Mesleki eğitimi tercih ederek yerleşen öğrenci sayısı yüzde 63 arttı. Meslek liseleri ilk kez yüzde 1'lik başarı dilimden öğrenci almaya başladı. Pandemi döneminde yaptıkları üretimler alkışlandı... Mesleki ve teknik eğitimden sorumlu MEB Bakan Yardımcısı mesleki eğitimde yaşanan bu dönüşümü kitaplaştırdı.
Röportaj: Banu Dönmez
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) son yıllarda mesleki eğitim alanında önemli bir dönüşüm sağladı. Yıllardan beri mesleki eğitimden beklenenlerin adım adım yapılması özellikle sektörleri hem mutlu etti hem de umutlandırdı. Mesleki ve teknik eğitimden sorumlu MEB Bakan Yardımcısı Mahmut Özer mesleki eğitimde yaşanan bu dönüşümü kitaplaştırdı. Maltepe Üniversitesi yayınlarından çıkan kitabın başlığı “Mesleki Eğitimde Paradigma Değişimi: Türkiye’nin Mesleki Eğitim İle İmtihanı”. Biz de Özer ile hem kitabı hem de mesleki eğitimi konuştuk.
Kitap Türkiye’de geçmişten günümüze mesleki eğitim ile ilgili yaşananları ve gelişmeleri ayrıntılı bir şekilde ele alıyor. Bu arada dünyada mesleki eğitim ile ilgili gelişmelere de yer veriyor. Türkiye’nin mesleki eğitim ile imtihanını anlatıyorsunuz. Bu imtihandan geçtik mi?
Kısaca evet veya hayır denemeyecek kadar zor bir soru. Kitapta zaten kapsamlı bir şekilde bu imtihan ele alınıyor. Ancak, MEB yıllardan beri bu imtihan sonucunun iyi olması için çabalıyor. Elbette, sorun sadece mesleki eğitimin kendisi ile ilgili değil. Mesleki eğitim bir sistem, sistemin sadece bir bileşeni eğitim. Diğer bileşenleri işgücü piyasası ve ileri eğitim yani yükseköğretim. Mesleki eğitim sistemini anlamamız için bu üç bileşenin birbirleri ile ilişkilerine dikkat etmemiz gerekiyor.
Belki de sizin mesleki eğitim ile ilgili kitabınızın en ayırt edici özelliği, ilk kez bu üç bileşene de yer vermesi. Dolayısıyla sorun varsa üç bileşenin katkılarına bakmak gerekiyor. Veya gerçekten bir iyileştirme yapmak gerekiyorsa da her üç bileşende de iyileştirme yapılması gerekiyor.
Kesinlikle. Sorunlar genellikle birbirlerinden kopuk bir şekilde ele alınıyor. Sorun da bu noktada başlıyor. Sistemik bakmadığımızda sorunun tespiti de üretilen çözüm de eksik kalıyor. Mesleki eğitimde de yaşanan bu. İşgücü piyasasına ve yükseköğretime bakmadan sadece mesleki ortaöğretime baktığımızda yeterince ilerleme sağlanamıyor maalesef. Dolayısıyla çözüm de mesleki eğitim ile birlikte mesleki eğitimin işgücü piyasası ve yükseköğretim alanları ile ilişkilerine kapsamlı bir şekilde bakabilmekten geçiyor.
Mesleki eğitimin işgücü piyasası ile ilişkilerini iyileştirmek için ne yaptınız?
İlk adım olarak sektörlerle kapsamlı bir işbirliği modeli geliştirdik. Yeni işbirliği modeli tüm eğitim süreçlerinin birlikte yürütülmesini, bu kapsamda eğitim müfredatının sektörle birlikte güncellenmesini, meslek alan ve atölye öğretmenlerinin işbaşı ve mesleki gelişim eğitimlerine sektörün destek vermesini, öğrencilerin işletmelerde beceri eğitimlerinin sektörlerle birlikte planlamasını, başarılı öğrencilere burs verilmesini ve istihdamda öncelik verilmesini kapsıyor. Yeni model işverenler ve sektörler tarafından da memnuniyetle karşılandı ve kısa sürede eğitim verdiğimiz tüm alanlarda sektörlerle yeni modele göre işbirliklerimizi tamamladık. Örneğin, TOBB, İTO, İSO, ATO, ASO ve Savunma Sanayii Başkanlığı ile çok güçlü işbirlikleri kurduk. Bildiğiniz gibi bu işbirliklerini iki yıl önce yapmıştık. Bu kapsamlı işbirliklerinin sonuçlarını kısa sürede gördük.
