Londra köprüsü yıkıldı

Prof. Dr. Ayfer Gedikli / Düzce Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı
7.10.2022

Kraliçe'nin vefatıyla Londra'nın 96 yıllık köprüsü yıkıldı. III. Charles, göreve geldikten hemen sonra sergilediği hafif gergin tavırlarla Kraliçe'nin bildik ve alışıldık soğukkanlı kişiliğinden farklı bir tutuma sahip olacağını gösteriyor.


Londra köprüsü yıkıldı

Prof. Dr. Ayfer Gedikli / Düzce Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı

Masalların vazgeçilmez karakteridir prenses ve prensler. Prensesler her zaman zarif ve şık, prensler ise karizmatik ve güçlü karakterlerdir hikayelerde. Modern zamanların masal kahramanı denebilecek 96 yıllık ömrüyle bir İngiliz kraliçesi geçti bu dünyadan... Ancak Kraliçe Elizabeth'in hayatı ve hükümranlığı masallarda anlatılanlarla örtüşüyor mu, orası biraz tartışma götürür...

Kral Edward tahtta kalsaydı ne olurdu?

Aslında Elizabeth'in kraliçelik hikayesi umulmadık bir zamanda, umulmadık şekilde başladı. Temel bir hanedanlık geleneği olarak İngiltere kralının eşinin daha önce evlilik yapmamış olması gerekir. 1936 tarihinde tahta geçen Kral VIII. Edward, daha önce evlenmiş olan Wallis Simpson ile evlenmekten vazgeçmeyince tahttan çekilmek zorunda kaldı. Bunda hükûmetin ve İngiltere Kilisesi'nin güçlü tutumunun etkili olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. Adolf Hitler'e olan yakınlığı ile de bilinen Kral Edward tahtta kalsaydı, Avrupa'nın görünümüne nasıl etki ederdi; II. Dünya Savaşı nasıl evrilirdi, elbette tahmin etmek mümkün değil. Ancak savaş sonrası dönemde Naziler'e ait belgeler arasında ele geçirilen Windsor Dosyası'nda Almanlar'ın Edward'ı yeniden tahta geçirmek istedikleri ve buna yönelik gizli operasyonlar yaptıkları ortaya çıktı. İngiliz devleti tarafından Almanya'dan uzak tutulmak istenen Edward, Bahamalar Valisi olarak atandı. Windsor dosyasına göre Bahamalar'a gitmek istemeyen Edward, Almanların kendisi ile ilgili planını ne reddetti ne de konu hakkında İngiliz makamlarını bilgilendirdi.

Mecburiyet miydi?

VII. Edward tahttan feragat ettikten sonra Elizabeth'in babası VI. George tahta geçti. Elizabeth, erkek veliaht olmadığından babasından sonra ikinci veliaht olarak taht sırasına girdi ve Yüce Prenses Elizabeth unvanını aldı. 1952 yılında taç giyerek İngiltere Kraliçesi oldu ve 70 küsur yıl tahtta kaldı. Bu kadar uzun süre tahtta kalması bir mecburiyet miydi, kendi seçimi mi idi, elbette tahmin etmek güç. Zira kendisinden sonra sıra bekleyen ve vefatından sonra tahta geçen oğlu III. Charles tahtı devredebileceği bir veliaht olarak yıllarca sıranın kendisine gelmesini bekledi. Kraliçe'nin uzun yıllar devam eden hükümranlığı dolayısıyla III. Charles da tarihe en uzun süre veliaht olarak kalan prens olarak geçti. Özellikle ileri yaşlarında hükümdarlık onun için oldukça zorlayıcı bir noktaya gelmiş olmakla birlikte tahtı devretmemesi farklı çevrelerce oldukça farklı şekillerde yorumlandı. Bilhassa Prenses Diana'nın şaibeli bir kazada ölümünün ardından İngiliz Sarayı ile ilgili skandallar ve dedikodular hiçbir zaman azalmadı. Kraliçe'nin oğullarından York Dükü Prens Andrew'in hakkında çıkan cinsel istismar iddiaları nedeniyle kraliyet unvanlarının elinden alınması kraliyet ailesi için belki de en sarsıcı skandaldı. Öte yandan Kral III. Charles'ın Prenses Diana ile evliliğinden olan çocuklarından Prens Harry'nin beyaz ırktan olmayan daha önce evlenip ayrılmış Amerika vatandaşı Meghan Markle ile evlenmesiyle başlayan olaylar sonucu unvanlarından vazgeçerek ABD'ye yerleşme kararı, kraliçe açısından uzun zaman baş ağrıtan konular oldu. Bilhassa Prens Harry'nin eşinin basına yaptığı sarayda ırk ayrımcılığını ima eden açıklamalar tüm dünyada şok etkisi yarattı. Kim bilir belki de Kraliçe Elizabeth, ilerleyen yaşına rağmen ailesinde yaşanan bu çalkantıları veliaht Prens Charles'in soğukkanlılıkla yöneteceğinden endişe ediyordu.

