Kara harekatı İsrail için hüsran olur

Doç. Dr. Abdulgani Bozkurt/ Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
12.10.2023

Olası bir kara harekatının her iki taraf için de zayiatı arttıracağı açıktır. İsrail için bundan önceki bütün kara harekatları hep hüsran ile sonuçlanmıştır. Böylesine hazır bir Hamas'ın içeride İsrail kara birliklerine neler yaşatacağı herkesçe tahmin edilmekte ve İsrail tarafından bilinmektedir.


Kara harekatı İsrail için hüsran olur

Doç. Dr. Abdulgani Bozkurt/ Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi

Hamas'ın Aksa Tufanı ismini verdiği operasyon, sadece ikili ilişkilerde değil bölgede de birçok değişimi içinde barındırıyor. Bu operasyon, 75 yıllık Filistin-İsrail ilişkilerinin yeniden tanzimi bir yana devletlerin bölgesel aksiyon alış biçimlerini de etkileyecek nitelikle devam ediyor.

Savaş nasıl biterse bitsin kazananın kim olduğu tartışmaları sürecek gibi görünmektedir. Bununla birlikte savaşın kazanının birçok yönüyle Hamas kaybedenin ise İsrail olduğunu söylemek şimdiden mümkün görünmektedir. Zira 1967 Altı Gün Savaşı'nda beş devletin (Irak, Suriye, Lübnan, Mısır ve Ürdün) İsrail'e verdirdiği kaybın neredeyse iki katını Hamas hem de savaşın ilk dört gününde tek başına verdirdi. Böylesi bir şokla karşılaşan İsrail'in zedelenen imajını tamir etmesi hiç kolay olmayacak. Sadece sonuçları bakımından değil, El Kassam Tugayları'nın savaş stratejisi de İsrail'in yenilmez ordu imajına ciddi darbe vurmuş vaziyette. Öyle ki Hamas bu savaşla birlikte resmen bir paradigma değişimine yol açtı. Artık 2005 senesinden beri olduğu gibi İsrail saldırıları karşısında sadece roket atarak karşılık vermekle sınırlı kalan bir Hamas yok. Dünyanın en güçlü ordularından birine sahip İsrail'e karşı bir militer grup deniz, hava ve kara unsurları ile aynı anda taarruz başlattı. Bu paradigma değişimi ile gelen başarının nesilden nesile aktarılacağına hiç şüphe yok.

İsrail'in böylesi bir hezimet karşısında öncekilere nispetle çok daha sert karşılık vermesi beklenen bir durum. Dolayısıyla 2023 savaşı, Gazze açısından insani bedelin en fazla ödendiği savaş olarak kayıtlara geçecektir. İşte tam bu noktada İsrail tarafında yer alan bazı kesimler, Hamas'ın Filistin halkını ateşe attığını savunmaktadır. Evet, Hamas ilk defa hücuma geçerek strateji değişikliğine gitmiştir. Ancak unutmamak gerekir ki Hamas bu saldırıyı başlatmadan önce de bölgede insanlık dışı muameleye devam eden, küçük çocukları keyfe keder alıkoyan, sokak ortasında dilediğini infaz eden, yargısız tutuklama yapan ve belki de en önemlisi fiili işgale yani yerleşim yerlerine yenilerini ekleyen bir İsrail vardı. Dolayısıyla iki ülke arasındaki savaş, zaten fiilen vardı ve sahada devam ediyordu. Hamas uzun süren sessizlikten sonra saldırı başlatarak yapılan bütün bu haksızlıklara "artık yeter" dedi.

Hamas'a yöneltilen ikinci suçlama ise gerçekleştirdiği operasyon ile İsrail'in saldırılarına bir meşruiyet oluşturduğu yönünde. Burada gözden kaçırılan çok önemli bir husus bulunmaktadır. İsrail Gazze'ye yönelik giriştiği hiçbir operasyonda meşru bir gerekçe aramamıştır. Savaş hukukuna ve uluslararası hukuka riayet etmeyen İsrail, gerçekleştirdiği bütün savaşlarda sivilleri, özellikle kadınları ve çocukları hedef almakta asla tereddüt etmemiştir. Bu yönüyle Gazze, İsrail için meşruiyet olmaksızın -neredeyse tüm dünyanın da görmezden geldiği- vurulabilecek bir bölgedir.

İsrail'in prestijini Hamas'ı suçlayarak kurtarma çabası aslında acziyet göstergesidir. Zira bu savaşta İsrail'i başarısız kılan birçok durum ortaya çıktı. Bunlardan ilki Hamas'ın MOSSAD başta olmak üzere İsrail istihbarat ağını atlatması. Gerek hava indirmede gerekse çitlerden ve duvarlardan geçerken Kassam üyeleri İsrail istihbaratının itibarını yerle yeksan edecek bir titizlikle hareket etti ve başarıya ulaştı. İkincisi, üst düzey generaller de olmak üzere Hamas ilk defa bu kadar fazla savaş esiri elde etti. Dahası o kadar aciz bir duruma düştü ki İsrail, esirlerin tamamını gözden çıkardı. Oysa 12 Temmuz 2006'da başlayan Hizbullah-İsrail savaşının en temel sebebi Hizbullah'ın kaçırdığı iki İsrailli idi. İki vatandaşını kurtarmak için tarihinin en büyük bedelini ödemeyi göze alan ve ödeyen İsrail, Hamas'ın esir ettiği vatandaşları için çaresiz ve onların ölümünü göze almış vaziyette. Bir diğer yenilgi göstergesi ise Netenyahu'nun "dünyanın en büyük gemisi geliyor, siz görecekseniz" minvalindeki açıklamalarıdır. İsrail başbakanının bu beyanı mahallede kavga eden iki küçük çocuktan dayak yiyen çocuğun abisini çağırmasına benzer. Netenyahu'nun ABD gemisi üzerinden bir güç devşirme ifadesi aslında İsrail için bir acziyet göstergesinden başka bir şey değildir.

