Tüm Avrupa'da hiç olmadığı kadar mülteci yoğunluğu oluşmuşken ve İslam Avrupa sınırlarında hızla yayılırken Macron gibi yöneticilerin kaçabileceği tek alan İslamofobi gibi görünüyor. Ancak bu çok tehlikeli bir oyun.
Dr. Hasan Bardakçı / Harran Üniversitesi Öğretim üyesi
Arap Baharı’ndan bu yana dünya dengeleri tıpkı Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndaki gibi değişim trendine girdi. Dönemin güçlü ülkelerinin kontrolündeki bazı ülkeler başka güçlerden emir alır duruma geldi. Dengelerini kaybeden Fransa gibi bazı ülkeler de daha saldırgan ve daha tehlikeli oyunlar oynamaya başladı. Fransa Devlet Başkanı Emanuel Macron’un yakın dönemde sergilediği de işte böyle bir oyun.
Fransa etkisi azalınca...
Arap Baharı’nın değiştirdiği dengeler, başta Fransa gibi bazı ülkelerin Arabistan kıtasındaki etkisini azalttı. Hatta neredeyse yok etme noktasına getirdi. Daha önceleri Fransa sömürgesi olan ve Fransa’nın yetki ve güdümünde olan birçok devlet özellikle Türkiye’nin aynı sahalarda yaptığı askeri ve politik müdahalelerinden sonra Fransa’yı umursamamaya başladı. Bu özellikle son yıllarda Fransa’nın aldığı en ağır dış siyaset yenilgilerinden biridir. Ancak Fransa’da işler sadece Arap Baharı’ndaki güç dengelerinin değişmesi ile karışmadı. Bu, sürecin belki de ilk damlası oldu.
Özellikle Avrupa Birliği içinde Yunanistan’dan kaynaklanan ekonomik sıkıntıların tüm Avrupa sahasına yayılması ve Fransa’nın bu ekonomik daralmadan etkilenmesi sorunlar yumağının devam eden bir dalgası gibi Fransa’yı yeni bir çıkmaza sürüklemeye başladı. Tüm bunlar olurken bir de İngiltere’nin Brexit ile Avrupa birliğinden ayrılması ise sanki başlayan kötü sürecin Fransa’nın aleyhine devam edeceğinin bir diğer göstergesi gibi devam etti. Bunlara rağmen, politik ve ekonomik olarak bir çıkar yol arayan Fransa’nın, İngiltere’nin ayrılmasından sonra, Avrupa Birliği’nin mali yükünü Almanya ile yüklenme sorumluluğunu da üstlenmesi gerekti. Oysa zaten Fransa’da işler kötüye gidiyordu ve çözülmesi gereken sorunlar vardı. Üstüne bir de AB’nin yükünün binmesi Fransa’nın kötü günlerinin artık zirve yapacağını göstermeye başladı. Tüm bunlar olurken, Fransa içeriden vergileri arttırarak bir çıkış yolu ararken 2018’de Sarı Yelekliler hareketi gündeme oturdu. Sarı Yelekliler hareketi, 17 Kasım 2018 Cumartesi günü Fransa’da gösterilerle başlayan ve daha sonra yakın ülkeler olan İtalya, Belçika, Hollanda gibi ülkelere sıçramış büyük bir protesto hareketi. Yükselen akaryakıt fiyatları, yüksek yaşam maliyeti ile hükümetin vergi reformlarının orantısız yükünün çalışan ve orta sınıflara özellikle kırsal alanlara düştüğünü iddia eden protestocuların, bu değişikliklerin sona ermesi ve Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un istifa etmesi çağrısında bulunması ile başlayan Fransa’nın sert müdahalelerine rağmen bitmeyen halen de belli aralıklarla devam eden protesto gösterilerinin ortaya çıkmasına sebep olan bir halk hareketi. Ve Macron’un artık bir şey yapması gerektiğini düşünmesine sebep olan sorunlar yumağının belki de son işareti.
