Halihazırda yürütülen çalışmaların yeni bir çözüm süreci olarak değerlendirilmesi yanlış bir çıkarımdır. Zira herhangi müzakere ya da pazarlık söz konusu değildir. Ana amaç PKK terör örgütünün silah bırakarak kendini feshettiğine dair bir açıklamanın ve elbette bunun gereğinin bir an önce gerçekleşmesidir.
Faruk Önalan/ Yazar
"Terörsüz Türkiye Yüzyılı" vizyonu, Türkiye'nin ulusal güvenlik, sosyal huzur ve kalkınma hedeflerini bir araya getiren kapsamlı bir stratejidir. Bu vizyon iç cepheyi güçlendirmeyi, terörizmi tamamen bitirmeyi, toplumsal dayanışmayı güçlendirmeyi ve ekonomik kalkınmayı teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ilan ettiği bu vizyon aynı zamanda bölgesel istikrarın sağlanmasına da fayda sunmaktadır.
Terörsüz Türkiye stratejisinin en önemli hedefi, ülke içindeki siyasi ve toplumsal istikrarı tesis etmek, vatandaşların günlük yaşamlarını daha güvenli bir şekilde sürdürebilmelerini ve ekonomik faaliyetlerin kesintisiz devam etmesini sağlamaktadır. Bunun yanında terörle mücadelenin başarıyla icra edilmesi, Türkiye'nin demokratik yapısını güçlendirmekte ve toplumsal uyumu artırmaktadır.
Bu vizyonun en önemli hedeflerinden biri de ekonomik gelişim ve refahın önündeki engelleri tamamen ortadan kaldırmaktır. Terörle mücadelede elde edilen başarılar, Türkiye'nin ekonomik büyümesini desteklemekte ve yabancı yatırımcıların ülkeye olan güvenini artırmaktadır. Ayrıca, terör olaylarının azalması, turizm sektörünün canlanmasına ve ekonomik kalkınmanın hızlanmasına katkıda bulunmaktadır. Bu doğrultuda özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde genç işsiz nüfusun azaltılması, vatandaşların refah seviyesini yükseltilmesine pozitif etki sunması beklenmektedir.
Hukukun üstünlüğü
Stratejinin bir diğer önemli ayağı, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü korumaktır. Terör örgütlerinin siyasi zeminlerini kullanmalarını engellemek, Türkiye'nin demokratik yapısının sağlamlaşması yolunda önemli bir merhaledir. Böylece hukukun üstünlüğünün korunması ve vatandaşların adalete olan güven duygusunun artması amaçlanmaktadır.
Bir diğer önemli unsur ise bölgesel istikrar ve barışın sağlanmasına önemli katkılar sunmasıdır. Türkiye, Suriye, Irak ve diğer komşu ülkelerdeki terör örgütlerine karşı verdiği mücadele ile bölgedeki güvenlik durumunu iyileştirmektedir. Bu durum, bölgesel barışın tesis edilmesine ve ekonomik refahın artmasına olanak tanımaktadır. Türkiye'nin bu konudaki kararlılığı, bölge ülkeleriyle olan işbirliğini güçlendirmesi ve ortak güvenlik stratejileri geliştirmesi kritik önemi haizdir. Oluşan pozitif hava, Türkiye'nin uluslararası ilişkilerini ve diplomatik konumunu da etkileyecektir. Terörle mücadeledeki etkinlik ve caydırıcılık NATO ve diğer uluslararası kurumlarla olan ilişkileri ve pozisyonu güçlendirmektedir. Bu da uluslararası kamuoyunda olumlu bir etki meydana getirmektedir. Ayrıca Türkiye'nin küresel barışa katkıda bulunma noktasında kararlılığı teyit edilerek, daha güçlü ve etkili bir aktör olması sağlamaktadır. Öte yandan ekonomik işbirliklerini ve ticareti artırmak için de önemli fırsatları beraberinde getirmektedir. Terör olaylarının sıfır noktasına getirildiği bir ortam yabancı yatırımcılar açısından oldukça caziptir. Böylelikle ülkenin ekonomik büyümesi, istikrarı ve refah seviyesi pozitif yönde ayrışmaktadır.
