Modern psikoloji bütün açılımlarına rağmen krizlerle baş etmekte yetersizdir. İslam'ın insan tasavvurunu merkeze alan bir psikoloji ilmi için çaba göstermek, ertelenemez bir ihtiyaç halini almıştır.
Prof. Dr. Şehmus Demir/Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Rektörü
Aydınlanmaya ve hümanistik değerlere dayalı Batılı modernleşmenin önayak olduğu gelişmelerin yüzyıllarca devam edeceği düşünülmekteydi. Zira modernleşme, binlerce yıl devam eden tarıma dayalı toplumsal ilişkileri değiştirmekle kalmamış, buna uygun bir kozmolojik tasavvur da geliştirmişti. Güneş merkezli evren tasavvurunun kıvılcımlarını çakan Kopernik'le başlatılan yeni kozmoloji anlayışı, bir sürü yeni gelişmenin de etkisiyle bilimsel bir paradigmaya dönüştü. Gelişmeleri iddialı hale getiren ve insanlığın artık yeni bir dünyaya uyandığı hissiyatını veren buluşların ardı arkası kesilmiyordu. Newton'un fizikte, Comte ve Durkheim'in sosyolojide, Freud'un psikolojide, Darwin'in biyolojide birer kanun edasıyla ileri sürdüğü teorilerin büyüsü, 19. Yüzyılın sonuna doğru bozulmaya başladı. Kabaca mekanik bir evren tasarımı öngören bu paradigmanın yanlışlığını kanıtlayan bir sürü araştırma yapıldı. Einstein'in izafiyet teorisi, Heisenberg'in belirsizlik ilkesi ve bunları destekleyen diğer buluş ve teoriler, hikâyenin sonuna gelindiğini gösteriyordu. Aydınlanmacı akla dayalı düşünce biçiminden istifade edenlerin direnci fayda etmedi. Kendinden önceki dönemi kıyasıya eleştiren bu akıl, bu sefer aynı sınavdan geçti ve şiddetli eleştirilere maruz kaldı.
Avrupa Aydınlanmacılığının yaklaşık üç yüzyıl sürdürdüğü egemenliğin bilime, topluma ve insana maliyetini hesaplamak günümüzde bile değerini koruyan bir çabadır. Her bilim dalının kendi alanında yaptığı titiz analizler, çarpıcı bulgulara ulaşılmasını sağladı. Bilimsel paradigmaların en büyük tesirlerini insan tekinde oluştuğunu dikkate aldığımızda Aydınlanmacı dünya görüşünün insana maliyetinin ağır olacağını öngörmek zor olmasa gerektir. Nitekim en can alıcı sonuçlara sosyal bilimlerde, daha belirgin olarak da psikoloji biliminde ulaşıldı.
Ruhsal deneyimler ve bilim
19. Yüzyılda müstakil bir bilim haline gelen psikoloji, dönemin hâkim düşüncelerini modelledi. Psikolojinin bir bilim olabilmesi için onun da tıpkı doğa bilimleri gibi ölçülebilir ve kanıtlanabilir verilere dayanması gerektiğini düşünenler buna uygun ilke ve yöntemler önerdiler. Bu yaklaşım, insanı bütünüyle maddi bir varlık olarak tanımlayarak manevi ve ruhsal boyutlarını göz ardı etti. Materyalist bir dünya görüşüne dayanan modern psikolojiye uzun süredir hâkim olan söylem, maneviyatı ve ruhsal deneyimleri 'bilim dışı' olarak kategorize ederek bu alanlardaki incelemeleri dışladı. Freud'un dinsel inançları, nevroz gibi psikolojik rahatsızlıklarla ilişkilendirmesi, ruhsal ve manevi deneyimleri patolojik durumlar olarak değerlendirme eğilimini güçlendirdi. Freud'un yanı sıra Skinner, Pavlov gibi davranışçı psikologların insanı sadece fiziksel bir varlık olarak gören indirgeyici yaklaşımları ciddi eleştirilere maruz kaldı. Bu eleştiriler, postmodern düşüncenin yükselişiyle birlikte daha da yoğunlaşmıştır.
Postmodernizmin psikoloji alanına getirdiği en önemli açılımlardan bir tanesi maneviyatı, insanın anlaşılmasında temel bir açıklayıcı unsur olarak kabul etmesiydi. Kuşkusuz maneviyatın kabulü, dinin bütünüyle kabulü anlamına gelmiyordu. Psikoloji açısından maneviyat daha çok bireysel tecrübe, kişisel aşkınlık, anlamlılık gibi anlamları barındırıyordu. Nitekim postmodern psikolojinin en fazla atıfta bulunduğu eserlerden birisi, Victor E. Frankl'in 'anlam arayışındaki insan' imgesini analiz eden kitabıydı. Günümüzde maneviyatı kabul eden ancak kurumsal dinlere ya da dinsel ibadetlere karşı çıkan psikologların sayısı bir hayli fazladır.