Kirli oyun ve İslamofobi
Tüm bu biriken sorunlar yumağı özellikle Macron’un yönetime geldiği günden bugüne yaşadığı krizler, Fransa aşırı sağcı muhalefetinin güçlenmesine sebep olmuş ve Macron’un bunca ekonomik ve politik kaybının nasıl telafi edileceği sorusunu gündeme getirmeye başlamıştır. İşte Macron’un bu soruyla yüzleşmemek için ortaya koyduğu hamlesinin ve belki de kirli oyunun adı “İslamofobi”. Macron yaklaşan seçimlerde halk desteğini kaybetmiş durumda, dahası aşırı sağcı partilerin halk üzerindeki etkisi tüm Avrupa’da olduğu gibi Fransa’da da artmaya başlamış durumda.
Tüm Avrupa’da hiç olmadığı kadar bir mülteci yoğunluğu oluşmuşken ve İslam Avrupa sınırlarında hızla yayılırken Macron gibi yöneticilerin kaçabileceği tek alan İslamofobi gibi görünüyor. Ancak bu çok tehlikeli bir oyun. Özellikle Avrupalı yöneticilerin İslami değerlere ve özellikle peygamber kavramına Müslüman toplumun verdiği önemi bilmesine rağmen sıklıkla ifade özgürlüğü adı altında saldırması, Müslüman coğrafyada tepkilerin sertleşmesi sonucunu doğuracaktır.
Türkiye ve İslam bir görülüyor
Böyle bir konunun yani İslamofobi’nin Macron tarafından, yani devleti en üst mertebede temsil eden kişi tarafından kullanılması ve Müslüman toplumun tahrik edilmeye çalışılması, özellikle iç siyasette bunalan ve bir yıl sonra yapılacak Fransa seçimlerinde aşırı sağcı partilere karşı bir koz arayan siyaseti anlamak adına hiç zor değil. Dahası Macron seçildiği günden bu yana uluslararası arenada sahasını daraltan Türkiye’ye karşıda bu şekilde bir karşılık verdiğini düşünüyor. Çünkü, son zamanlarda Avrupa’da özellikle Türkiye ve İslam aynı anlamda kullanılıyor. İslam’a saldırınca Türkiye’ye saldırdıkları düşüncesi hakim. Bunu bir siyasi obje gibi kullanmak isteyen Macron’un unuttuğu bir şey var: Kendi ülkesi içinde ve dışında özellikle İslam’a saldırıların Müslüman toplum tarafından ciddi karşılık bulduğu gerçeği. Gerçi Macron’un amacı biraz da bu zaten: Müslüman devletleri ve toplumları kışkırtıp kendini olayların merkezine taşıma isteği. Böylelikle aşırı sağcı partilerin baskısını kırmak, özellikle uluslararası alanda daralan Fransa askeri ve politik sahasını Hıristiyan devletlerin desteği ile kırmak gayretinde. Yani Macron kirli bir oyunla toplumun dini hassasiyetlerini tahrik ederek kendine bir hareket sahası oluşturmak istiyor.
Yeni tahrikler gelebilir
Hollanda, Avusturya, Almanya ve İtalya’dan da tahrik gelebilir. Burada özellikle Türkiye ve diğer İslam devlerine ve toplumlara düşen tahrik olmamaktır. Elbette tepki vermek en doğal eylem. Ancak ana gayenin zaten tahrik olduğu unutulmamalı. Aşırı tepki ile kendini haklı çıkarmak, ülkesindeki aşırı sağcıların baskısını üzerinden atmak ve uluslararası kamuoyunda Türkiye gibi yükselen devletlerin aleyhinde bir algı oluşturmak bu gaye. Bu artık net anlaşıyor. Fakat hazır olunması gereken bir gerçek daha var. Özellikle Avrupa’da son zamanlarda yükselen İslamofobi, başka devletler tarafından da ileride siyaset malzemesi yapılabilir. Buna hazırlıklı olmak gerekiyor. Hollanda, Almanya, Avusturya ve İtalya gibi devletlerde seçim dönemleri yaklaştıkça benzeri çıkışlar gelebilir. Özellikle Türkiye üzerinden Macron’un yaptığı gibi İslam’a saldırılar olabilir. Bu süreçlere hem devleti hem de toplumu hazırlamak bu savaşın başarısı açısından çok önemli.