İsrail'in, Lübnan'da hızlı bir ateşkes ilan ederek kuzey sınırını güvence altına aldığı ve Gazze'deki saldırılarını azaltarak dikkatini Suriye'deki gelişmelere yoğunlaştırdığı söylenebilir. Bu strateji, İsrail'in bölgedeki uzun vadeli güvenlik ve jeopolitik çıkarlarına da uygundu. Bundan sonraki süreçte İsrail, Hermon Dağı çevresindeki kontrolünü güçlendirmek için askeri varlığını artırabilir ve bölgedeki istihbarat faaliyetlerini yoğunlaştırabilir.
Prof. Dr. İsmail Şahin/ Uluslararası Kriz Araştırmaları (USKAM) Başkanı
5 Haziran 1967'de başlayan ve 10 Haziran 1967'de sona eren Altı Gün Savaşı, İsrail'in Mısır, Suriye ve Ürdün'e karşı zafer kazanarak Sina Yarımadası, Golan Tepeleri, Doğu Kudüs ve Batı Şeria gibi stratejik toprakları işgal etmesine yol açmıştı. Bu toprak kayıpları, Arap dünyasında büyük bir travma yaratmış ve Arap devletlerinin İsrail'e karşı intikam duygusunu daha da kamçılamıştı. Özellikle Suriye için Golan Tepeleri'nin kaybı, büyük bir prestij kaybı olarak değerlendiriliyordu. Mısır içinse Sina Yarımadası'nın elden çıkması, stratejik ve ekonomik açıdan önemli bir darbeydi. Bu kayıplar, her iki ülkenin 6 Ekim 1973 tarihinde Yom Kippur Savaşı adı verilen beklenmedik bir baskınla İsrail'e saldırmalarına yol açmıştı. Suriye ve Mısır'ın amacı, 1967'de kaybettikleri topraklarını geri almaktı. Yom Kippur, Yahudi takvimine göre en kutsal günlerden biriydi ve İsrail ordusu bu dönemde tatil yapıyordu. Mısır ve Suriye, İsrail'in bu dönemde savunmasız olduğunu düşünüyordu. Savaşın ilk günlerinde, Mısır ve Suriye ilerlemeler kaydetse de İsrail ordusu kısa süre sonra karşı saldırıya geçerek her iki ülkenin askerlerini geri püskürtmeyi başardı. Sonuçta ne Mısır ne de Suriye savaştaki hedeflerine ulaştı. O gün bugün, Suriye Golan Tepeleri'ni İsrail'den almak için mücadele ediyor.
Golan Tepeleri'nin önemi
Golan Tepeleri, Suriye'nin güneybatısında yer alan, ortalama 1.000 ile 1.200 metre arasında değişen bir rakıma sahip bir bölgedir. Tepelerin en yüksek noktası, 2.814 metre yüksekliğindeki Hermon Dağı'dır. Burası Suriye'nin en yüksek noktasıdır. Lübnan ve Ürdün'e sınırı olan Golan Tepeleri'nin bir kısmı Kuneytra'nın bir kısmı da Dera vilayetinin sınırları içinde kalır. Golan Tepeleri'nin idari merkezi Kuneytra kenti olup başkent Şam'ın 67 km batısındadır. Yüksek rakımı sayesinde, Golan Tepeleri çevresindeki düz arazilere hâkim bir gözlem noktası sunar. Bu durum bölgesel güvenlik ve savunma açısından büyük bir avantajdır. İsrail bu avantajdan dolayı askeri açıdan son derece ehemmiyet arz eden Golan Tepeleri'ni işgal etmiştir. Golan Tepeleri, Suriye, Ürdün ve Lübnan'a sınır olan bir bölge olarak, çevresindeki düz arazilere hâkim bir konumda yer alır. Bu yüksek rakım, İsrail'e çevredeki hareketleri gözlemleme ve erken uyarı yapma imkânı tanır. Golan Tepeleri, yalnızca Suriye'ye karşı değil, aynı zamanda Ürdün ve Lübnan'a karşı da İsrail için önemli bir stratejik üstünlük sağlar. Golan Tepeleri'nde kurulan gözlem noktaları İsrail'e sadece Suriye'deki tehditleri değil, Ürdün ve Lübnan'dan gelebilecek olası tehditleri de izleme imkânı verir. Dolayısıyla bu bölge, İsrail'in kuzey ve kuzeydoğu sınırlarını güvence altına alır.