Yurt içinde siyasi ve toplumsal istikrarı artıran, ekonomik gelişimi destekleyen ve demokratik değerleri güçlendiren bu strateji, yurt dışında da bölgesel istikrarı ve güvenliği sağlamaya, uluslararası ilişkileri güçlendirmeye ve ekonomik işbirliklerini artırmaya yönelik önemli adımlar içermektedir. Bu stratejinin başarılı bir şekilde uygulanması, Türkiye'nin gelecekte daha güçlü ve istikrarlı bir konuma sahip olmasına katkı sağlayacaktır. Ekonomik ve sosyal kalkınmanın önündeki en büyük engellerden birini ortadan kaldıracak olan Terörsüz Türkiye hedefi bölgedeki diğer ülkeler için de bir model teşkil edecektir.
Bölgesel istikrar
İç cephesinin güçlenmesiyle Türkiye, bölgesel istikrarın sağlanmasında önemli bir aktör olma özelliğini daha da pekiştirecektir. Erdoğan, başta Suriye ve Gazze gibi kriz bölgelerinde kalıcı barışın sağlanması için gerekli desteği vereceğini belirtmiştir. Bu çabalar, Türkiye'nin bölgedeki barış ve huzur ortamını tesis etme konusundaki kararlılığını göstermektedir. Bölgesel istikrar, Türkiye'nin güvenliğini ve ekonomik çıkarlarını da olumlu yönde etkileyecektir. Erdoğan, Türkiye'nin teknolojik ve diplomatik alanlarda atılımlar yaparak geleceğin karmaşık dünyasına hazırlıklı olmasını hedeflemektedir. Teknolojik yenilikler, Türkiye'nin sanayi ve üretim kapasitesini artırarak küresel rekabet gücünü destekleyecektir. Diplomatik ataklar ise Türkiye'nin uluslararası ilişkilerde daha etkin bir rol oynamasını sağlayacaktır.
Çözüm süreci değil
Halihazırda yürütülen çalışmaların yeni bir çözüm süreci olarak değerlendirilmesi yanlış bir çıkarımdır. Zira herhangi müzakere ya da pazarlık söz konusu değildir. Ana amaç PKK terör örgütünün silah bırakarak kendini feshettiğine dair bir açıklamanın ve elbette bunun gereğinin bir an önce gerçekleşmesidir. Suriye yeni yönetimi de federasyon, öz yönetim, özerklik ya da kanton sistemine tamamen karşı olduklarını açıklamıştır. Suriye'nin üniter devlet yapılanması yeni yönetimin olmazsa olmaz şartlarından biridir. Ankara da bu yönde desteklerini beyan etmektedir. Ancak İsrail ve ABD, Suriye'nin kuzeyinde PKK/SDG kontrolündeki federatif bir yapıyı desteklemektedir. Hatta Tel-Aviv yönetimi bunu stratejik bir hedef olarak görmektedir. Diğer taraftan İsrail dış politikasına yön veren önemli düşünce kuruluşları hükümetlerine adımlarını dikkatli atması noktasında uyarılarda bulunmaktadır. PKK/SDG'nin yakın gelecekte önemli bir desteğe ihtiyaç duyması muhtemel olduğundan, İsrail'in SDG'ye yardım etmesinin Türkiye tarafından İsrail'in politikasında büyük bir değişim olarak görüleceği ve böyle bir kararın sonuçlarının dikkatle değerlendirilmesi gerekeceği dile getirilmektedir. Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki çıkarlarına yönelik herhangi bir meydan okumanın, Türk kuvvetlerinin Suriye'nin güneyinde konuşlanma olasılığını artıracağını vurgulamaktadır. İsrail liderlerine savunma ve diplomatik konularda danışmanlık hizmeti veren Kudüs Stratejik Araştırmalar Enstitüsü de Suriye'de Türkiye ve Katar destekli güçlerin yükselişiyle İsrail'in karmaşık bir meydan okumayla karşı karşıya olduğunu belirtmektedir. Türkiye'nin önemli bir bölgesel oyuncu olarak ortadan kalkmayacağı gibi İran'a yapılana benzer bir şekilde etkisinin de kırılamayacağını belirten Enstitü; Ankara'nın NATO'daki en büyük ikinci askeri güce, bölgedeki en büyük ekonomiye ve kilit bir stratejik konuma sahip olduğunu ve öngörülebilir gelecekte de hesaba katılması gereken bir güç olmaya devam edeceği uyarısını yapmaktadır. