Karşılıklı cezalandırma hali! Ukrayna Savaşı'nda kritik dönemeç

Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney / Nişantaşı Üniversitesi
15.10.2022

Rus füze saldırısıyla Putin Rusya'sı iki amaç gütmüştür: İlk olarak, Ukrayna'nın her tarafını vurabileceğini göstermiştir. Böylece Ukrayna'nın hiçbir yerinin, Zelensky dahil kimse için güvenli olmadığı mesajını da vermiştir. İkinci olarak, Ukrayna halkını korkutarak, elektrik, su ve ulaşımdan mahrum ederek, Ukraynalıların Zelensky üzerinde baskı kurmasını sağlamayı amaçlamıştır.


Karşılıklı cezalandırma hali! Ukrayna Savaşı'nda kritik dönemeç

Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney / Nişantaşı Üniversitesi

9 Ekim 2022 tarihinde Kerç Boğazı Köprüsü'nde meydana gelen patlamalar sonucu "Ukrayna Savaşı'nda yeni bir aşamaya mı geldik?" sorusu sıkça soruluyor. Tabii bu soruya cevap verebilmemiz için Kremlin'in saldırı karşısında nasıl bir tepki verebileceği sorusuna cevap bulmamız gerekiyor.

Putin'in kutsal saydığı köprü

Bilindiği gibi, Kerç Köprüsü'nün Putin'in stratejisi açısından sembolik bir önemi var. Köprü, Rusya anakarası ile 2014 senesinde ilhak edilen Kırım yarımadasını birbirine bağlıyor ve iki toprak parçasının birbirine kavuşmasını Kremlin'in gözünde temsil ediyor. Ayrıca köprünün stratejik bir önemi olduğunu da kimse yadsıyamaz, Ukrayna Savaşı sırasında Rus askeri teçhizatının sevkiyatının büyük bir kısmı bu köprü üzerinden sağlanıyordu, dahası köprü sayesinde Kırım, Rusya'nın doğal bir uzantısı haline dönüşüyordu. Tüm bu nedenlerle Rusya'nın Kırım Köprüsü'ne özel bir önem adeta bir kutsallık addettiği, kimi Rus yetkililerin köprünün inşasını mucize olarak nitelendirdiği biliniyor. Bu kadar önem verildiğinden, Ukrayna Savaşı'nın başından itibaren köprü Rusya için bir tür kırmızı çizgi olarak görülüyordu. Nitekim Putin, kendisiyle yapılan bazı mülakatlarda Kerç Köprüsü'nün saldırıya uğramasının bir felakete yol açacağı imasında bulunmuştu.

Felaket beklentisi

Dolayısıyla Ukrayna istihbaratının bir eylemi olarak görülen –Rusya olayı terör eylemi olarak açıkladı ve fail olarak Ukrayna istihbaratını gösterdi, Ukrayna da bu suçlamaları reddetmedi- ve köprüde tahribata yol açan saldırılardan sonra herkes bir felaket beklentisi içerisine girdi. Gerçekten de köprü saldırısının hemen ertesinde Rus kuvvetlerinin cezalandırma eylemi ile güne başladık. Ukrayna şehirlerinin neredeyse tümünü kapsayacak şekilde geniş kapsamlı bir füze ve İHA saldırısını Rusya gerçekleştirdi.

Zelensky'e göre Rus saldırısı kritik alt yapıyı ve şehirlerin sivil hayatını hedef aldığından Ukrayna'yı yeryüzünden silmeyi amaçlıyordu. Sonuçta garip, korkutucu ve riskli bir tırmandırma içerisinde kendimizi bulduk. Ukrayna Rusya'ya kırmızı çizgisini geçmeye cesaret edebileceğini gösterdi, Rusya ise kendini sınırladığı Ukrayna'nın güneydoğusundaki savaştan uzağa kabiliyetleriyle ulaşabileceğini ve aynı anda Ukrayna topraklarında yaşamı durduran eş zamanlı saldırılar yapabileceğini. Bu tür bir tırmanmanın Kerç Köprüsü saldırısı ile ya da öncesindeki ilhak kararıyla başlayacağını taraflar muhtemelen tahmin ediyorlardı. Yine de pozisyonlarını korumayı tercih ettiler.

