi", "taşıyıcı duvarlar yıkılması", "güçlendirme yapılması", "kiriş kesilmesi" ve benzeri durumlar varsa bunları not ettirmek gerekiyor. 5. Daha detaylı uzman raporu hazırlatmak hatta mahkemelerden tespit almak da mümkündür. Burada şahit olan kimseler varsa buna dair not alınması sağlamakta fayda var.
Olağan şüpheliler
Depremde "olağan şüpheliler" üç grupta toplanır. İlki binayı yapan müteahhit. İkincisi yapıyı denetleyen, izin verenler. Üçüncüsü ile kullanırken binanın esas unsurlarına zarar verenler. Yani dükkânı genişletmek için kolon kesen, duvar yıkan ve yapıya zarar vererek kullanan kişi, müteahhit ve kontrol görevlilerinin sorumluluğunun olmadığına karar vermemize sebep olabilecek bir etkendir. Bu durumda yapılacak soruşturma ve yargılamada kusurun kimin davranışından kaynaklandığına bakılacaktır. Burada yapılacak bilirkişi incelemesi ve kusur tespiti çok önem taşır. Bunlar için peşinen bir hüküm vermek mümkün değil. Kamu binalarındaki işlemler ihale suretiyle yapılmaktadır. Kamuya ait yapılardaki sorunlarda ihale sürecinde "yapıyı uygun bulup" kabul edenler de sorumlu durumda olabilecektir. Burada gözle görülen bir ayıp var ve buna göz yumulmuş ise denetim görevlileri de fail olabilirler. Bu konuların aydınlanması için her binanın kendi durumuna göre ceza soruşturmaları başlayacaktır. Savcılık özellikle yıkılan ve ölüm ya da yaralama ile sonuçlanan durumlara yönelecektir. Bu konuda suç duyurusunda bulunmak da mümkündür. İlgililer hakkında polise veya savcılığa gidip sözlü olarak ifade vermek yeterli olacaktır.
Tazminat ve DASK
Bunun yanında şimdi binası girilemez halde olanlar da binanın tamamen yıkılması veya kısmen tahrip olması nedeniyle zarar gören (ölüm, yaralama, eve girememe, evin kullanılamaz hale gelmesi vb) kimseler sorumlulara karşı tazminat davası açabilir. Davayı açarken hasar tespit tutanağı ile yetinmeyip enkazlar kalkmadan tespit davası yoluna başvurulabilir. Bu mümkün değilse görüntü ve diğer kayıtları bir uzman tarafından raporlatmak suretiyle dava açmak yerinde olacaktır. Ayrıca binasında Zorunlu Deprem Sigortası varsa Doğal Afet Sigortalar Kurumundan (DASK) talepte bulunabilirler. DASK tarafından verilen azami teminat tutarı, 25.11.2022 tarihinden itibaren bütün yapı tiplerinde 640 Bin TL'dir. Bu limitin deprem bölgesi için arttırılması gerekmektedir. 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu gereğince, w Tapuya kayıtlı ve özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde mesken olarak inşa edilmiş binalar, w 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamındaki bağımsız bölümler, w Bu binaların içinde yer alan ve ticarethane, büro ve benzeri amaçlarla kullanılan bağımsız bölümler, w Doğal afetler nedeniyle devlet tarafından yaptırılan veya verilen kredi ile yapılan meskenler, w Kat irtifakı tesis edilmiş binalar, w Tapuda henüz cins tashihi yapılmamış ve tapu kütüğünde vasfı "arsa vs." olarak görünen binalar, w Tapu tahsisi henüz yapılmamış kooperatif evleri, için geçerlidir.
Çetin bir süreç
Sürecin çetin geçeceği öngörüldüğü için OHAL ilanına karar verildi Devlet tarafından. Meclis tarafından onaylanan bu süreç artık yürürlükte. Deprem bölgesi olan illerde Anayasanın 119. maddesine ve 2935 sayılı OHAL Kanunu çerçevesinde hükümler yürürlükte olacak. OHAL sürecindeki tüm kararlar "doğal afet sebebiyle" verildiği için bu maksada uygun olmak zorunda. OHAL ile illerde Valilerin geniş yetkileri olacak. Bu yetkiler temel haklara yasak getirilmesi konusunda hassas davranılmasını öngörüyor. Temel haklar bağlamından asla dokunulamayacak haklarımız olduğu Anayasamızca koruma altına alınmış. Ne gibi yükümlülükler getireceği OHAL Kanunu'nda belirtiliyor. Depremdeki arama-kurtarma faaliyetleri açısından ekipman ve çalışan ihtiyaçlarının OHAL kapsamında kısa sürede temin edilmesi mümkün. Deprem sonrasındaki hasar tespitinin yapılması için mühendislerin sahada görevlendirilmesi, yine özellikle asayiş düzeninin sağlanması, TSK'nın şehirde güvenliği sağlaması ve yetki kullanılması kolaylaşacak. Devlet birimleri arasındaki yetki ve görev bölümü OHAL ile tek elde toplanır. Buna ek olarak Olağanüstü Hallerde vatandaşlar için "para, mal ve çalışma yükümlülükleri" getirilebilecektir.