Postmodern düşüncenin etkisiyle psikoloji, bireysel farklılıkları, öznel deneyimleri ve kültürel çeşitliliği kabul etme yönünde önemli adımlar atmış olsa da, pozitivist kökenlerinden tamamen sıyrılamamıştır. Bu nedenle ana akım psikoloji, insanın karmaşık yapısını tam olarak kavrayamamakta ve yaşadığı krizleri aşmasını sağlamakta yetersiz kalmaktadır. Nitekim modern psikoloji kuramı, aralarında William James, Klaus Holzkamp, Ian Parker, James Fowler, Carl Gustav Jung, Gordon Allport, Kenneth Pargament'in de olduğu birçok Batılı düşünür tarafında çeşitli açılardan eleştirilmiştir. İstanbul'da düzenlenen 'İslam ve Çağdaş Psikoloji Çalıştayı' (28-30 Ağustos 2024), bu eksikliğin güncel psikolojik sorunların anlaşılması ve çözülmesi üzerindeki olumsuz etkilerini bir kez daha görme fırsatı vermiştir.
Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin katkılarıyla düzenlenen çalıştayın en dikkat çekici isimlerinden birisi Prof. Dr. Nizar el-Ani'ydi. Aslen Irak'lı olan şu anda ise Bahreyn'de çalışmalarını sürdüren Prof. Ani, fizik alanında lisansını bitirmiş, üç farklı alanda (eğitim psikolojisi, elektronik programlama, araştırma tasarımı) yüksek lisans yapmış, iki alanda (psikoloji ve istatistik) doktora yapmış bir bilim insanı. Uzun yıllar ABD'de yaşayan ve çeşitli üniversitelerde dersler veren Prof. Ani, ayrıca Malezya, Yemen, Bahreyn, Irak ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi pek çok ülkede çalışmış. Malezya İslam Üniversitesinin ve Uluslararası Müslüman Psikologlar Birliği kurucularından olan Ani'nin 130'dan fazla makalesi, çeşitli dillere çevrilmiş 12 kitabı, uluslararası nitelikte projeleri bulunuyor.
Çalıştayın tematik evreni ve yöntemi Prof. Ani'nin Çağdaş Psikoloji İlmi –Kavram, Kriz, Alternatif ve Gerçeklik- isimli kitabı esas alınarak belirlendi. Profesör Ani'nin bizzat sunduğu ve moderatörlüğünü yaptığı programa 15 ülkeden gelen uzman ve akademisyen büyük bir ilgi gösterdi. Çalıştayın sonucunu kendi adıma iki cümlede özetlemem mümkün: Modern psikoloji bütün açılımlarına rağmen krizlerle baş etmekte yetersizdir. İslam'ın insan tasavvurunu merkeze alan bir psikoloji ilmi için çaba göstermek, ertelenemez bir ihtiyaç halini almıştır.
Modern psikolojinin bireysel ve toplumsal düzeyde yaşanan krizlere çözüm üretmedeki yetersizliği hem ampirik verilerle hem de kuramsal tartışmalarla desteklenmektedir. İstanbul'da düzenlenen 'İslam ve Çağdaş Psikoloji Çalıştayı'nda sunulan veriler, özellikle Batı ülkelerinde yaygınlaşan akıl hastalıkları, aile içi şiddet, intihar, tecavüz, ayrımcılık ve bağımlılık gibi sorunların ciddi boyutlara ulaştığını göstermektedir. Bu sorunların artışına paralel olarak modern psikoloji, disiplin içi kazanımlarını koruma önceliğiyle hareket ederek öz eleştiri mekanizmalarını zayıflatmıştır. ABD merkezli psikoloji, teorik ve metodolojik çerçeveleri belirlemede hâkim konumunu sürdürerek farklı disiplinlerden ve kültürel bağlamlardan gelen perspektifleri dışlamıştır. Bu durum, psikolojinin insanın karmaşık sorunlarına kapsamlı çözümler üretme kapasitesini sınırlandırmakta, bireyin ve toplumun iyiliği aleyhine sonuçlar doğurmaktadır.
Modern psikolojinin Batı merkezli ideolojik yapısı, Müslüman bireylerin psikolojik deneyimlerini ve ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamamaktadır. İslam, Müslüman bireyler için sadece bir din değil, aynı zamanda kapsamlı bir yaşam biçimi ve kültürel kimliktir. Bu nedenle, psikolojik sorunların çözümünde İslam'ın temel ilkeleri ve değerleri göz ardı edilemez. İslam psikolojisi olarak adlandırılabilecek bir disiplinin ortaya çıkması, bu eksikliği gidermek ve Müslüman bireylerin psikolojik ihtiyaçlarını daha iyi anlamak için kritik öneme sahiptir. Ancak, İslam psikolojisi kavramı, 'bilginin İslamileştirilmesi' tartışmalarını yeniden gündeme getirmektedir. İsmail Raci Faruki, Nakıb Attas ve Taha Cabir Alvani gibi düşünürler tarafından ortaya atılan bu tartışma, bilgi üretim süreçlerinde İslam'ın rolünü ve İslamî bir bilgi anlayışının mümkün olup olmadığını sorgulamaktadır. Bu tartışma, yalnızca psikoloji değil sosyoloji, antropoloji ve felsefe gibi diğer sosyal bilimler için de oldukça verimli bir zemin oluşturmuştur. Bilginin İslamileştirilmesi projesi, bilgi ile din arasındaki ilişkiyi yeniden değerlendirerek, bilgi üretiminin evrensellik, değer yargıları ve ideoloji gibi alanlarla ilişkisine dair yeni perspektifler sunmaktadır. Ne var ki, 'bilginin İslamileştirilmesi' fikrine karşı çıkanlar, bu projenin bilimsellikten uzaklaşma ve dogmatik bir anlayışa yol açma riski taşıdığı endişesini taşımaktadırlar. Bu eleştirilere rağmen, İslam psikolojisi gibi disiplinlerarası bir alanın gelişmesi, hem Müslüman toplumlarda yaşanan psikolojik sorunlara daha iyi çözümler üretmek hem de evrensel psikolojiye yeni bir boyut kazandırmak açısından önemli fırsatlar sunabilir.