Putin'i cezalandırma eylemi

Kerç Boğazı Köprüsü'ne düzenlenen saldırının hemen öncesinde, Kuzey Akım boru hatlarına yönelik gerçekleştirilen sabotajlar bize kritik alt yapının taraflarca hedef alınabileceğini göstermişti. Rusya'nın varlıklarına zarar veren bu tür saldırılar sonuçta Moskova'ya yönelik bir cezalandırma. Verilen ekonomik zarar bir yana Rusya'nın istihbarat, lojistik, koordinasyon gibi alanlardaki zayıflıkları gözler önüne serilerek Kremlin alay konusu yapılıyor. Böylece Moskova'nın içerisindeki sivil-asker bürokrasi çerçevesindeki dengelerin de yerinden oynaması zorlanıyor. Tabii bu zorlamaların Ukrayna için ille hayırlı bir sonuç üreteceğini kimse garanti edemez ama Rusya'nın prestijini sarsarak birbiriyle mücadele içerisindeki elitleri eleştirel bir tutum almaya cesaretlendirmek, bu tür saldırılılar daha sık göründükçe Rusya karşıtı cephe için çok kötü bir strateji sayılmaz. Bir adım öteye giderek söyleyebiliriz ki, bu cezalandırma sadece Kremlin ve Rusya'ya yönelik değil, her şeyden ve herkesten öte Putin'e yönelik bir cezalandırma. Köprü saldırısı sonrasında yayınlanan propaganda videoları yanan Kerç Köprüsü'nü Putin'in doğum günü pastasının mumları gibi gösterdi ve sosyal medyada paylaşılan videolarda Marilyn Monroe Happy Birthday President şarkısını bu sefer Putin için söyledi. Ukraynalı yetkililerin amacının Putin'e uzun ve başarılı bir hayat dilemek olmadığını tahmin edebiliriz. Tüm bunların dışında, Ukrayna ve destekçileri cezalandırıcı bir eylem olarak gerçekleşen Kerç Köprüsü saldırısı ile referandum ve ilhak kararlarının cezasız kalmayacağını da Rusya ve uluslararası kamuoyuna göstermiş oldu.

Rusya kaybeder mi?

Elbette, köprüye yönelik saldırı sadece bir cezalandırma eylemi değildi. Ukrayna'nın Putin Rusya'sının savaşı sürdürme kapasitesini ve dolayısıyla savaş kapasitesini besleyen ikmal hatlarını dumura uğratmak istediği açık. Batı menşeili yaptırımların hala devam ettiği düşünüldüğünde Rusya ekonomisinin cephede uğranılacak sürpriz kayıplarla sınanması ve Savaş'ı sürdürmekte zaman içerisinde iyice zorlanması bekleniyor. Aslında Ukrayna karşı saldırısının cephe genişletip, Kırım'ı kapsayacak şekilde bir Rus kuvvetlerinden ülkeyi temizleme pozisyonu alması Ukrayna kuvvetlerinin Batı desteği ile verdiği kurtuluş mücadelesinden öte bir anlamı var. Nitekim cepheden, dezenformasyon ihtimalini de elemeden söyleyelim- Ukrayna kuvvetlerinin moral motivasyonun arttığı, Rus kuvvetlerinin lojistik sorunlar yaşadığı ve morallerinin bozuk olduğu yönünde haberler geliyor. Ukrayna tarafında görülen bu aşırı özgüven tabii ki hem Kiev hükümetine bağlı kuvvetlerin sahada gösterdikleri başarıdan hem de Batı'nın Rusya'yı gerek ekonomik gerekse de askeri başarısızlıkları nedeniyle oldukça azımsamasından kaynaklanmakta. Ukrayna'nın küresel düzeyde ikinci büyük konvansiyonel güce karşı saldırı stratejisi izleyebilmesi gerçekten de bir başarı, ancak bizi 2008'den (Gürcistan müdahalesi) 2022'ye getiren yani Rusya saldırısını mümkün kılanın da Rusya'yı azımsamak olduğu unutulmamalı.