Deprem bölgesi ve enkaz yakınındaki kişilerin tüm eşyalarının detaylı olarak aranması ve tehlike oluşturabilecek eşyalara el konulması, belirli bölgelerde ve saatlerde kişilerin dolaşmasının veya toplanmasının şehirlere veya belirli mahallere girişin çıkışın yasaklaması, kamu kaynaklarının yetersiz kalması halinde bankalardan veya başka kurumlardaki paralardan daha sonra ödenmek üzere yararlanılması, kişilere ait araç, arsa, ev gibi mekanlardan, işyerlerinden yararlanılmasının zorunlu hale getirilmesi, kişilere çalışma zorunluluğu konması OHAL ile mümkün. OHAL, ilan edilen bölgenin dışındaki illeri de yükümlülük altına alabilir. İş makinelerini getirme zorunluluğu, ekmek, un, şeker gibi temel malzemelerin talep halinde gönderilmesi gibi.
Bilgi kirliliği...
Ahlaki depremin en net ve iğrenç göstergesi sanırım bu nokta. Yalan haber, yanlış bilgi ve bunları yayma her zaman olan şey. Ama bu tür kırılma dönemlerinde yapılması çok kötü. İbretle izliyorum. Yardım etmek için değil tahrik etmek için yapılan paylaşımlar. Sorumluluk bilincinden uzak açıklamalar. Öfkeyle karışık yalan-yanlış paylaşımlar. Yardıma gelenleri sorgulayan ifadeler ve daha nicesi... Depremin ilk olduğu anda ortaya çıkan "EMASYA protokolü olsaydı..." ve şimdilerde söylenen "OHAL ile niyet farklı..." ifadeleri bu konuda en çok ilgimi çeken hususlar. Belki de hukukçu olduğum için böyle. Bir de bunlara ek olarak "yanlış adres bildirme" ve topluma "korku yayan yanlış bilgilerin paylaşılması" var. İl İdaresi Kanunu 11. Madde Valilere geniş yetkiler veren ve gerektiğinde TSK'yı da davet etme imkanı tanıyan bir madde. EMASYA (Emniyet, Asayiş, Yardımlaşma) Protokolü 1997 yılında Genelkurmay ile İçişileri Bakanlığı arasında imzalanan asıl ismi "Genelkurmay Başkanlığı İle İçişleri Bakanlığı Arasında 5442 Sayılı İl İdare Kanunu '11/D Maddesi' Gereğince Alınması Gereken Müşterek Tedbirlere İlişkin Protokol" olan metin. Bu metin, birtakım kötüye kullanma ihtimalleri sebebiyle kaldırılmış bir metin. Benzeri TSK mevzuatına alınan ama yine mevzuattan çıkarılan hususları içeren bir düzenleme. Bu protokolün içeriği bir detay vermiyor. Askerin olaylara müdahalesine bir zemin mahiyeti taşıyor. Mevzuat açısından bakarsak, Valinin TSK'yı "deprem konusunda yardıma gelin" diye davet etme yetkisi var. Bu şu demek: Yetki kullanımı ve müdahale için EMASYA'nın olması gibi bir zaruriyet yok. Aynı durum OHAL için de söz konusu. OHAL'in "vur emri" getirdiği, "seçime dönük olduğu" vb ifadelerin hiçbirinin gerçeklikle ilgisi yok. OHAL, yaşanan tabii afet için geldi. Ve bu maksatla kullanılacak. Vur emri konusu zaten silah kullanan suçlular için kolluğa her zaman verilmiş bir meşru savunma hakkıdır. OHAL kanunundaki bir düzenlemeye dayanarak bunun ön plana çıkarılması hiç de iyi niyetli değil. Bir de ortada saçma sapan ve yanlış bilgi vermek suretiyle insanları paniğe sevk edenler var. Burada devreye yürürlüğe girdiğinde çok konuştuğumuz bir maddenin gireceğini hatırlatalım: "TCK m.217/A Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu".
Esas mesele burada. İmar konusu bir rant alanı. Ve bu alan her türlü istismara açık. İmar planlarından, ruhsata; iskandan, kullanım sonrası izinlere kadar tüm süreçte sorunlar var. Bir başka durum ise kentsel dönüşüm konusunun özel hukuk boyutunun halen yoğun olması. Birçok malikin anlaşmazlığı nedeniyle sağlıksız yapıların dönüşüme gidemediğini görüyoruz. Hukuki yönden meseleye bakarsak hususa değinmek isteriz. İmar planlarının "kolay kolay" değişmemesini temin etmek gerekiyor. Gerekirse Anayasal bir düzleme taşınabilir. Bir başka yön ise Belediyedeki sorumluluk ağını genişletmek mümkünse bunu Belediye Başkanı, Meclis üyeleri ve İmar Komisyonuna kadar uzatmak. Yıkılan binadan, hatalı imardan kişisel sorumluluğu yeniden düşünmek gerekiyor. Binaların tıpkı araçlar gibi "belirli periyotta" muayene edilmesi de gündeme gelmeli. Yapı denetim sistemine bu da eklenmeli. Kolon kesme başta olmak üzere bir durum varsa derhal tahliye kararı alınmalı!... Belediyenin denetimi yanında, bina maliklerinin özel denetim raporu alıp sunmasını zorunlu kılmak zorundayız. Yapılacak çok şey, konuşulacak çok husus var. Tüm bunların başında depremle yaşamayı bilmek zorundayız. Arama-kurtarma kabiliyetini, dayanıklı ve yaşam kalitesi yüksek konutlaşmaya tahvil etmek zorundayız. Bu depremde ise tek beklentim ihmali olan, hatası olanların tamamının istisnasız yargı önünde hesap vermesi. Bu sağlanırsa ciddi bir yüzleşme olur. Yoksa aynı döngü devam eder gider... Unutulan acı tekrarlanır!
@cuneyd6parmak