Bu sonuçlardan bahsedebilir misiniz?
Mesleki eğitimi tercih ederek yerleşen öğrenci sayısı yüzde 63 arttı. Bu, oldukça yüksek bir oran. İlk kez yüzde 1’lik başarı dilimden öğrenci almaya başladık. Mesleki eğitimde sınavla öğrenci alan okullarımız dolduğu gibi puanları da artmaya başladı. Ciddi bir iyileşme evresine girdi mesleki eğitim. 2018 yılında yaklaşık 2 bin beş yüz öğretmene iş başı ve mesleki gelişim eğitimi imkânı sağlanırken son iki yılda 43 bin öğretmenimize iş başı ve mesleki gelişim eğitimi verdik. Yani yaklaşık 17 katlık bir artıştan bahsediyoruz. Bir başka deyişle son iki yılda mesleki alan ve atölye öğretmenlerimizin yaklaşık yüze 85’ine mesleki gelişim eğitimi imkânı sağlamış olduk. Hedefimiz 2020 yılının sonunda bu oranı yüzde 100’e çıkartmak. Takvimde planlandığı gibi ilerliyoruz. Diğer taraftan mesleki eğitim verdiğimiz tüm alan ve dallarda müfredatların sektörlerle ve paydaşlarımızla birlikte güncellenmesini tamamladık. Ayrıca tüm programları ulusal meslek standartları ile uyumlu hale getirdik. Mesleki eğitimde sektör temsilcilerinin de aktif yer aldığı kalite güvence sistemini kurduk.
İşgücü piyasasında yapılması gereken iyileştirmelerden bahsedebilir misiniz?
İşgücü piyasası ile ilgili üç önemli dönüşüm gerekiyor. Birincisi, mesleki eğitim mezunları aldıkları eğitim ile ilişkili alanlarda çalıştıklarında alacakları ücrette iyileştirme yapılması lazım. İşgücü piyasasına giren mesleki eğitim mezunları ister eğitim aldıkları alanda isterse eğitimleri ile ilişkili olmayan bir alanda çalıştıklarında aldıkları ücrette önemli bir farklılık olmazsa bu durumda çalışma koşulları ve kariyer planları nedeniyle eğitimleri ile ilişkili olmayan alanlarda çalışmayı tercih ediyor. Doğal bir tercih bu. Şu anda en önemli sorunumuz bu. Mesleki eğitim mezunlarını eğitim aldıkları alanlarda istihdama teşvik edecek ücret iyileştirilmesine ihtiyaç var. İşverenin bu konuda adım atması gerekiyor. Aradığım elemanı bulamıyorum demek bir dereceye kadar makul. Bununla birlikte şu soruyu da gündeme getirebiliriz: Aranıp bulanamayan iş pozisyonu için ne kadar ücret verilecek? Her yıl mesleki ve teknik eğitimden 300 binin üzerinde yeni mezun veriyoruz. Diğer taraftan daha önce mezun olanlar da var. Dolayısıyla aranan elemana verilecek ücret arttıkça çalışmak isteyen sayısı da artacak ve aranan eleman da bulunabilecektir. İkinci önemli sorun, işverenlerin yeni mezunlar yerine deneyimli çalışanı istihdamda tercih etmesi. Bu tercih yeni mezunların aleyhine çalışıyor. Bu yaklaşımın değişmesine ihtiyacımız var. Bu durumda yeni mezunlar eğitim aldıkları alanda istihdam imkânına nasıl kavuşacaklardır? İşverenin bu tercihi mesleki eğitim mezunlarını eğitim aldıkları alanlar dışında istihdam arayışına zorluyor. Son olarak, işgücü piyasasının talep ve istihdam kapasitesine göre her alanda öğrenci kapasitesini oluşturmak. Bu sorun Bakanlık olarak bizim sorunumuz. Bu sorunu çözebilmek için 2019 yılında Türkiye’nin mesleki eğitim haritasını çıkarttık. Gördüğümüz en önemli sorun arz-talep uyumsuzluğudur. Şimdi mesleki eğitim kapasitesini bu haritaya göre yeniden yapılandırmaya ve arz-talep uyumunu rasyonel bir şekilde oluşturmaya çalışıyoruz. Bu dönüşümler elbette tüm problemleri çözmese de işgücü piyasasında önemli bir iyileşme sağlayacaktır.