Rusya zayıflıkları ile yaralı bereli bir güç, ama "büyük güç" mücadelesi verme kararlılığında bir yönetime sahip. Bu konuda yönetimin verdiği karara tamamen karşı çıkan halk kitlelerini de göremiyoruz. Moskova'da elitler arası mücadelede Putin açıkça hedefe konulmuyor, hatta elitler arasında sertlik dozunu artırmayı savunanların ve bunun üzerinden popülist mesaj verenlerin olduğu malum. Dahası Rusya, elinde belirli tırmandırma kapasitelerine sahip bir güç. Yaralı, bereli olması Moskova'yı kendi karasında çevrelenmeye geri dönmeye ikna edebilir mi? Bu soruya bugün için "evet" cevabı vermek güç. Büyük güç mücadelesinin süregeldiği günümüz koşullarında, Ukrayna Savaşı'nda Putin Rusya'sının hâlihazırda bir büyük güç olduğu iddiasındayken bu savaşı kaybetme lüksü yoktur. Putin'in 24 Şubat'ta başlattığı Ukrayna saldırısını takiben ilk on hafta içinde 20 kere nükleer tehditte bulunduğu gerçeğini de hatırlayarak hesabımızı yapalım. Bu bağlamda, Rusya, Ukrayna'nın doğusunda gerçekleştirdiği son referandumlarla Rusya'ya dahil edilmiş yeni dört bölge ile Rus anakarasına ve de müttefiklerine- örneğin Belarusya- yönelik olası bir saldırı halinde Rus askeri doktrinlerini işleteceğini söylüyor. Rus Nükleer Doktrini de Rusya Devlet Başkan Putin'e, yukarıda saydığımız bu dört durumda nükleer silah kullanma yetkisi vermektedir. Sahada, Ukrayna ve Batı karşısında sürekli konvansiyonel olarak geri düşen- ve askeri teçhizat tedariki bakımından ciddi zorluklar çektiği iddia edilen Putin Rusya'sı için maliyeti oldukça yüksek de olsa kritik bir anda savaşı nükleerleştirmeye karar vermesi pekâlâ beklenilebilir. Moskova'nın bir dengeleyici unsur olarak ve tabii Rus konvansiyonel açığını kapatmak üzere Rus taktik nükleer güçlerini kullanılma olasılığı bugün dünden daha fazladır.

Rus füze saldırıları anlama geliyor?

Kerç Boğazı Köprüsü'ne yapılan saldırı sonrasında savaşın riskli bir noktasındayız. Putin'in karşı füze saldırılarından sonra Rusya'nın daha fazla kışkırtılmaması için Batılıların hesaplarını doğru yapmaları son derece önemli. Rusya vermek istediği mesajın anlaşılmasını istiyor olmalı ki -kendisi için büyük bir ekonomik yük de getiren- bu füze gösterisini (Moskova Ukrayna'ya cevaben 80 adet füze ve 24 adet İHA saldırısını gerçekleştirdi) şimdilik uzatmadı. Ancak, Moskva kruvazörünün batırılmasına fazla ses çıkarmayan Moskova'nın konu Rusya'nın savaş gücünü baltalamak olduğunda el yükseltip, uzun menzilli füze ve kamikaze dron saldırılarıyla ne yapabileceğini gösterdiği de dikkatlerden kaçmadı. Rus füze saldırısıyla Putin Rusya'sı kanımızca iki amaç gütmüştür: İlk olarak, Moskova Ukrayna'nın her tarafını vurabileceğini göstermiş ve Ukrayna'daki toplam 11 şehri vurmuştur. Böylece Putin bu son füze saldırısıyla Ukrayna'nın hiçbir yerinin, Zelensky dahil kimse için güvenli olmadığı mesajını da vermiştir. Putin, Rus televizyonuna verdiği bir beyanatta füze saldırılarının Kerç Köprüsü'ne yönelik saldırının cevabı olduğunu da belirtmekten kaçınmadı. Bu cezaya karşı ceza, şiddete karşı şiddet sarmalına girdiğimizi gösteriyor. Zaten bu sarmalın ne demek olduğunu anlamaya çalışanlar için Rusya'nın Suriye stratejisini Ukrayna'ya taşıması, direkt siviller üzerinden bir yıpratma harbi başlatması da olası. İkinci olarak, Moskova, Ukrayna halkını korkutarak, halkı elektrik, su ve ulaşımdan mahrum ederek, Ukraynalıların Zelensky hükümeti üzerinde baskı kurmasını sağlamayı amaçlıyor. Böylece, mümkünse Kiev'in taviz verebileceği bir masanın mümkün olduğunu Ruslara ve Batılılara göstermek istiyor.

