ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi, Körfez güvenlik mimarisini yeniden şekillendiriyor. El-Ula şehrinde varılan uzlaşı kapsamındaki Körfez normalleşmesi ve BAE-Türkiye, Türkiye-Mısır gibi yakınlaşmaların arkasında, Afganistan'daki yeni denklem yer alıyor. Her ne kadar BAE-Suudi Arabistan arasında ekonomik rekabet sürse de güvenlik anlamında bölgesel iş birliğinin artacağı tahmini yapılabilir.
Mehmet Rakipoğlu / Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Afganistan macerasına son vermiştir. Washington'ın Afganistan'dan çekilme kararı Körfez ülkeleri başta olmak üzere birçok Amerikan müttefikinin güvenlik stratejilerini yeniden gözden geçirilmesine neden olmuştur. Güvenlik anlamında yeni meydan okuma olarak okunabilecek bu gelişme, Körfez güvenlik mimarisini yeniden şekillendirmektedir. Dolayısıyla ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi Körfez ülkelerinin karşılaştığı yeni bir güvenlik realitesi olarak değerlendirilebilir.
İki kritik belirsizlik
ABD'nin müttefikleriyle olan ilişkileri ve çıkarları Washington'ın dış politika önceliklerine paralel ilerlemiştir. Fakat Biden iktidarı ile birlikte ABD için Ortadoğu'ya zaman harcamak birincil öncelik olmaktan çıkmıştır. Bu anlamda Biden yönetimi Ortadoğu'ya yönelik yeni bir yaklaşım sergilemektedir. Bu yaklaşım Ortadoğu siyasetinde ABD'nin doğrudan müdahil olma yoğunluğunu azaltmayı amaçlamaktadır. ABD, 20 yıllık Afganistan dosyasını kapatırken Körfez ülkeleri yeni bir dosya açmaktadır. Bu dış politika dosyasının büyük oranda ABD'nin çekilmesi sonrası güvenliği nasıl sağlayacakları ile ilgili olacağı söylenebilir. Nitekim Körfez güvenlik mimarisinin önünde ABD bağlamında iki kritik belirsizlik hakimdir. Bunlardan ilki ABD'nin yardımı olmaksızın bölgesel güvenlik tehditleri ile nasıl başa çıkacakları meselesidir. İkincisi Biden dönemi Körfez'in ABD'nin bölge stratejisindeki konumu ile ilgilidir. Körfez'in bu belirsizliklere yönelik belirleyeceği stratejinin öne çıkan başlıca unsurları şöyle: Ulusal kapasite artırımı, bölgesel gerilim ve krizleri rafa kaldırma, bölgesel iş birliğini artırma, diplomasi, diyalog zeminini güçlendirme ve yükselen küresel aktörlerle iş birliğini kurumsallaştırma.
Bölgesel denklem
ABD'nin Afganistan'dan çekilmesinin İbrahim Anlaşmaları olarak bilinen İsrail ile resmileşme/ normalleşmenin yıl dönümüne denk gelmesi de önemlidir. Eylül 2020'de ABD'nin bölgesel güvenlik anlamındaki azalan taahhütlerini risk olarak gören BAE ve Bahreyn İsrail ile ilişkileri diplomatik düzeye taşımıştır. Dolayısıyla ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi ile birlikte bölgesel güvenlik noktasında bölgesel inisiyatiflerin artması beklenebilir. Birçok uzmana göre ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi bölgedeki normalleşme örüntüsünü doğrudan etkilemiştir. Bu anlamda el-Ula şehrinde varılan uzlaşı kapsamındaki Körfez normalleşmesi, BAE-Türkiye/Türkiye-Mısır gibi yakınlaşmaların arkasında da Afganistan'daki yeni denklem yer almaktadır. Ayrıca Suudi Arabistan'ın da İsrail ile yakınlaşmayı sürdürdüğü iddia edilmektedir.
Dolayısıyla ABD'nin çekilmesine bağlı olarak Afganistan'daki süreç Körfez güvenlik mimarisini doğrudan etkilemiştir. Bu kapsamda her ne kadar BAE-Suudi Arabistan arasında ekonomik rekabet sürse de güvenlik anlamında bölgesel iş birliğinin artacağı tahmini yapılabilir.
ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi başta İsrail olmak üzere Washington'ın birçok müttefikini rahatsız etmiştir. Bu anlamda Tel Aviv yönetimi ABD'nin çekilmesi sonrası İran gibi İsrail karşıtı aktörlerin güçleneceğinden endişelidir. Her ne kadar Taliban'ın devletleşmesi sonrası İsrail ile mücadele birincil öncelik olarak gözükmese de Taliban'ın kolonyal ve işgalci İsrail'e kategorik olarak karşıt olması ve bu minvalde ABD'nin böylesi bir aktöre Afganistan'ı teslim etmesi Tel Aviv'de huzursuzluk oluşturmuştur. Benzer kaygıları yaşayan Körfez ülkeleri İsrail ile yakınlaşma dahil birçok seçeneği gözden geçirmektedir. ABD ile ilişkilerde güven krizi yaşayan Körfez ülkeleri Afganistan'dan çekilmeyi deprem olarak nitelemiştir. Reuters'a konuşan Körfez yetkilileri ABD'nin güvenlik şemsiyesine artık güvenmenin problemli olduğunu belirtmiştir.
Moskova'nın silahı
Öte yandan özellikle Suudi Arabistan'ın ABD'nin askeri çekilmesine Afganistan ölçeğinde de tepki verdiği söylenebilir. Bu anlamda birkaç medya organının iddiasına göre Suudi Arabistan, ABD'nin çekilme sürecine destek sağlamamıştır. Aksine Suudi Arabistan Savunma Bakanı Yardımcısı ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın kardeşi Halid bin Selman ABD'nin Afganistan'dan çekilme süreci devam ederken Moskova'da mevkidaşı ile görüşme gerçekleştirmiş ve Rusya-Suudi Arabistan arasında savunma iş birliğini derinleştiren askeri bir anlaşma imzalamıştır. Her ne kadar anlaşma hakkında detay verilmese de Putin'in daha önce de zikrettiği bir mesele olan S-400'lerin tedariki Suudi Arabistan'ın ABD ile ilişkileri üzerinden okunabilir. Bu anlamda Türkiye modellemesi üzerinden Suudi Arabistan'ın ABD'nin dengelenmesi adına Rusya'dan S-400 alabilecek olması tartışılmaktadır. Fakat Türkiye ile kıyaslandığında ulusal savunma kapasitesi yok denecek kadar düşük seviyede olan Riyad'ın böylesi bir adımı atması beklenmemektedir. Suudiler Rusların askeri aktivizmini bir kart olarak kullanarak Moskova ile yakınlaşarak Washington nezdindeki stratejik önemini artırmak istemektedir.
Benzer şekilde Suudiler Çin ile de savunma ve askeri alanda iş birliğini artırıyor. Dahası Suudi Arabistan Savunma Bakanlığında Çinli uzmanların yer aldığı belirtilmektedir. Çin ile nükleer programı sürdüren Suudi Arabistan ve BAE Pekin'den 2018 yılında 40 milyon dolarlık silah tedarik etmiştir. Her ne kadar Çin Körfez'e silah tedarik etse de ABD'nin yerini doldurma ihtimali oldukça düşüktür. Nitekim Pekin'in Körfez bağlamındaki temel beklentisi enerji, ticaret, yatırım üzerine inşa edilmiştir. Bu anlamda Pekin'in Körfez politikasının da güvenlik ve askeri risklerden uzak ekonomik ilişkileri geliştirme odaklıdır. Nitekim Çin'in petrol ihtiyacının yüzde 40'ını Körfez ülkeleri karşılamaktadır. Suudi Arabistan ise petrol ihracatından yüzde 40'a yakın kısmını Çin'e yapmaktadır. Mart ayında Aramco Çin'in önümüzdeki 50 yıl boyunca enerji ihtiyacını karşılayacaklarını belirtmiştir.
