Mültecilerin dönüşü için bölgede Türk askeri varlığı şart

Faruk Önalan/ Yazar
21.08.2024

Ürdün ve Lübnan'dan Esed rejimi kontrolündeki bölgelere dönen Suriyelilerin sayısı 163.357'dir. Geri dönenlerin maruz kaldığı kötü muamele de sayının sıfıra inmesine neden olmuştur. Aynı dönemde Türkiye'den geri dönüş rakamı 670 bindir. Türk askerinin kontrolünde olan bölgelere geri dönüşlerin yüksek oluşu güven ve huzurun göstergesidir. Türk askerinin geri çekildiği anda boşaltılan alanların ABD destekli PKK/SDG tarafından doldurulması kaçınılmazdır ve buradaki insanlar da mülteci konumuna düşecektir.


Mültecilerin dönüşü için bölgede Türk askeri varlığı şart

Faruk Önalan/ Yazar

Ankara ve Şam arasındaki görüşme trafiği güvenlik birimleri ve Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile devam etmektedir. "Normalleşme" sürecinin, bölgesel güçler İran ve Rusya'nın etkisi altında şekillendiği açıktır. Zira bu iki ülke, Suriye iç savaşında Esed rejiminin en güçlü destekçileri olarak öne çıkmıştır. Dolayısıyla Türkiye-Suriye ilişkilerindeki gelişmelerin seyri üzerinde belirleyici bir rol oynamaktadırlar. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Suudi mevkidaşı Faysal bin Ferhan ile yapmış olduğu basın toplantısında Rusya ve İran'ın yapıcı rol oynamasını beklediklerini dile getirmiştir.

Kremlin iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesine dair eğilimleri memnuniyetle karşıladıklarını belirtmiş, pratik adımların süratle atılmasını desteklediklerini belirtmiştir. Sonuca varılması için de temasların kararlılıkla devam etmesi gerekliliği vurgulanmaktadır. Suriye iç savaşının başından itibaren Esed rejimine askeri ve diplomatik destek vererek, rejimin ayakta kalmasını sağlayan birinci güç Moskova yönetimidir. Bu destek Ruslara askeri ve stratejik çıkarlar sunarken Moskova'nın diplomatik rolünü ön plan çıkarıp ilerleyen süreçte ise ekonomik ilişkiler kapsamında fayda sunacaktır. Rusya, Suriye'deki askeri ve ekonomik çıkarlarını koruma ve Doğu Akdeniz'deki etkisini artırma amacı güderken, aynı zamanda Ortadoğu'da nüfuzunu genişletmeyi hedeflemektedir.

İran da iki ülke arasında yapılan müzakereleri desteklediklerini ilan etmiştir. İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nasır Kenani, haftalık basın toplantısında bölgenin önemli ülkeleri Türkiye ve Suriye'yi İran'ın ortakları olarak gördüklerini vurgulamıştır. Ve iki ülke arasındaki mevcut sorunların hızlı bir şekilde çözülmesini istediklerini, ilişkilerin normal koşullara geri getirilmesi noktasında atılan yeni adımları desteklediklerini dile getirmiştir.

Diğer yandan İran, Şam rejiminin ilk müzakerelerde Türk askerinin Suriye'den tamamen çekilmesi koşulunu destekleyerek onları cesaretlendiren öncelikli güç olmuştur. İran tarafı "Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunmaktadır" açıklamasının, yapılan sınır ötesi harekatlar (Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı) ve bölgedeki kalıcı/geçici askeri üsler kurulmasıyla çeliştiğini ileri sürmektedir. Yapılan harekatlar öncesinde Türkiye'nin sınır il/ilçelerine düşen bombalar göz ardı edilmektedir.

Türkiye temkinli adımlar atıyor

ABD işgaliyle birlikte Irak'ın kuzeyindeki varlığı daha da artan terör unsurlarından dolayı büyük bedeller ödeyen Türkiye aynı durumu Suriye'nin kuzeyinde yaşamak istememektedir. Bu nedenle Suriye iç savaşının çıktığı ilk gün Ankara, güney sınırlarının ötesinde oldubitti ile oluşturulacak defakto yapılanmalara müsaade edilmeyeceğini ilan etmiştir. Bugün ise CIA dahil olmak üzere Amerikan güvenlik birimlerinin terör örgütü olarak gördüğü PKK'nın Suriye uzantısı PYD/YPG, sözde SDG (Suriye Demokratik Güçleri) kılıfı giydirilerek legalleştirmeye çalışılmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son dönemlerdeki "sınırlarımızın ötesinde bir teröristan kurulmasına izin vermeyeceğiz" çıkışının ardındaki neden de budur.