Yom Kippur Savaşı'nın ardından Birleşmiş Milletler (BM), Sovyetler Birliği ve ABD temsilcilerinin huzurunda İsrail ile Suriye arasında 31 Mayıs 1974 tarihinde "Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması" imzalandı. Anlaşmanın öncelikli amacı, savaş sonrasında taraflar arasında ateşkesin sağlanmasıydı. Ardından ateşkesi kalıcı hale getirmeyi ve her iki tarafın askeri kuvvetlerini sınırdan belirli bir mesafeye kadar uzaklaştırmayı hedefliyordu. Buna göre İsrail, Yom Kippur Savaşı'nda işgal ettiği tüm alanların yanı sıra Kuneytra ve diğer yerleri de kapsayan yaklaşık 25 kilometrekarelik bir sahadan çekilecekti. Birleşmiş Milletler, bu anlaşmanın uygulanmasını denetlemek için bölgeye Birleşmiş Milletler Ayrılma Gözlem Gücü (UNDOF) göndermiştir. UNDOF'un misyonu sınır hattında güvenli bir tampon bölge oluşturmak ve bu bölgenin güvenliğini sağlamaktı. Zira anlaşma uyarınca Golan Tepeleri bölgesine bir tampon bölge oluşturulması öngörülüyordu. Ayrıca UNDOF İsrail ve Suriye güçlerinin geri çekilmesini denetlemekle de görevlendirilmişti. O zamandan beri UNDOF, bölgeyi izleyerek ve anlaşma ihlallerinin tamamını raporlayarak görevini icra etmeye çalışmıştır. Bu süre zarfında her iki taraf da genel olarak uyumlu olsa da taraflar arasında devam eden gerginlikler varlığını korumuştur.
ABD dışında kimse kabul etmedi
1974 yılında yapılan anlaşmaya ve BM kararlarına rağmen Aralık 1981'de İsrail Parlamentosu (Knesset) kabul ettiği Golan Tepeleri Yasası ile Golan Tepeleri'ni ilhak ettiğini duyurdu. Sonrasında ise İsrail hükümeti Golan Tepeleri'nin demografik yapısını değiştirmek amacıyla bölgeyi Yahudi yerleşimcilere açtı ve bu bölgeye göçü teşvik etti. Açık kaynaklara göre Golan Tepeleri'nde şu anda İsrail tarafından yıkılan Arap Suriye köylerinin kalıntıları üzerine inşa edilmiş yaklaşık 45 İsrail yerleşimi bulunuyor. Suriye resmi kaynaklarına göre işgal öncesinde bu bölgede toplamda 137 köy ve 112 çiftlik yer alıyordu. Günümüzde Golan Tepeleri'nde 25 bin İsrailli yerleşimci ve 23 bin kadar Suriyeli Dürzi yaşıyor. Golan Tepeleri konusunda son yıllarda yaşanan diğer önemli bir gelişme 25 Mart 2019 tarihinde yaşandı. Bu tarihte ABD Başkanı Donald Trump, İsrail'in Suriye'nin işgal altındaki Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tanıyan bir karara imza attı. Açıkçası bu karar, İsrail'in yayılmacı siyasetini kışkırtan bir olaydı ve Suriye'nin egemenlik haklarını ihlal etmek anlamına geliyordu. Dahası bu kararla, İsrail'in işgal altındaki topraklarda kalıcılaşması teşvik ediliyordu. Ancak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) bu işgali ve sonrasındaki ilhakı hiçbir zaman tanımadı. BMGK'nın 242 sayılı kararı (1967), işgal altındaki toprakların geri verilmesini ve tüm tarafların barış içinde bir arada yaşamasını öngörüyordu. Dolayısıyla Golan Tepeleri'nin ilhakı, uluslararası hukuka aykırı olarak kabul edildi ve ABD dışında hiçbir aktör bu kararı tanımaya yanaşmadı.