Amerikan bağlamı
ABD'nin Afganistan'dan çekilmesiyle birlikte Suudi Arabistan ve BAE'nin İran, Türkiye, Katar ile normalleşme sürecini yürütmesi de eş zamanlı gelişmelerdir. Dolayısıyla dış politikada şahin kanat düşüşe geçmekte ve bölgesel aktörler arası ilişkiler normalleşmektedir. Bu yeni trend Körfez güvenlik mimarisini doğrudan etkilemektedir. Ayrıca Suudiler 14 Eylül 2021'de Kral Selman'ın çıkarttığı kraliyet kararnamesi ile krala bağlı Ulusal Savunma Geliştirme Otoritesi kurmuştur. Dolayısıyla Suudi Arabistan ulusal savunma kapasitesini artırma yönünde girişimleri başlatmıştır. Nitekim ABD müttefikleri ilk kez bu kadar ciddi bir "terk edilme" riski ile yüzleşmiştir. Bu anlamda Çinli danışmanların Suudi Arabistan savunma bakanlığında yer edindiği iddiaları da göz önünde bulundurulduğunda, Riyad yönetiminin ABD ile yaşadığı güven krizinden ders çıkararak Washington'a bağımlılığı azaltmak istediği söylenebilir. Nitekim ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi ve 11 Eylül saldırıları ile ilgili Suud rejimini sorumlu tutan FBI belgelerinin yayınlanması Washington-Riyad arasındaki ittifakın tekrar sorgulanmasını gündeme getirmiştir. Birçok uzmana göre Suudi Arabistan-ABD arasındaki "mantık evliliği" (marriage of convinence) sallantıdadır. Yemen ve Irak merkezli İran destekli milislerin Suudi Arabistan'ın ulusal güvenliğine tehdit olan saldırıların artarak devam ettiği konjonktürde ABD'nin Suudi Arabistan'daki Patriotları çekmesi ikili ilişkileri tartışmaya açmıştır. Ayrıca ABD savunma bakanı 9 Eylül'de Suud'a ziyaretini ertelemiştir. Fakat Biden, Boeing CH-47 Chinook dahil birçok teçhizatı içeren 500 milyon dolarlık askeri destek hizmetleri anlaşmasını onaylamıştır. Ayrıca ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan Suudi Arabistan'da dahil olmak üzere Körfez ülkelerine yönelik resmi ziyaretlerde bulunmaktadır. Dolayısıyla ikili özel ilişkiler pürüzlere rağmen sürmektedir. Suudi Arabistan ve Biden yönetiminin ilişkileri koparmaktan ziyade stratejik çıkarlara odaklandığı söylenebilir. Bu anlamda Biden yönetimi Suudi Arabistan'ı elinde tutarak demokratları ve ABD kamuoyunu tatmin etmek isterken, Riyad yönetimi ABD'ye olan bağımlılığı azaltmak, Çin ve Rusya gibi yükselen aktörlerle yakınlaşarak kazanımlar elde etmek istemektedir.
AUKUS Paktı
Sonuç olarak ABD'nin Ortadoğu stratejisindeki değişimin Körfez'deki güvenlik mimarisini değiştirdiği, özellikle Suudi Arabistan'ın dış politikasını yeniden şekillendirdiği söylenebilir. Bununla birlikte Biden dönemi Transatlantik ilişkilerin de değişeceğine dair güçlü işaretler bulunmaktadır. Bu anlamda AUKUS paktı ile birlikte Fransa'nın saf dışı bırakıldığı görülmektedir. ABD sonrası AB'nin ve özellikle Fransa'nın askeri olarak Körfez ülkeleriyle yakınlaşması beklenebilir. Benzer şekilde Brexit tecrübesiyle Kıta Avrupası siyasetten uzaklaşan İngiltere'nin de Körfez ülkelerine yönelik ilgisi artabilir. Bu anlamda Afganistan'dan ABD çekilirken Abu Dabi Veliahtı Muhammed bin Zayid küresel siyasette yeniden etkin olmaya çalışan İngiltere ve Avrupa'nın "şımarık çocuğu" Fransa'ya giderek görüşmeler gerçekleştirmesi önemli bir gelişmedir. Ayrıca ABD müttefikleri ekonomik iş birliği zeminini geliştirerek siyasal sorunlara rağmen finansal kalkınmayı sürdürmeyi planladığı görülmektedir. Sonuç olarak Biden dönemi ABD dış politikası ve devam edegelen Covid-19 pandemisinin getirdiği meydan okumalar bölgede yeni bir güvenlik altyapısı oluşturmaktadır. Körfez'in bu meydan okumalara yönelik nasıl tepki vereceğini büyük oranda ABD ile Çin-Rusya arasındaki mücadelede pozisyon alma bağlamındaki Washington'ın baskıları bağlamında yapısal, Suudi Arabistan-BAE-Katar-İran-Türkiye gibi aktörler arası güç mücadelesi bağlamında bölgesel, Veliaht bin Selman'ın iktidar mücadelesi bağlamında da iç dinamiklerin belirleyeceği tahmini yapılabilir.