Kara harekatı yapmadan İsrail'in Hamas'a galip gelmesi mümkün değil. Bunun için İsrail kara harekatına başlayacağız beyanında bulunmakta ancak bir türlü aksiyon alamamaktadır. Olası bir kara harekatının her iki taraf için de zayiatı arttıracağı açıktır. İsrail için bundan önceki bütün kara harekatları hep hüsran ile sonuçlanmıştır. Böylesine hazır bir Hamas'ın içeride İsrail kara birliklerine neler yaşatacağı herkesçe tahmin edilmekte ve İsrail tarafından bilinmektedir.

Cephe genişler mi?

2021 savaşında Batı Şeria ve İsrail vatandaşı Araplar sahaya inmiş ve İsrail çok zor bir sınav vermişti. Şimdilerde ise bu iki grup görece sessiz şekilde olanı-biteni izliyor. Olanları izlemekle iktifa eden bir grup daha var: Hizbullah. Bu gruplardan her birinin savaşa dahil olması denklemi İsrail aleyhine daha da karmaşık hale getirecektir. Bundan dolayı İsrail, hem batı Şeria'da El-Halil başta olmak üzere bazı önemli yerleri kuşatma altına almakta hem de kuzeyine yani Lübnan ile sıfır noktasına yoğun askeri teçhizat sevk etmektedir. Savaşı daha karmaşık hale getirmeye müsait olan bu durum, aynı zamanda Suriye'deki faaliyetleri nedeniyle İslam dünyasında ciddi prestij kaybeden bir zamanların kahramanı Hizbullah lideri Nasrallah ve örgütüne de imaj yenileme imkanı sunmaktadır. Hizbullah bu savaşa dahil olmaz ve Gazze İsrail ile baş başa kalırsa genelde Şii bloğun ve özelde Hizbullah'ın "anti-emperyalizm", "ümmet" ve "direniş" tezleri havada kalacaktır. Bu yönüyle Hizbullah, İsrail'in bu kadar mevzi ve prestij kaybettiği bir ortamda en ciddi sınavı ile karşı karşıyadır.

Aksa Tufanı operasyonunun hem İsrail hem de Filistin içinde önemli kırılmaları olacaktır. İlk olarak Hamas, izlediği aktif siyaset ve strateji ile El-Fetih'in önüne geçmektedir. Yerleşim yerlerinin inşasını engellemede başarısız olan El-Fetih, her geçen yıl taban kaybederken Hamas gücünü ve tabanını tahkim etmektedir. El- Fetih'in pasif tavrı devam ederse ateşli Filistinli gençler daha küçük sol fraksiyonlar şeklinde tıpkı Gazze'de olduğu gibi Kassam çatısı altında kendilerine yer bulmak isteyeceklerdir.

İsrail için iki senaryo

Operasyonun İsrail kanadı için meydana getireceği kırılma ise iki muhtemel senaryo ile gerçekleşecektir. İlki, ülkeyi iç savaşa sürüklemekle itham edilen Netenyahu, başarısızlığın bedelini koltuğunu kaybederek ve belki de yargılanarak ödeyebilir. İkinci ihtimalde ise, zaten kendi doğal seyrinde çöküşe doğru yol alan Netenyahu, ülkedeki "sağ"ı etrafında toparlayarak daha otokratik ancak görece hızlı karar alan bir siyasi mevki elde edebilir. İsrail'deki kırılmanın yönü Kassam tugaylarının başarısı ile orantılı şekilde geçekleşecektir.

Aksa Tufanı operasyonunun iki ülkenin yanı sıra bölge için de önemli sonuçları bulunuyor. Ortadoğu'da bölgeyi ilgilendiren en önemli sonuçlardan biri kuşkusuz İbrahim Anlaşmaları'nın çökme ya da daha iyimser bir ifadeyle bir süreliğine durma noktasına gelmesidir. Suudi Arabistan'ın İsrail'le normalleşme sürecini durdurduğunu ilan etmesi bu durumun en açık göstergesidir. Aslında Hamas, Ortadoğu'daki halk hareketleri sürecinde sahaya inen halklara karşı kendi mevkilerini tahkim eden monarşiler için de zorlu bir süreci başlattı. Bu operasyon ile birlikte Kuzey Afrika'dan Körfez'e kadar bütün Arap ülkelerinde yönetimlerin oldukça temkinli ve dikkatli hareket etmeleri gerekecek. Bu yönüyle operasyon ve savaş, bölgede yeni gelişmeleri tetikleme potansiyelini haiz şekilde devam etmektedir.