Peki yükseköğretim alanında nasıl bir iyileştirme yapılmalı?
Burada da iki dönüşüm gerekiyor. Birincisi, mesleki eğitimin akademik ve jenerik beceriler açısından daha fazla desteklenmesi ile ilgili dolaylı bir dönüşüm. Günümüzde işgücü piyasasında mesleklerin talep ettiği beceri setleri dinamik bir şekilde değişiyor. Özellikle üretim ve hizmet sektöründe yapay zekâ ve otomasyonun yaygınlaşması mesleki eğitimin yeniden yapılandırılmasını zorunlu kıldı. Yeniden yapılandırmada ülkeler mesleki eğitimi hızla değişen çalışma koşullarına uyumu destekleyen ve kolaylaştıran akademik ve jenerik becerilerle destekliyor. Biz de bu dönüşümü bir yıldır devam eden sektör ve paydaşlarımızla yaptığımız uzun çalışmalar sonunda tamamladık. Dolayısıyla akademik becerilerin daha fazla desteklendiği yeni mesleki eğitim, mezunlarının istediklerinde yükseköğretime erişimlerini kolaylaştıracaktır. Diğer taraftan mesleki ve teknik ortaöğretim ile meslek yüksekokullarının (MYO) ilişkilerinin yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç var. Örneğin, dört yıl elektrik programı okuyup mezun olan mesleki eğitim mezunu MYO’da ilgili programa yerleştiğinde alacağı derslerle elektik ile ilgili hiçbir ders almamış diğer bir lise mezunu aynı programa yerleştiğinde alacağı derslerde hiçbir farklılık yok. Aynı dersleri alıyorlar ve başarılı olduklarında iki yılda mezun oluyorlar. Burada bir sorun olduğunu düşünüyorum. Mesleki eğitim mezunu MYO’da alanı ile ilgili bir programa yerleştiğinde alacağı derslerde ve dolayısıyla eğitim süresinde bir farklılaşmaya ihtiyaç var. Eğer böyle bir dönüşüm sağlanabilirse hem mesleki eğitim bugünden çok daha fazla değerli olabilecek hem de işgücü piyasasına geçişler daha hızlı olacaktır.
Kitapta da yer verdiğiniz projelerden ikisi dikkatimi çekti: Mesleki eğitimde AR-GE projesi ve 1.000 okul projesi. Bunları biraz açabilir misiniz?
Bildiğiniz gibi Covid-19 salgını ile mücadele günlerinde mesleki eğitim üretim kapasitesini maksimuma çıkartarak toplumun ihtiyaç duyduğu acil ürünlerin büyük bir kısmını üretebildi. Bu üretim kapasitesini farklı bir evreye taşımak istedik ve Türkiye’de 40 mesleki ve teknik Anadolu lisesinde AR-GE merkezi kurduk. AR-GE merkezlerimizi de fikri mülkiyet ile ilişkilendirdik. Yani bu merkezler mesleki eğitimde patent, faydalı model, tasarım ve marka üretim ve tesciline odaklandılar. Bu konuda da çok önemli mesafede aldık. 2019 yılında 12 patent ve 8 faydalı model, 2020 yılında ise 103 tasarım ve 19 marka tescili alındı. Dolayısıyla toplam 142 tescil alınmış oldu. 2020 yılı için hedefimiz 100 ürün tescili idi. Yıl bitmeden bu hedefi önemli oranda aştık. Diğer taraftan halen 66 patent, 85 faydalı model, 197 tasarım ve 260 tasarım olmak üzere toplam 608 tescil başvurusu da değerlendirilme aşamasındadır. Gördüğünüz gibi kısa sürede çok önemli mesafe alındı. AR-GE merkezleri artık bu sürecin amiral gemileri olacaklar..
Mesleki eğitimde 1.000 okul projesi?
Bu proje de mesleki eğitimin güçlendirilmesini hedefliyor. Hedefi de mesleki eğitim okullarında başarı farklarını azaltmak. Yani mesleki eğitimde bazı kriterlerde diğer mesleki eğitim okullarımıza göre görece düşük performans gösteren bin okulumuza her açıdan ek destek sağlamayı hedefliyoruz. Eğitim-öğretim ortamlarından kültür-sanat-spor alanlarında desteğe, temel becerilerde ilave destek eğitim programlarına kadar çok farklı alanlarda önemli destek sağlayacağız. Sonuçta mesleki eğitim verilen okullarımız çok daha güçlü olacak.