"Kürt diyaloğu"

ABD özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü Brett McGurk öncülüğünde PKK/PYD ve ENKS (Suriye Kürt Ulusal Konseyi) arasında uzlaşma sağlamaya çalışmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda ABD'nin Suriye Özel Temsilci Yardımcısı David Brownstein, PKK/SDG ve ENKS/KDP arasında "Kürt diyaloğu" adı altında görüşmeler düzenlemiş, Dışişleri Bakan Yardımcısı Joey Hood da bu doğrultuda çalışmalar yürütmüş ancak sonuç alınamamıştır. Bugünlerde ise PKK/SDG sözde genel komutanı Şahin Cilo/Mazlum Abdi-Kobani kod adlı Ferhad Abdi Şahin PYD ve ENKS'li isimlere Ağustos ayı içinde davetiye göndererek yeni bir "diyalog" süreci başlatmak istemektedir. Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS)Erbil temsilciliğinin yakın zamanda yaptığı açıklamada PKK/YPG'yi hedef aldığını hatırlamakta yarar vardır: "Aileler çocuklarının kaçırılması korkusundan evlerine dönemiyor. Uluslararası hukukta bu savaş suçudur. Her gün üyelerimizi kaçırıyorlar. Uluslararası kamuoyu da bu çirkin eylemleri görüyor fakat sessiz kalıyor."

Mevcut durum ve faaliyetler açıkken, Şam ile normalleşme sürecinde masaya birinci şart olarak sürülen "Türk askerinin çekilmesi" koşulunun Ankara tarafından kabul edilmesi olası görünmemektedir. Zira Şam yönetimi ülkenin önemli kısmına hakim olmadığı için kuzey sınırlarını koruyacak bir gücü de bulunmamaktadır. Zaten son açıklamalarda "Türk askerinin çekilmesi" önkoşuluna doğrudan yer verilmemiştir. Suriye Dışişleri Bakanlığı kendileri açısından hedefin ikili ilişkilerde 2011 öncesi duruma dönülmesi olduğunu beyan etmiştir.

Örgütler ve devletleşme profilleri

Suriye tarım arazilerin büyük bölümü, petrol ve doğal gaz kaynaklarının tamamı ABD koruması altındaki PKK/SDG'nin elindedir. İdlib'te HTŞ kontrolünde daha önce ilan edilen Kurtuluş Hükümeti İçişleri Bakanlığı'na bağlı olan polis koleji mezuniyet töreni birçok açıdan önemli mesajlar barındırmaktadır. HTŞ lideri Muhammed Cevlani'nin polis kolejini ziyaretine dair servis edilen görüntüler ayrıca dikkat çekicidir. Birçok örgütün "devletleşme" profili çizdiği bir ortamda Esed'in Suriye toprakları üzerindeki hakimiyet gücünün boyutu da net olarak ortaya çıkmaktadır.

Olası bir normalleşme sürecinde Türkiye içindeki mültecilerin vatanlarına geri dönüşlerinin hızlanacağı tezi en baştan akim kalacaktır. Ömer Hidayet Özkızılcık'ın Uluslararası Mülteci Hakları Derneği için hazırlamış olduğu raporda Şam Rejimi ile 2019 yılında geri dönüş anlaşması yapmış Ürdün ve Lübnan örneği üzerinden verdiği rakamlar dikkat çekicidir. Rapora göre Esed rejimi kontrolündeki bölgelere dönen Suriyelilerin toplam sayısı 163.357'dir (Ürdün: 71,859, Lübnan: 91,498). Aynı dönem içerisinde Türkiye'nin uyguladığı politikalar sonucunda Suriye muhalefeti kontrolündeki bölgelere geri dönüş toplam 670 bin civarındadır. Ürdün ve Lübnan sınırındaki bölgelerin tamamının Esed rejiminin kontrolünde olmasına rağmen geri dönüşlerin çok az sayıda olması üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir noktadır. Geri dönenlerin maruz kaldığı kötü muamele de sayının sıfıra inmesine neden olmuştur. Diğer yandan Türk askeri ve muhaliflerin kontrolünde olan bölgelere geri dönüşlerin kat be kat yüksek oluşu güven ve huzurun açık bir göstergesidir. Rejim yanlısı medya uzantılarının sık sık propagandasını yaptığı af kararları da daraltılmış çerçevesiyle hiçbir anlam ifade etmemektedir. Türk askerinin geri çekildiği anda boşaltılan alanların ABD destekli PKK/SDG tarafından doldurulması kaçınılmaz olduğu gibi burada güvenli şekilde yaşayan milyonlarca insanın mülteci konumuna düşmesi söz konusudur.

Sonuç olarak Ankara-Şam hattındaki normalleşmenin faydalarının kısa sürede beklenmesi zorlama bir yorum olacaktır. Türkiye sınır güvenliği kaygılarının yanında misafir ettiği yerinden edilmiş mültecilerin onurlu, güvenli ve gönüllü bir şekilde ülkelerine geri dönmesini sağlamaya çalışmaktadır. İç içe geçmiş, çok katmanlı sorunların olduğu bir alanda adımları kılı kırk yararak atmak zaruridir.

[email protected]