Kamala Harris'in Temmuz'da rt ettikleri hariç kendi yazdığı twit sayısı 160. Bunlar içerisinde en az 40 tanesi kürtaj meselesine vurgu yapıyor. Gerçekten Harris neredeyse her gün, bazense gün aşırı Trump'ın başkan olması durumunda ülkede kürtajın yasaklanacağı propagandasıyla meşgul.
Ömer Ekrem Keçeci/ Yazar
2020'deki ABD seçimi için Demokratların aday adaylarından birisi olan Kamala Harris, 2019 ortalarında yapılan anketlerde açık ara birincinin gerisinde görünmüş, kampanyasının başarısız olduğuna hükmedilmiş ve daha 2020 yılı bile gelmeden, 3 Aralık 2019'da Demokratların başkan adayı olabilmek için girdiği yarıştan çekildiğini açıklamıştı. Demokratlar arasında dahi en önlerde bir yere layık görülmemişken ve lider vasfında kabul edilmemişken Biden'ın onu başkan yardımcısı yapmasıyla bir anda basamakları uçarak geçti.
Buna benzer bir durum 2024 seçimleri öncesinde de vuku buldu. Başından beri birtakım Demokratların isteksiz olmasına mukabil evvela Biden aday olarak çıktı. Ancak Trump karşısındaki ilk tartışmada perişan bir görüntü verince çekilmesi yönündeki baskı iyice arttı ve karar vericilerin kesin kararıyla Biden'a geri adım attırıldı. Böylece seçime 100 günden biraz daha fazla kala aniden başkan yardımcısı Kamala Harris karşımıza aday olarak çıktı. En başta demokratlar kendi aralarında adaylar çıkarıp seçime soksalar kazanamama ihtimali bulunan Harris, böylece bir tanecik tartışmaya dahi girmeden sondan bir önceki basamağa konma imkânını buluyordu.
Devamlı çeşitli kimselerin itmesi, yükseltmesi ve yolunu açmasıyla ilerleyip duran Harris'in, daha evvel Demokratlar arasında verdiği kampanyada bile başarısız olmuşken şimdi yürüteceği kampanyanın ve tercih edeceği propagandanın ne olacağı konusu meraklı ve mânâlıdır. Bunun için ilan öncesinden beri propagandasını sürdüğünü de göz önüne alarak adaylığının açıklandığı Temmuz ayında X hesabındaki performansını incelemek kayda değer ipuçları sağlıyor.
Temmuz'da rt ettikleri hariç Harris'in kendi yazdığı twit sayısı tespitimize göre 160'tır. Bunlar içerisinde en az 40 tanesi kürtaj meselesine vurgu yapıyor. Twit'lerinin mühim bir kısmının bulunduğu makam dolayısıyla bizzarure yazdığı şeyler olduğu düşünülürse bu sayının neredeyse bütün propaganda twit'lerini karşıladığını ifade edebiliriz ki bu çok ciddi bir şeydir.
Gerçekten Harris neredeyse her gün, bazense gün aşırı Trump'ın başkan olması durumunda ülkede kürtajın yasaklanacağı propagandasıyla meşgul. Ona göre "kadınların zorlu mücadeleler vererek" kazandığı bu hak ve "özgürlük" hedef alınıyorsa, bir Amerikan değeri olarak çokça vurguladığı "özgürlük" hedef alınıyor demektir. Nitekim Harris bu dönem attığı twit'lerde 42 kere "özgürlük" kelimesini kullanmış, Trump'ın özgürlüklere saldırıda bulunduğunu, bu seçimde oy pusulasında özgürlüklerin yer alacağını, Trump'ın memleketi geriye, kendisinin ise ileriye götürmeye çalıştığını ısrarla ifade etmiş ve etmeye devam etmektedir. İşte kürtaj argümanı, "özgürlüklerin hedef alındığı da nereden çıkıyor?" diye soranlara karşı cevap olarak temele ve tepeye yerleştirilmekte, Harris'in korku temelli algı çalışmasının bir numaralı malzemesi olarak temayüz etmektedir.
İşin enteresanı Trump taraftarları bunun eyalet meselesi olduğunu, bir eyalet halkı ne istiyorsa ona göre yasaklanacağı veya serbest bırakılacağını vurgulayıp Trump'ın tüm ülkede böyle bir yasak getirmek gibi bir vaat ve söylemi olmadığını haklı biçimde yineliyorlar. Nitekim bilhassa Cumhuriyetçiler arasında kürtaj karşıtları bulunup eyaletlerinde buna yasak getirilmesini memnuniyetle karşılayan ve bunu demokrasinin gereği olarak gören bir kitle mevcut. Dolayısıyla çok küçük bir azınlığın bütüne yaptığı bir dayatma olduğunu söylemek pek mümkün görünmüyor. Buna rağmen Harris ısrarla neredeyse tüm propaganda mesajlarında kürtaj iddiasına atıf yapıyor.