"Ufuklarında güneşin batmadığı ülke"yi 70 yıl 214 gün boyunca ciddi, soğukkanlı ve sakin üslubuyla yöneten Kraliçe Elizabeth, geçtiğimiz günlerde 96 yaşında hayata gözlerini yumdu. Uzaktan bakıldığında Kraliçe Elizabeth'in hayatı ve saltanatı gerçekten de bir modern zaman masalı gibi... Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda başta olmak üzere İngiliz Milletler Topluluğu'nun başkanı ve kraliçesi idi. Uzun süren saltanatı nedeniyle Fransa Kralı XIV. Louis'den sonra dünyada en uzun süre tahtta kalan hükümdar olmasının yanında, bilinen tarihte en uzun süre yöneticilik yapmış kadın monark olarak tarihe geçti. Onun döneminde onlarca devlet adamı farklı ülkelerde yönetimi ele aldı, ya da çekildi, ama o hep ülkesinin kraliçesi olarak istikrarlı şekilde hükmünü sürdürdü. Uzun yönetimi esnasında II. Dünya Savaşı başta olmak üzere birçok tarihi olaya şahit oldu.

Kadife eldivenden çıkan demir yumruk

Düşünülenin aksine henüz prensesken II. Dünya Savaşı'nda sarayda kalmak yerine aktif görev aldı. Orduya destek vermek için kamyon şoförü olarak cepheye yakın bölgelerde lojistik destek verdi. Elizabeth'in her zaman orduya ve askeriyeye ilgisi vardı ve geleneksel prenses profilinin çok dışındaydı. 1982 yılında Arjantin'in Falkland ve Güney Georgia Adalarını işgal etmesi ile başlayan Falkland Savaşı'nda ülkenin başbakanı Margaret Thatcher ile birlikte oldukça sert bir irade ile savaşa girdi. Altı hafta süren savaşın ardından Arjantin teslim oldu ve işgal ettiği toprakları terk etti. Hülasa, Kraliçe yeri geldiğinde sakin, sessiz köşesine çekildi, yeri geldi kadife eldiven içinden demir yumruğunu çıkardı. Dolayısıyla, Birleşik Krallık'ta kraliyet ailesi siyasete çok aktif şekilde katılmamakla birlikte Kraliçe II. Elizabeth, İngiliz siyasetinde her zaman sessiz ama önemli bir ağırlık merkezi oldu. Birleşik Krallık'ın "Ufuklarında güneşin batmadığı ülke" unvanını kazanmasının en önemli nedeni kuşkusuz dünyanın dört bir yanında sahip olduğu sömürgelerdi. Sömürgeler yanında deniz yollarına hakimiyeti güvence altına almak için birçok bölgede sahip olduğu stratejik alanlar, İngiltere'yi 17. Yüzyıldan itibaren dünyanın en güçlü ülkesi haline getirdi. 20. Yüzyılla birlikte sömürgelerin yavaş yavaş özgürlüklerini ilan etmeleri zaman içinde İngiltere'nin küresel gücünü kısmen törpülemiş olsa da günümüzde İngiltere halen dünyanın en güçlü ve en etkili ülkeleri arasında yer alıyor. Örneğin Çin'in bölgesinde giderek güçlenmesine karşı, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve İngiltere, Pasifik ada ülkeleriyle ekonomik ve diplomatik ilişkileri güçlendirmek amacıyla gayri resmi Pasifik Beşlisi'ni kurdular. Bu birliktelikte İngiltere'nin bölgede uzun yılladır devam eden etkisi elbette önemli bir rol oynayacak. Kaldı ki halen İngiltere'den gönderilen valiler tarafından yönetilmeye devam eden Avustralya ve Yeni Zelanda, İngiltere'nin bölgede etkisinin en güzel kanıtı. İşte Kraliçe Elizabeth, öldüğü güne kadar tüm bu ülkelerin kraliçesi olarak bu ülkelerin bölgesel ve küresel kararlarında doğrudan olmasa da dolaylı olarak her zaman rol aldı, etkili oldu. İngiltere'nin AB'den ayrılması sürecinde yapılan oylamalarda Kraliçe Elizabeth'in birlikten çıkma yönünde düşüncesinin etkili olduğu sır değil. Bugün hala tartışılan Brexit konusunda sarayın ve kraliçenin tutumunun etkili olmaması elbette mümkün değil. Özellikle pandemi sonrası dönemde değişen dünya düzeninde bir yandan Avrupa içinde ağırlık merkezi olarak Rusya ile ilişkilerin yeniden tanımlanması, diğer yandan Çin'in Uzak Asya'daki pozisyonuna karşı yeniden oluşumlarda uygulayacağı politikalar sadece İngiltere'yi değil, tüm dünyayı etkileyecek.