Kuşkusuz İslam, psikoloji, sosyoloji, felsefe, tarih ve antropoloji gibi ilimlerle tek bir terkip içinde bir araya getirildiğinde bu alandaki sorunlar anında çözülmüş olmuyor. Beşeri her çaba sorunlarla maluldür ve bundan Müslümanların öncülük ettiği bilimler de hali değildir. Nitekim İslam ve Çağdaş Psikoloji Çalıştayında Profesör Ani'nin söyledikleri, Müslüman entelektüellerin bunu aştıklarını göstermektedir. Daha açık bir ifadeyle kimse İslam'ın değerlerini merkeze alan bir psikoloji kuramının bütün sorunları çözeceğini iddia etmiyor. Ancak bu hakikat, İslam'ın insan, toplum ve tabiat düşüncesini esas alan bir psikoloji kuramına duyulan ihtiyacı da önemsiz hale getirmiyor.
Bilginin İslamileştirilmesi
İslam'ın kurucu metinlerinden, Hz. Peygamberin ve sonraki dönem Müslümanların uygulama ve yöntemlerinden oluşan güçlü bir psikoloji müktesebatının tevarüs ettiğini biliyoruz. Bildiğimiz bir şey de modern psikoloji ilminin kavram, yöntem, ekol ve uygulama çeşitliliğiyle insanı anlamaya dönük büyük başarılar elde etmiş olmasıdır. Öyle görünüyor ki bu alanda çalışan Müslüman düşünürlerin çoğu bu iki gerçeğin de farkındadırlar. Ancak çağdaş dönemde Muhammed Osman Necati, Malik Bedri, Nizar el-Ani, Hayati Hökelekli, Habil Şentürk gibi düşünürlerin çalışmalarıyla olgunlaşan bu alanın nasıl isimlendirileceğiyle ilgili genel bir konsensüsten bahsetmek zor görünüyor. Özellikle bilginin İslamileştirilmesi kuramına emek veren ve bu alanda çalışan düşünürlerin İslam psikoloji başlığını kullanmaya istekli oldukları anlaşılıyor. İsimlendirmenin Müslüman entelektüellerin genelini içine alacak bir kabule ulaşıp ulaşmayacağını bilmiyoruz. Ancak açık olan husus, Müslüman bireyleri ve onların oluşturduğu toplumsal yapıyı anlamak için İslam inancını disiplinel bir paradigma ilkesi olarak kabul etmekten kaçınamayacağımızdır. İçeriğe dair tartışmalar derinleştikçe, isim konusunda da bir mutabakatın gerçekleşeceğini öngörmek mümkündür.
Prof. Nizar el-Ani'nin hacimli (715 sayfa) kitabı, sözünü ettiğimiz ihtiyacı dikkate alarak kaleme alınmış, emek mahsulü bir eser. Modern psikolojiyi kavramsal ve teorik düzeyde ele aldıktan sonra mevcut gerçekliğini ve yaşadığı krizi bilimsel verilerle somutlaştırıyor. Çalışmanın yoğunlaştığı diğer alan ise alternatif bir psikoloji ilminin genel çerçevesine dair önerilerdir. Bu bağlamda alternatif psikolojinin insan tasavvuruna, felsefi esaslarına, işlevine, kaynaklarına, değerlendirme ölçütlerine, metodolojik ve operasyonel perspektifine dair önerileri dikkate değerdir. 1939 doğumlu Prof. Ani'nin ileri yaşına rağmen gösterdiği çaba ve etrafına yaydığı pozitif enerji, çalıştaya katılan herkes gibi bizi de motive etti. Kendisinden İslami bir psikolojiye (ya da İslam psikolojisi) dair düşüncelerini paylaşması için Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesinde konferans vermesini talep ettik, memnuniyetle kabul etti. 8 Ekim'de yapacağı konuşmayı heyecanla bekliyoruz. Ümidimiz, İslam'ın insanı bütün yönleriyle (fiziksel, bilişsel, sosyal, ruhsal) olgunlaştıran, her iki dünyada kurtuluşunu hedefleyen gayesine hizmet eden çalışmaların somut ve uygulanabilir modellere dönüşme yetkinliğine erişmesidir. Bu mefkûreye hizmet etmekten büyük bir onur duyuyoruz.