Daha enteresanıysa, Trump'a başarısız suikast teşebbüsünün ilk iki gününde geç atılmış bir iki twit hariç sessizliğe gömülen ve bütün Temmuz ayında X'teki en sessiz anlarını geçiren Harris'in, hemen akabinde dört koldan ve seri bir şekilde "kürtaj yasaklanacak" mesajlarına sarılması. Harris bununla adeta, "popülaritesi artıp kahramanlaşmaya giden Trump'ı halkın gözünde düşürmenin en faydalı yolu kürtajdan geçiyor" demekte. Zira Trump'ın özgürlükler ve demokrasiyi kaldırıp yerine "kaos, korku ve nefret" getireceği ithamı yapan Harris'e göre kürtajın Cumhuriyetçi eyaletlerde hedef alınması, ithamı için yeter de artar bir delil teşkil ediyor. Ayrıca 3 Temmuz'daki bir twit'inde Harris, kürtajla alakalı özgürlüğün oy pusulasında olduğu her seçimi kazandığını belirtiyor. Yani kendisi, vereceğiniz oy kürtaja evet veya hayır anlamına gelecekse mutlaka kürtaj kazanmıştır ve kazanacaktır inancında. Bu mesele üzerinde neden alay konusu olacak kadar durduğunu da aslında bu tespit ve inancıyla izah etmektedir.
Eğer ilerleyen aylarda da kürtaj ve ona taalluk eden söylemler onun propagandasında bir numaralı husus olarak kalır ve bazı anketlerde 1-2 puan önde görünen Kamala Harris seçimi kazanırsa, önümüze acayip bir tablo çıkmış olacak. O tablo için herhalde şu tespit kaçınılmaz olur: "Dünyada hâlâ en etkili ve çeşitli açılardan 1 numaralı ülke konumunda bulunan ABD'nin 1 numaralı makamını, insanların kürtaja yol açan fiili irtikâp edip sonra da kürtaj yapabilme arzusu belirliyor." İç ve dış tonlarla sorunu bulunan büyük bir ülkenin kaderini en başta kürtajın belirlemesinin o toplum ve memleket için hiç de sağlıklı bir görüntü olmayacağı çok açıktır.
Tabii aksi olur ve Trump kazanırsa, daha evvel başarısız kampanya yürütmüş Harris'in şimdi de varsa yoksa kürtaj demek ve diğer argümanlara yeterince ağırlık vermemekle itham edilerek yenilgiyi kendi kendisine inşa ettiği söylenecektir. Velakin şayet anketler doğruysa –ki Trump'a yakın Fox News bile 28 Temmuz'da Harris'in farkı kapattığını yazdı- hem Biden'ın kendisinden kaynaklı eksilerin kalkması hem de kürtaj atağıyla Kamala Harris çıkış yapmış görünüyor. Bu sebeple "saçma" görünse bile pek de başarısız bir kampanyaya benzemediği ifade edilebilir.
Öte yandan Trump da, Kamala Harris'i İsrail'i sırtından bıçaklamakla ve yanındaki bazı kimseleri adeta Filistinli olmakla itham edip, "Demokratlara oy veren Yahudi aptaldır" söylemine başvurdu. Dünyanın hemen her tarafındaki Filistin destekçileri tarafından Harris'in içinde bulunduğu ABD idaresi soykırıma ortak görülürken, Trump'ın onları bunca kıyıma rağmen hâlâ İsrail'e yeterince hizmet etmemekle suçlaması göz ardı edilebilecek gibi değildir. Şu tavrı karşısında Trump için, "Siyonistlere köpeklerin bile yanında pek asil kalacağı en aşağı derecede bir hizmetkâr olma" anlayışı taşıdığı ithamı yapılabilir. Amerikan Yahudilerinin bile mühim bir kısmının İsrail terörü ve soykırımcılarına tepkisi ortadayken böyle cüretkâr bir söylem seçen Trump'ın kazanmasının da o halk ve memleket için berbat bir görüntü oluşturacağı tartışmasızdır.
Evet, Trump savaşı bitirmekten bahsediyor; ancak İsrail lehine neticeyi esas tutarak bunu söylüyor. Evet, "ben olsaydım bu savaş çıkmazdı" diyor; fakat "İsrail'e saldırmaya cüret edemezlerdi, kıllarına dokundurtmazdım" düşüncesini yansıtarak söylüyor. Öyle ki, kurtulduğu suikast teşebbüsü sonrası ilk uzun konuşması olan 19 Temmuz'daki Cumhuriyetçi kongresinde dahi, kuracağı yeni demir kubbeyle bir daha kimsenin hiçbir şey yapamayacağını vaat etme gereği duydu. Halka hitap ettiği bütün konuşmaları arasında en duygulu ve en müstesna olanında bir başka ülke için böyle yüksek perdeden vaat ve hizmet açıklaması bir yana, katledilen Filistinlilerin acısını zerre kadar olsun dikkate aldığını gösteren hiçbir kelimeye ise yer vermedi. Trumpçılar da ekranlarda hâlâ öldürülen 40 bin kişinin sorumlusunun Hamas olduğunu ve İsrail'in mesul tutulamayacağını küstahça müdafaaya devam ediyorlar.
Bu politikaları nihayetinde İsrail'e karşı hiç değilse biraz daha uzak durup bazı tenkitleri olduğu bilinen Kamala Harris'e yarayabilir. Neticede Evanjelistler arasında yapılan anketlerde bile İsrail'e desteğin düşme eğiliminde olduğunu bizatihi İsrail medyasının endişeyle işlemesi müşahede ediliyor.
Şunu da ifade etmek durumundayız: Dünyanın en önde gelen ülkesindeki iki aday ve halkın çizdiği resme bakınca, Türk milletinin asırlardan beri gelen ve zamanında onu zirveye taşımış kendi değerleriyle dirilip ayaklanmasının sadece Türkiye değil, bütün dünya için bir ihtiyaç olduğunu görmek gerekir.