Bu noktada meseleyi Kiev'e hava savunma desteği sağlamaya indirgeyenler var ama bizce önümüzde duran sorun bu kadar basit değil. Füze saldırıları sadece Ukraynalıları ürkütmedi, Trans-Atlantik dünya ve henüz NATO kapısından geçememiş İsveç ve Finlandiya oldukça rahatsız olmuş durumda. NATO Savunma bakanları gerçekleştirdikleri zirvede mesailerinin büyük kısmını Finlandiya ile beraber ortak bir hava savunma sistemi geliştirme fikrine harcadılar. Elbette yarın hemen gökyüzünün bir bilim-kurgu filmindeymişçesine bir kalkanla kapanmasını beklemiyoruz; bugün için sadece şunu söyleyebiliriz: Batı destekli Ukrayna güçlerince Kremlin'e postalan acı doğum-günü pastası Putin tarafından muhtemelen öfkeyle kabul edildi, Kremlin'in füzeler aracılığıyla gönderdiği teşekkür mesajı da Brüksel tarafından okundu. Dolayısıyla tırmanmanın yarın devam etmesi, şiddetin dozunun engellenememesi dar ve geniş bölge için yani Karadeniz ve Avrupa için tehlike çanlarının çalması demek. Bu arada füze saldırılarının yol açtığı infial bu tür bir füze gösterisinin beklenmediğini de bize anlatıyor. Yani maalesef beklenmeyeni bekleme noktasındayız. Durumun ciddiyetinin farkında olanlar, III. Dünya Savaşı istemediklerini belirtiyor ve Moskova'yı temkinli, aklıselim olması konusunda uyarıyor. Öyle ki, bundan önceki BM Genel Kurulu'nda Rusya'nın Ukrayna Savaşı nedeniyle kınanması oylamasına katılmamış olan bir Çin Halk Cumhuriyeti ve Hindistan'ın bu seferki füze saldırı hadisesinde sivillerin hedef alınmış olması nedeniyle endişelerini uluslararası kamuoyuyla dile getirdikleri ve savaştaki tansiyonun bir an evvel düşürülmesi gerektiğini ifade ettikleri görüldü.

Nükleer korku neden kapımızda?