'Yas tutmuyoruz'

Birleşik Krallık'ın ve dolayısıyla Kraliçe Elizabeth'in bu gücü, kimileri tarafından takdir edilirken, İngiliz sömürgesi milletler tarafından pek hoş karşılanmadı. Özellikle 1952 yılında tahta geçtiğinden itibaren tüm dünyada sömürgelere mensup milyonlarca kişi zorunlu olarak kraliçenin tebası oldu. Kraliçe'nin vefatında düzenlenen törenlere eski sömürgelerden yöneticiler de davet edildiler. Hem yöneticiler hem de temsil ettikleri topluluklar açısından oldukça karmaşık duygularla yapılan cenaze töreninde yapılan konuşmalar da aslında bunu açığa çıkarıyordu. Afrika, Asya, Hindistan, Karayipler ve diğer sömürgelerde yüzlerce yıl devam eden kölelik, sömürü, kamplarda süren ağır çalışma koşulları, soykırım ve yağmacılık gibi suçlar elbette gölge gibi İngiliz tarihinin peşini bırakmayacak. Birçok dünya lideri nazik taziyelerini ifade ederken Kenyalı avukat Alice Mugo, 1956 yılında yayınlanmış belgeleri basınla paylaşarak sömürgeye karşı isyana kalkışan Mau Mau'lara İngiltere yönetiminin verdiği çok sert tepkiyi açıkladı. Bu dönemde 100 binden fazla Kenyalı'nın kamplarda toplanarak ağır koşullarda yaşamak zorunda bırakıldıklarının altını çizen Mugo, Kraliçe'nin vefatı ardından bu olaylara atıf yaparak "yas tutamıyoruz" dedi. Ancak Kenyalı bu hanımefendinin açıklamalarına tam bir tenakuz oluşturacak şekilde, 10 yıldır Kenya'nın devlet başkanı olarak görev yapan Uhuru Kenyatta, babası Jomo Kenyatta 1964 yılunda Kraliçe'nin hükümran olduğu dönemde hapis yatmasına karşın, bu tatsız geçmişi bir kenara bırakarak kraliçe için "20 ve 21. Yüzyılın en simgesel şahsiyeti" diyerek cenaze töreninde kraliçeye olan saygısını belirtti.

Kraliçe Elizabeth, hayatı boyunca 110 ülkeye seyahat etti ve dünyada en fazla seyahat eden devlet başkanı olarak da tarihe geçti. Türkiye'ye de 1961, 1971 ve 2008 yılları olmak üzere 3 farklı dönemde ziyaret gerçekleştirdi. Özellikle 1971 yılında yaptığı ziyarette açılışı yapılan Çanakkale Harp Müzesi'nin ziyaretçi defterine "Milletlerimizin birbirlerine karşı ebedi saygı kazanmalarına vesile olan Gelibolu harbinde hayatını kaybedenlere yaraşır bir abide" ifadelerini kullanarak Çanakkale Savaşı'na katılan tüm milletler için onur verici açıklamalar yaptı. 2008'deki ziyaretinde ise İstanbul ve Bursa'yı ziyaret eden ve Kur'an-ı Kerim tilaveti dinleyen Kraliçe Elizabeth, Türkiye'de olduğu gibi gittiği ülkelerin kültürel ve dini değerlerine hassasiyet göstermesiyle bilinirdi.

Geleneksel İngiliz siyasetinin bir parçası olarak, kendi cenaze merasiminin bile defalarca provalarını yaptırarak planlayan ve cenaze esnasında hiçbir aksaklığın çıkmaması için hazırlıklar yapan Kraliçe Elizabeth, cenaze programının planlanmasına "Londra Köprüsü Operasyonu" ya da ilerleyen zamanlardaki tanımıyla "Londra Köprüsü Yıkıldı" adını verdi.

Gerçekten de Kraliçe'nin vefatıyla Londra'nın 96 yıllık köprüsü yıkıldı. III. Charles, göreve geldikten hemen sonra sergilediği hafif gergin tavırlarla Kraliçe'nin bildik ve alışıldık soğukkanlı kişiliğinden farklı bir tutuma sahip olacağını gösteriyor. Kral Charles'ın Kraliçe'nin yerini ne derece dolduracağını zaman gösterecek. Konunun hangi boyutundan bakarsak bakalım, bu dünyadan iyisiyle kötüsüyle Kraliçe Elizabeth geçti.

[email protected]