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun talimatıyla kurulan Nagel Komitesi, Tel Aviv yönetiminin Türkiye ile "olası bir savaşa" hazırlıklı olması gerektiğini öne sürmüştür. Bu doğrultuda Jerusalem Post Gazetesi söz konusu raporda Türkiye'den 10'dan fazla kez bahsedilmesinin, İsrail'in Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail'e yönelik söylemlerinin eyleme dönüşmesinden duyduğu korkunun bir işareti olarak yorumlamıştır. İsrail tarafının bir diğer endişesi ise oluşan yeni durum ile Türkiye'nin enerji konusunda yapacağı hamleler olmuştur. Begin-Sadat Stratejik Araştırmalar Merkezi, "Suriye Boru Hattı Oyunu: Türkiye'nin Planları İsrail'in Bölgesel Hedeflerini Nasıl Etkiliyor?" başlıklı analizinde dikkat çekici tavsiyelerde bulunmuştur. Esad rejiminin düşmesinin, Türkiye'nin petrol ve doğalgaz boru hatları inşa etme ve Suriye'yi komşu ülkeler için bölgesel bir "enerji koridoru" haline getirme planlarını yeniden canlandıracağı uyarısı yapılmıştır. Diğer yandan Körfez Arap ülkelerine Türkiye üzerinden Avrupa'ya enerji ihraç etmek için daha elverişli bir kara yolu sunulmasının İsrail'in benzer isteklerine meydan okuma olduğu vurgulanmıştır. Enerji alt yapısı alanındaki gelişmelere Tel-Aviv'in tepki vermekte yavaş davranması halinde, yeni bir bölgesel enerji koridorunun ayrılmaz bir parçası olmak gibi değerli bir ekonomik ve siyasi fırsatı kaybedebileceği belirtilmiştir.
PKK'nın Suriye uzantısı SDG, Ankara'nın verdiği süre sonrasında başta ABD, İsrail ve Fransa olmak üzere bazı ülkelerden yardım çağrısında bulunmuştur. Beklediği karşılığı yeterince alamayan SDG son teklif olarak, Irak'taki Haşdi Şabi yapılanması gibi Suriye Ordusu'na eklemlenmek istediğini iletmiştir. Ancak Şam Yönetimi bu teklifi kesin bir dille reddetmiştir. Ankara'nın bu noktada öne sürdüğü şart ise açıktır:
* Türkiye'den, İran'dan, Irak'tan ve Avrupa'dan gelen PKK kadroları Suriye topraklarını terk edecek.
* YPG'li tüm sözde komuta kademesi, -Suriyeli olanlar da dahil- ülkeyi terk edecek.
* PKK'lı olmayan kadrolar yeni yönetimle anlaşarak silahlarını bırakacak ve tek merkezli Suriye içerisinde normal hayatlarına devam edecek.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Suriye'deki yeni düzende artık hiç kimsenin amalı/fakatlı ifadeler kullanma lüksünün olmadığını net bir şekilde ifade etmiştir.
Sonuç olarak; iç cephenin güçlendirilmesi ve komşu ülkelerle sorunsuz diplomatik ilişkiler ile yürütülecek Terörsüz Türkiye Yüzyılı vizyonu, Türkiye'nin bölgesel ve küresel meselelerdeki rolünü artırmayı ve ekonomik, demokratik ve bölgesel istikrarı sağlamayı hedeflemektedir. Bu vizyonun başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi, Türkiye'nin gelecekte daha güçlü ve istikrarlı bir konuma sahip olmasına katkı sağlayacaktır.