Duyulan kaygının çok önemli bir nedeni var: Füze saldırıları ile Kremlin ciddi, kanlı ve acı bir mesaj vermeyi başarsa da sahada konvansiyonel düzeyde toparlanabilmiş değil. Bu da hem zaten çok kızgın olan Ukrayna kuvvetlerine hem de Batılılara el yükseltme konusunda cesaret veriyor. Eğer Batılılar Rusya'ya darbe indire indire Kremlin'i durdurabileceklerini düşünür ve zaten geçilen kırmızı çizginin ötesine geçerlerse Moskova'nın taktik nükleer güç kullanımını tıpkı füze saldırısında olduğu gibi düşünme ve devreye sokma olasılığı var. Olası bir Rus taktik güç kullanımı ihtimalini dışlamayan İngiliz İstihbaratı şimdiden Moskova'nın bir taktik nükleer savaşa girişebilecek davranışlarda bulunup bulunmadığını izlemeye almıştır. Ama, İngilizler bu izlemenin de net sonuç vermeyebileceğini itiraf ettiler. Özetle, şu anda kimse Rusların bu konvansiyonel olmayan silahlarını kullanıp kullanmayacağından emin değil. Ayrıca, Moskova'nın nükleer silahlarının gölgesini /nükleer caydırıcılığı nükleer tehdidi savurmadan çok önce kullandığını da aklımızda tutalım.

Bugüne kadar, Putin Rusya'sı sahip olduğu nükleer güç sayesinde Ukrayna Savaşı boyunca kendi ülkesinin toprak güvenliğini sağlamış ve böylece Batılılardan/NATO'dan ülkesine yönelebilecek olası bir askeri saldırı ihtimalini ortadan kaldırmıştır. Moskova, işte bahsi konu olan bu nükleer caydırıcılığı sayesinde, Ukrayna'ya karşı savaş başlatıp belirli alanları işgal etme cüretini de göstermiştir. Böylece, İkinci Dünya Savaşı sonrası kabul görmüş bir norm olan Avrupa'daki sınırların değişmezliği prensibi de çöpe gitmiştir. Bugün, Rusya'nın konvansiyonel kuvvet kullanımında Ukrayna karşısında sahada yenik düşmesi nedeniyle Putin'in zaman zaman nükleer güç kullanma tehdidinde bulunması nedeniyle nükleer tabunun ve nükleer düzenin çökmekte olduğuna işaret edilmektedir. Aslında, nükleer düzen hiçbir zaman adil ve yeterli olmamıştı, ancak buna rağmen nükleer savaşın yıkıcılığı nedeniyle nükleer devletler nükleer tabuya uygun davranmayı ve bu nedenle nükleer silahsızlanma rejimlerini yaşatmayı kendi menfaatlerine uygun görmüşlerdi. Ukrayna Savaşı'nda olası bir noktada Rus taktik nükleer güçlerinin kullanılması tabii ki nükleer tabuyu kökten zedeleyecektir. Bugün revizyonist olma cesareti göstermiş bir aktörün, şikayetçi olduğu küresel sistemi korumak için yenilmeyi göze almasını beklemek safdillik olabilir, endişelenmek için yeterince sebebimiz var.

El tırmandırma stratejisi bir an önce terkedilmeli

Böyle bir olasılığın gerçekleşmemesi için, uluslararası topluma düşen görev derhal Ukrayna savaşında tarafları tansiyonu düşürmek için ikna etmektir. Bu bağlamda füze saldırısı sonrasında, Moskova'dan gelen en iyi haber G-20 toplantısında, Batı'nın Ukrayna Savaşı'na dair makul planla gelmesi halinde Putin'in Biden ile görüşebileceği yönündeki mesajıydı. Gene Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın savaşan taraflar arasında yeniden arabuluculuk girişiminde bulunmak için zemin yoklaması bu kritik anda oldukça değerli bir girişimdir. Bu aşamada Türkiye'nin devreye girerek diplomasi aracılığıyla tansiyonu düşürüp en azından şimdilik geçici de olsa bir ateşkesin sağlanması dünya ve bölge barışı için vazgeçilmez önemdedir. Türkiye'nin diplomasinin bayraktarlığını yapması da Türk dış politikasının koruduğu pozisyon açısından mühimdir. Ancak Ukrayna'da bir çıkmaz yaratan Rusya kadar Ukrayna/Batı'nın maksimalist tutumudur. Bu yüzden tarafları maksimalist anlayıştan Türkiye'nin "adil bir barışta herkes kazanabilir" çağrısını dinlemeye davet ediyoruz.

[email protected]