Son gelişmelere bakıldığında İsrail, 1963'ten beri iktidarda olan Baas rejiminin devrilmesinden birkaç saat sonra BM gözetiminde oluşturulan silahsızlandırılmış tampon bölgeyi ele geçirerek Suriye'ye ait Golan Tepeleri'ndeki işgalini genişletti. Hemen ardından İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail ile Suriye arasında tampon bölge oluşturan BM gözetimindeki geri çekilme anlaşmasının çöktüğünü duyurdu. Bunun üzerine İsrail ordusu, sınırın Suriye tarafındaki Hermon Dağı'nın zirvesinin yanı sıra birkaç noktayı daha kontrol altına aldı. Ordu ayrıca Suriye genelindeki askeri üsler, hava savunma istasyonları ve istihbarat karargahları ile uzun ve kısa menzilli füze depoları ve gayri nizami silah stoklarını hedef alan onlarca hava saldırısı düzenledi. Şurası çok açık ki İsrail'in, özellikle Golan Tepeleri gibi stratejik bölgelerdeki toprakları sahiplenmesi, yayılmacı bir politika izlediği anlamına gelir. İsrail Dışişleri Bakanlığı'na göre, Golan Tepeleri, İsrail'in başlıca su kaynaklarından biri olarak kabul edilen Taberiye Gölü'nün yanı sıra, coğrafi konumu nedeniyle İsrail için stratejik öneme sahip. Buna göre Golan Tepeleri, İsrail'e askeri savunma ayrıcalıkları ve avantajları sağladığı gibi aynı zamanda İsrail'in bölgedeki askeri caydırıcı gücünü de artırıyor. Zira Hermon Dağı'nı da içeren Golan Tepeleri, İsrail'e Levant bölgesini gözlemlemek için mükemmel bir fırsat sunuyor.
İsrail, Esad rejiminin çöküşü sonrası Suriye'de oluşan güç boşluğunu fırsata çevirerek Hermon Dağı'na yönelik stratejik bir hamlede bulunmasının birçok nedeni olabilir. Öncelikli olarak, Bölgeyi kontrol etmek, Lübnan ve Suriye üzerinde askeri ve istihbari üstünlük sağlama ve Filistin üzerindeki nüfuzunu güçlendirme gibi nedenler sayılabilir. Bu doğrultuda, İsrail'in, Lübnan'da hızlı bir ateşkes ilan ederek kuzey sınırını güvence altına aldığı ve Gazze'deki saldırılarını azaltarak dikkatini Suriye'deki gelişmelere yoğunlaştırdığı söylenebilir. Bu strateji, İsrail'in bölgedeki uzun vadeli güvenlik ve jeopolitik çıkarlarına da uygundu. Bundan sonraki süreçte İsrail, Hermon Dağı çevresindeki kontrolünü güçlendirmek için askeri varlığını artırabilir ve bölgedeki istihbarat faaliyetlerini yoğunlaştırabilir. Aynı zamanda, Suriye'de oluşacak yeni yönetimle iletişim kurarak kendi güvenlik çıkarlarını garanti altına alacak anlaşmalar yapmaya çalışabilir. Bunun yanı sıra, İran'ın bölgedeki etkisini sınırlamak için Suriye sınırında proaktif operasyonlar ve diplomatik baskılarla pozisyonunu sağlamlaştırmayı hedefleyebilir.